İmamlarımızın önemli sıfatlarından birisi de, peygamberlerde olduğu gibi ismet sıfatıdır.
Masum sözlükte korunmuş ve muhafaza edilmiş anlamındadır. Istılahta ise masum, ilahi teyitle hata, yanlışlık ve günahtan korunan bir kimseye denir. Masum, basiret gözü açık olan, yaratılış dünyasının hakikatlerini görebilen, gayb alemiyle irtibatlı olan, ilahi teyitlerle günah ve Allah'a muhalefetten kaçınan kimsedir.
Biz Ehl-i Beyt dostları, peygamberler gibi, on iki imamın da masum olmaları gerektiği inancındayız.
Elbette nübüvvet bölümünde de işaret ettiğimiz gibi, masumiyetin anlamı, masum olan kişinin Allah'a muhalefet etmeye kadir olmaması ve gayri ihtiyari itaat zorunluluğu değildir. Zira bu bir fazilet ve üstünlük olmadığı gibi, masum olan kişiyi, insanı üstün kılan en önemli özellik olan ihtiyar sıfatından yoksun saymak olur ki bu, çok büyük bir eksikliği Allah'ın hücceti olan peygamber ve imama yakıştırmak olur. Peygamber ve imamın masumiyeti, onların basiret gözlerinin açık olması sayesinde her şeyin hakikatini görmekte ve sahip oldukları ilahi ilim ve teyitte yatmaktadır.
Nübüvvet bölümünde masumiyet konusuna tafsilatlı olarak değindiğimiz için burada kısaca üzerinde duracağız.
İmamların da peygamberler gibi masum oldukları ilgili kitaplarda geniş olarak ele alınmış ve bir çok akli ve nakli deliller zikredilmiştir. Bizim maksadımız ihtisar olduğundan bütün bu delillere değinmemiz mümkün değildir. Ancak özet olarak şu delillere işaret edebiliriz:
a) İmameti zorunlu kılan deliller bölümünde de işaret ettiğimiz üzere, Allah Teala Hz. İbrahim'e imamet makamını verdiğinde, Hz. İbrahim'in bu makamı kendi zürriyeti için de isteyince, Allah Teala bu makamın kendi ahdi olduğunu buyurmuş ve zalim olanlara ulaşamayacağını bildirmiştir. Bu ayet-i kerimeden imamet makamına gelen kişinin zalim olmaması, yani masum olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira zulüm Kur'an-ı Kerim'de üç yerde kullanılmıştır.
1- Allah'a şirk koşmak zulüm sayılmıştır. .Şüphesiz şirk çok büyük bir zulümdür. [1]
2- Kullara zulmetmek, Asıl kınama yolu, insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere azgınlık yapanlara karşı vardır. [2]
3- İnsanın kendi hakkında zulmetmesi, .Onlardan (insanlardan) kimi kendi nefsine zulmeder. [3]
Zulmün sözlük anlamı, haddi aşmak ve bir şeyi layık olmadığı yer ve konuma getirmektir. [4]
Dolayısıyla ister kasti, ister sehvi olsun her türlü hata, günah ve haddi aşmayı kapsamı altına alır. Sehvi olan hata ve günahlara cezai müeyyidelerin verilmemesi, makam itibariyle zalim olmamanın şart olduğu hususlarda, sehvi hatalar açısından bile zalim olmamalarının şart koşulmasına bir halel getirmez. O halde imam olacak kimsenin sehvi hata ve günahlardan bile masum olması gerektiği bu ayet-i kerimeden anlaşılmaktadır.
b) Hz. Ali (a.s)'ın imametinin ispatı bölümünde de gördüğümüz üzere, Allah Teala Ulü'l Emr olarak isimlendirdiği kimselere de, Allah Teala ve Resulü gibi mutlak itaati farz kılınmıştır. [5]
Ulu'l Emirlerin de Hz. Resulullah (s.a.a)'in hadisleriyle Hz. Ali ve on bir evladı olduğu açıklandığına göre, on iki imamın masum oldukları ortaya çıkıyor. Zira, Allah Teala'nın masum olmayan kimselere mutlak itaati farz kıldığını düşünmek mümkün değildir. Çünkü böyle bir şey Allah'ın hikmet ve şefkatiyle bağdaşmamakla birlikte, kendi ve Resulü'ne farz kıldığı mutlak itaat emriyle de çelişmektir. Allah Teala çelişkiye emretmekten ve sonsuz hikmet ve şefkatine aykırı davranmaktan münezzehtir. O halde, bu ayet de imamların masum olduklarını ispatlamaktadır.
c) Allah Teala şöyle buyuruyor: Gerçekten Allah her çeşit pislik ve noksanlığı siz Ehl-i Beyt'ten gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı irade buyurmuştur.[6]
Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet tarafından nakledilen çok sayıda hadisler, zikredilen ayetin Peygamber-i Ekrem, Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin (Allah'ın selamı onlara olsun) hakkında nazil olduğunu beyan etmektedir.
Ömer bin Ebu Selme şöyle rivayet ediyor: Zikredilen ayet Ümmü Seleme'nin evinde nazil oldu.Sonra Hz. Resul (s.a.a) Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin'i yanına çağırdı ve mübarek abasını onların üzerine atarak şöyle buyurdu: Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Her çeşit pislik ve noksanlığı onlardan gider ve onları tertemiz kıl. Ümmü Seleme: Ey Resulullah! Ben de onlardan mıyım? deyince de, Hazret: Hayır, ama sen hayır üzeresin buyurdu. [7]
Tathir ayeti nazil olduktan sonra, Hz. Resul, altı aya kadar, bazı rivayetlere göre de sekiz aya kadar, sabah vakitleri, sabah namazına gittiğinde Hz. Fatime'nin evinin önünden geçer, mezkur ayeti okur, Ehl-i Beyt'ini tanıtır, onlar için dua ederdi.[8]
Tathir ayeti olarak bilinen bu ayet-i kerime açık bir şekilde Ehl-i Beyt'in masumiyetini (günah ve hatadan uzak olmalarını) ifade etmektedir.
Şöyle ki; ayette geçen rics (pislik-kir) kelimesinden maksat zahiri, pislik değildir. Çünkü herkesin pislik ve necasetten kaçınması gerekmektedir. Üstelik eğer maksat zahiri necaset olsaydı, artık o kadar teşrifat, tanıtmak ve Peygamber'in duasına da gerek duyulmazdı. Ümmü Seleme o ayetin kapsamında olmayı arzu edince de, hayır cevabıyla karşılaşmazdı. Demek ki ayetin maksadı zahiri necaset ve pislik değildir, maksat batini pislik, yani alemlerin Rabbine karşı günah ve isyanda bulunmaktır.
Dolayısıyla ayetin manası şöyle olur: Allah siz Ehl-i Beyt'ten her türlü günah ve isyanı gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı irade buyurmuştur. Bu iradeden maksat, tekvini irade olmalıdır. Zira, teşrii iradeyle Allah herkesin pak olmasını irade etmektedir. Bu ayette Ehl-i Beyt özel olarak ele alındığına ve Ümmü Seleme'nin onun kapsamı dışında bırakıldığına göre, bu teşrii irade değil, tekvini iradedir. Allah Teala'nın tekvini iradesinin gerçekleşmemesinin mümkün olmadığı da nazara alınınca, Ehl-i Beyt'in masumiyetinin Allah'ın tekvini iradesi gereğince muhakkak olduğu ortaya çıkıyor.
İşte bunun içindir ki, Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben ve Ehl-i Beyt'im günah ve isyandan masumuz.[9]
İbn-i Abbas şöyle rivayet ediyor: Resulullah'tan duydum şöyle buyuruyordu: Ben, Ali, Hasan,Hüseyin ve Hüseyin'in soyundan gelecek olan dokuz imam tertemiz ve masumuz. [10]
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Allah Teala Peygamberi'ne itaati vacip kılmıştır. Çünkü o masumdur ve hiçbir zaman halkı Allah'a isyana götüren yöne yöneltmez. Emir sahipleri olan imamlar da öyledir. Onlara itaat Allah ve Resul'ü tarafından vacip kılınmıştır. Onlardan başka kimseye itaat kayıtsız ve şartsız vacip değildir. [11]
d) Ehl-i Beyt İmamları'nın masumiyetini ispatlayan diğer bir delil de, önceki bahislerimizde işaret ettiğimiz, Sakaleyn hadisi olarak meşhur olan Hz. Resulullah'ın Ehl-i Beyti'nin kıyamet gününe kadar Kur'an'dan ayrılmayacağını belirttiği ve benzeri hadislerdir.
Açıktır ki, Cenab-ı Hakk'ın ilminin tecellisi olan Kur'an masumdur. Ona ne önünden ne de arkasından batıl gelemez. Bunu bizzat Allah Teala Kur'an'da beyan buyurmuştur. [12] O halde kıyamet gününe kadar asla Kur'an'dan ayrılmayacak olan Hz. Ali ve Ehl-i Beyt İmamları'nın da masum olduğu ortaya çıkıyor. Zira aksi taktirde bilerek veya bilmeyerek onların Kur'an'dan ayrılmaları söz konusu olabilir. Oysa Hz. Resulullah'ın bu sahih hadisi böyle bir şeyin olmayacağını garantilemiştir.
e) İmamın uhdesine aldığı vazifesi onun masum olmasını zorunlu kılmaktadır. Nitekim resulün uhdesine aldığı vazife onun masum olmasını gerektiriyordur. Geçen bahislerimizden anlaşıldı ki, imam peygamberden sonra İslam toplumunun hidayet, terbiye ve idaresi yanı sıra, Allah'ın dininin koruyucuları ve müfessirleridir. Böyle ağır bir mükellefiyet altında olan kişinin masum olması aklen gereklidir. Zira aksi taktirde bu önemli görevini yerine getiremeyeceği açıktır. O halde imamlar masum olmalıdır.
Büyük Ehl-i Beyt alimi Seyyid Mürtaza şöyle diyor: İster hata ve isyan kasten olsun, ister sehven olsun, hata ve isyan etme ihtimali olan bir kişinin sözlerinin bir imamdan beklenen etkide olmayacağı açıktır. Zira terbiye üzerinde her iki çeşit hata ve isyanın etkisinin olumsuz yönde olduğu açıktır.
Durum böyle olunca, Allah Teala'nın hikmet ve şefkati, insanların talim, terbiye ve hidayetiyle görevli kıldığı kimsenin önünden her türlü engeli götürmesini icap etmektedir. O halde insanların hidayet, talim ve terbiyesiyle görevli kılınan imamların masum olması gerekir.
Allah Teala bizleri dünyada o mukaddes önderlerin izinden, ahirette de refakatlerinden ayırmasın.
---------------------------------------------------------------------------------
[1]- Lokman: 13
[2]- Şûrâ: 42
[3]- Fâtır: 42
[4]- Lisan-ül Arap c. 12 s. 373
[5]- Nisa: 59
[6]- Ahzab: 33
[7]- Yenabi-ül Meveddet s.125
[8]- Ed-Dürr-ül Mensur, c.5 s.199
[9]- Dürr-ül Mensur c.5 s.199
[10]- Yenabi-ül Meveddet, s.445
[11]- Bahr-ül Menakıb, s.100
[12]- Fussilet