Turkish
Sunday 24th of November 2024
0
نفر 0

İÇTİHAT VE TAKLİT-4

 Şer’i hükümleri öğrenmek için birçok bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Ayet ve hadisleri anlamak, sahih hadisleri, zayıf hadislerden ayırt edebilmek, ayet ve rivayetlerin terkibini ve cem edilmesini bilmek… ve bunun gibi yüzlerce başka konudaki öğretileri bilmek gerekmektedir. Bunlar da uzun yıllar zahmet ve çabayı ve bir takım ilimlerde uzman olmayı gerektirmektedir. Böyle bir durumda her insan için üç yol ayrımı bulunmaktadır:

1- Uzman olma yolunu yani içtihat ilmini elde etme yolunu seçmek.

2- Bütün konularda mevcut görüş ve reyleri araştırarak tüm görüşlerce sahih olan bir şekilde amel etmek. Yani ihtiyat yolunu seçmek.

3- İlmi kâmil bir şekilde öğrenmiş ve şer’i ahkâmda uzman olan kişinin (müçtehit) görüşüne göre amel etmek. Yani taklit etmek.

Hiç kuşkusuz eğer birinci yolda içtihada ererse şer’i ahkâmların uzmanı olmuş ve diğer iki yola ihtiyacı kalmamış olur. Ancak içtihada erene kadar öteki iki yoldan birini seçmek zorundadır. İkinci yol, her konuda mevcut görüşlere ve ihtiyat yöntemlerine yeterli derecede bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir. Birçok yerde ihtiyatın zorluğundan insanın normal yaşantısı sekteye uğramaktadır. Dolayısıyla insanların geneli için "taklit" zorunluluk kazanmaktadır. Bu üç yol sadece insanların şer’i ahkâmda izlemesi gereken bir yol değildir, aksine hayatın her alanında, uzmanlık isteyen her konuda da bu durum geçerlidir. Örneğin uzman bir mühendisin hastalandığını düşünün. Bu kişi kendi tedavisi için ya tıp öğrenecek, ya tüm doktorların görüşlerini öğrenecek ve sonradan pişman olmayacağı bir şekilde amel edecek veya uzman bir doktora başvuracaktır.

Birinci yol, tedavisini çabuk bir şekilde sağlamayacaktır. İkinci yol da oldukça zorlu ve onu kendi iş alanından ve tüm şahsi işlerinden alıkoyacaktır. Bundan dolayı hiç vakit kaybetmeden uzman bir doktora başvurarak onun görüşlerinden yararlanmalıdır.

Uzman doktorun görüşlerine göre amel ettiğinden gelecekteki pişmanlıktan, hatta dostlarının muhtemel kınamasından da kurtulacaktır. Mükellefte aynen bu misalde olduğu gibi uzman müçtehidin görüşüne göre amel ettiğinden hem ahiret ve ilahi azap pişmanlığından kendisini koruyacak ve hatta yerine göre şer’i ahkâmın güzelliklerinden de yararlanacaktır.

Fakih olmak kolay bir iş değildir.  Risale unvanında gördüğümüz bir kitap sadece bir kitaptan ibaret değildir. Takat sınırlarını zorlayarak meydana gelen ve halkın hizmetine sunulan ve bir kitap halini alan risale bir fakihin ömrünün semeresidir. İçtihat yani ferdi ve toplumsal alanların hepsinde doğrudan işlerliği olan ilahi kanunların bütününe uzmanlık düzeyinde ulaşmaktır. İslam mektebinin iftiharı ve seçkin müçtehitlerinden olan ve içtihadın inişli çıkışlı yolunu gerilerde bırakan Şeyh Murtaza Ensari, Resail kitabında şöyle der: "Allah bize, sürekli devam eden cihattan daha ağır ve daha zahmetli olan içtihat başarısı nasip etsin".

AHABARİLERİN İÇTİHAT HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Ahbarilerin kendisi de Kitap ve sünnetten alınan içtihat ve taklidi kabul etmişlerdir. Onlardan bazıları şöyle demişlerdir; Bizim kadim âlimlerimizin içtihat ve taklidi haram bilenlerinin maksadı rey ve kıyas ile içtihat eden ehlisünnetin içtihadıdır. Ama hükümlerin Kitap ve sünnetten elde edilmesi kınanmamıştır. (Menba-ül Hayat, s.56)

               Şeyh Yusuf Behrani şöyle diyor; Ehlibeyt imamlarının zamanında insanların onlara müracaat ederek din hükümlerini vasıtasız veya vasıta yolu ile onlardan öğrenmeleri vacipti. Bunu hem müçtehitler ve hem de ahbariler kabul etmişlerdir. (Ed-dürer-ün Necefiye, c.3, s.294) İmamların ashabı da bu işi yapıyorlardı. Ancak büyük gaybet döneminde muhtelif haberler bizlerin eline ulaştı ve bu haberlerin manalarında çeşitli ihtimaller bulunmaktadır. Bundan dolayı hükümleri istinbat edecek ve fetva verecek fakihe ihtiyaç vardır. (Ed-dürer-ün Necefiye, c.3, s.294) Halk bu zamanda ya fakih ve müçtehittir veya mukallittir. Fakih istinbatını Kitap ve sünnete dayanarak istinbat ederse; ahbariler ve müçtehitlerin ittifakına göre bu fakihe müracaat etmek caizdir. Ama fakihin istinbatı icma ve akıla (istihsap ve beraat) dayalı olursa; ahbariler bunu caiz bilmemektedirler. (Ed-dürer-ün Necefiye, c.3, s.294)

Şeyh Yusuf Behrani'nin görüşünü bütün ahbarilere nispet edemezsek de, bazı ahbarilerin içtihat ve taklidi özel manada kabul ettiklerini ve rivayetlerde kınananın ehlisünnetin içtihadının olduğuna inandıklarını ve ilk yüzyılların usul âlimlerinin de bunu kınadıklarını söylememiz mümkündür.

               İçtihat ve taklit konusunda usul âlimleri ile ahbariler arasındaki en önemli ihtilaflardan bir tanesi; içtihada muhalefet etmek ahbari olmanın ölçüsü sayılmıştır.

Ahbariler içtihat ve taklidin temelini atanların ehlisünnet olduğuna ve usul âlimlerinin de bu konuda onlara tabi olduklarına inanmaktadırlar. Esterabadi bu konuda şunları diyor; Hz. Resul-ü Ekrem'den (sallalahu aleyhi ve alihi vesellem) sonra ilk olarak ehlisünnetin usul âlimleri insanları müçtehit ve mukallit olarak iki sınıfa ayırdılar.  Bu görüş Ehlibeyte itaat etmeyi ve onları Allah'ın kitabını ve resulullahın sünnetini anlamada vesile kabul etmeyenlerin sözleridir. (El-Fevaid-ül Medine, s.47)

Şeyh Hürr Amuli de içtihat hakkında şöyle diyor; Birçok hadisi şerif bizleri zan üzere içtihat olan kıyas ve rey'den menetmektedir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre içtihat ve rey hatta Hz. Peygamber ve Ehlibeyt için bile caiz değildir. Onlar hatadan masum olmalarına rağmen onlar için caiz olmayan içtihadın, masum olmayanlar için caiz olmadığı kesin ve mutlaktır. (El-Fevaid-ül Tusiye, s.407, 414)

Şeyh Hürr Amuli'nin bu iddiası yeni bir iddia değildir. Zira Ehlibeyt imamlarının huzur dönemlerinde de Ehlibeytin ashabından bazıları bu görüşe sahiptiler. Şeyh Hürr Amuli’nin bu görüşü doğru değildir. Zira Hz. Peygamber ve Ehlibeyt vakıanın özünü buyurmaktaydılar ve onların içtihada ihtiyaçları söz konusu bile değildi.

Şeyh Hürr Amuli içtihadın yasak olduğunu söyledikten sonra, taklit hakkında da şöyle diyor; Taklit etmek de caiz değildir. Mütevatir olan birçok hadise (Vesail-üş Şia, c.18, s.41) göre Ehlibeyte müracaat etmemiz veya güvenilir kişiler tarafından nakledilen ve güvenilir kitaplarda bulunan hadislere müracaat etmemiz gerekir. Ehlibeytten rivayet olunan rivayetlere bu şekilde müracaat etmek taklit sayılmaz. (El-Fevaid-ül Tusiye, s.324,326)

Ahbarilerin bu konudaki bazı değerlendirmeleri tamamen yanlıştır. Örneğin; Peygamber ve imamın içtihat etmeye hakkı olmadığı halde, diğerleri nasıl içtihat edebilirler! Ahbarilerin bu değerlendirmeleri tamamen yanlıştır. Zira içtihat vakıayı elde etmek için çalışmaktır. Oysa peygamber ve imam masumdurlar ve vakıadan haberdardırlar ve ilim ile haber vermektedirler. Dolayısıyla içtihat etmeye ihtiyaçları yoktur.

 

Mehdi AKSU

Selam ve Dua ile…

Devam Edecek

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Namaz Kılmayan İş Arkadaşlarınızı Öldürün!
Malatya'da Mevlid-i Nebi Konferansı
Müşriklerin Allah Resulü’nü Öldüreceği Gece ''Peygamber Efendimizin ...
Eğer Herşeyin bir Yaratıcısı Varsa O Halde Allah'ın Yaratıcısı Kimdir
Şehidiniz Şehidimizdir
Ayetullah Mekarim Şirazi: Birçok hastalığın kaynağı depresyon ve ruhun huzurunun ...
Ayetullah Cafer Subhanî'nin Dilinden İslami Vahdet
Ammar bin Yasir'in Şehadeti
Molla Sadra ve Düşüncüleri
Muskat – Küçük Hindistan Cevizinin Faydaları

 
user comment