Turkish
Saturday 18th of May 2024
0
نفر 0

Matem Ayı Yaklaşırken

Ayetullah el-uzma Vahid-i Horasani'nin Aşura musibetinin önemi hakkında yapmış olduğu konuşma.

Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla.

Alemlerin rabbi olan Allah'a sonsuz hamd ve efendimiz Muhammed'e ve onun temiz Ehlibeyt'ine salatu selam olsun. Yüce Allah'ın laneti de kıyamet gününe kadar onların düşmanlarına olsun.

Muharrem ayına yaklaşmış bulunmaktayız, dolayısıyla şu ayet üzerinde iyice düşünmeliyiz:

"Her topluluktan bir grubun gitmeleri gerekmez mi ki; dinde kavrayış (tefekkahu) (edinmek) için…"

Ayetin orijinalindeki "liyetefeggehu" kelimesinin asıl maddesi fıkıhtır. Hey'eti ise tefe'uldur. Bu kelime dilbilgisi açısından hem madde ve hem de hey'et yönünde önemlidir. Fakat özetle şöyle diyebiliriz:

Her insanın aklında; din fıkhı ve dini anlama hazmedilmelidir, insan iyice kavramalıdır. çncelikle dinin ne olduğunu bilmeliyiz. Dinin ne olduğu bilinmedikçe, din fıkhının da ne olduğu bilinemez.

"Allah katında din yalnızca İslam'dır."

Bu din bütün tüm peygamberlerin bisetinin neticesidir. çyleyse bu dinin fıkhı ve anlaşılması ne kadar büyük bir öneme sahiptir ve bu dinin bekası, kalıcılığı ise imam Hüseyin'in (a.s) kıyamı ile olmuştur. Bu önemli konuyu anlamak, yani bütün peygamberlerin zahmeti, bütün kitapların inmesi bu kıyama bağlıdır. İşte bunu anlamak çok çok önemlidir.

Günümüzde sürekli olarak şüpheler ortaya atılmaktadır. Bunun için hepiniz iki yönden hem müspet ve hem de menfi yönden donanmalısınız. Bazılarının cehaletlerinin çok olması sonucu, konuyu şu hadde getirmeleri mümkündür ki şöyle düşüne bilirler; yas merasimlerinin bu şekilde düzenlenmesi, bu şekilde matem tutmalar aşırıya gitmektir. Dolayısıyla küçültücü bir iştir.

çncelikle şunu bilelim, Bu büyük kıyama önem vererek, bu şekilde canlı tutmaya çalışmanın küçültücü olduğunu düşünenler kimlerdir? Bunlar iki gruptur: Bunlardan bazıları İslam'a bağlı kimselerdir. Bazıları ise İslam'dan sapmış kimselerdir.

İslam'a bağlı olan ve Aşure merasimlerini küçümseyen; bu yas merasimlerindeki ağlamalara, sine vurmalara ve yakınmalara anlam veremeyenler Aslında kendileri büyük bir bataklığa saplanmış durumdadırlar. çyle ki bütün alimleri dahi toplansa; birazdan söyleyeceğim düşüncelerine mantıklı bir cevap veremezler.

Aşura'yı eleştirenler bu kimseler, mezhebimizin değerlerine küçültücü bir iş gözüyle bakanlar, bakın aslında bunlar neye inanıyorlar, inançları şudur:

Her Perşembe gecesi olduğu zaman, Allah gökyüzünden yeryüzüne iner. Güneşin batışından güneş doğana kadar yeryüzündedir. Güneş doğduğu zaman ise yeniden gökyüzüne geri döner. Böylesine yanlış düşünceye sahip bir mezhep ve bu yanlış inancı kabul edenler, acaba Aşura ve şia'nın değerleri hakkında "hafifliktir" diyebilirler mi? Bunlar mantıklı düşünme ve derk etme kabiliyetinden yoksun kimselerdir. Acaba hiç düşünmüyorlar mı; eğer Allah Perşembe geceleri yeryüzündeyse peki, gökyüzü nasıl Allah olmadan kalabiliyor?

Haftanın diğer zamanlarında ki Allah gökyüzünde ise peki, yeryüzü nasıl Allah olmadan kalabiliyor? Derin felsefi incelemeler bir tarafa, işte bu mezhebin (kendi mezhebinizin) değerini bilin!

Söylemiş olduğum bu yanlış inancın sahibi kimseler bugün şia'ya savaş ilan eden ve kendilerini tevhit bayrağının sahipleri olduğunu iddia edenler, büyük yanlışın içerisindedirler. Böylesi kimselerin, Aşura hakkında görüş bildirmeye ne hakları vardır?

İkinci grup ise İslam dışı kimselerdir: Papa'dan tutalım bütün taraftarlarına kadar, eğer güçleri yetiyorsa, "Rabbin Sofrası" gibi yanlış inançtan kendilerini kurtarsınlar. Kuruntu ve gerçekleri anlamamak bu hadde kadardır. şu diyeceklerimde muhatabım başta Papa olmak üzere milyonlarca Hristiyan'dır. Eğer güçleri yetiyorsa konuşsunlar.

Onların saçma inançları şudur: Hıristiyanlar Rabbin Sofrası merasiminde hamur hazırlarlar, o hamurdan ekmek yapıp sonra da o ekmeği yerler. Papa'nın ve bütün Hıristiyanların inancına göre; İsa Melih kelimenin ta kendisi idi ve İncil'e göre kelime olan İsa Allah'ın yanında idi. İşte o İsa bu unda hamur olmakta sonra Hıristiyanlar tanrı olan bu İsa'yı yemedeler. Böylece etleri, kemikleri tanrı İsa ile karışır. Bu da onların yanlış inançlarından biri.

Cehalet ve bilgisizlik bazılarında o derece varmış ki yapılan yas merasimlerini aşırı görmekte ve onu yontmaya çalışmaktalar! Dolayısıyla dinin fıkhını bilip dini iyice kavramak gerek. Bütün bu acı düşünce ve söylemler cehaletin ürünüdür. Bu memlekette düzenlenen yas merasimlerindeki bu kalabalıklar, sine vurmalar, heyetler hepsi ama hepsi bu büyük musibet karşısında hiç bir şeydir. Zira ne onun kendisi tanınmıştır ve ne de başarmış olduğu iş.

Muhammed b. Ali Kummi çok önemli bir ravidir. çyle ki Hasan b. Yusuf b. Mutahhar, şeyh Saduk'un iki senedini onun bulunmasıyla sahih kabul ediyor. Yani şeyh Saduk'un üstadıdır. Böylesi bir kimse, yine siqa olan Ali b. İbrahim Kummi'den O da İbrahim b. Haşim'den ki adil, siqa ve döneminde Kum alimlerinin büyüğüdür. O da Reyyan b. şebib'den ki Neçaşi'nin tevsikiyle muvassaktır. Nakledeceğim hadis sened yönünden böylesine güçlüdür. Evet, Reyyan şöyle naklediyor:

"Muharrem ayının ilk günü İmam Rıza'nın (a.s) huzuruna vardım,"

İyi dinleyin ve çok dikkat edin ki Aşura'nın ve bu büyük olayın ne olduğunu anlaya bilesiniz. Güçlü sened ile nakledilen bu hadisi kim buyuruyor? Ali b. Musa Rıza (a.s) buyuruyor, öyle kimse ki, senedi sahih olan bir rivayete göre - ki o senede göre şeyh Ensari fetva vermiştir- O'nun (a.s) kabrini ziyaret etmenin sevabı bin defa Allah'ın evini (müstehap olarak) hac etme sevabına eşittir. Böyle üstün bir kimse bu konu hakkında konuşuyor. Buyuruyor:

"Ey ibn-i şebib! Oruç musun? Dedim: hayır."

Muharrem ayının birinci günüdür. Buradan yola çıkarak düşünün. Dinde fıkıh yani en ince ayrıntısına kadar düşünerek, dikkatli incelemeler sonrasında konuyu iyice kavramaktır. Muharrem ayının birinci gününde böylesi ilginçlik vardır.

İmam (a.s) bana sorduktan ve bende cevap verdikten sonra buyurdular: "Böylesi bir günde Zekeriya Allah'a dua etti ve Allah da O'na Yahya'yı verdi."

İmam'ın (a.s) on günlük yas merasimi ilk günü işte böylesi gündür. Hadis çok uzundur, biz sadece bazı bölümlerini aktaralım. Sonra İmam (a.s) Hz. Zekeriya'nın duasını naklettikten sonra kabulüne değiniyor. Sonrasında buyuruyor: "O halde kim bugün oruç tutar ve Allah'a dua ederse Allah da Zekeriya'nın duasını kabul ettiği gibi onun duasını da kabul edecektir."

Bu ana konunun başlangıcıdır, sonraki buyrukları o kadar ağır ki söylemek zor, nerde kaldı anlamak! Buyurdu:

"Ey İbn-i şebib! Eğer bir şey için ağlamak istiyorsan Hüseyin için ağla."

Acaba "şey" kelimesinden daha kapsamlı başka bir kelime var mıdır? Yani bütün peygamberlerin musibetleri bu kelimede toplanmıştır. Yani bütün vasilerin çekmiş olduğu acılar bu kelimede toplanmıştır. Bütün evliyanın, bütün şehitlerin musibetleri bu "şey" kelimesinde münderiç olmuştur.

"Eğer bir şey için ağlamak istiyorsan Hüseyin için ağla."

Eğer İbrahim'in günü aklına geldi: "Hiçbir gün senin günün gibi olmamıştır, Huseyn!" de. Eğer Musa'nın günü gözlerinin önüne geldi: "Hiçbir gün senin günün gibi olmamıştır, Huseyn!" de. Eğer İsa'nın günü aklına geldi: "Hiçbir gün senin günün gibi olmamıştır, Huseyn!" de.

Hadisten son bir cümle daha aktarayım, yeterlidir. Buyurdu:

"Babam babasından, o da ceddinden bana şöyle haber vermiştir: Ceddim (Hüseyin) şehit olunca gökten kan ve kırmızı toprak yağdı."

Olay nasıl büyük bir olaydır ve neler yaşanmıştır?

Se'elebi yazıyor… dikkat edin! Sadece Se'elebi değil Suyuti de yazıyor. Sadece Suyuti değil, diğer Ehlisünnet tarihçileri, hadisçileri ve müfessirleri yazıyor. Hem tefsir ricalından ve hem de hadis ricalından bütün bunların hepsi şunu yazıyor:

“O (İmam Hüseyin) öldürüldüğü zaman, sonrasında altı ay boyunca ufuk kızıla bürünmüştü.”

ibn-i Cevzi bu olayı tahlil ederken şöyle diyor: Gazap ağır bastığı zaman yüz kırmızı olur. Yüce Allah da cisim olmadığı için Hüseyin bin Ali'nin şehit edilmesi sonucu gazaba gelmesi ufkun kızıl olmasıyla kendisini göstermiştir.

Ama şia'ya göre görev ve sorumluluk nedir? Yine burada sekizinci imamın (a.s) buyruğuna ihtiyacımız vardır. Ben aktarayım sizler de üzerinde düşünün.

Onlar ki diyorlar: Sine vurmayın, zincir vurmayın, zararı vardır. Bu gibi şüpheleri halkın beynine sokan bir grup cahildir.

Eğer şeyh Tusi'den tutun şeyh Ensari'ye kadar hepsini toplasanız, İmam Rıza'nın (a.s) bir nefesine değmezler. Bu büyük alimler bir yana Salman'dan tutun herkese kadar, herkes İmam'ın (a.s) bir nefesine feda olmalıdır. İşte böyle biri buyuruyor:

"Hüseyin'in yas günü için ağlamaktan gözlerimiz yara oldu."

Sekizinci imamın ağlaması kendi elindedir, ama İmam Ali b. Musa Rıza (a.s) buyuruyor:

"Gözlerimiz yara oldu"

Ne kadar ağlamak gerekiyor ki; kirpiklerin kökleri yara olsun. Bu sekizinci imamın (a.s) gözlerinin yara olmasıdır. Zira o biliyor ne büyük facia yaşanmıştır. O biliyor ne büyük bir olay olmuştur. Eğer olayın neden ibaret olduğunu bilmek isterseniz, öncelikle Kuran'dan başlamalısınız. şu ayete çok iyi dikkat edin. çncelikle arşı tanıyın, arş nedir?

"Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka hiç ilâh yoktur. O, onurlu ve yüce Arş'ın Rabbidir."

Bunları genişçe açıklamamız için vakit yok, sadece kısaca değineceğim ve bu sizin için yeterli olur. Dikkat edin bakın "arş" kelimesi nerelerde kullanılmıştır.

"O'ndan başka hiç ilâh yoktur. O, büyük Arş'ın Rabbidir."

İlk ayette "Arş-ı kerim" sonraki ayette ise "Arş-ı azim" tabirleri kullanıldı.

"O, çok bağışlayandır, çok sevendir. şerefli arşın sahibidir"

Bu üçüncü ayette ise "Arş-ı mecid" tabiri kullanıldı.

Kendi emri için ise şöyle buyurdu:
"Sonra arşa istiva etti, işleri yerli yerince düzene koydu."

Tedbiri emrini, arşına istivadan sonra buyuruyor.

"Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün."

Peygamber'inin (s.a.a) tevekkülünü beyan etiği zaman ondan yana buyuruyor ki:

"Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arş'ın sahibidir.”

Sıra tesbihe gelince buyuruyor:

"Arş'ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir." "Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler." "O hiç şüphesiz kerim bir Resulün getirdiği sözdür, O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır. "

İşte ayetlerde de görüldüğü gibi arş böylesi bir yüceliğe sahiptir. Peygamber (s.a.a) yüce alemlere (miraca) çıktığı zaman ki Kuran buyuruyor:

"Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulunu götüren O zatın şanı ne yücedir!"

çyle bir yere götürdü ki, orada direk vahiyde bulundu. Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor:

"Arşa baktım ve orada şöyle yazıldığını gördüm: şüphesiz Hüseyin hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir."

Evet, yüceliği bir mertebeye varmış ki, Kuran'da buyrulan o yüce arşı, Onun (Hüseyin'in) (a.s) ismi süslemiştir.

İşte şimdi niçin, “Hüseyin'in yas günü için ağlamaktan gözlerimiz yara oldu" denildiği daha iyi anlaşılır. Dolayısıyla bu matem merasimleri azdır bile, bir şey değildir.

Ey insanlar! Bilin ki bu merasimler her gün yapılmaktadır, nasıl mı? Yeryüzündeki hafız melekler, gökyüzüne gitmek isterler ve gidecekleri zamanda düzenli yaptıkları iş; İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek kabrini ziyaret etmektir.

Rivayet insanı hayretler içinde bırakıyor. Rivayet şöyledir:

"Hafız melekler İmam'ın türbesinin etrafına gelirler türbede bulunan melekler onlarla konuşmazlar görüşürler ama konuşmazlar niçin mi? çünkü sabaha kadar ağlarlar. Güneş doğduğu zaman hafız meleklerle konuşurlar ve sonra yükselirler.

Yüceler yücesine yükseldikten sonra, Hz. Fatıma'yla (s.a) karşılaşırlar, bin peygamber, bin vasi, bin şehit ve binlerce değerli ile birlikte olan Hz. Fatıma'yla (s.a) karşılaşırlar. Bunları gördüğü anda hemen ağlamaya feryat etmeye başlar, Hz. Fatıma Zehra'nın (s.a) bu yanık çığlığı karşısında bütün melekler tesbih ve tahlil etmeyi bırakırlar. Ne yaparlarsa o hazreti susturamazlar, öyle ki Peygamber'e (s.a.a) haber verirler. Allah Resulü (s.a.a) gelir, Fatıma'ya (s.a) tesliyet verir ve sabretmesini söyler.

Niçin mi? çünkü bu melekler geri döndükleri zaman manzarayı görmektedir, hangi manzarayı? Ben sadece bir kelimesini diyeyim, siz musibetin ne büyük olduğunu anlayın.

"Ey ibn-i şebib! … Hüseyin'i zibh ettiler, onu koyun gibi boğazladılar."

"Zibh" artık bu kelime tercüme edilemez. ama susuz bir halde, kurumuş dudaklarla zibh ettiler…

"Susuzluk öylesine etki etmişti ki, gözleri kararmış yeryüzü ve gökyüzü arasını duman olarak görüyordu."

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

HZ.FATIMA’NIN (A.S) ÇOCUK EĞİTİM YÖNTEMLERİ
MUHAMMED (S.A.A), ALEMLERE RAHMET
İmam Hüseyin (as) ve Fakir
İmam Zeynelabidin`in Arefe Günü Okuduğu Dua
83 Yıl'a Bedel Gece : Kadir Gecesi
Acaba İmam Hüseyin'in (a.s) Kıyamı Bilinçli Bir Kıyam mıydı Yoksa Bilinçsiz bir ...
İmam Cafer Sadık (sa)’nın Şehadeti -1
Hz. Zeyneb’in Şam’daki Konuşması
?mam Cevad Muhammed Bin Ali (a.s)-1
İmam Hüseyin"in (a.s) Şahadeti ve Rica"ti

 
user comment