Ehl-i Beyt mektebine göre, insanın iradi fiilleri, hem gerçekten insanın kendi irade ve kudretine müstenittir ve insanın kendisi, kendi fiillerini icat etmektedir, hem de insanın kendisi ve fiilleri de dahil olmak üzere her şey, Allah Teala"nın kudret ve iradesiyle gerçekleşmektedir. Dolayısıyla insanın fiilleri de gerçekten Allah Teala"ya istinat edilmektedir.
Burada bazılarının; "Eğer, insanın iradi fiillerini icat eden, gerçekten onun kendi irade ve kudreti ise, bunları Allah Teala"nın irade ve kudretine istinat etmenin ne anlamı vardır? Ve eğer, insanın iradi fiillerinin gerçek icat edeni, Allah Teala"nın irade ve kudreti ise, onları insanın irade ve kudretine istinat etmek ne anlam taşır?" şeklinde soru yöneltmeleri mümkündür.
Kısacası, burada şöyle bir itirazın olması mümkündür: Siz bir taraftan insanın fiillerini, kendisi kendi kudret ve iradesiyle icat ettiğini diyorsunuz. Diğer bir taraftan da, bunların Allah Teala"nın irade ve kudretiyle tahakkuk bulduğunu ortaya atıyorsunuz. Bu iki söz arasında çelişki vardır.
Eğer insanın fiillerinin gerçek faili Allah Teala ise, insan gerçek fail değildir. Eğer gerçek fail insanın kendisi ise, Allah Teala gerçek fail değildir. Bir şeyin meydana gelmesinde iki gerçek failin olması nasıl tasavvur edilebilir?
Bu şüphenin halli için biz, birden fazla fail ve nedenin bir müsebbep üzerinde nasıl etki edebileceklerini açıklamak zorundayız.
Ancak bu hususa geçmeden önce, bir olgu veya nesnenin var oluş sebebi olup, onu tahakkuk ettiren, yani bir olgu veya nesneye varlık veren sebep ve faillerin birbirine mukayeseyle aralarında doğan nispeti açıklamamız gerekir.
Bir olgu ve nesneyi var eden sebep ve failleri birbiriyle mukayese ettiğimizde, şu iki durum ortaya çıkıyor: Şöyle ki; ya o fail ve sebepler, yekdiğerine nispetle, bir olgu veya nesnenin var olmasında etkili olmalarına ilaveten, kendi aralarında da nedensellik bağı mevcut olur ve birbirlerinin nedeni ve müsebbebi olurlar, ya da onların kendi aralarında hiçbir nedensellik bağı olmaz ve her biri kendi başına müstakil bir varlık olup, onları bir araya getiren ortak noktaları, sadece bir olgu ve nesnenin icat edilmesinde ortaklaşa etkili olmaları olur.
Birinci kısım sebep ve faillere, birbirlerinin boylamında olan sebep ve failler denir. İkinci kısım sebep ve faillere ise, birbirlerinin enleminde olan sebep ve failler denir.
Velhasıl eğer, bir olgu ve nesnenin tahakkuk bulmasında iştirak eden sebep ve faillerin kendileri arasında da nedensellik bağı olur ve onların arasında diğerlerine oranla sebep sayılan sebep ve failler ilk önce müsebbebleri olan öteki sebep ve failleri icat ederler, daha sonra da hepsi yani, hem sebep, hem de müsebbep olan sebep ve failler müştereken bir olgu veya nesnenin tahakkuk bulmasında rol alırlarsa, bu sebep ve failler birbirlerinin boylamında olan sebep ve faillerdir.
Ama eğer, onları birbirlerine mukayese ettiğimizde, aralarında bir olgu veya nesnenin icat edilmesinde müşterek olarak rol almaktan başka bir bağ bulunmaz ve kendi varlıkları açısından, aralarında hiçbir nedensellik bağı olmayıp, her biri kendi başına müstakil bir varlık olursa, bu sebep ve failler birbirlerinin enleminde olan sebep ve faillerdir. Yani onların kendileri arasında hiçbir nedensellik bağı mevcut değildir ve hiçbirinin varlığı diğerinden kaynaklanmamaktadır. Bu hususu bildikten sonra şimdi dönelim kendi konumuza.
Birden fazla fail ve sebebin bir müsebbep üzerinde etki etmesi şu şekillerde olabilir:
a) Birkaç fail ve sebebin bir müsebbep üzerinde ortaklaşa ve birlikte tesir etmeleri. Buna örnek olarak, bir bitki tohumunun yeşermesinde etkili olan, belli orandaki su ve sıcaklık derecesi gibi sebepleri misal gösterebiliriz.
Açıktır ki, burada farz edilen sebepler birlikte o bitki tohumunun yeşermesinde etkili oluyorlar.
Yahut birkaç kişinin ortaklaşa kaldırdıkları belli ağırlığa sahip olan, bir hacmi örnek olarak zikredebiliriz. Bellidir ki, o kişilerin gücü birlikte o hacmin yerden kalkmasında etkili oluyorlar.
b) Birden fazla olan sebep ve failin bir şeyin meydana gelmesinde birlikte değil de, birbiri ardına ve peş peşe etki etmeleri düşünülebilir. Öyle ki, o şeyin varlık süresi, o etkenler arasında bölünür ve her biri bir miktarında etki etmiş olur.
Meselâ, belli bir mesafeyi kat etmekte olan bir uçağı düşünelim. Bu uçağın uçuş süresi, her defasında yalnızca biri çalışan birkaç motorun çalışmasıyla sağlanabilir. Bu durumda uçağın uçuşa başladığında birinci motor, daha sonra da ikinci ve üçüncü motor uçuşu devam ettirebilir. Burada da birden fazla sebep ve fail uçuşu sağlamıştır. Ama hepsi birden değil, birbiri ardına ve peş peşe uçuşu gerçekleştirmişlerdir.
c) Birden fazla sebep ve fail bir olgu veya nesnenin tahakkuk bulmasında rol alır. Ancak şu farkla ki, her bir sebebin ve failin tesir etmesi önceki fail ve sebebin tesirine bağımlıdır. Öyle ki, eğer birinci sebep tesir etmezse, ikinci sebep de tesir etmez vs. buna örnek olarak zincirleme meydana gelen kazaları zikredebiliriz.
Açıktır ki, böyle kazalarda birden fazla sebep ve fail söz konusudur. Ama birinci sebep ve fail ikinci sebebin tesirine, o da üçüncü sebebin tesirine vs. yol açmaktadır.
Yahut bir yazının yazılmasında etkili olan birden fazla sebepleri örnek olarak zikredebiliriz. Bir yazının yazılmasında insan iradesi, elin hareketine, elin hareketi kalemin hareket etmesine, kalemin hareket etmesi de yazının meydana gelmesine sebep olur. Burada yazının yazılmasında rol alan birkaç sebep vardır. Ama her bir sebebin tesiri kendinden önceki sebebin tesirine bağlıdır.
d) Varlık açısından birbirlerinin enleminde değil de boylamında olan birden fazla sebep ve faillerin bir şeyin meydana gelmesinde etkili olması.
Şöyle ki, önceki farzlarda sebep ve failler varlık açısından birbirlerinin enleminde olan sebep ve faillerdi. Yani, onların kendi varlıkları birbirine bağımlı olmayıp, hiç biri diğerini var eden varlık nedeni değildi.
Meselâ, bir uçağın uçuş süresince uçuşu sağlayan birkaç motorun hiçbirinin varlığı diğer motordan kaynaklanmıyordu. Keza, belli bir ağırlıktaki hacmi hareket ettiren birkaç kişinin hiçbirinin kendi varlığı diğerinden kaynaklanmıyordu. Bir yazının yazılmasında etken olan, insan iradesi, eli ve kalem misalinde de onların hiçbiri diğerinin var edici sebebi değildi. Bunların her biri, varlık açısından diğerinin enleminde olan, kendi başına müstakil bir varlıktı. Onları bir araya getiren ve onlara ortaklık kazandıran husus, sadece onların belli bir şey üzerinde birlikte veya sıra ile yaptıkları tesir idi.
Ancak son örnekte varlık açısından birbirinin boylamında olan, yani varlık açısından birbirine bağlı olup, varlığı birbirinden kaynaklanan birden fazla fail ve sebebin bir şey üzerinde etki yapması farz edilmektedir.
Meselâ, varlık açısından güneşe bağlı olan ışın, başka bir şey üzerinde etki yaptığında, o etki gerçekte hem güneşe, hem de ışına aittir. Çünkü ışın ve güneş birbirlerinin enleminde olan iki müstakil varlık değillerdir. Bunlar birlerinin boylamında olup, varlık açısından birbirine bağımlı olan iki varlıktır. Daha açıkçası, ışının varlığı güneşten kaynaklanmaktadır ve ışın güneşin ma"luludur. Dolayısıyla da ışının her tesiri, ışının kendisine ait olduğu gibi güneşe de aittir. Yani, eğer bir şeyin varlık nedeni olan bir sebep, aynı zamanda kendisi başka bir şeyin müsebbebi olur ve varlığını başkasından alırsa, kendisi müsebbep olan o sebebin bütün tesir ve işleri, aynı zamanda onun sebebine de atfedilir. Çünkü ilgili felsefi bahislerinde de kesin burhanlarla ispatlandığı üzere, müsebbep olan şeyin varlığı, hakiki sebebinden bağımsız ve kopuk bir varlık değildir. Aksine, müsebbebin varlığı tam anlamıyla hakiki sebebinin varlığına bağımlı olan ve onun kapsamı dahilinde olan bir varlıktır. Dolayısıyla da bütün işleri kendi işi olduğu gibi, hakiki sebebinin de işidir.
Ayrıntılar