Bildiğimiz anlamıyla hidayet (yol göstericilik), hangi açıdan bakılırsa bakılsın, fiillerin tanıtımı ve nitelendirilmesi amacıyla kullanılan bir kelimedir. Araplar, "Hedeytu fulanen ila emrin keza=falan adamı şu işe hidayet ettim." derler. Burada kastedilen, o işe nasıl ulaşılacağının anlatılması veya ona varmasını sağlayacak yolun gösterilmesi kastedilmiştir. Bu, yol gösterme anlamında hidayettir. Veya birinin elinden tutar, yol boyunca ona eşlik ederek, onun istediği yere ulaştırırsın. Bunun adı da, amaca ulaştırma anlamında hidayettir, kılavuzluktur.
Bu hususların tümü bağlamında objeler dünyasında meydana gelen ise, kişinin gerçekleştirdiği eylem çeşitleridir; yolu açıklama veya gösterme (yol göstericilik) ya da yol gösterilen kişiyle beraber yürüme (kılavuzluk) gibi. Ancak hidayetin kendisi, eylemin tanıtıcı formasyonudur ve amaçla ilintilidir. Nitekim yol gösterilen kişinin, bunun sonucunda sergilediği fiil de "ihtidâ" (gösterilen yola iletilme) şeklinde nitelendirilir. Bu bağlamda yüce Allah'a izafe edilen hidayet -bu yüzden güzel isimlerinden biri olan "el-Hadî" şeklinde isimlendirilmiştir- yüce Allah'ın rahmet ve rızk gibi fiillerinden algılanan fiil sıfatlarının kapsamına girer.
Yüce Allah'ın hidayeti ise iki türlü olur:
Birincisi: Tekvinî/Varoluşsal hidayet. Bu, varoluşsal olgularla ilintilidir. Yaratılan tüm varlık türlerine, yaratılmalarının amacını oluşturan olgunlaşma hedefine doğru yol almalarına, bu amacı gerçekleştirmeye yönelik fiillerini işlemelerine yöneltmesi gibi. Yüce Allah'ın, yaratılan her canlıyı, kendisi için takdir edilen işlere yöneltmesi ve varoluşu için öngörülen eceli doldurmaya iletmesi de bu tür hidayetin/yol göstericiliğin kapsamına girer. Nitekim ulu Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "O, her şeye yaratılışını verip sonra hidayet edendir." (Tâhâ, 50) "O ki her şeyi yarattı, düzenledi. Ve O ki her şeyin miktarını, biçimini belirleyip (hedefini) gösterdi." (A'lâ, 2-3)
İkincisi: Teşriî/Yasama nitelikli hidayet. Bu ise, hak esaslı inanç ilkeleri ve salih ameller gibi yasama nitelikli olgularla ilintilidir. Bunlar da emir, yasak, diriltme, azap etme, emre uyanlara ödül, emre uymayanlara azap vaadetme gibi hususlar bağlamında söz konusudur.
Bu hidayet bir tür yol gösterme şeklindedir. Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "Biz onu yola hidayet ettik: Ya şükredici veya nankör olur." (İnsân, 3)
Bu hidayetin kapsamına giren bir kısım yol göstericilik de, kişiyi amacına ulaştırma şeklindedir. Bir ayette yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Dileseydik elbette onu ayetlerle yükseltirdik; fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü." (A'râf, 176) Yüce Allah bu tür hidayeti şöyle tanımlar: "Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." (En'âm, 125)
Buna göre, bu tür hidayet, kalpte özel bir açılımın meydana getirilmesidir. Bu şekilde açılıma kavuşturulan kalp hak sözü ve salih ameli kapsayacak hâle gelir, bunları algılarken daralmaz. Buna özel bir hazırlanış da diye biliriz. Bu sayede kalp Allah'ın emirlerine teslim olmaktan kaçınmaz, O'nun hükmünü benimseme hususunda herhangi bir daralma ve tıkanıklık hissetmez.
Yüce Allah bir ayette bu olguya şu ifadelerle işaret etmiştir: "Allah'ın göğsünü İslâm'a açıp da Rabbinden bir nur üzere olan kimse (başkasına benzer) mi?... İşte bu Allah'ın hidayetidir, dilediğini bununla doğru yola iletir." (Zümer, 22-23) Ulu Allah hidayetini bu ayette "nur" olarak tanımlamıştır. Çünkü kalp bu nur sayesinde hak söze teslim olmak, doğru ameller işlemek gibi içermekle, sahip olmakla yükümlü olduğu şeylerle, batıl söz ve bozguncu amel gibi hiçbir şekilde bünyesinde yer vermemesi gereken şeyleri birbirinden ayırt eder.
Yüce Allah başka bir yerde, seçkin peygamberleri hidayete erdirişinden, onlara büyük nimetler bahşedişinden söz ederken bu hidayete ilişkin diğer bir tablo çizer: "Onları seçtik ve onları hidayet ettik. İşte bu Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini buna iletir." (En'âm, 87-88) Bu ifadeyi tefsir ederken demiştik ki: Ayet, şunu açık bir şekilde gösteriyor ki Allah'ın hidayeti, kendisine uyanları doğru yola, düz bir hareket metoduna iletir. Bunda farklılık ve ihtilâf olmaz. Onun, ilâhî bilgilerden ve yasalardan meydana gelen dini demek olan yolunun bazı bölümleriyle diğer bazı bölümleri arasında çelişki olmaz. Çünkü bölümlerin tümü katışıksız, öz tevhidi temsil ederler. Tevhit ise, değişmez ve tek bir gerçekliktir. Sonra bu yolun bütün bölümleri ilâhî fıtrata, yaratılış yasasına dayanırlar. İlâhî fıtrat ise yargılarında yanılmaz, kendi içinde dönmüşüm yaşamaz, gereklerinde farklılıklar arz etmez.
Sonra bu yolun yolcuları, bu dinin taşıyıcıları da birbirlerine kaynaşmış hâldedirler, aralarında ihtilâf ve çelişme olmaz. Dolayısıyla Allah'ın peygamberlerinden birinin davet ettiği, bütün peygamberlerin davet ettiği gerçektir. En son peygamberin insanlığı teşvik ettiği hayat biçimi, en ilk peygamberin, Âdem'in teşvik ettiği hayat biçiminin aynısıdır. Aralarındaki tek fark birinin kısa ve öz, birininse geniş ve ayrıntılı olmasıdır.
source : tebyan