İnsanın vücudunda kendine özgü görevlere sahip olan çeşitli organlar vardır.
Göz görmek, kulak duymak, burun nefes almak ve koklamak, dil tatmak ve konuşmak, el ve ayak bir şeyi tutmak ve yürümek içindir. Bu azalardan her biri kendi görevini mükemmel bir şekilde yerine getirmek için sürekli çaba gösterirler. Ancak tüm bu organlar maddi hayat yönünden kendi güç ve canlılıklarını kalp dediğimiz bir organdan almaktadır.
Göğsümüzde yer alan kalp, her an için kanı tüm organlara ulaştırmakta onlara yeni bir hayat ve canlılık vermektedir. Bir an için bile kalp duracak olursa, bu canlı ve faaliyet halindeki organlar hemen durgun, sönük ve ölü bir duruma düşerek tüm özelliklerini yitirirler. Artık göz görmez; kulak bir şeyi duymaz; el ve ayak da hareketsiz ve hissiz olurlar.
Buna göre kalbin faydası ona bağlı olan organların hayat ve canlılığını korumak ve sürekli onları bu yönden denetimi altında bulundurmaktır.
Kimse "kalbe ne gerek var; kalp bir işe yaramıyor; ne görebiliyor, ne duyabiliyor, ne konuşabiliyor, ne yazabiliyor. Görmek için gözümüz, duymak için kulağımız, konuşmak için dilimiz ve yazmak için elimiz var; artık kalbe ihtiyacımız yoktur" diyemez.
Bu yersiz ve yanlış bir sözdür. Çünkü kalp olmadan göz, kulak, dil hatta el ve ayak da cansız kalır ve hiçbir iş yapamazlar.
Başka bir ifadeyle gözde olan görme gücü, kulakta olan işitme gücü kalpten kaynaklanır. Göz, kulak ve diğer organlarımız her an çeşitli afetlerle karşı karşıyadırlar. Kalp koruyucu ve besleyici olan gerekli gıda maddesini onlara göndermezse, hemen yok olup giderler. Kısacası vücuttaki tüm organlar kalbin denetimi ve yönetimi altında kendi hayatlarını sürdürebilmektedirler.
İçerik olarak da beyin ve düşünme organı, aza ve organları kontrol ederek, onların düzgün çalışmalarını sağlamaktadır. Göz sadece görür; yani görünen şeyin şekli ışığın yansıması sonucu göz bebeğinde etki bırakır ama bu şeklin ne olduğunu ve neyi ifade ettiğini göz anlayamaz, bu beynin işidir. Beyin gözde yerleşen bu şekilleri alarak tahlil eder, değerlendirir ve ne işe yaradıklarını belirler.
Mest, baygın veya deli olan kimselerin gözünde bir kusur görülmemektedir. Göz sapasağlam olmasına ve görünen şekilleri doğru olarak yansıtmasına rağmen, beyin sistemi sağlıklı şekilde çalışmadığından onları tanıyamamakta ve gerektiği gibi, bir değerlendirme yapamamaktadır.
Mest olan bir kişi, kendi kız kardeşini ve annesini hanımıyla karıştırır ve onlara tecavüz etmeğe kalkışabilir; önceden görüp tanıdığı ve bilincinde yerleştirdiği caddenin şeklini şimdi gördüğü caddenin aynısı olduğunu fark etmediği için caddede çırılçıplak dolaşmaktan ve nara atmaktan çekinmeyebilir.
Demek beyin insandaki çeşitli organları denetleyerek onları gereğince kullanmayı ve duyularla elde edilen yeni şekilleri beyninde saklı olan şekillerle karşılaştırarak gerekli yargıyı vermeyi sağlamaktadır.
Deli olan bir kimse, akıl gücünden yoksun olduğu için, ölçülü ve hedefli bir davranış ortaya koyamaz; davranış ve konuşmada sağlam bir hedefe ulaşmaktan yoksun olur.
İnsanlardan öte, tüm hayvanların hatta tek hücreli canlıların bile, kalp ve sinir sistemi vardır; bu iki sistem olmadan hiçbir canlı kendi hayatını sürdüremez.
Taş demir ve benzeri cansız varlıkların belirli bir türsel özelliğe sahip olmalarını sağlayan, bunların ruh ve nefsi konumunda olan özleridir.
Hatta teknikte de motorun hareketini düzenleyen tezgahlara ihtiyaç duyulur; saatlerde yayların gerilime ve genişlenme durumlarında saatin hareketini belli bir ölçü üzere devam etmesini sağlayan bir alet vardır. Buhar makinelerinde de buharın az ve çok olduğu durumda pistonlara ulaşan buhar miktarını kontrol eden ve buharın fazlasını depolara gönderen ve gerektiğinde depolardan yararlanan bir kontrol sistemi vardır. Böyle bir sistem olmasa buhar makinesi hemen bozulabilir.
Evet şuurlu ve şuursuz tüm sistemlerde böyle bir kontrol gücünün var olduğu gibi insan toplumlarında da, güçleri dengelemek, işleri düzene koymak, insanlar arasındaki ihtilafları gidermek, birey veya toplumun hakkına olan tecavüzü önlemek, bütün insanları yaratılış gayesi doğrultusunda kemale doğru kılavuzluk etmek, onların yetenek ve ilahi birikimlerinden doğru bir şeklide yararlanmak için gerçek anlamda bir imamın varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi taktirde insanlar hedeflerini şaşarak bir çıkmazdan diğer çıkmaza girer ve hayat sermayelerinden gereğince yararlanamazlar.
Allame Hüseyni
source : tebyan