Ebu Besîr şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’la birlikte camiye girdik. Halk da sürekli olarak girip çıkıyorlardı. Bu esnada İmam (a.s) bana: “Halktan beni görüp görmediklerini sor” buyurdular.
Ben karşılaştığım herkese: “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye soruyordum. İmam (a.s)’ın orada durmasına rağmen onlar: “Hayır, görmedim” diyorlardı. Nihayet âmâ olan Ebu Harun içeri girdi.
İmam Bakır (a.s) onu görünce: “Şimdi Ebu Harun’dan beni görüp görmediğini sor?” diye buyurdu.
Ben ona: “İmam Bakır (a.s)’ı gördün mü?” diye sordum.
Ebu Harun cevaben: “İmam Bakır (a.s)’ın ayak üstü burada durduğunu görmüyor musun?” dedi.
“Âmâ olduğun halde Nereden anladın?” dedim
Ebu Cafer: “Neden anlamayayım? Oysa o, parlayan bir nurdur” dedi.
Ebu Besir daha sonra şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın Afrikalı birine şöyle buyurduğunu duydum: “Raşid nasıldır?”
Afrikalı: “Onu geride sağ salim bıraktım, sana selamını iletmemi söyledi” dedi.
İmam (a.s): “Allah rahmet etsin” buyurdu.
Afrikalı: “Öldü mü?” diye sordu.
İmam (a.s): “Evet!”
Afrikalı: “Allah’a and olsun ki, ne hastalandı ne de bir rahatsızlığı vardı!”
İmam (a.s): “Eceli gelen, ister hasta olsun (ister olmasın) ölür.”
Afrikalı: “Bu söz konusu şahıs, nasıl bir adamdı?”
İmam (a.s): “Bizim dostlardan ve bizi sevenlerden birisiydi.”
Daha sonra buyurdular ki:
“Sizi gören gözümüzün ve sesinizi duyan kulağımızın olmadığını mı zannediyorsunuz? Ne de kötü düşünüyorsunuz! Allah’a and olsun ki, sizin bütün amellerinizden haberdarız. Öyleyse kendinizi iyi ameller yapmaya alıştırın ve hayır ehlinden olun. Şüphesiz ben bunu, evlat ve şiilerime emrediyorum.”[1]
[1] - Bihar, C. 46, S. 243.