Turkish
Sunday 24th of November 2024
0
نفر 0

İslam ve Ehlibeyt Mektebinde Tevalla

Tevalla, (Arapça: تولی) kelami bir kavram olup teberra karşısındadır. Tevalla, Şia mezhebi kavramına göre İmamlara ve din önderlerine sevgi beslemek ve onların velayetine boyun eğmek anlamına gelir. Tevalla, tebarra ile birlikte – karşıt anlamı ve birbirine zıt kavramlardır- hadisler
İslam ve Ehlibeyt Mektebinde Tevalla

Tevalla, (Arapça: تولی) kelami bir kavram olup teberra karşısındadır. Tevalla, Şia mezhebi kavramına göre İmamlara ve din önderlerine sevgi beslemek ve onların velayetine boyun eğmek anlamına gelir.

Tevalla, tebarra ile birlikte – karşıt anlamı ve birbirine zıt kavramlardır- hadislerde farz1 bir emir, hatta en önemli farzlardan2, imanın tahakkuk bulması, imanın en önemli rüknü3-4 ve muhtazar ve ölüye telkin edilen ilkelerdendir.5

Şia kültüründe “Tevalla” ve “Tebarra” salih amellerin kabul edilme şartıdır ve bu ikisi olmadan hiçbir amel kabul edilmez; bu konuda İslami metinlerde çok sayıda rivayet ve hadis bulunmaktadır.

Aşura ziyareti gibi ziyaret namelerde Allah’ın dostları ve sevenleri ile dostluk ve Allah’ın düşmanları ile düşmanlık ahit ve sözleşmesi yer almaktadır.

Tevalla’nın Anlamı

Tevalla, “tefa’uul” babının masdarı “terakka” vezninden “veli” (ولی) kökünden olup, velayeti kabul etme ve birisini kendisine veli karar kılma anlamına gelmektedir. “Veli” Arapçada dost, yardımcı, yönetici anlamlarında kullanılmıştır. Dolayısıyla tevalla hem dostluk ve sevgiyi kabul etmek ve hem de başkasının yöneticiliğini kabul etmek anlamına gelir.

Şii öğretilerine göre, tevalla sevmek, tasdik ve uyum, kabul etmek ve Allah, Peygamber ve İmamların velayetine boyun eğmek ve gerçekte Allah yolunda sevmek anlamında kullanılmakta ve genellikle Allah düşmanlarına düşmanlık anlamında olan teberra kavramının yanında kullanılmaktadır.

Tevalla ve tebarra, füruu dindendir ve fıkıh açısından farzdır.

Kur’an ve Hadislerde Tevalla

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytine (a.s) sevgi beslemek, müminlerin birbirlerine sevgi duymaları gibi kavramlar Kur’an-ı Kerim’in üzerinde vurgu yaptığı konulardandır. Örnek olarak aşağıdaki ayetlere işaret edilebilir:

* Ehlibeyti (a.s) sevmek Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) risalet görevinin ücreti olarak tanıtılmıştır:

قُل لَّا أَسْأَلُکمْ عَلَیهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِی الْقُرْبَیٰ ۗ... ; (Tercüme: De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma/Ehlibeytime sevgidir.)(şura, 23)

* Allah, Peygamber ve Ulu’l Emr’in velayetini kabul etmek:

إِنَّمَا وَلِیکمُ اللَّـهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِینَ آمَنُوا الَّذِینَ یقِیمُونَ الصَّلَاةَ وَیؤْتُونَ الزَّکاةَ وَهُمْ رَاکعُونَ ; (Tercüme: Sizin dostunuz, sahibiniz, ancak Allah'tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.)(Maide, 55)

* Aynı şekilde başka ayetlerde Müminler, mümin olmayanları sevmekten men edilmektedir.

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّـهُ عَلَیهِمْ قَدْ یئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ کمَا یئِسَ الْکفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ ; (Tercüme: Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden (onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.)(Mümtehine, 13)

* Velayet yalnızca Allah’a, Resulüne ve Onun has (Ehlibeytine) kullarına mahsustur:

وَمِنَ النَّاسِ مَن یتَّخِذُ مِن دُونِ اللَّـه‌اندادًا یحِبُّونَهُمْ کحُبِّ اللَّـهِ ۖ وَالَّذِینَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّـهِ ; (Tercüme: İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür.) (Bakara, 165)

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا آبَاءَکمْ وَإِخْوَانَکمْ أَوْلِیاءَ إِنِ اسْتَحَبُّوا الْکفْرَ عَلَی الْإِیمَانِ ۚ وَمَن یتَوَلَّهُم مِّنکمْ فَأُولَـٰئِک هُمُ الظَّالِمُونَ ; (Tercüme: Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.)(Tövbe, 23)

Hadislerde

Çok sayıdaki hadislerde Ehlibeyte (a.s) ve hususen Hz. Ali’ye muhabbet ve sevgi beslemek farz bilinmiştir. Seyyid Haşim Bahrani, Hz. Ali (aleyhi selam) ve öteki Ehlibeyt İmamlarına (a.s) sevgi ve muhabbet babında Ehli sünnet6 tariki ile 95, Şia tariki ile ise 52 hadis7 nakletmiştir.8 Fazıl b. Ruzbehan’ın tabiri ile Ehli sünnette de Peygamber ve onun Ehlibeytine tevella ve onun düşmanlarına teberra tüm müminlere farzdır ve müminler onları kendilerine vali (veli) ve işlerinin tasarruf edicileri bilmez veya onların düşmanlarına teberra göstermezlerse mümin değillerdir.9

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:10

‌کمالُ الدّینِ وَلایتُنا وَالبَراءَةُ مِن عَدُوِّنا‌ ; “Dinin kemali, bizim velayetimiz ve düşmanlarımıza beraattır.”

Hadislerde, İmamlara (a.s) sevgi ve tevallanın dünya ve ahiret saadet ve hayrı gibi çeşitli netice ve sonuçlarına vurgu yapılmıştır.11 Aynı şekilde hadislerde, imamlara sevgi duymanın dünyevi ve uhrevi sonuçlarının olduğu zikredilmiştir. Tevallanın dünyadaki nişanelerinden bazıları şunlardır: züht, hayır işlerine iştiyak duymak, dinde takva, ibadete rağbet etmek, ölümden önce tövbe, gece ibadetlerinde mutluluk, cömertlik, ilahî emir ve yasaklara riayet vb. gibi.12 Ehlibeyte (a.s) muhabbet ve sevgi Ahirette ise cehennem ateşinden güvende kalmak, amel defterinin sağ tarafından verilmesi, yüzünün ak olması ve hesapsız olarak cennete gireceği gibi getirileri olacaktır.13

Tevalla’nın Felsefe ve Hikmeti

Yaşamında has bir düşünce ve inancı olan ve kendisi için belli bir yol seçen insanın, ister istemez yaşamında bir yönü vardır, yani olaylara kayıtsız değildir. Doğal olarak böyle bir insan ister kendisine muhalif olsun ve isterse kendisine muvafık olsun herkesle aynı yön ve düşünceye sahip olamaz. Bundan dolayı, Kur’an-ı Kerim müminlerin dışındakilere dostluğu ve onlara sevgiyi yasaklamıştır. Şehit Mutahhari bu konu hakkında şöyle diyor:14

“Mümin insan çekicilik ve iticilik özelliğine sahip olmalı, sınır ve hududu bulunmalı ve bu da onu iman ehli, nifak ehli, küfür ve şirk ehlinden ayırmalıdır. O, müminlere karşı ve hakka inadı olmayan ve ona karşı cahil olan gayri müminlere karşı çekicilik ve onlar dışındakilere ise iticilik özelliğine sahip olmalıdır.

Tevalla ve teberranın felsefesi mevzuyu belirlemek ve müminler ve gayri müminlerle ilişki yönünü ve pozisyonunu bu doğrultuda ilan ederek saflaştırmaktır. Tevalla ve teberra, hak ve batıl karşısında kayıtsız kalmamak ve bu ikisinin mümin, amaç sahibi, diri ve dinamik insanlar karşısında eşit olmaması anlamına gelmektedir.

Mümin ve Allah’a inanan olup, ilahî ve dini ilkelere bağlı olup, ancak pozisyon ve yön sahibi olmamak, kendi inanç ve durumunu başkalarına ilan etmemek ve tüm insanlara karşı eşit ve benzer bir davranış, tutum ve muamele belirlememek söz konusu olamaz. Tevalla ve teberranın bir başka felsefesi ise zaman içerisinde hak ölçülerle kendi davranış ve inancını düzeltmek ve hak ve hakikat caddesinden sapmaktan korunmaktır.

Mümin insan ve Allah’ı talep eden birisi tevalla ve teberra ile kendisini her zaman hak yolunda ve doğru yolda tutmakta ve sapkınlık ve inhiraflar girdabına düşmekten korunmaktadır. Tevalla ve teberra, itikat ve inancın yerini ve mümin insanın sorumluluklarını hatırlatmakta ve sabit ve köklü imanın nişanesidir.”

Tevella ve Teberra’nın Birlikteliği

Tevalla’nın felsefe ve amacı dikkate alındığında, bu kavram her zaman teberra ile birlikte yer almış ve onsuz gerekli etkiye sahip değildir. Başka bir ifadeyle, her yol ve yönteme baş vurmak yanlış ve uygunsuz yollara yönelme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla tam bir sulh ve barış ve herkesle dost olunamaz.

Bu anlama hadislerde de vurgu yapılmıştır. Kurtuluş için imamların velayetini kabul etmek ve onlara dost olmak gereklidir, ancak buna ek olarak onların düşmanlarından da uzak durmak gerekir.

Tevalla’nın Şia İnancındaki Yeri

Tevalla,  Ehlibeyte (a.s) muhabbet ve sevgi beslemenin sonuçlarından biri ve onun kategorilerindendir. Aynı zamanda Şia kültürünün kilit ve temel kavramlarından biridir. Tevalla, Şia fıkıh, kelam ve ahlakında incelenmiş ve gündeme gelmiştir. Şia kültüründe “tevalla” ve “teberra” salih amellerin kabul edilme şartıdır ve bu ikisi olmadan hiçbir amel kabul edilmemektedir; örneğin kişi hiçbir amel yapmamış gibi sayılmaktadır. Bu konuda çok sayıda rivayet ve hadis İslami metinlerde yer almaktadır.

Şia fıkhında tevalla, teberra ile birlikte füruu dinden sayılmakta ve fıkhi vaciplerden biridir.15 Ölüm anında da ölüye telkin edilmektedir.16 Bu da bu dini kavramın önemini göstermektedir.

Ahlak ilminde de tevalla ve teberra konusu ve adapları incenmiştir.

Hace Nasrettin Tusi, Ahlak-ı Muhteşemi kitabında sevgi, nefret, tevella ve teberra konularına bir bap ayırmış ve orada bu konuyla ilintili olarak ayet, hadis ve hekimlerin sözlerini zikretmiştir. Buna ek olarak “Risale der Tevalla ve Teberra” adlı muhtasar ve özgür bir kitap yazmıştır (Bu eser, Ahlak-ı Muhteşemi adlı kitapla birlikte basılmıştır). Bu kitapta, konuya felsefi bir yaklaşımla bakmış ve sonunda imanın oluşmasını tevella ve teberrayla ilintilemiştir.

Hâce Nasrettin bu kitabında tevella ve teberrayı şöyle analiz etmektedir ki her ne zaman hayvani nefis, natık nefsin emri altına girerse, şehvet ve gazap kuvvesi daha latif (zarif ve yumuşak) olur ve şevk ve i’raza bedel olurlar ve natık nefis aklın emri altına girerse, şevk ve i’raz daha çok latif olur ve iradet ve kerahete dönüşür ve sonunda akıl, hakikat komutanının emrine girdiği zaman iradet ve kerahet tevella ve teberraya dönüşür.17 O, tevella ve teberranın kemalinin onların dört unsurunda, yani marifet, muhabbet, hicret ve cihatta muhakkak olduğuna inanmakta,18 ancak dindarlığın daha yüce bir derecesinin olduğuna ve onunda rıza ve teslim olduğuna inanmaktadır. O da tevalle ve teberra bir olduğunda, yani teberra, tevellada yok olduğunda hâsıl olmaktadır.19 sonunda Hace Nasrettin Tusi’ye göre tevella, teberra, rıza ve teslim bir yerde kişide cem ve muhakkak olursa iman hâsıl olur ve bu durumda o kişiye mümin adı verilebilir.20

Tevalla’nın Mısdak ve Örnekleri

Allah’ın dostlarına muhabbetin çeşitli aşamaları vardır. Açıktır ki tam ve eksiksiz bir muhabbet itaat ve tabi olmakla olur.

Şeyh Yusuf Bahrani, tevalla babında şöyle demektedir: Şia’nın çok sayıdaki hadislerinin bu konudaki tekidinden anlaşılan Ehlibeytin (a.s) muhabbetinin anlamı onların imametini kabul etmek ve onları, onlara ait yerde (halifelik) karar kılmakla olur. Dolayısıyla bu konuda onlar dışındakileri onlara öncelikli tutmak, gerçekte muhabbet ve sevgi dairesinden dışarı çıkmak anlamına gelmektedir.21

Doğrusu bir kişiye tam ayar ve sadıkça bir muhabbetin gerekliliği, onu kabul etmek ve ona tabi olarak tasdik etmektir.22 Dolayısıyla, tevellaya sebep olmayan muhabbet, yani Ehlibeyt İmamlarının (On İki İmam) velayetini kabul etmek, onlara teslim olmak ve onların muhaliflerine teorik ve pratik olarak teberra (uzaklaşmak) gösterilmediği sürece bu asla muhabbet sayılmayacaktır. Bir hadise göre, Al-i Muhammed’e halisçe muhabbet göstermek ve velayetin kemali, onların uzak ve yakın düşmanlarından teberra (uzaklaşmadıkça) etmedikçe gerçekleşmeyecektir.23

Dolayısıyla, rivayetlerde defalarca tekit edilen sevgi, buğz, velayet ve beraat; tevalla ve İmamların velayet ve yöneticiliğini kabul etmek ve onların tüm iş ve konulardaki otoritesini kabul etmek anlamındadır. Bundan dolayı, On İki İmamın (aleyhimu’s selam) imametini tasdik etmek, -bunun anlamı onların ismetine, makamlarının Allah ve Resulullah tarafından kendilerine verildiğine inanmak ve onların dünya ve ahiret işlerinin maslahatlarını bildikleri ve sonuçta onların emir ve nehiylerine itaat etmek farzdır- imanın tahakkuk ilkelerinden ve belki İmamiye Şia’sının mezhep zaruriyetinden sayılmaktadır.24

Bundan dolayı, velayet ve doğal olarak onun kabul edilmesi, namaz, zekât, hac ve orucun yanında İslam’ın erkânından ve belki de onun en önemli rüknünden sayılacaktır.25 Aynı şekilde tevella, teberranın yanında doğrultucu bir unvan ile İmamlar tarafından inşa edilen veya teyit edilen sahih iman ve dini gereçlerde kullanılan tüm kiplere vurgu yapılmıştır.26

Özet olarak, tevella kavramı şu aşama ve mısdaklara sahiptir:

* Allah, Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) velayetini kabul etmek

* Allah’ı, tüm peygamberleri, İmamları ve Hz. Fatıma Zehra’yı (s.a) sevmek

* Müminleri ve Allah dostlarını sevmek

İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir:27

“İyi bir insan olduğunu bilmek istiyorsan kalbine bak, eğer Allah’a itaat edenleri seviyor ve günah işleyenleri düşman biliyorsan, bil ki iyi bir insansın ve Allah seni seviyordur. Ve eğer itaat ehline düşmanlık güdüyor ve günah işleyenleri seviyorsan, sende bir şey yoktur ve Allah sana düşmandır. İnsan her zaman sevdiği kişi ile birliktedir.”

Aşura Ziyaretinde Tevella ve Teberra

Aşura ziyaretini, tevella ve teberranın Şia inançlarındaki belirgin bir numunesi olarak görmek mümkündür. Bu ziyaret namede, velayetin kabulüne dair ve Ehlibeyt (a.s) sevgisini ortaya koyan ve ayrıca onların düşmanlarının dostluk ve muhabbetini reddeden pasajlar bulunmaktadır. Aşura ziyaretinde geçen tevella ile ilgili pasajlar şunlardan ibarettir:

*  یا اَباعَبْدِاللهِ اِنّی سِلْمٌ لِمَنْ سالَمَکمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ حارَبَکمْ اِلی یوْمِ الْقِیامَةِ; Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Şüphesiz ben kıyamete kadar sizinle barışık, sizinle dost olanlarla dost ve sizinle savaşanlara da düşmanım.

* یا اَبا عَبْدِاللهِ اِنّی اَتَقَرَّبُ اِلی اللهِ وَ اِلیٰ رَسُولِهِ، وَاِلیٰ امیرِالْمُؤْمِنینَ وَ اِلیٰ فاطِمَةَ، وَاِلَی الْحَسَنِ وَ اِلَیک بِمُوالاتِک، وَبِالْبَرائَةِ مِمَّنْ قاتَلَک وَ نَصَبَ لَک الْحَرْبَ ; Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Senin sevgin ve muhabbetinle ve -size karşı- zulmün temelini atanlardan ve bunu sağlamlaştıranlardan, size ve Şiilerinize (takipçilerinize) zulüm ve sitem etmede bu temeli izleyenlerden uzaklaşarak Allah'a, Resulü'ne, Emirulmüminin Ali'ye, Fatıma'ya, Hasan'a ve sana yaklaşıyorum.

Dipnotlar

1- Nuri, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 176.

2- أَفْضَلَ الْأَعْمَالِ الْحُبُ‌ فِي‌ اللَّهِ‌ وَ الْبُغْضُ فِي اللَّهِ, Mişkatu’l Envar fi Gureru’l Ahbar, s. 125.

3- قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ص إِنَّ أَوْثَقَ عُرَى الْإِيمَانِ الْحُبُ‌ فِي‌ اللَّهِ‌ وَ الْبُغْضُ فِي اللَّهِ تَوَالِي وَلِيِّ اللَّهِ وَ تَعَادِي عَدُوِّ اللَّهِ, Mehasin Berki, c. 1, s. 165.

4- El-Hadaiku’n Nadire, c. 18, s. 423.

5- Kaşifu’l Gıta, Keşfu’l Gıta, c. 2, s. 251.

6- Bahrani, Gayetu’l Meram, c. 6, s. 46-71.

7- Bahrani, Gayetu’l Meram, c. 6, s. 72-91.

قَالَ كُمَيْلُ بْنُ زِيَادٍ سَأَلْتُ أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ع عَنْ قَوَاعِدِ الْإِسْلَامِ مَا هِيَ فَقَالَ قَوَاعِدُ الْإِسْلَامِ سَبْعَةٌ فَأَوَّلُهَا الْعَقْلُ وَ عَلَيْهِ بُنِيَ الصَّبْرُ وَ الثَّانِي صَوْنُ الْعِرْضِ وَ صِدْقُ اللَّهْجَةِ وَ الثَّالِثَةُ تِلَاوَةُ الْقُرْآنِ عَلَى جِهَتِهِ وَ الرَّابِعَةُ الْحُبُ  ‌ فِي‌ اللَّهِ‌ وَ الْبُغْضُ فِي اللَّه‌, Tuhafu’l Ukul, s. 196.

9- Fazlullah b. Ruzbahar, Vesiletu’l Hadim ile’l Mahdum, s. 300.

10- Meclisi, Biharu’l Envar, c. 27, s. 58.

11- Meclisi, Biharu’l Envar, c. 27, s. 74- 75 ve 78.

12- Mutahhari, Cazibe ve Dafia Ali (a.s), s. 145.

13- Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 176.

14- Kaşifu’l Gıta, Keşfu’l Gıta, c. 2, s. 251.

15- Hace Nesir, Ahlak-ı Muhteşemi, s. 563.

16- Hace Nesir, Ahlak-ı Muhteşemi, s. 564.

17- Hace Nesir, Ahlak-ı Muhteşemi, s. 566.

18- Hace Nesir, Ahlak-ı Muhteşemi, s. 567.

19- Bahrani, eş-Şihabu’s Sakib fi Beyani Mana’l Nasib, s. 144.

20- Bahbahani, Misbahu’l Hidayet fi İsbati’l Velayet, s. 298-299.

21- Meclisi, Biharu’l Envar, c. 27, s. 58 ve 59.

22- Şehid Sani, s. 404 ve 405.

23- Berki, Kitabu’l Mahasin, c. 1, s. 286.

24- Örnek olarak Bkz. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 66, s. 2, 4, 6 ve 14.

25- Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 127.

Kaynaklar

* Kuran-ı Kerim

* İbn Manzur

* Haşim b. Süleyman Bahrani, Gayetu’l Meram ve Hüccetü’l Hisam fi Taayini’l İmam min Tariki’l has ve’l Amm, Ali Aşur baskısı, Beyrut, 1422/2001.

* Yusuf b. Ahmed Bahrani, eş-Şihabu’s Sakib fi Beyani Mana’l Nasib, Mehdi Recai baskısı, Kum, ş. 1377.

* Ali Bahbahani, Misbahu’l Hidayet fi isbatui’l Velayet, Ahvaz, 1418.

* Ahmed b. Hüseyin Beyhaki, Şuebu’l İman, Muhammed Sadi Besivani Zağlul baskısı, Beyrut, 1421/2000.

* Ahmed b. Ali Beyhaki, Tacu’l Masadir, Hadi Ali Zade baskısı, Tahran, ş. 1366/1375.

* Hüseyin b. Muhammed Rağıb İsfahani, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, Muhammed Gilani baskısı, Tahran, ş. 1332.

* Hüseyin b. Ahmed Zuzeni, Kitabu’l Masadir, Taki Bineş baskısı, Tahran, ş. 1374.

* Zeynuddin b. Ali Şehit Sani, el-Musennifatu’l Erbaa, risale 4: Hakikatu’l İman, Kum, ş. 1380.

* Muhammed b. Hasan Tusi, Talhisu’ş Şafi, Hüseyin Bahru’l Ulum baskısı, Kum, 1394/1974.

* Muhammed Fevaid Abdul Baki, el-Mu’cemu’l Mufehres li-Elfazi’l Kur’anı’l Kerim, Kum, ş. 1380.

* Fazlullah b. Ruzbahan, Vesiletu’l Hadim ile’l Mahdum, der şerhi salavatı Çahardeh Masum (a.s), Resul Caferiyan baskısı, Kum, ş. 1375.

* Kuleyni, el-Kafi.

* Meclisi, el-Biharu’l Envar.

* Muhammed b. Muhammed Nasrettin Tusi, Ahlak-ı Muhteşemi ve ona mensup üç diğer risale, Muhammed Taki Daniş Pejuh baskısı, Tahran, ş. 1361.


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Hz. ALİ (A.S)'DAN RİVAYET EDİLEN HADİSLER
Hz. İMAM SADIK (A.S.)’DAN NAKLEDİLEN HADİSLER
HZ.FATIMA’NIN (A.S) ÇOCUK EĞİTİM YÖNTEMLERİ
Caferî Mezhebi
HZ.FATIMA (S.A)’NIN AHLAKİ ÖZELLİKLERİ
İFTİTAH DUÂSI
Hz. Masume’nin ‘‘Kum’’ Kentine Giriş Yıldönümü
Hz.Ali (a.s)"nın Hz. Resulullah (s.a.a) Tarafından Tayini
İmam Seccad (a.s.) Şam'da
HZ. FATIMA’NIN İLMİ VE MANEVİ BOYUTU

 
user comment