İmam Musa b. Cafer ve Necme hatunun kızı olan Hz. Masume, ilmî ve manevî makam bakımından oldukça yüksek bir dereceye sahiptir. Öyle ki büyük din adamları, Yedinci İmam'ın çocukları arasında, İmam Ali b. Musa er-Rıza'dan sonra onun manevî makamının hepsinden yüksek olduğunu kabul ederler.
Me'mun, hicrî 200 yılında, İmam Rıza'yı (a.s) Medine'den Merv'e çağırdıktan sonra, Hz. Masume de, diğer bazı Alevîler (Ali soyundan olanlar) gibi hicrî 201 yılında İran'a doğru hareket etti. Save şehrine vardığında hastalandı. Save'de maiyetindekilere sordu: "Kum'a ne kadar yol var?"
"Yakındır." dediler.
Bunun üzerine maiyetindekilere kendisini Kum'a götürmelerini emretti.
Böylece bu âlime kadın, Kum'a doğru hareket etti.
Hz. Masume'nin Kum'a doğru yola çıktığı haberini alan Sa'd Eş'arî'nin oğulları ve Kum'un diğer ileri gelenleri, görkemli bir karşılamayla onu karşıladılar.
Hz. Masume, Musa bin Hazrec bin Sa'd Eşarî'nin evine indi. On yedi gün o evde kaldıktan sonra 18 yaşında vefat etti.
Mübarek bedenini, Babilân Makberi'nde, o takvalı ve âlime hatunun bugünkü mezarı ve türbesinin yerinde toprağa verdiler ve kabrinin üzerine hasırdan bir çardak yaptılar.
Daha sonraları İmam Cevad'ın (a.s) kızı Zeyneb, o mübarek kabrin üzerine bir kubbe yaptırdı.
Hz. Masume'yi ziyaret etmenin değeri o kadar çoktur ki İmam Rıza (a.s), bu hususta şöyle buyuruyor:
"Kim Hz. Masume'nin mübarek haremini, hakkını bilerek ve marifetle ziyaret ederse cenneti hak eder."
Bu hatunun makam ve mertebesi o kadar büyüktür ki ziyaretnamesinde şöyle okuyoruz:
"Ey Fatıma! Cennette benim içim şefaat eyle; çünkü senin Allah'ın yanında özel ve değerli bir makamın vardır."
Şu kadarı yeter ki, onun mübarek varlığının bereketiyle Kum kenti, İslâmî kültürün yayılma merkezi ve İran İslâm İnkılâbı'nın ağırlık merkezi olarak ortaya çıktı ve bugün de dünya çapında İslâm âleminin ümidi olarak parlamaktadır.
Kum'un bu itibarı, İmam Musa Kâzım'ın (a.s); "Kum, Âl-i Muhammed'in ve Şiîlerinin üssü ve yuvasıdır." şeklindeki sözünün açıklaması mesabesindedir.