"Erbain" İslam anatomisinde sıkça kullanılan bir terimdir ve şöhretinden dolayı bütün dillere kalıbını koruyarak girmiştir ama mana olarak "Kırk" sayısı anlamına gelir.
Bu terimlere örnek olarak; kırk hadis ezberlemenin fazileti, kırk gün ibadet etmenin önemi, nefis tezkiyesinde kırk gün bazı zikirlerin yerine getirilmesi ve kırk yaşının insan üzerindeki etkileri ve... bir çok örnek verebiliriz ama bu kırk sayısının nereden geldiği ve bu önemini nereden aldığına bakmak istersek ilk önce müracaat etmemiz gereken kitap tabi ki Kuran-ı Kerim olacaktır; toplam dört yerde 'Erbain' kelimesi geçmiştir. İki tanesi Hz. Musa'nın (as) Tur Dağı'na gitmesini konu etmiş ve vaat edilen otuz günün on gün artırılarak kırka tamamlamasını ve bunun neticesinde İsrailoğulları'nın nasıl buzağıya taparak hak yoldan saptıklarını anlatıyor[1]
Üçüncü ayette yine İsrailoğulları hakkında onların Hz. Musa'nın (as) sözüne bakmadıkları için kırk yıl çöllerde nasıl avare olarak dolaştıklarına işaret ediyor.[2] Aslında bu süre İsrailoğulları'nın cezalandırılma süresi olarak da yorumlanabilir ama neden kırk yıl diye sorarsanız belki de peygamberin sözüne bakmayan neslin ölmesi ve yeni bir neslin vaat edilen topraklara girmesi olarak da kabul edilebilir.
Ve dördüncü ayet[3] insanın yaradılış devrelerini beyan ederken özellikle kırk yaşını zikreder ve insanın Rabbine bu yaşta nasıl yalvardığını, Allah'a olan yakınlığını aklının kemale erdiğini anlatır aslında bu ayet kırk yaşının insanın ömründe ne kadar önemli olduğunu daha da ötesi bir dönüm noktası olduğunu beyan eder.
Ama konumuzla ilgili olan "Erbain" yani vefat eden bir kimsenin kırk gün sonra ziyaret edilmesinin kaynağı nedir?
Bütün ölülerin vefatlarının Kırkıncı Günü ziyaret edilmesi gerektiği veya bunun tavsiye edildiği rivayetlerde şeffaf olarak beyan edilmemiştir. Bu konuya sadece hadiste işaret edebiliriz. O da Hz. Peygamber (saa) Ebuzer'e şöyle buyurur:
"Ey Ebazer! Gerçekten de yeryüzü, müminin ölümünden sonra ona kırk gün boyunca ağlar"[4]
Örfen bütün vefat eden müminler için ölümünün kırkıncı günü taziye merasimi düzenlemek meşhur olan bir gelenektir ama bu konuda rivayetlerde bir tavsiye bulunmamaktadır.
Ama İmam Hüseyin (as) hakkında durum böyle değildir. Bir çok rivayette üzerine vurgulayarak İmam Hüseyin'in şehadetinin kırkıncı gününde, o güne özel bir ziyaret duası ile yad edilmesi emredilmiş ve hatta bu ziyaretin, imanın göstergelerinden olduğu üzerinde durulmuştur.
Bu tavsiye Ehl-i Beyt İmamları tarafından onaylanmış ve siretlerinde önemli bir yer tutmuştur. Örnek olarak İmam Hasan Askeri (as) şöyle buyurmaktadır:
"Mümin'in[5] beş tane alameti vardır; her gün elli bir rekat namaz kılmak, (İmam Hüseyin'in (as) şehadetinin) kırkıncı günü onu ziyaret etmek, sağ eline yüzük takmak, toprağa secde etmek ve namazda Besmeleyi sesli söylemek."[6]
Bu rivayetlere ek olarak Kerbela'da esir olan Ehl-i Beyt'in (as) tarihi nakillerden birisine göre Erbain'de yani Aşura'dan kırk gün sonra tekrar Kerbela'ya dönerek İmam Hüseyin'in (as) başsız bedenini ziyaret edip, ağlamaları onları sevenlere bu sünneti devam ettirmek için yeterli bir delil olsa gerek.
Bu nedenle Erbain'de Kerbela'ya adım adım gitmek isteyen gönüllülerin dikkat etmeleri gereken en önemli hususları beyan etmekte fayda var. Neden diye soracak olursanız; yolculuk eğer manevi bir hedef için yapılırsa onun en önemli kısmı niyet olacaktır ve ziyarete giden kimsenin niyeti ne kadar halisane olursa ibadeti de o kadar değerli olacaktır. İmam Hüseyin'in (as) ziyaret yolculuğu gibi bir ibadet eğer halisane yapılmazsa ve ne için bu yolculuğa çıktığının farkında olmazsa sahibine vakit kaybından başka bir şey kazandırmayacaktır.
İşte bu yüzden her ibadetin ilahi renge bürünmesi için sadece Allah rızası için yapılması yani ihlas şarttır.
İkinci olarak şunun bilinmesi gerekiyor ki; Kerbela'ya doğru atılan adımlar bir ölü ziyaretine gitmek için, bir mezara doğru gitmek için atılan adımlar değildir. Kerbela hayatı gerçek manada tatmışların şehridir. Kerbela şehadet ile ahireti dünya hayatına tercih edenlerin şehridir. Kerbela Hüseyin ve yarenlerinin şehridir. Oraya giden gerçek hayatı tatmak için gitmelidir, ölüleri ziyaret etmek için değil. Oraya giden bilmelidir ki; onlar görürler, işitirler ve konuşmalarımızın cevabını verirler. Asıl işitmeyen ve gaflet uykusunda olanlar bizleriz.
Üçüncü olarak diğer bir dikkat edilmesi gereken konu ziyaret adabına uymak ve bu ziyaretin insanın hayatında bir dönüm noktası haline getirmektir;
Bunun için yapılacak şey ziyaretine gittiğimiz imamın inayetini cezbetmek için ona bir hediye vermektir. Bu hediye Ehl-i Beyt (as) için yazılmış bir şiir ve ya bir kitap gibi manevi bir hediye olabilir. Zira tarihte meşhur şairlerden olan Eşce-i Süllemi İmam Sadık'a (as)[7], Ferezdak İmam Seccad'a (as)[8], ve Dibil-i Hüzai İmam Rıza'ya (as)[9] şiirlerini hediye etmişlerdir.
Bu tür manevi eseri olmayan kimseler bunun yerine yanlış bir alışkanlığın terk edilmesi veya manevi bir ibadetin yerine getirilmesi şeklinde bir hediye de verebilir. örneğin namazların vaktinde terk edilmeden kılınması veya günlük belirli bir miktar Kuran-ı Kerim okumak gibi olabilir.
Karşılığında İmam Hüseyin'den (as) ona teveccüh etmesini, manevi ve maddi hayatının düzene girmesini istemesidir.
Unutulmamalıdır ki bütün bunlar Allah'ın onlara verdiği makam ve derecenin bereketidir.
Dördüncü olarak Ziyaret adaplarından birisi de ziyaretine gittiğimiz Masumun ziyaret duasındaki manaya teveccüh etmektir. Zira genelde ziyaret duaları masumların dilinden nakil edilmiş dualardır. Bu duaların içeriğinde Şia Mektebinin inanç esasları mevcuttur. Bunun en belirgin örneği her masumun ziyaretinde okunması tavsiye edilen "Camia-i Kebire" ziyaret namesidir. Her ne kadar ziyaret duası diye anılsa da aslında Şii inancına göre tam bir İmamet kimliğidir ve o duada anlatılan şeyler Şia'nın inanç esaslarında İmameti tanıtan en güzel belgedir.
Beşinci olarak Ziyaretin diğer bir adabı ise metanet ve sabırdır; yolculuğun getirdiği yorgunluk ve sıkıntılar, hedefi masum imamı ziyaret etmek olan kimseler için tartışma ve ihtilaf vesilesi olmamalıdır ve bununla birlikte ortak işlere yardımcı olmalı, bunu bir ibadet olarak görmelidir.
İmam Sadık'a (as) Hac'dan dönen birisi yolculuklarında çok ibadet eden birisinden övgüyle bahseder ve İmam bunun üzerine şöyle sorar: 'Onun işlerini kim yerine getiriyordu?' Onlar da cevapolarak 'Tabi ki bu şeref bize aitti deyince' İmam cevabında "Öyleyse siz ondan daha üstünsünüz" diye yanıt verir.[10]
Altıncı olarak Ziyaret adabının en önemlisi gördüğü her şeyden ibret almak ve ders çıkarmaktır. Mesela milyonlarca insanın binlerce km. uzaktan sıkıntı ve zorluklarla göğüs gererek ziyarete gelmeleri, orada bulunan fakir halkın can-ı gönülden ziyaretçilere hizmet etmeleri, insanların birbirlerine saygı ve ihtiramları, manevi göz yaşları ve... Her şey gönlünde Ehl-i Beyt sevgisini çoğaltan birer etken olarak görmelidir.
Tabi bundan sonraki hayatında Ehl-i Beyt Mektebi için maddi ve manevi olarak daha fazla fedakarlık etmek için kendine söz vermeli ve bu fedakarlıkların İmam-ı Zaman'ın (ac) zuhuruna zemin hazırladığını bilmeli ve buna can-ı gönülden inanmalıdır.
Yedinci olarak İmam Hüseyin'e veda ederken bu buluşmanın son buluşma olmamasını, onun da kıyamette iadeyi ziyarette bulunmasını talep etmesidir.[11]
Serhat Aktaş
......................................................................................................................
[1]Bakara/51, Araf/142
[2] Maide/26
[3]Ahkaf/15
[4] Tebersi'nin oğlu Şeyh Hasan, m.6.yy, Mekarimu'l Ahlak, s.466
[5]Burada kastedilen; Mümin Şia ve İmamet çizgisinde olan kimselerdir
[6] Fital-i Nişaburi; m.508 h.k., Ravzatu'l Vaizin; s.195
[7]Şeyh Tusi, Amali, s.176
[8]Ebu'l Ferec İsfehani, el-Eğani, c.14, s.75
[9] Tebersi, A'lamu'l Vera, c.2, s.66
[10]Mutahhari, Dastan-ı Rastan c.1, beşinci hikaye
[11] Ziyeret-i Aşura buyurduğu gibi "Allah benim sizi bu ziyaretimi son ziyaretim karar kılmasın"