Eğer öğüt verirlerse, cahiller şöyle derler: “Onlar isyankar olmuşlardır.”Eğer terk ettikleri hak ve hakikatle amele derlerse şöyle derler: “Onlar muhalefet etmeye koyulmuşlardır.”Onlardan uzaklaşmak istediklerinde ise şöyle derler: “Müslümanlar cemaatinden ayrıldılar” Eğer “sözlerinize bir delil getirin” diye söyleyecek olurlarsa şöyle derler: “Bunlar münafık oldular.”Eğer onlara uyarlarsa şöyle derler: “Aziz ve celil olan Allah’a isyan etmektedirler” Onlar, helak uçurumuna yuvarlanmışlardır. Onlar ise bilmediklerini bilmemektedirler. Allah’ın kitabında okudukları şeylere oranla da okumamış kimselerdirler. Halka öğrettikleri Kur’an’ı Kerim’i ve lafızlarını kabul etmekte, ama içeriğini tahrif ederek Kur’an’ın hakikatini yalanlamaktadırlar. Hiç kimse de onlara itiraz etmemektedir. Bunlar ahbar ve ruhban görünümlü kimselerdir. Hevese uyarlar, helak ve yok oluş önderidirler. Var olan diğer bir grubu ise, sapıklık ve hidayet ortasına oturmuş ve şaşkınlık içindedirler. Bu iki grubu (ahbar ve ruhban görünümlü kimseler ile gerçek alimleri) birbirinden ayıramaz ve derler ki: Peygamber (s.a.a) zamanındaki halk böyle bir durumla karşı karşıya olmamış ve dolayısıyla da onu tanımamaktaydılar.”Doğru da söylüyorlar. Zira Resulullah (s.a.a) onları terk edince, kendileri için aydın ve aşikar bir din bıraktı ki gece ve gündüzleri (zahir ve batın veya hak ve batılı) belli idi.
Aralarında ne bir bidat görülüyordu ne de sünnette bir değişiklik. Ne de aralarında uyumsuzluk ve ihtilaf göze çarpıyordu. Ama ümmetlerin hatalarının karanlığı onları kuşatınca, iki gruba ve iki öndere ayrıldılar: Allah-u Teala’nın yoluna davet eden kimse ile ateşe davet eden kimse. İşte böylece şeytan dile geldi, sesini dostlarının ve takipçilerinin dilinden yükseltti. Ordu, süvari ve piyade birlikleri çoğaldı, mallarının ortakları ve kendisini ortak kılan kimselerin çocukları oldular. Böylece bidatler ile amel edildiği gibi kitap ve sünnet bırakıldı. Ama Allah’ın veli kulları hücceti dile getirdiler, Allah’ın kitabına ve hikmete sarıldılar. Bu yüzden de hakkın takipçileri ile batıla uyanlar birbirinden ayrıldı. Hidayet ehli birbirini yalnız bıraktılar, birbirinin yardımına koşmadılar. Ama sapıklık ve delalet ehli kimseler birbiriyle yardımlaştılar. Sonunda cemaatleri falan kimseyi de kapsadı. Bu desiseyi iyi tanı. Soylu olan diğer grubu ise basiret gözüyle tanı, onların takipçisi ol, onlardan ayrılma ki kendi ehline katılasın. Zira ki hakikatte yenilenler, kendisini ve ehlini kıyamet gününde hüsrana uğratanlardır. Şüphesiz ki bu da apaçık bir hüsrandır.”
Şeyh Kuleyni (r.a) şöyle diyor: “Hüseyin’in rivayeti de işte burada sona ermektedir. Ama Muhammed b. Yahya’nın rivayetinde İmam’ın mektubu şöyle devam etmektedir: “Bu hak ehli yolu tanımaktadır. O halde eğer onları sıkıntıda görürsen ona bakma (onların mazlumiyeti hak olduklarının delilidir.) Zira her ne kadar zulüm ve zalimlerin saygısızlığına düçar olmasalar da ve her ne kadar sıkıntılar ve belalar içinde yaşıyor olsalar da, er, geç bütün bunlar bitecek, huzur ve rahatlığa dönüşecektir. Bil ki güvenilir kardeşler birbirileri için stokturlar. Zira eğer şüphelerin tahrifine düşmekten ve seni kaybetmekten korkmasaydım şüphesiz örttüğüm hakikatlerin aynasını senin için aşikar kılardım ve gizlediğim marifetleri sana gösterirdim. Ama ben senin hakkında korkuyorum (ve takiyye ediyorum). Seni korumayı istiyorum. Korkması gereken yerde korkmayan kimse, halim değildir. Halim olmak ise müminin elbisesidir. O halde asla onu soyma. Ve’s-Selam.”[9]
[9] el-Kafi , 8/52-55
source : tebyan