Haremden maksat, yerel ve coğrafi barınaklar değil; belki bireylerin hak, emniyet ve özgürlükleridir.
İnsanlar arasında mevcut olan dostluk ilişkileri ve mutlulukların korunması için; özel yaşamların, ev içindeki özel durumların ve içsel irtibatların sahip oldukları kural ve yasaklara saygı gösterilmelidir. Çünkü, bu sınırlara tecavüz ve bu hakları gözetmemek, kırgınlık ve düşmanlıklara yol açmaktadır.
Bırakın konuya şöyle bir soruyla başlayalım:
Acaba siz, birinin, habersiz ve izinsiz olarak evinize girmesini ister misiniz?
Acaba, izniniz olmadan çantanızın, dolabınızın, odanızın ve işyerinizin kapısının, başkaları tarafından açılmasından rahatsız olmaz mısınız?
Acaba, yazdığınız bir el yazınıza veya kapalı kalmasını istediğiniz özel yazılarınıza başkalarının göz atmalarından nefret etmez misiniz?
Acaba, birisi sırlarınızı öğrenir ya da sizin kendiniz herhangi bir sırınızı onun yanında açarsanız -özellikle bunlar aile sırlarınız ve özel yaşamınızla ilgili şeyler olursa- onun bu sırları başkalarının yanında açması doğru olur mu?
Acaba rızanız olmadan, birsinin mal ve eşyalarınızı kullanmasından hoşnut olur musunuz?
Peki başkalarının evlerinin içine bakmak nasıl?
Bütün bu sorular ve bunlardan önceki açıklamalar; kendi yaşamınız ve eviniz için göz ardı edilmesini istemediğiniz kimi ilkelere sahip olduğunuzu göstermektedir. Bu ilkelere riayet etmek veya onları görmezlikten gelmek, İslam’da özel kanun ve hükümleri bulunan muaşeret ahlâkının kapsamına gir mektedir. Bu meseleyi biraz daha açalım.
Ev Ya Da Dinlenme ve Emniyet Yeri
Birey ya da ailenin yaşadığı yere mesken de denir. Yani ev; devamlı yaşam, istikrar, dinlenme, sükunet ve rahatlanma yeridir. Bu yüzden insan iskan ettiği yerde, kendini emniyet ve huzur içerisinde hissetmelidir. Bu emniyetin hissedilmesini sağlamak için de, -örneğin; evin mimar tarzı, başkalarının ona musallat olmaması, komşuların uygun insanlar olması ve yabancıların, komşuların ve eve gidip gelenlerin irtibat şekli gibi- çeşitli adımlar atmak gerekir.
Başkasının özel odasına rastgele ve habersiz olarak girilmemelidir.
Özel bir eve de izinsiz, rızasız ya da habersiz girilmemelidir. Eğer bir ev, başkalarının bakmalarından, kirli gözlülerin gözlerini otlatmasından korunamıyorsa, mesken değildir. Belki sarsılma ve ıstırap faktörüdür.
Bunun için, ev ya da oda kapılarının önünde perde olmalıdır. Bu, münasebetsiz bakışların evin içine yönelmelerini önlemek içindir. Bu yüzden, bir eve girmeden önce kapı çalma, izin alma ve haber verme gerekliliği işte bu nükteler içindir. Elbette hem ev sahibi evinin ihtiyaçlarını giderek emniyete, dinlenmeye ve huzura sebep olan vesileleri sağlamalı, hem de yoldan geçenler, komşular, üst katta ya da yüksek evlerde oturanlar kendi bakışlarını kontrol etmelidirler.
Eğer bir evin önünde perde bulunmazsa, evin içerisinin görülmemesi için kapının sağ veya solunda durarak kapı çalınmalı, ya da evin sahibine seslenilmelidir.
Bırakınız, en güzel ahlâk örneğinden bunu öğrenelim:
Hareketleri herkes için ders ve örnek kaynağı olan İslam Peygamberi (s.a.a) bir şahsın evinin kapısına gittiğinde, kapının karşısında değil, sağ yahut sol tarafında durur ve buyururdu:
“Esselam-u aleyküm.”
Bu yüksek selam vermekle giriş izni alırdı; zira o zamanlarda, henüz insanların arasında evlerinin kapılarına perde asma âdeti yaygınlaşmamıştı.[1]
Bir kere de, Ebu Said-i Hudri, Peygamber (s.a.a)’in kapısının karşısında durarak giriş izni istedi. Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
“Kapının karşısında durarak giriş izni isteme.”[2]
İnsanlar kendi evlerine girdiklerinde, istirahat etmeleri ve özgür davranabilmeleri için, emniyeti ve rahatı olan bir sığınak türünü seçmişlerdir. Bu nokta, evlere girme sınırları ve hürmetlerinin muhafaza edilmesini ve izinsiz olarak evlere girilmemesini gerektirmektedir.