AKKUNNASIN (KUL HAKKININ) HESABI
Evet en zor verilecek hesap kul hakkının hesabıdır. Hz. Ali (a.s.) günahların kısımlarından bahsederken şöyle buyuruyor: "....
Bağışlanmayan günah ise kulların birbirlerine yaptığı zulüm ve haksızlıktır...." sonra imam şöyle devam ediyor: "Allah-u Teala kendi izzet ve celaline and içerek şöyle buyurmuştur: "İzzet ve Celalime and olsun ki hiçbir zalimin zulmü benden geçmez (onu affetmem) hatta az ve naçiz bile olsa..." (1)
Yine Hz. Emir-ül Mû'minin (a.s.)dan şöyle rivayet edilmiştir
:"Allah-u Teala kıyamet gününde şöyle buyurur:<Bugün aranızda adaletimle hükmedeceğim; kimse benim indimde bugün zulüm ve haksızlığa uğramayacaktır. İşte bugün zayıf ve güçsüzün hakkını güçlüden alacağım. Mazlumun hakkını iyilik ve kötülüklerden takas ederek alacağım (zalimin iyiliklerinden; mazlumun dosyasına, mazlumun kötülüklerinde de; zalimin dosyasına intikal ettirerek) sadece mazlumun hakkını affettiği zalim istisnadır."" (2)
Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır:
"Kıyamet gününde (verebileceği halde borç sahibinin borcunu vermeyen) borçluyu (mahşere hesap için) getirirler ve onun iyi amellerini, borç sahibini razı etmek için ona verirler. Eğer iyi bir ameli yoksa, borç sahibinin günahlarından alıp borçlunun günahlarına eklerler. İşte böylece kısas yapar." (3)
HESAP VE SORGULAMA SIRASINDAKİ KONUŞMALAR
"Allah içindir tamamlayıcı hüccet (delil).." Ayetin tefsirinde imam Cafer-i Sadık (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olduğunda günahkar kimseye şöyle hitap edilir: <acaba yolunun ve görevinin ne olduğunu biliyor muydun?> eğer "biliyordum" derse, o zaman neden amel etmedin? Diye sorulur. Eğer "bilmiyordum" derse, o zaman da neden öğrenmedin? Denilir kendisine. İşte budur Allah'ın (kimseye mazeret bırakmayan) tamamlayıcı hücceti." (4)
Bir başka hadiste ise şunları görüyoruz: "Allah-u Teala, bir mahalle veya bölgede yaşayan salih ve takvalı bir kişiyi o bölgede yaşayan diğer insanlara delil gösterip onları sorgular ve şöyle buyurur: <günaha müptela olmayan, bulaşmayan filan mû'min, sizin aranızda değil miydi? Size komşu değil miydi? Onun söylediklerini duymadınız mı? Geceleyin ağlamalarını ve gündüz yaptığı salih amelleri görmediniz mi? Sizler neden onun gibi olmadınız; onun gittiği yoldan gitmediniz?!>"
Allah-u Teala'nın adalet mahkemesinde bazıları kendilerini kurtarmak için şöyle bir bahane getirip derler ki: "Ya Rabbi, bize mal veya güzellik veya sıkıntı verdin, bunlar ise bizim sapmamıza vesile oldu." Bunun üzerine kendilerine servet ve güzellik verilen veya türlü sıkıntı ve zorluklara maruz kalan bazı kullarını onların önüne çıkartıp şöyle buyurur: "En Hz. Yusuf''tan ve Meryem'den daha mı güzeldin? Hz. Eyyub en çetin sıkıntılara ve hastalıklara müptela olmadı mı? (Neden onlar günahlara müptela olmadılar?) İşte böylece boş mazeretlerle kendini kurtarmaya çalışan insan, mahkum olup, bir şey söyleyemez.
Kûr'an-ı Kerim'e baktığımızda, Kûr'an'da imanlı bir insan örneği olarak Firavunun eşi Hz. Asiye gösterilmiştir. Bu yüce insan, Firavunun sarayında ve bir kraliçe hayatı yaşamasına rağmen, Hz. Musa'nın davetini duyar duymaz ona iman etti ve onca dünya imkanları, servet, makam ve refah onu aldatmayıp çelik iradesiyle bütün bu saiklere galip gelip, ardından da firavunun tehdit ve işkenceleri onu inanç ve imanından vaz geçiremedi ve yılmadan bu yolda ölümü bile seve seve kabullendi.
Öte yandan yine Kûr'an-ı Kerim'de kafir insan örneği olarak; Hz. Nuh ve Hz. Lut (a.s.)'ın eşleri gösterilmiştir. Zira o yüce peygamberlerin bütün tebliğlerine rağmen ve yıllarca onlarla birlikte yaşamlarına rağmen; iman etmemiş, davalarında onlara köstek olmuş ve arkadan onları hançerlemişlerdi.
Bu yüzden görülüyor ki mal, servet, güzellik, sıkıntılar, kötü çevre bunların hiç biri insanın hayatında belirleyici değildir. Belirleyici olan insanın kendi irade ve seçme gücüdür. Bu yüzden bunların hiç birisi insan için mazeret sayılmaz.
HESAP ANININ MAHCUBİYETİ
Bir hadiste Ehl-i Beyt imamlarından birisi şöyle buyurmaktadır:
"Eğer kıyamet günü ilahi mahkemede insanın düşeceği mahcubiyet ve baş aşağılık pozisyonundan başka bir ceza olmasaydı bile, bu insanın uykudan, yeme içmeden kesilip, rahat ve tembelliği (nefsani arzularını) bir tarafa bırakıp kendi halini düşünmesine yetmeliydi." (5)
Evet bu dünyada hatta ana-babasının, eşi ve çocuklarının dahi bilmelerini istemediği günahlar (tevbe etmediği ve artık haddi aştığı takdirde) o gün bütün Allah dostlarının ve herkesin gözü önünde ortaya çıkacaktır. Nitekim bazıları, artık o anın mahcubiyet ve rezilliği o kadar kendilerine ağır gelecek ki, ya Rabbi diyecekler biz cehenneme gitmeye razıyız, ama bu mahcubiyet ve rezilliğe tahammülümüz kalmadı.
İşte bu yüzden muhtelif hadislerde ahiret hesabından önce insanın kendi hesabını görmesi ve günün bir miktarını kendisini sorgulamaya ayırıp, yaptığı iyi amellerden dolayı Allah'a şükretmesi ve kötülüklerinden dolayı tevbe edip Hakk Teala'dan özür dilemesi ve geçmişi bir türlü telafiye çalışması gerektiği vurgulanmıştır.
Bir hadiste şöyle buyuruyor: "Bir kimse (bu dünyada) kendi hesabını görürse, kıyamet gününde Allah yeniden ondan hesap sormaz..."
İmam Musa Kazım (a.s.)ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kim her gün kendisini sorgulamaz ve hesabını görmezse, bizden değildir." (6)
Musa Aydın
---------------------------------------------------------
1- Bihar-ül Envar,, C.7, S.265
2- Bihar-ül Envar,, C.7, S.268
3- Bihar-ül Envar,, C.7, S.274
4- Bihar-ül Envar,, C.7, S.285
5- Cami-üs seadat, C.3, S.92
6-Cami-üs seadat, C.3, S.92