Büyük âlim, arif, fakih, muhaddis, müfessir ve mücahit Şeyh Safiyuddin İshak Erdebilî (Safevî Hanedanına ismi verilen), büyük arif Şeyh Cüneyd (Şah İsmail'in dedesi), Şeyh Haydar (Şah İsmail'in babası), Şah İsmail, Mukaddes-i Erdebilî (Osmanlı tarafından öldürülen Lübnanlı Şehid-i Sani'den sonra Ehlibeyt mektebinin ilmî önderliğini yapan büyük âlim ve arif), son zamanların büyük arif ve âlimlerinden merhum Ayetullah Mişkinî, Musavî Erdebilî, yine Yahyevî ve Muezzinzade gibi büyük şair ve medahhlar/mersiyehanlar, Ayetullah Seyyid Hasan Amilî (hâlihazırda Erdebil'in Cuma İmamı ve Rehber'in bölgedeki temsilcisi) gibi nice şahsiyetler yetiştiren tarih, irşat, irfan ve safa şehri Erdebil...
Bu diyardan yetişen ve adı sanı pek bilinmeyen, büyük arif Molla Ali Hemedanî'nin irfanî eğitiminden geçen; tevazu, iman, takva, ihlas, edep, ahlak, ilim ve irfan sembolü olan Şeyh Gulam Hasan Saburî ile yakından tanışma ve kutsî-manevî sözlerinden, nefesinden istifade etme imkânına kavuşmak, Erdebil'e yaptığım yolculuğun en bereketli anlarından biriydi.
Kardeşinin vefat etmesiyle bakıma muhtaç babasının yanında olmak için ilim ve irfan merkezi Kum'daki hayatını sonlandırıp Erdebil'e babasının hizmetine döner; aynı zamanda tebliğ ve insanları eğitme görevine başlar...
Kendisi 86 yaşında. Buna rağmen ibadette ve zikirde çok zinde ve canlı büyük bir insan... Dilinde dudak hareketleri sonucu bazen hissedilen, bazen de hiç bilinmeyen zikirler...
İran'ın en meşhur hatiplerinden Seyyid Hüseyin Haşimînejad'ın konuşmasını dinlemek için gittiğim camiye geldiğini ve kapının hemen girişinde oturup, ayaklarında rahatsızlığı olmasına rağmen küçük-büyük kendisine selam veren herkesin ayağına kalktığını gördüğümde sadeliği, Allah eri hakî biri oluşu ve alçak gönüllülüğü beni de herkes gibi kendisine meftun etmişti... Yüzüne baktığında bir başka âlemlere götürüyor insanı, insana her şeyi unutturup sadece Allah'ı hatırlatıyor... İnsanın oturup saatlerce yüzüne ve simasına bakası geliyor... Bakan herkes rahatlıkla anlayabiliyordu; bedeni burada, ama ruhu başka yerlerde...
Ertesi gün, Aşura ve Erbain programlarında İstanbul'a teşrif eden değerli meddah Keyvan İftiharî ve diğer dostların tertiplediği ve birçoğunuzun yakından tanıdığı değerli âlim Seyyid Ali Ekber Ocaknejad hocayı ziyaret ettikten sonra, büyük hatip Seyyid Hüseyin Haşimînejad'ın de katıldığı bir bağdaki toplantıda 5-6 saat bu değerli âlim ve arifin hizmetinde bulunma şerefine nail oldum. O yaşına rağmen, Peygamber evladı olması hasebiyle zorla Seyyid Haşimînejad'in elini öpmek istiyordu. Hatta bir ara gizlice Seyyid'in çayından arta kalanını kendi bardağına doldurup teberrük maksadıyla içtiğini gördüm. Gerçekten her hâli, her duruşu ve her sözü bir ders niteliğindeydi...
Eline çayı verdiğimde, sıcak olduğu için tekrar tabağa koydu. Nurlu yüzüne baktığımda gözlerinden sular aktığını gördüm. "Hocam ne oldu, neden ağladınız?" diye sorduğumda, "Şu zerrecik sıcağa dayanamazken ben, cehennemin o kızgın ateşine nasıl dayanırım?" dedi ve ekledi: "Eğer ben her an Allah'ın beni gördüğüne yakin etsem, hiç günah işler miyim? Allah'ın, kendisini gördüğünü bilen bir kimse hiç utanmayıp günah işler mi?" Sonra da Alak Suresi'nin 14. ayetini okudu: "O, Allah'ın her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi?" Huzurunda bulunduğum birkaç saat dilimindeki konuşmalarımızdan, sorularıma verdiği cevaplardan ve yaptığı tavsiyelerden bazı kesitleri sizlerle de paylaşmanın faydalı olacağını ümit ediyorum:
– "La ilahe illellah" zikri ihlas zikridir, bunu derken kimseler zikirde bulunduğunu bilmez. Sayı önemli değil, elinden geldiği kadar sürekli bu zikri söyle.
- Peygamberimize ve Ehlibeytine (hepsine selam olsun) çokça Salavat getir, salavat zikri de dilinden eksik olmasın.
– Sen ibadetin lezzetini al, gerisi gelir; manevî işler/ibadet ve zikirler için herhangi bir karar almana gerek kalmaz.
– İbadetten lezzet almanın yolu, terk-i günahtır.
– Günah işlememeye çalışmalıyız. İşlersek de şayet hemen istiğfar etmeliyiz. Çünkü omuzlarımızdaki iki melek yaptığımızı amel defterine kaydetmemek için yarım gün kadar beklerler. (Bunu söylediğinde, "Allah'ım, sen de ne kadar da merhametlisin!" diyerek ağlıyordu.)
– Dünya kadar sevap işlesem de bir günah hepsini bir anda silip götürebilir.
– Ulema söz ve amelleriyle, en önemlisi de halkla iç içe sade yaşantılarıyla halkın güvenini kazanmalılar.
– Değerli üstadım Ayetullah Behcet'in tabiriyle, gece namazı kılmayan bir müminde pek hayır yoktur.
– Dünya; yediğim, içtiğim, kazandığım ve biriktirdiğim şeylerden ibaret değil. Bunların hepsi burada kalacak. Dünyalık olarak bunlardan hiçbirini yanına alıp götürmeyeceğim. Yanımda götüreceğim ve bu dünyadan bana faydalı olacak tek şey ihlasla yaptığım ibadetler, güzel işler ve hayır amellerdir. (Gözlerinde beliren yine gözyaşları...)
– Gözün görüp beynin kaydettiği gibi, elinde kalem dile gelen sözleri yazdığın gibi iki melek de benim yaptığım her şeyi, söylediğim her sözü, kalbimden geçirdiğim her düşünce ve hayali anbean kaydetmekte; sakın Sırat köprüsünden ayağımı kaydırıp cehennem kuyusuna düşürmesin amellerim beni.
– Öyle ol ki, elini Allah'ın kapısına açtığında "lebbeyk=buyur" cevabı yerine "la=hayır" cevabı almaman için bir şey isteyecek yüzün ve hürmetin olsun. (Gözlerinden yaşlar tekrar akmaya başlıyor.)
Ehlader Araştırma Bölümü