Yozlaşma, insan hayatına değer vermeme, ideolojik körlük her kesimde mevcut.
Zaten aynı ülkede yaşıyoruz. Aynı eğitimi alıyoruz.. Hepimizi kötüleştiren, bozan, adalet duygumuzu törpüleyen aynı sistemin parçalarıyız.
Böyle olduğu için birbirimize baka baka kararıyoruz. ‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ ne de olsa.
Fakat, hep karşı taraftaki karalığı görüyoruz. Aslında gördüğümüz kendi karalığımız.
Diğer taraftan her kesimin içinde düzgün, haysiyetli, vicdan sahibi, adil insanlar da var. Bu da bize gösteriyor ki iyi insan olmanın, vicdan sahibi olmanın, haysiyetli, kişilikli olmanın ideolojiyle, etnik kökenle, inançla alakası yok.
İktidarıyla, muhalifleriyle birbirimize benzediğimizi, vicdanın, insanlığın, adalet duygusunun ülkede genel olarak büyük yara aldığını gösteren o kadar çok olay yaşıyoruz ki…
İdeolojik tarafgirlik vicdanları köreltmiş
Cizre’de şubat ayında bodrumlarda yüzden fazla insan yakılarak öldürüldü. Aralarında PKK’lılar da vardı; yakınına, akrabasına, tanıdığına destek olmak, kurtarmak için gitmiş insanlar da. Sonuçta, ölenlerin hepsi bu ülkenin evladıydı. Dile kolay yüzden fazla insan.
Öyle bir vahşet işlendi ki insanlar evlatlarının ancak bir parçasını bulabildi. Bir anneye 5 kiloluk poşet içinde çocuğunun cesedinden parça teslim edildi.
Bu olay yaşandığında muhalifler haklı olarak ayağa kalktı. Kınadılar. Eleştirdiler. ‘Bunun bir vahşet olduğunu’ söylediler. İktidar mensuplarının vicdansızlığına dikkat çektiler. İnsanlığı hatırlattılar. Haklıydılar.
Çünkü iktidar mensuplarından bu vahşete dair en ufak bir üzüntü belirtisi görmedik. İktidara yakın tek bir yazar, gazeteci tek bir söz etmedi. Sanki orada ölenler insan değildi.
İdeolojik tarafgirlik, iktidar sarhoşluğu vicdanları köreltmiş.
İktidarınki tam bir utanmazlık ama…
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’ın Sur ilçesine bağlı Dürümlü köyünde bir başka vahşet yaşandı.
PKK’lılar muhtemelen bir saldırı düzenlemek için kamyonla tonlarca bomba taşıyordu. Kamyonu fark eden köylüler müdahale etti. Kimine göre kamyonda ne olduğunu bilmiyorlardı. Kimine göre engellemek istediler.
O kamyondaki bombanın patlaması sonucu 16 insan öldü. Öyle bir vahşetti ki aynen Cizre’de olduğu gibi insanlar yakınlarının cesedinin ancak bir parçasını bulabildi.
PKK mealen şöyle bir açıklama yaptı: ‘Bizim arkadaşlar sadece bomba taşıyorlardı. İşbirlikçi kimi vatandaşlar müdahale etmeseydi o bomba patlamaz o vahşet de yaşanmazdı.’
‘İşbirlikçi’ dedikleri vatandaşlar bir köyün sakinleri…
Cizre katliamına ses çıkarmayan, görmezden gelen iktidar mensupları günlerdir muhalif kesime vicdan ve insanlık dersi veriyor. ‘Bunun büyük bir vahşet olduğunu’ söylüyorlar. Muhalif kesimi, ‘olayı görmezden gelmek’le suçluyorlar. Meselelere tarafsız bakmanın insani bir davranış olduğunu hatırlatıyorlar.
Ülkeyi yöneten onlar. Onların yönettiği bir ülkede köylüler PKK’ya müdahale etmek zorunda kalıyor ve canlarından oluyor. İktidar mensuplarının, kendi sorumluluklarına bakmadan bu olay üzerinden vicdan dersi vermeleri tam bir utanmazlık. Ama muhaliflerle alakalı söyledikleri ‘suskunluk’, ‘görmezden gelme’ ithamları ne yazık ki gerçek.
Dürüstlüğe sığar mı?
Cizre katliamında ortalığı ayağa kaldıran, insanlığı, vicdanı hatırlatanlar bu olayı ne yazık ki mesele edinmedi. Aydınlar, gazeteciler, yazarlar, halk… tuhaf bir sessizlik var. Neredeyse gündem bile olmadı.
PKK’ya “Sen o bombayla ne yapacaktın?”, “Nereye gidiyordun?”, “Nedir senin derdin?”, “Ne yapmaya çalışıyorsun?”, “Vahşeti yaygınlaştıran bu politikayla nereye varacaksın?” türü sorular da sorulmadı.
“Ben PKK’yı niye eleştireyim? Ülkeyi yöneten iktidar. Olay onun sorumluluğunda” diyebilirsiniz. Fakat mesele öyle değil. Halkta tabanı olan bir örgüt PKK.
Bu örgütün ne yaptığını, yaptıklarıyla verdiği hasarı o halka anlatmak da bizim meselemiz.
Kaldı ki işimize geldiğinde PKK’yı taraf görüp işimize gelmediğinde “PKK’dan bana ne? Ben iktidara bakarım” demek dürüstlüğe sığar mı?
Söyleyecek laf bulamıyorum
Sadece yazarlar, gazeteciler değil, Kürt siyasi hareketi de benzer bir durumda. Cizre katliamı için haklı olarak ortalığı ayağa kaldırdılar.
Fakat, Dürümlü’deki vahşet için esaslı bir eleştiri yok. Sadece Selahaddin Demirtaş’ın, bu olaydaki sorumluluğundan dolayı PKK’yı özür dilemeye çağıran açıklaması var.
16 insanın canı ve özür! Buna söyleyecek laf bulamıyorum. PKK “Pardon” derse aklanmış mı olacak? “Olur böyle yanlışlar” deyip geçiştirecek miyiz?
İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? Hangi dava, hangi inanç, hangi siyasi zafer insan hayatından daha kıymetli? Bütün davaların, bütün inançların insan için var olduğunu ne zaman anlayacağız?
Üstelik iki tarafta da ölenlerin hepsi Kürt. Öldürenin kimliğine bakarak tepki veriyorlar. Çünkü ideolojik tarafgirlik, ya da körlük böyle bakmalarını sağlıyor.
İyi insan olamadığımız için…
Tüm bunları ‘Sen şunu kınadın, öteki bunu kınamadı’ sığlığıyla söylemiyorum. Amacım şunun görülmesini sağlamak: Bu ülkede inanç, ideoloji, etnik köken, siyasi zafer kazanmak insan canından daha kıymetli. Her kesim için bu böyle.
Herkes kendinden olana insan muamelesi yapıyor. Öteki için ‘Ölmeseydi iyi olurdu ama öldü, ne yapalım artık’ vicdansızlığı herkesi teslim almış. İdeolojik tarafgirlik insanlığımızı yok etmiş. Vicdanımız ancak ‘bizden olan’ için harekete geçiyor. ‘Bizden olan’ın hatalarını, yanlışlarını hafife alıyor, tümüyle görmezden gelebiliyoruz.
Kimsenin bilerek böyle davrandığını sanmıyorum. Çünkü böyle yetiştik. Zihinlerimiz, vicdanlarımız, insanlık anlayışımız böyle gelişti bu ülkede.
İyi insan olamadığımız için iyi solcu, iyi İslamcı, iyi Kürt, iyi Alevi olmaya çalıştık.
Çünkü ‘iyi insan’ değil, ‘iyi Kürt’ kıymet görüyor. ‘İyi insan’ değil, ‘en iyi İslamcı’ el üstünde tutuluyor. ‘İyi insan’ olmak yeterli değil, ‘iyi Atatürkçü’ değilsen kimilerinin nezdinde zerre kadar kıymetin yok.
İslamcının, solcunun, Alevi’nin, Atatürkçü’nün, Kürt’ün, Türk’ün bol, ‘iyi insan’ın az olduğu bir ülkede insan gibi bir yaşamı nasıl kuracağız ki?
Eğer ‘insan gibi’ yaşayacağımız bir hayat istiyorsak önce iyi insan olmamız gerek.
Sonra ne olursanız olun.
source : abna24