Turkish
Monday 11th of November 2024
0
نفر 0

İmam Rıza ( Şehadeti Münasebetiyle )

İmam Rıza ( Şehadeti Münasebetiyle )

Ebü’l-Hasan Ali bin Musa er-Rıza (Arapça: الإمام الرضا عليه السلام) (h. 148-203), İsna Aşer (On İki İmam) Şia’sının sekizinci imamıdır. En meşhur lakabı “Rıza” ve “İmam Rıza” olarak bilinmektedir. Künyesi Ebü’l-Hasan’dır. Babası Şiaların Yedinci İmamı, İmam Kâzım’dır. Annesinin adı konusunda ihtilaflar bulunmaktadır: Örneğin Ümmü’l Benin, Tüktem, Necime denilmiştir.
Medine’de dünyaya gelmesine rağmen Abbasi halifesi Me’mun onu zorla Horasan’a getirtmiş ve zorla veliahtlık görevini vermiştir. İmam Rıza (a.s) Medine -Horasan yolunda ünlü “Silsiletü’z-Zeheb” hadisini Nişabur şehrinde açıklamıştır. Me’mun’un İmam Rıza (a.s) ile öteki din ve mezhep büyükleri arasında teşkil ettiği münazara toplantıları meşhurdur. İmamet süresi 20 yıldır. Tûs şehrinde vefat etmiştir. Me’mun İmam Rıza'nın (a.s) şehadetinden sorumlu tutulmuştur. Kabr-i şerifleri Meşhed şehrindedir ve her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden milyonlarca Müslüman ziyaretine gelmektedir.[1]
Nesebi, Künyesi ve Lakapları

Ali b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib (Medine, 148- Tûs, 203).[2] Babası Şiaların yedinci imamı, İmam Musa Kâzım’dır (a.s).

İmam Rıza’nın (a.s) künyesi Ebü’l Hasan’dır. Bazı kaynaklara göre, lakapları: "Rıza, Sabır, Razi ve Vafi’dir." Bunlardan en ünlüleri Rıza’dır.[3]
Doğumu ve Şehadeti

Dünyaya geliş yılının hicretin 148. veya 153. yılı Zilhicce ayının veya Zilkade ayının veya Rebiülevvel ayının 11’i Perşembe veya Cuma günü olduğu nakledilmiştir.[4] Kuleyni, dünyaya geliş tarihini 148 olarak nakletmiştir.[5] Birçok ulema ve tarihçi de bu görüşü kabul etmektedir.[6]

Şehadetini Safer ayının son günü veya 17’si,Ramazan ayının 21’i , Cemaziyelevvel ayının 18’i ile Zilkade ayının 23’ü veya son günü h.202,203 veya 206’sı olarak nakletmişlerdir.[7]Kuleyni, vefatının 55 yaşında iken H.203. yılının Safer ayında vuku bulduğunu nakletmiştir.[8]Tıpkı çok sayıda ulema ve tarihçinin görüşüne göre Hicretin 203. yılında vefat etmiştir.[9]Tabersi, vefatının Safer ayının son gününde gerçekleştiğini nakletmektedir.[10]

Vefat ettiğinde kaç yaşında olduğu konusunda da doğum tarihi ve vefatında nakledilen ihtilaflara binaen ihtilaflar bulunmaktadır. 47 ile 57 yaş aralığında olduğu söylenmiştir.[11]Doğum ve vefat tarihi konusundaki çoğunluğun görüşüne göre yaşı 55 idi.
Annesi

Annesi “Ümmü’l Benin” diye bilinen bir cariye idi.[12] Şeyh Saduk şöyle yazmaktadır: İmamın annesi, “Tüktem” adında bir cariye idi. İmam Kâzım (a.s) onun sahibi olduğu zaman bu adı ona vermişlerdir.[13] İmam Rıza (a.s) dünyaya geldiğinde İmam Musa Kâzım (a.s) Tüktem’i “Tahire” olarak adlandırmıştır.[14] Yine Şeyh Saduk şöyle yazmaktadır: Bir grup İmam Rıza’nın (a.s) annesinin adının Seken Nubiye olduğunu rivayet etmiş ve yine Eruy, Necime, Semane de demişlerdir. Künyesi Ümmü’l Benin’dir.[15]

Rivayetlerde şöyle nakledilmektedir: “Annesi, pak ve takvalı bir cariye idi. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) annesi Hamide onu satın almış ve oğluna bağışlamıştır. İmam Rıza’yı (a.s) dünyaya getirdikten sonra adını Tahire koymuştur.”[16] Denildiğine göre İmam Rıza’nın (a.s) annesi Nûbe (Sudan ile Mısır arasında bir bölge) ahalisindendir.[17]
Eşleri

İmam Rıza’nın (a.s) Subeyke diye bir eşi vardı.[18] Denildiğine göre Peygamber efendimizineşi Mariye Kıbtiye’nin soyundan gelmektedir.[19]

Subeyke dışında, bazı tarihî kaynaklarda İmam Rıza’nın (a.s) başka eşlerinin olduğu da kaydedilmiştir: Me’mun, İmam Rıza’ya “Ümmü Habib” adlı kızıyla evlenmesini önermiş İmam da kabul etmiştir. Taberi, bu evliliği Hicretin 202’inci yılındaki havadislerden saymıştır.[20]Denildiğine göre Me’mun’un bu evlilikteki amacı, İmam Rıza’ya daha yakın olmak ve ev içindeki programlardan haberdar olmak için olduğu yönündedir.[21] Yafii, İmam Rıza (a.s) ile evlenen Me’mun’un kızının adının “Ümmü Habib” olduğuna inanmaktadır.[22] Süyuti de Me’mun’un bir kızıyla İmam Rıza’nın (a.s) evlendiğini açıklamakta, ancak ismi konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.[23]
Çocukları

İmam Rıza’nın (a.s) çocuklarının sayısı ve isimleri konusunda ihtilaflar bulunmaktadır. Bir grup adları: Muhammed Kani, Hasan, Cafer, İbrahim, Hüseyin ve Ayşe olan beş erkek ve bir kız çocuğunun olduğunu kaydetmiştir.[24] Sabit b. Cevzî, İmam Rıza’nın (a.s) adları Muhammed (Ebu Cafer Sani), Cafer, Ebu Muhammed Hasan, İbrahim adlı dört erkek çocuğu ve ismini belirtmediği bir kız çocuğundan bahsetmektedir.[25] İmam Rıza’nın (a.s) Hüseyin adlı iki yaşında veya daha küçük yaşta bir çocuğunun Kazvin’de metfun olduğu ve bu çocuğun şimdiki Kazvin şehrindeki İmamzade Hüseyin olduğu ve İmam Rıza’nın (a.s) 193. yılında bu şehre bir ziyaret gerçekleştirdiği söylenmiştir.[26] Şeyh Müfid ise İmam Rıza’nın (a.s) Muhammed (a.s) adlı oğlu dışında başka bir çocuğunun olduğuna inanmamaktadır.[27]İbn Şehraşub ve Tabersi de bu görüşe sahiptir.[28] Bazıları adı Fatıma olan bir kızının daha olduğunu söylemişlerdir.[29]
İmameti

İmameti 20 (H. 183-203) yıl sürmüştür. İmameti boyunca: Harun Reşit, Muhammed Emin (üç yıl yirmi beş gün), İbn Şekle diye bilinen İbrahim b. Mehdi (14 gün), Me’mun (20 yıl) gibi Abbasi halifeleri ile aynı dönemde yaşamıştır.[30]
İmametinin Delilleri

Bazıları İmam Musa b. Cafer’den (a.s) İmam Rıza’nın (a.s) imametini açıklayan bazı hadisler nakletmişlerdir. Bu hadisleri nakledenler şunlardır: Davut b. Kesir el-Rakki, Muhammed b. İshak b. Ammar, Ali b. Yaktin, Naim el-Kabusi, el-Hasan b. El-Muhtar, Ziyad b. Mervan, el-Mahzumi, Davut b. Süleyman, Nasır b. Kâbus, Davut b. Zerbi, Yezid b. Salit ve Muhammed b. Sinan.[31] İleride bu hadislerden bazılarına değineceğiz. Davut Rakki, şöyle diyor: ‘‘İmam Kâzım’a (a.s) sizden sonraki imamımız kimdir?’’ dedim. Cevabında oğlu Ebü’l Hasan’ı (İmam Rıza’yı) işaret ederek şöyle buyurdu: Bu, benden sonraki sizin imamınızdır.[32]

Muhammed b. İshak b. Ammar şöyle diyor: İmam Musa’ya (a.s) dedim ki: Din işlerini kimden öğrenmem gerektiği hususunda bana rehberlik etmez misin? İmam cevabında şöyle buyurdu: O kişi, oğlum Ali’dir…[33]

Çok sayıdaki hadis içerikli delillere ek olarak, İmam Rıza’nın (a.s) Şialar arasında kabul görmesi, ilmi ve ahlaki üstünlüğü imametini sabit etmektedir. Her ne kadar İmam Musa Kâzım’ın (a.s) ömrünün son dönemlerinde imamet konusu karmaşık bir hal almış ve zorlaşmış olsa da İmam Musa Kâzım’ın (a.s) ashabının çoğu, İmam Kâzım’ın (a.s) halifesi olarak İmam Rıza’yı (a.s) görmüş ve onun yerine İmam Rıza’yı (a.s) kabul etmişlerdir.[34]
Horasan’a Yolculuk

Denildiğine göre İmam Rıza’nın (a.s) Medine’den Merv şehrine göçü hicretin 200. yılında gerçekleşmiştir.[35] “Masum İmamların Fikri ve Siyasi Hayatı” kitabının yazarı şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s) hicretin 201. yılına kadar Medine’de kalmış ve o yılın Ramazan ayında Merv’e giriş yapmıştır.[36] Yakubi tarihinde zikredildiğine göre Me’mun, İmam Rıza’yı (a.s) Basra yolu üzerinden Medine’den Horasan’a getirtmiştir. İmam Rıza’yı getirtme görevini ise Fazıl b. Sehl’in akrabası Reca b. Ebi Dahhak yapmıştır.[37] İmam Rıza’nın (a.s) yolculuk güzergâhını Me’mun düzenlemiş ve Şia merkezlerinden geçmemesi için gerekli önlemleri almıştır. Zira bu işin sonucundan korkmaktaydı. Me’mun, İmam Rıza’nın (a.s) Kufe güzergâhı yerine Basra, Huzistan, Fars üzerinden Nişabur’a[38] getirilmesini istemiştir. Şia atlasının yazdığına göre İmam Rıza’nın (a.s) hareket ettiği güzergâh şöyle idi: Medine, Negre, Husce, Nebac, Hafr Ebu Musa, Basra, Ahvaz, Behbehan, İstahr, Ebrkuve, Dehşir (Feraşah), Yezd, Harang, Ribat, Poştibam, Nişabur, Kedemkah, Dehsorh, Tus, Serahs, Merv.[39]

Bu yolculuğun en önemli ve senetli olayı, Nişabur şehrinde yaşanmıştır. İmam Rıza (a.s) orada “Silsiletü’z -Zeheb” adlı meşhur hadisi açıklamıştır.[40] Şeyh Müfid şöyle demektedir: Me’mun, bir grup Ebu Talip hanedanını Medine’den çağırmıştır. Bunların içinde İmam Rıza da (a.s) bulunmaktaydı. Şeyh Müfid, Yakubi’nin dediğine aykırı olarak Me’mun’un elçisinin Celludi olduğunu ve Basra yolundan Me’mun’un yanına geldiğini yazmıştır. Me’mun, İmam Rıza’ya (a.s) başka bir ev tahsis etmiş ve ikramda bulunarak saygı göstermiştir.[41]
Silsiletü’z-Zeheb Hadisi

İshak b. Raheveyh’in şöyle söylediği nakledilmektedir: İmam Rıza (a.s) Horasan yolunda Nişabur şehrine uğradı ve oradan çıkıp Me’mun'un yanına gideceği sırada şehirdeki muhaddisler İmam’ın (a.s) yanına gelerek şöyle arz ettiler: Ey Allah Resulü'nün (s.a.a) oğlu! Bizim şehrimizden ayrılacakken bize faydalanmamız için bir hadis buyurmayacak mısınız? Hadisçilerin bu isteği üzerine İmam Rıza (a.s) oturmuş olduğu tahtırevandan başını çıkararak şöyle buyurdu:
“Babam Musa bin Cafer’den, o da babası Cafer bin Muhammed'den, o da babası Muhammed bin Ali'den, o da babası Ali bin Hüseyin'den, o da babası Hüseyin bin Ali'den, o da babası Ali bin Ebu Talib'den (a.s), o da Allah'ın Resulünden (s.a.a) şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: Cebrail'den Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu duydum: “La İlahe İllallah benim kalemdir, o halde kim kaleme girerse azabımdan güvende olur.” İmam’ın hareket ettiği sırada İmam (a.s) yüksek bir sesle şöyle buyurdu: “Bu kaleye girmenin şartları vardır; ben de o şartlardan birisiyim.”[42]
Me’mun’un Veliahtlığı
İmam Rıza'nın Veliahtlığı İçin Bastırılan Dinar ve Sikke

İmam Rıza (a.s) Merv’de yaşamaya başladığında, Me’mun, İmam Rıza’nın (a.s) yanına bir elçisini göndererek İmam’a: ‘‘Ben hilafetten kendimi azlederek yerimi size vermeği düşünüyorum ve bu konudaki görüşünüzü bildirmenizi istiyorum’’ der. İmam (a.s) bu işe şiddetle karşı çıktı. Me’mun bu girişiminden sonra, İmamdan kendisinden sonra veliahtlık görevini üstlenmesini istedi. İmam yine şiddetle karşı çıktı. Daha sonra Me’mun, İmamı evine çağırdı. Evinde İmam, Me’mun ve iki başkanlık görevi bulunan Fazıl b. Sehl dışında kimse yoktu. Toplantıda Me’mun İmama şöyle der: Ben, Müslümanların işlerini sana bırakmak, hilafetten el çekmek ve bu görevi sana devretmeyi istiyorum.

İmam Rıza (a.s) şöyle cevap verir: Benim böyle bir işe ne takatim var ve ne de gücüm.

Me’mun dedi ki: Ben, kendimden sonraki veliahtlığı sana bırakmak istiyorum.

İmam (a.s) şöyle dedi: Beni bu işten muaf tut.
Bu sırada Me’mun tehditle karışık cümleler kurarak şöyle dedi: Ömer b. Hattab, altı kişilik bir şura tertipledi. Bunlardan birisi de senin ceddin Müminlerin Emiri Ali b. Ebu Talib’ti. İçlerinden birisi bu işe itiraz ederse boynunun vurulma emrini vermişti. Senden istediğim şeyi yapma dışında bir çaren yoktur. Ben bundan başka bir çıkış yolu göremiyorum. İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdu: Öyle ise ben, hiçbir emir ve nehye karışmamak şartıyla kabul ediyorum. Ne fetva vereceğim, ne hüküm vereceğim, ne birisine bir iş vereceğim, ne birisini azledeceğim ve ne de bir şeyi yerinden değiştireceğim.

Me’mun, İmamın şartını kabul etti.[43]

Bu şekilde, Me’mun, hicretin 201. yılında Ramazan ayının yedisinde pazartesi günü, kendisinden sonraki veliahtlığı İmama bırakarak biat etti ve insanlardan siyah elbiseler yerine (Ebu Müslim Horasani ve adamlarının giydiği elbisedir. Muhtemelen Peygamberin (s.a.a) bayrağının rengini taklit etmek veya Peygamber Ehlibeytinin şehitlerine matem göstergesi olsun diyedir.)[44] yeşil elbiseler giymesini istedi. Me’mun fermanını çevre il ve ilçelere ulaştırarak İmama biat aldı. İmam için minberlerde hutbe okuttu ve imamın adına dinar ve sikke bastırdı. İsmail b. Cafer b. Süleyman b. Ali Haşimi dışında herkes yeşil elbise giydi.[45] Me’mun konuşmacı ve şairleri davet ederek veliahtlık için kutlama şenlikleri düzenledi. Programa katılan şairlerden birisi de Dibil b. Ali Huzai idi ki İmam Rıza (a.s) okuduğu şiirlerden ötürü kendisini ödüllendirmiştir.[46]

Me’mun, İmam Rıza’ya (a.s) biat fermanını İsa Celludi ile Mekke’ye gönderdi. O dönemler Mekke’nin hâkimi İbrahim b. Musa b. Cafer idi. Me’mun adına insanları davet etmekteydi. Celludi, yeşil şiar ve İmam Rıza’ya biatle gelince, İbrahim onu karşılamaya gitti. Mekke halkı İmam Rıza’ya (a.s) biat ederek yeşil elbiseler giydi.[47]
Veliahtlığın Analizi
İmam Rıza'nın Türbesi

Me’mun, Irak Arap eyaletinin yönetimini Hasan b. Sehl’e vererek kendisi Merv’de kaldı. Bir grup Alevi, hilafet tutkusu ile isyan bayrağını dalgalandırdı. Irak halkı, Hasan b. Sehl’den razı olmadığından Alevilere bağlılık ve itaat yemini ettiler. Me’mun haberi duyunca perişan bir şekilde iki başkanlık görevini yürüten Fazıl b Sehl’le istişareye koyuldu ve onun önerisi ile Hz. İmam Rıza’ya (a.s) veliahtlık vererek bu şekilde seyitleri kendisine itaat ettirmeye çalıştı.[48]

Veliahtlık konusu, İmam Rıza’nın (a.s) siyasi yaşamındaki önemli konulardan biridir. İmamın veliahtlık sürecini incelemek için İslam tarihi, halifeler tarihi ve Emeviler tarihi ile Abbasilerin hilafeti ele geçirmelerinin keyfiyeti konularını yakından analiz etmek gerekir. İslam hilafet topraklarının genel durumu hicretin 203. yılına (İmam Rıza’nın vefat yılına) kadar özet olarak şu şekildedir: Emevi halifeleri genel olarak zulüm ve hilafet tutkusu dışında bir şey bilmeyen insanlardı. İçlerinden yalnızca Ömer b. Abdülaziz onlardan biraz farklılık göstermiş, ancak onun hükümeti de uzun ömürlü olmamıştır. Halifelerin zülüm ve sitemlerinin sonucu olarak her yerden hükümete karşı ayaklanma ve isyanlar baş göstermiştir. Bu isyanlar daha çok dini renk ve öğretilerle iç içe olmuştur. Müslümanlar İslam dininin ihya edilmesi ve İslam topraklarında yaşayan öteki semavi din taraftarları adalet ve eşitliğin sağlanması için kendilerine Ehlibeyt denilen Hz. Ali (a.s) ailesine ümit bağlamışlardı. Abbasiler insanların bu ümidi sayesinde kendi çıkarlarına hizmet etmişlerdir. Daha işin başında onlar, insanların Emevilerin zulümlerinden kurtarılması için geldiklerini söylemekteydiler. Onların kıyamları, Ehlibeytin yararına tebliğ ile birkaç aşamada gerçekleşti:

    Abbasilerin daveti, işin başında Alevilerin yararına idi.
    Ehlibeyt’e insanların davet edilmesi.
    “Âl-i Muhammed’in rıza ve hoşnutluğuna” davet.[49]

Hilafeti hile ile ele geçirerek kendilerinde karar kılan Abbasiler, daha sonra verdikleri tüm vaatleri ayaklarının altına aldılar. Başta Aleviler olmak üzere halka kötü muamele etmeye başladılar. Her bahane ile insanlara istedikleri şekilde eziyet ettiler, hapse attılar ve öldürdüler. Sonunda amcaoğullarına yani Ebu Talip hanedanına yaptıkları onca haksızlıklar insanları onlara karşı öfkelendirdi. Bu şekilde, ayaklanmalar yeniden baş göstermeye başladı. Me’mun’un döneminde isyanlar önceki dönemlerden daha çok yayılmaya başladı. Hz. Ali (a.s) ailesine bağlılık ile kıyamlar birçok eyalet ve şehirde kendisini göstermeye başladı. Durumun kritiğini yapan Me’mun bu sorunlardan kurtulmak için bir şeyler yapması gerektiğini anladı. Örneğin:

    Alevilerin isyanlarını bastırmak.
    Abbasi hükümetinin yasal olduğuna dair Alevilerden itiraf almak.
    Halkın Alevi ailesine beslediği sevgi, övgü ve her geçen gün artan saygınlığını ortadan kaldırmak. Bu yolla insanların beslediği derin duyguları ortadan kaldıracak, Alevileri şüphe ve kuşkuya düşürerek halk yanında değersiz kılacaktır.[50]Özellikle İmam Rıza (a.s) konusunda onun halkın gözünde hilafete layık olmadığını göstermeye çalışacağını söylemiştir.

Me’mun, Hamit b. Mihran gibi bazı Abbasiler tarafından veliahtlık görevini İmam Rıza’ya (a.s) neden verdiği konusunda sorgulandığı zaman şöyle cevap vermiştir: “Bu adam, bizim açımızdan gizli idi. O, insanları kendisine davet etmekteydi. Bundan dolayı ona veliahtlığımızı vererek her ne kadar insanları kendisine çağırırsa bizim çıkarımıza olsun diye böyle yaptım.”

İmam Rıza (a.s) Me’mun’un amacını bildiğinden ona şöyle buyurmuştur: Senin amacın halkın şu şekilde demesi içindir: Ali b. Musa (a.s) dünya ve riyasete meyillidir, hilafet ve veliahtlığı nasıl da hemen kendisini kaptırarak kabul etti.[51] İmam, veliahtlığı neden kabul ettiğine dair kendisine soru sorduklarında şöyle buyurmuştur: “Ben baskı ve zorla, bu işi kabul etmek zorunda kaldım.”[52] İmam Rıza’nın (a.s) veliahtlığı kabul etmesi için ortaya koyduğu koşullar gerçekte Me’mun’un hükümetine ortaklığının olmadığını ortaya koymaktadır. Zira İmam (a.s) en başından kimseye bir görev vermeyecek ve kimseyi bir görevden azletmeyecek, ne gelenek ve göreneklere karşı çıkacak ve ne mevcut bir şeyi değiştirmeyeceğine dair şart koymuştu. Tüm bu koşulların üzerinden uzun bir süre geçmeden Abbasi hanedanı Bağdat’ta Me’mun’a karşı gelmiş ve İbrahim Mehdi’ye biat etmişlerdi. Öte yandan Me’mun’un bu işi imanından dolayı yapmadığını anlayan Aleviler, yeniden ayaklanmaya başladı. Sonunda Me’mun, İmamı ortadan kaldırmaktan başka çaresinin olmadığını anladı.[53]
Münazaralar

    Ana Madde: Caselikle Münazarası, Re'su'l Calutla Münazarası • Zerdüştlerle Münazarası • Süleyman Mervezi ile Münazarası • Sabiinlerle Münazarası • Tevhid Babındaki Münazarası

Me’mun İmam Rıza’yı (a.s) Merv’e getirttikten sonra, ulemanın huzurunda çok sayıda ilmi toplantılar düzenledi. Bu toplantılarda İmam Rıza (a.s) ile başkaları arasında çeşitli münazaralar gerçekleşti. Bu ilmi toplantılarda daha çok fıkıh ve kelam konuları konuşulmuştur. Bu münazaraların bir kısmını Tabersi İhticac adlı kitabında bir araya getirmiştir.[54] Bu münazaralardan (veya ihticaclardan) bazıları şu şekildedir:[55]

    Tevhit ve Adalet babında ihticac
    İmamet babında ihticac
    Mervezi ile ihticac
    Ebu kurre ile ihticac
    Ehli kitapla (Caselik) ihticac
    Ehli kitapla (Reisü'l Calut) ile ihticac
    Zerdüştlerle ihticac
    Sabiin reisi ile ihticac

Münazara Toplantılarının Analizi

Me’mun, İmam Rıza’yı (a.s) ilmi bahislere çekerek halkın Ehlibeyte (a.s) karşı olan bakış açısını ve onların “ilm-i ledün” gibi özel ilimlere sahip olduğuna inanan halkın genel tasavvurunu kırmak istiyordu. Şeyh Saduk bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: “Me’mun, her fırkanın üst düzey düşünür ve âlimini İmam Rıza’nın (a.s) karşısına getirerek itibarını onlar aracılığı ile sarsmak istemekteydi. Bunun nedeni ise İmam Rıza’ya (a.s) ve onun ilmi ve sosyal makamına duyduğu hasetten kaynaklanmaktaydı. Ancak hiç kimse İmam’la (a.s) karşı karşıya gelememiş, karşısına çıkanların hepsi onun faziletini ikrar etmiş ve onlara karşı İmam’ın (a.s) ortaya koymuş olduğu delil ve hüccete tabi olmuşlardır.”[56]

Bu ilmi münazaralar yavaş yavaş Me’mun için sorun yaratmaya başladı. Me’mun, bu tür ilmi münazaraların tertiplenmesinin kendisi için zarar teşkil ettiğini anladığında, İmam’ı (a.s) kısıtlamaya koyuldu. Abduselam Harevi’den nakledildiğine göre Me’mun’a: “ İmam Rıza (a.s) kelam toplantısı düzenlemekte ve bu şekilde halkı kendisine bağlamaktadır”, diye haber ulaşınca, Me’mun Muhammed b. Amr Tusi’ye halkı İmam’ın (a.s) toplantılarından uzak tutma görevi verdi. Bu olaydan sonra İmam Rıza (a.s) Me’mun’a beddua etti.[57]
Bayram Namazı

Veliahtlık sözleşmesinden sonra (muhtemelen hicretin 201. yılındaki Ramazan Bayramı) Me’mun’un habercisi gelerek İmam’dan (s.a) bayram namazı kıldırmasını ister. Ancak İmam Rıza (a.s) veliahtlığı kabul ederken ortaya koyduğu şartlar gereği namaz kıldırmaktan muaf tutulmasını ister. Me’mun ısrar eder ve İmam (a.s) kaçınılmaz olarak kabul eder ve şöyle buyurur: “Öyleyse ben, Allah Resulü (s.a.a) gibi namaz kıldıracağım.” Me’mun şartını kabul eder. İnsanlar, İmam Rıza’nın (a.s) da öteki halifeler gibi belli bir gelenek ve göreneklere göre evden dışarı çıkacağını sanırlar. Ancak şaşkın bir şekilde İmam’ın (a.s) yalın ayak bir şekilde ve tekbir getirerek yola koyulduğunu görürler. Bu tür törenler için resmi ve normal giysilerini giyen emirler ise durumu görünce atlarından inerek ayakkabılarını çıkarırlar. Ağlayarak ve tekbir getirerek İmam’ın (a.s) ardından yola koyulurlar. Yol boyunca İmam Rıza (a.s) her bir adımında üç kere tekbir getirir.

Dediklerine göre Fazıl, Me’mun’a şöyle der: “Eğer İmam Rıza (a.s) bu şekilde musallaya yetişirse, insanlar ona hayran kalır. Doğru olan onu geri çağırmandır.” Bunun üzerine Me’mun, İmam’ı (a.s) geri çağırması için birisini gönderir. İmam Rıza (a.s) ayakkabılarını ister. Sonra ayakkabısını giyip merkebine binerek geri döner.[58]
Şehadet Konusu

Yakubi tarihinde kaydedildiği gibi Me’mun, hicretin 202. yılında, Merv’den Irak’a doğru yola çıktı. Bu yolculuğunda İmam Rıza (a.s) ve veziri Sehl (Zü’r-riyaseteyn ) de onunla birlikteydi.[59] Tus’a vardıklarında, İmam Rıza (a.s) “Nukan” denilen bir köyde hicretin 203. yılında vefat etti. Denildiğine göre Ali b. Hişam, İmam’a (a.s) zehirli bir nar yedirmiş ve Me’mun hadiseden çok etkilenmiştir. Yakubi devamında şöyle yazmaktadır: “Bana Ebü’l Hasan b. Ebu İbad şöyle haber verdi: Me’mun İmam Rıza’nın (a.s) cenazesinde beyaz bir elbise giymiş, başında sarık olmadığı halde yaya yürüyerek şöyle diyordu: Ya Ebü’l Hasan! Senden sonra nasıl mutlu olabilirim? Üç gün boyunca kabrinin başında kaldı ve her gün onun için biraz ekmek ve tuz getiriyorlar ve yalnızca ondan yiyordu. Sonra dördüncü gün geri döndü.”[60]

Şeyh Müfid, Abdullah b. Beşir’den şöyle nakletmektedir: “Me’mun ondan tırnaklarını kesmemesini ve haddinden fazla uzatmasını ister. Sonra Hint hurmasına benzer bir şeyi ona verir ve ondan onu eliyle iyice yoğurmasını ister. Sonra Me’mun İmam Rıza’nın (a.s) yanına gider ve Abdullah’ı çağırtır ve ondan elleriyle nar suyu almasını ister ve sonra onu İmam Rıza’ya (a.s) içirir. Bu içecek İmam Rıza’nın (a.s) vefatına neden olur.”[61]

Şeyh Saduk, buna benzer rivayetleri nakleder. Bunların bazılarında üzüme karıştırılan zehirden, bazılarında ise hem üzüm ve hem de nardan bahsedilmektedir.[62] Cafer Murtaza Hüseyni, İmam Rıza’nın (a.s) şehadetinde altı görüşü zikretmektedir.[63] Dördüncü yüzyıl muhaddis ve rical âlimlerinden İbn Habban, “Ali b. Musa er-Rıza” maddesinin altında şöyle yazar: Ali b. Musa er-Rıza (a.s) Me’mun’un kendisine yedirdiği bir zehirle vefat etti. Bu olay, Hicretin 203. yılında Cumartesi günü yaşandı.[64]

İmam Rıza’nın (a.s) şehadetinden sonra, Me’mun, İmamı (a.s) Hamid b. Kahtiye Tai’nin (Haruniye türbesi) evinde Senabad köyüne defneder.[65] Günümüzde Rezevi adıyla bilinen türbe, İran’ın Mukaddes Meşhed kentinde yer almaktadır.
İmam’ın Me’mun Tarafından Öldürülmesinin Analizi

İmam Rıza’nın (a.s) Me’mun tarafından öldürülmesinin nedenlerinden birisi İmam Rıza (a.s) ile ulema arasında yapılan münazaralarda İmam’ın (a.s) onlara sağladığı üstünlüktür.[66]

Başka bir nedeni ise, İmam’ın (a.s) bayram namazına gitme nedeni olduğu belirtilmiştir. İmam Rıza’nın (a.s) bayram namazında halk tarafından oldukça görkemli bir şekilde karşılanmasından Me’mun tehlike hissetmiş ve İmam’ın (a.s) varlığının kendi aleyhine olduğunu düşünmüştür. Bundan dolayı, Me’mun karşıtı her hangi bir girişimde bulunmaması için birilerini görevlendirmiştir.[67]

İmam Rıza (a.s) Me’mun’dan çekinmemekteydi ve çoğunlukla onunla konuştuğunda onu rahatsız edici cevaplar vermekteydi. Bu da her ne kadar çok belli ettirmese de Me’mun’un İmam’a (a.s) karşı düşmanlığını arttırmaktaydı.[68] Nakledildiğine göre Me’mun askeri birliklerinin kazandığı bir fütuhat sonrası sevgi gösterisinde bulunmuş, bunun üzerine İmam (a.s) ona şöyle buyurmuştur: “Ey Harun’un oğlu! Muhammed (s.a.a) ümmeti ve Allah’ın sana verdiği şeylerden ötürü Allah’tan kork. Sen Müslümanların işlerini zayi ettin…”[69]
Nispet Verilen Eserler

Bazı yazarlar, İmam Rıza’dan (a.s) bazı konularda nakledilen hadisler, ilim ve çeşitli konularda imama müracaat edilerek sorulan sorulara İmam’ın (a.s) verdiği yanıtları bir araya getiren (Uyun-u Ahbari’r- Rıza kitabı gibi) kitapların yanı sıra bizzat İmam (a.s) tarafından yazılan bazı kitaplardan da bahsetmişlerdir. Bunların İmam’a (a.s) nispet edilmesi için yeterli derecede delile ihtiyaç duyulmaktadır ve bu senetlerin bazıları da ispat edilememektedir. Bu kitaplardan birisi de “el-Fıkh-ı Rezevi” kitabıdır. Araştırmacı âlimler bu kitabın İmam (a.s) tarafından yazıldığını kabul etmemişlerdir.[70]

İmam Rıza’ya (a.s) nispet verilen bir diğer eser ise “Risale-i Zehebiye” eseridir. Bu kitap tıp alanında yazılmıştır. Denildiğine göre İmam Rıza (a.s) bu kitabı Hicretin 201. yılında Me’mun’a göndermiş ve Me’mun bu risalenin önemini ortaya koymak için onun altınla yazılmasını ve sonra Darü’l-hikme hazinesinde saklanmasını istemiştir. Bundan dolayı bu kitaba Risale-i Zehebiye demişlerdir. Birçok âlim bu kitaba şerh yazmıştır.[71] İmam Rıza’ya (a.s) nispet verilen bir diğer kitap ise “Sahife-i Rıza” kitabıdır. Bu kitap fıkıh alanında yazılmış ve İmam’a (a.s) nispeti ulemaca sabit olmamıştır.[72]

İmam Rıza’ya (a.s) nispet verilen bir diğer kitap “Mahzü’l İslam ve Şerayiü’d-Din” kitabıdır. Anlaşıldığı kadarıyla bu kitabın İmam’dan (a.s) sadır olmasına dair bir sağlam kanıt yoktur.[73]
Ashabı

Bazı yazarlar İmam Rıza’nın (a.s) ashabının ve hadislerini rivayet edenlerin sayısının 367 kişi olduğunu belirtmiştir.[74]Bunlardan bazıları şunlardır:

    Yunus b. Abdurrahman.
    Muvaffak (İmam Rıza’nın hizmetçisi).
    Ali b. Mehziyar.
    Safvan b. Yahya.
    Muhammed b. Sinan.
    Zekeriya b. Adem.
    Reyyan b. Salt.
    Dueyl b. Ali.

Ehli Sünnet Büyüklerinin İmam Hakkındaki Sözleri

İbn Hacer şöyle diyor: “Rıza, şerif bir nesebe sahipti ve ilim ve fazilet ehli biri idi.[75]

Yafii şöyle diyor: “Büyük İmam, büyük olarak sayılmıştır. En değerli nesildendir. Ebü’l Hasan Ali b. Musa el-Kâzım b. Cafer es-Sadık b. Muhammed el-Bakır b. Zeynel Abidin Ali b. El-Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip, on iki imamdan birisi ve övgüye layık birisidir…[76]

İbn Habban şöyle diyor: “Kabri (yani İmam Rıza’nın kabri şerifleri) Senebad’da, Nukan dışında Reşit’in kabrinin yanındadır. Kendisi ziyaret edilmektedir ve ben onu defalarca ziyaret ettim. Tus’ta olduğum sürece her ne zaman bir sıkıntı ile karşılaşırsam Ali b. Musa er-Rıza’nın (a.s) kabrini ziyaret eder ve sıkıntımı gidermesi için Allah’ı anardım ve sıkıntım giderilirdi. Bunu defalarca tecrübe ettim ve bu şekilde oldu. Allah, bizi Mustafa ve Ehlibeytinin (a.s) muhabbeti üzerine öldürsün.”[77]

İbn Neccar Bağdadi şöyle yazmaktadır: “Kendisi ilim ve dinde öyle bir makama ermiştir ki yirmi küsür yaşında iken Mescid-i Nebi’de (s.a.a) fetva vermekteydi.”[78]
Referanslar

    Saduk, Uyun-u Ahbari’r- Rıza (a.s), tercüme: Ali Ekber Gaffari, Tahran, Neşri Saduk, 1373.
    Fadlallah, Muhammed Cevad, Tahlili ez zendegani İmam Rıza (a.s), tercüme: Muhammed Sadık Arif, Meşhed, Astanı Kudsi Razavi, Bonyadı Pejuheşhayı İslami, 1377.
    Hüseyni, Cafer Murtaza, Zendegi Siyasi Heştomin İmam, tercüme: Seyyid Halil Haliliyan, Tahran, defteri neşri Feheng İslami, 1381.
    Caferiyan, Resul, Hayatı Fikri ve Siyasi İmaman Şia (aleyhimu’s selam) Kum, Ensariyan, 1381.

Kaynakça

    ↑ Dâhil, k. 1429, s. 76-77.
    ↑ El-Müfid, k. 1428, s. 447.
    ↑ El-Emin, es-Seyyid Muhsin, A’yanü’ş-Şia, c. 2, Beyrut, Darü’t- taarif lil-Matbuat, k. 1418/1998, s. 545.
    ↑ Fadlullah, 1377, s. 43.
    ↑ El-Kuleyni, ş. 1363, s. 486.
    ↑ El-Amuli, k. 1430, s. 168.
    ↑ Fadlallah, 1377, s. 43.
    ↑ El-Kuleyni, c. 1, s. 486, 1363.
    ↑ El-Amuli, k. 1430, s. 169.
    ↑ Et-Tabersi, 1417, s. 41.
    ↑ Bkz. Kreşi, c. 2, s. 503-504.
    ↑ El-Müfid, k. 1428, s. 447.
    ↑ Saduk, c. 1, s. 26, 1373.
    ↑ Saduk, c. 1, s. 27, 1373.
    ↑ Saduk, c. 1, s. 30-31, 1373.
    ↑ Dehhuda, c. 8, s. 12109, Rıza başlığı.
    ↑ Caferiyan, 1381, s. 425.
    ↑ Et-Tabersi, 1417, s. 91.
    ↑ El-Kuleyni, el-Kâfi, tashih Muhammed Ahundi, c. 1, s. 492.
    ↑ Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, et-Tarih, c. 7, Beyrut, müessese el-A’lemi lil-Matbuat, s. 149 (Mektebetu Ehlilbeyt, ikinci sürüm CD).
    ↑ El-Kureşi, c. 2, s. 408, k. 1429.
    ↑ Yafii, c. 2, s. 10, k. 1417.
    ↑ Es-Suyuti, s. 307.
    ↑ Fazlullah, Muhammed Cevad, s. 44.
    ↑ El-Cevzi, s. 123.
    ↑ Caferiyan, 1381, s. 426.
    ↑ El-Müfid, s. 464.
    ↑ Fazlullah, 1377, s. 44.
    ↑ Bkz. Kummi, 1379, s. 1725-1726.
    ↑ El-Tabersi, c. 2, s. 41-42, k. 1417.
    ↑ El-Müfid, s. 448.
    ↑ El-Müfid, s. 448.
    ↑ El-Müfid, s. 448. Bu konuda başka hadisler için Bkz. A.g.e, s. 448-451.
    ↑ Caferiyan, 1381, s. 427.
    ↑ İrfan Meneş, 1374, s. 18.
    ↑ Caferiyan, 1381, s. 426.
    ↑ Yakubi, c. 2, s. 1378, s. 465.
    ↑ Mutahhari, c. 18, s. 124, 1381.
    ↑ Caferiyan, 1378, s. 95.
    ↑ Fadlullah, 1377, s. 133.
    ↑ El-Müfid, s. 455.
    ↑ Saduk, Sevabü’l Amal ve İkabü’l Amal, s. 21 - 22.
    ↑ El-Müfid, s. 455-456.
    ↑ Dairetü’l Maarif Teşayyü, c. 1, s. 439-440, 1366.
    ↑ Yakubi, s. 465.
    ↑ El-Müfid, s. 458-459.
    ↑ Yakubi, s. 466.
    ↑ Dehhuda, c. 8, s. 12109, 1377, Rıza maddesi.
    ↑ Hüseyni, Cafer Murtaza, s. 20, 1381.
    ↑ Hüseyni, Cafer Murtaza, s. 127, 1381.
    ↑ Saduk, c. 2, s. 314-315, 1373.
    ↑ Bkz. Saduk, c. 2, s. 309. 312, 313, ş. 1373.
    ↑ Zendegani Siyasi Heştomin İmam, yazar: Cafer Murtaza Hüseyni, tercüme: Halil Haliliyan, Dehhuda, c. 8, s. 1377, s. 12110-12111’den naklen.
    ↑ Caferiyan, s. 442, 1381.
    ↑ Bkz. Et-Tabersi, c. 2, s. 396 ve sonrası, k. 1403.
    ↑ Uyun-u Ahbari’r-Rıza, c. 1, s. 152, Caferiyan, s. 442’den naklen.
    ↑ Caferiyan, s. 442-443, 1381.
    ↑ Caferiyan, s. 443-444, 1381.
    ↑ Yakubi, s. 469.
    ↑ Yakubi, s. 471.
    ↑ El-Müfid, s. 464.
    ↑ Bkz. Saduk, c. 2, s. 592 ve 602, ş. 1373.
    ↑ Bkz. Hüseyni, Cafer Murtaza, s. 202-212, ş. 1381.
    ↑ İbn Habban, c. 8, s. 456-457, Caferiyan, 1376, s. 460.
    ↑ El-Müfid, s. 464.
    ↑ Caferiyan, 1376, s. 443.
    ↑ Caferiyan, 1376, s. 444.
    ↑ Caferiyan, 1376, s. 444-445.
    ↑ El-Attaradi, s. 84-85, 1413.
    ↑ Fadlallah, s. 187, ş. 1377.
    ↑ Fadlallah, s. 191-196, ş. 1377.
    ↑ Fadlallah, s. 196, ş. 1377.
    ↑ Fadlallah, s. 197-198, ş. 1377.
    ↑ Bkz. Kureşi, k. 1429/m. 2008.
    ↑ Askalani, Tehzibü’t- Tehzib, c. 7, s. 389.
    ↑ Yafii, c. 2, s. 10, h.k. 1417.
    ↑ İbn Habban, c. 8, s. 457, h.k. 1402.
    ↑ İbn Neccar, Tarihi Bağdat zeylinde, c. 4, s. 135.

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Kuran-ı Kerim’de İmamet ve Velayet
PEYGAMBER AŞIĞI
Veda Haccı
Hz. Ali'nin (a.s) Dini Değerlere Bakışı
Din Her Zaman Gereklidir [1]
Gece Namazı
NEDEN NAMAZ KILMALIYIZ?
Kur’an-ı Kerim ve Tabiat-1
Takva Kıyamet Elbisesidir
Kur'an'ı Anlama Metodu

 
user comment