Bu makalede ilahi referans olan Kuran-ı Kerim'in perspektifinde insanların Allah Resulü'ne karşı vazifeleri ele alınmıştır.
1- Resul’e İman:
Her Müslüman ilk vazifesi Allah’a iman etiği gibi, onun seçtiği elçiye de iman etmesi gerekir. Buna Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde vurgu yapılmıştır; ezcümle Bakara suresinin son ayetlerinde. Şu ayeti Kerime de bunun bir diğer örneği:
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.”Nisa/136
Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur ki imam marifetin, yani Resulü hakkıyla tanımanın bir fer’idir. Bir şeyi hakkıyla tanımayan, ona inanamaz da. O halde Resulullah’ı Kuran’ın tanıttığı şekliyle tanımamız, özelliklerinden, makamlarından, fazilet ve derecelerinden haberdar olmamız gerekir ki ona sadakatle iman etmemiz mümkün olsun. O halde Resule iman vazifemizin bir feri ve ön aşaması olarak onu hakkıyla tanıma görevini de yerine getirmemiz gerekir. Onun seçilmişliği, heva ve hevesi üzerine asla konuşmadığı, İlahi direktiflerle hareket ettiği ve kısacası masumiyeti, yüce bir ahlak üzere oluşu, âlemlere rahmet oluşu, mu’minlere rauf ve onların hidayetine son derece haris ve düşkün oluşu, emin oluşu vs.
2- Resul’ün Velayetine İnanıp Her Konuda Onu Kendilerinden Üstün Görmeleri Gerektiği:
Evet, Resulullah, Kuran’ın açık nasları gereği, müminlerin velisi ve onların üzerinde söz sahibidir. Dolayısıyla Her Müslüman bunu böyle bilmeli, inanmalı ve bu velayete boyun eğmelidir; örneğin şu ayetler, bunun birer kanıtıdır:
“Sizin veliniz, ancak Allah’tır, onun Resulü’dür ve namaz kılıp da rüku halinde zekât veren mu’minlerdir…” Maide/55
“Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir…” Ahzap/6
3- Resul’e Mutlak Bir İtaat:
Müslümanların Resulullah’a karşı bir diğer görevleri, ona mutlak bir şekilde teslimiyet arz edip onun direktiflerine eksiksiz bir şekilde boyun eğmeleridir. Eğer O, Hak’la bizim aramızda vasıta ise, bizim velimiz ve söz sahibimiz ve asla nefsine göre hareket etmeyen masum bir önderimiz ise ki öyledir, bize düşen ancak ondan öğrenmektir, hâşâ ona öğretmek değil; ondan akıl almaktır, ona akıl vermek değil; ona her açıdan teslim olup mutlak bir şekilde itaat etmektir. Bu gerçeği de yine birçok Kur’an ayetinde açıkça görebiliriz; işte bunlardan birkaç örnek:
“Ey iman edenler, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. İşitip duyduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin! * Ve işitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın! * Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.” Enfal/20-22
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” Nisa/59
“De ki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. * De ki, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” Al-i İmran/31-32
İşte görüldüğü gibi bunlar ve benzeri nice ayetler, Müslümanların Resulullah’a karşı kayıtsız şartsız bir teslimiyet ve itaat içinde olmaları gerektiğini göstermektedir. Bu da açıkça bazı safsataları net biçimde çürütmektedir.
4- Resulullah’ı Kendilerine En Güzel Bir Örnek Olarak Kabul Etmeleri Gerektiği:
Her Müslüman’ın en güzel örneği, her konuda ve her kasten önce Allah’ın Resulü’dür. Delille istisna edilen ve Resulullah’a has bir hüküm olduğu sabit olan durumlar hariç. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın Resulü’nde size güzel bir örnek vardır.” Ahzap/21
5- Resulullah’a Saygı ve Hürmet:
Her Müslüman’ın Resul’e karşı en önemli vazifelerinden birisi de ister hayatı, isterse vefatından sonra her açıdan ona saygı ve hürmette asla kusur etmemesi ve başkalarının da bunu yapmasına izin vermemesidir. Bu konuda da son derece açık ve net ayetler vardır bunlardan bazı örnekleri vermekle yetiniyoruz:
“Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. * Ki, Allah’a ve Resulüne iman edesiniz ve bunu takviye edip, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O’nu tesbih edesiniz.” Fetih/8-9
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. * Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. * Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. * (Resulüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir. * Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” Hucurat/1-5
Görüldüğü gibi ayetler, müminlerin Resulullah’a karşı son derece saygılı olmaları gerektiğini ve onu incitecek saygısız ve küstahça davranışlardan şiddetle kaçınmaları gerektiğini, aksi takdirde bütün amellerinin boşa gideceğini ve elim bir azabın onları beklediğini vurgulamaktadır. Ayrıca başkalarının da ona karşı saygısız ve küstahça davranışlarına ve alay etmelerine izin vermemeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.
6- Resul’e Salat ve Selam:
“Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona tam bir teslimiyetle salât ve selâm edin.” Ahzap/56
Resulullah’a salat ve selam ona karşı kadirşinaslık, sevgi, muhabbet ve saygının bir ifadesidir. Ancak şunu da hemen ilave etmemiz gerekir ki Allah’ın Resulü (s.a.a) kendisi ona nasıl salat ve selam etmemiz gerektiğini öğretmiştir. Burada bunu izah eden birkaç hadisi vermekle yetiniyoruz:
Süneni Darekutnî, S.136’da senediyle Ebu Mes’ud Ensarî’den şöyle rivayet etmiştir:
“Resulullah şöyle buyurdu: “Eğer bir kimse namaz kılar da namazda bana ve Ehlibeyt’ime salat etmezse namazı kabul olmaz.”
7- Resulullah’a Karşı Hıyanet Etmeme:
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.” Enfal/27
Resul’e hıyanetin bir boyutu, onun emirlerine muhalefet ve ona karşı düşmanlarıyla işbirliği yapmaktır. Diğer boyutu ise, onun emanetlerine gereği gibi sahip çıkmamaktır. Şimdi bakalım Resul’ün emanetleri nelerdir? Her şeyden önce onun bize getirdiği dindir. Her Müslümanın vazifesi Muhammedî dine mümkün olan her yolla sahip çıkmak ve bu yolda gerekli olan her fedakârlığa hazır olmasıdır. Resulullah’ın diğer iki ağır emanet ise Kur’an ve onun mutahhar Ehl-i Beyt’idir. Meşhur ve mütevatir Sekaleyn hadisinde Allah’ın Habibi şöyle buyurmaktadır:
Resulullah (s.a.a):
“Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum; o ikisine sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz; Allah’ın Kitabı (Kur’an) ve Ehlibeyt’im olan itretim. Hiç şüphesiz, bu ikisi (Kevser) havuz(u) başında bana varıncaya dek, hiçbir zaman birbirinden ayrılmazlar. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız?”
(Sahih-i Müslim, c.4, s.1874 Hadis: 36-37; Sünen-i Tirmizî, c.5, s.662, Hadis: 2786-2788; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.4, s.30-36-54, c.7, s.84, c.8, s.118-138-154; Sünen-i Darimî, c.2, s.889, Hadis: 3198; Müstedrek’üs-Sahihayn, c.3, s.118; et-Tabakat’ül-Kubra, c.2, s.196; el-Mu’cem’ül-Kebir, c.3, s.65-67; es-Savaik’ul-Muhrika (İbn-i Hacer), s.226…
8- Resul’ün dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olma:
“Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir. * Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” Tevbe/23-24
Ayetlerin muhtevası son derece açıktır ve izaha gerek yoktur.
8- Resulullah’ın Yakınlarına ve Ehlibeyt’ine Sevgi ve Muhabbet Besleme:
“…Ey Muhammed! De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden yakınlara sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.”Şura/23
Bu ayetin tefsirinde bazı aykırı görüşler ortaya atılsa da onların sağlam hiçbir delili yoktur. Biz ayetin muradının ne olduğunu izah eden birkaç hadisi size nakletmekle yetiniyoruz.
İbn-i Abbas’tan şöyle nakledilmiştir:
“Deki buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum; istediğim tek şey akrabaları sevmektir” ayeti indiğinde, Ashap: “Ey Allah’ın Resulü, sevgileri bize farz olan şu akrabalar kimlerdir?” diye sorduklarında, şöyle buyurdu: “Ali, Fatıma ve onun iki çocuğu.”
(Fazail-üs Sahabe (Ahmed bin Hanbel), C.2, S.669, Hadis: 114, el-Mu’cem-ül Kebir (Tabarani), C.3, S.47, Hadis: 2641, el-Keşşaf (Zımahşerî) C.3, s402, ed-Dürrül mensur, C.7, S.348)(Suyuti)
Yine İbn-i Abbas meveddet ayetindeki “Yakınları sevmek” cümlesinin tefsirinde Resulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Yani beni Ehlibeyt’im hakkında koruyun ve onları benim için sevin.”
(Ed-Dürr-ül Mensur, C.7, S.348)
9- Resulullah’ın İncinmesine Vesile Olacak Her Davranıştan Kaçınma:
“Şüphesiz ki Allah’a ve Resulü’ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.”Ahzab/56-57
Resulullah’a eziyet ve cefa çeşitli şekillerde kendini gösterebilir. Resulullah’ın şahsına yapılan haksızlık, saygısızlık zulüm ve cefa şeklinde olabileceği gibi, onun sevdiklerine yapılan zulüm ve cefa şeklinde de olabilir. Resul düşmanları, birinci türden eziyete fazla cüret edememişlerdir. Veya en azından açıktan ve zahiri hayatında; nadir vakalar hariç. Ama ikinci türden eziyet ve cefalar, maalesef haddi aşmıştır. En üzücü ve kahredici olanı ise, kendini Resulün ümmetinden sayan kimseler tarafından oluşu!
Evet, Allah’ın ve Resulü’nün sevdiği Ehlibeyt’ine akıl almaz, zulüm ve haksızlıklar, ayyuka ulaşmış ve hür vicdanlı her müminin bağrını dağlamıştır.
Allah’ın Kur’an’ında seçtiğini söylediği, temizliklerine şehadet ettiği risalet nesline bunlar nasıl yapıldı, hem de Müslüman olduklarını iddia edenler tarafından?! Kur’an değil miydi?:
“Gerçekten Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı. * Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir.” (Al-i İmran, 33-34) buyuran?
Resulullah ve Ehl-i Beyt’i seçilmiş olan İbrahim soyundan değil mi yoksa?
“Ey Ehl-i Beyt, Allah ancak sizden her türlü fenalığı uzaklaştırmayı ve sizi teremiz kılmayı murad eder.” (Ahzap, 33) diyen bizim inandığımız Kur’an değil mi yoksa?
Hadi sarılmadınız, sarılmadınız, sevmediniz, sevmediniz, peki bunca eziyet ve cefa niye?
Ne yapmıştı Aliyyel-Muraza, ibadet mihrabında şehid edildi?
Ne yapmıştı İmam Hasan-ı Mücteba ki ciğerleri kin zehriyle parelendi?
Ceddi Resulullah’ın yanına defnedilmesine izin verilmedi?
Ne yapmıştı İmam Hüseyin, Kerbela’da tarihin emsalini görmediği ve görmeyeceği gaddarlıkla, vahşilikle özü, evladı ve yareni katledildi, risalet hatunları, Peygamber yavruları, kafirler ve zındıklar gibi zincirlere vurulup şehir şehir dolaştırıldılar?
Görmedikleri zulüm işkence ve cefa kalmadı?
Eğer ümmet Resulüne karşı vazifelerinin idrakinde olsaydı, ne Hasan’ımın ciğerleri parelenirdi, ne Kerbelalar olurdu, ne de başka zulümler. Ve eğer bu gün bu vazifelere müdrik olursak, artık kolay kolay Allah ve Resul düşmanları en mukaddes değerlerimize hakaret etme cüretini bulamazlar. Etseler de, ettiklerine bin pişman olurlar, Allah’ın izniyle. Ama eğer duyarsız kalır, vazifemizi yerine getirmezsek, daha nice küstahlıkları beklemeye durmalıyız, bunlar daha başlangıç… Nabzımızı yoklamak istiyorlar.
Evet Resul'e eziyet edenlere Allah lanet etmiştir, biz de ediyoruz.
Peki, Kerbela Resulün mukaddes bağrını yakmadı mı? Onun eza ve cefasına sebep olamadı mı? Olduysa eğer, eğer Allah’ın dünya ve ahirette lanet ettiği ve aşağılayıcı bir azap hazırladığı kimselere, Yezit ve Yezidilere lanet emenin caiz olup olmadığını tartışmak bile, Resule bir başka eza ve cefa değil mi? Allah’ın ayetinde mi tereddüdümüz var? Nedir bu gaflet? Adam çıkmış ulusal bir kanalda, güya Kerbela’yı anlatıyorum diye Yezidi aklamaya, paklamaya çalışıyor. Yok, o, olanlardan sorumlu değildi? İbn-i Ziyad ondan habersiz yaptı bunları! Bu ne musibettir ya Rabbi!! Peki onun haberi yoktuysa, Hüseyni ya biat, ya ölüm haberi gönderen kimdi? Şahadetinden sonra, cennet gençlerinin efendisi Peygamberin can paresinin nurlu başını altın leğen içine koyup, peygamber öptüğü dudaklara, dişlere sopayla vurup, nerdedir: “Bedir ve Uhut’ta ölen dedelerim gelip görsünler intikamlarını nasıl Muhammed’den aldım.” diyen o alçak zalim, Yezid değildi de kimdi? Hiç mi tarih okumadınız siz? Yoksa okudunuz da göz göre göre Resul ve Ehlibeyt’ine hıyaneti devam ettirme sevdasında mısınız?
Allah’ım, olup bitenleri Hüseyn’imiz sana şikayet ettiği gibi, biz de sana şikayet ediyoruz; layık oldukları gibi davran.
Musa Aydın