Şüphe
Evliyaların eserlerini teberrük etmek şirke sebep olur mu?
Diyorlar ki: Teberrük etmek, Allah’tan gayrisinden hayır dilemektir ve bu Allah için bir dengin varlığına inanmak anlamına gelmektedir.
Cevap
Yaratılış alemi, sebep ve müsebbepler esasına göre yaratılmıştır. Allah’ın dünyevi bereketleri doğal sebepler yoluyla bizlere ulaşmaktadır. Güneş biz insanlara ve canlılara ışığını yansıtarak hayat bağışlar ve… bu konu akıl, düşünce, Kur’an ve rivayetlerin şahitlik ettiği bir konudur.
Teberrük etmek ilahi hayrın mecrası olabilecek mukaddes sebeplerden bir çeşit hayır dilemektir. Hz. İsa’nın (a.s) zamanında bazı ilahi bereketler onun aracılığı ile insanlara ulaşmaktaydı. İyileşmesi imkansız olan hastaların şifası bulması, ölülerin diriltilmesi gibi. Gerçekte şifa veren ve hakikî yaratıcı Allah’tır, ancak O, feyzini yüce makam sahibi kulları aracılığıyla insanlara ulaştırmaktadır. Bu sözün aynısı Hz. Peygamber, İmamlar ve öteki yüce makam sahibi insanlar içinde geçerlidir.
Yüce Allah’ın iradesi Hz. Yakub’un gözlerinin şifa bulmasına yönelikti, ancak bu Hz. Yusuf’un gömleği ile gerçekleşti. Konu hakkında şöyle buyurmaktadır:
{فَلَمَّا أَنْ جاءَ الْبَشِيرُ أَلْقاهُ عَلی وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيراً}
“Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu. (Yusuf, 96)”
Hz. Peygamberin (s.a.a) sahabesi, bebeklerini onun huzuruna getirir ve peygamber parmaklarıyla onların damaklarını açardı. Böylelikle Hakk’ın rahmetinin Resulü Ekrem yoluyla onlara ulaşmasını umuyorlardı.
Elbette teberrük de bulunulan şey şer’i açıdan kutsal ve yüce olmalıdır veya böyle bir insana ait olmalıdır.
Peygamber efendimizin ashabı, onun abdest suyuyla teberrük eder ve onun bir damlasının bile yere düşmesine izin vermezlerdi. Zira Allah’ın rahmet ve bereketinin bu yolla onlara ulaşacağına inanmaktaydılar.
Şüphe
Kabirlere Secde Etmek Şirk midir?
Siz Şiiler kabirlere secde etmektesiniz ve bu şirktir.
Cevap
Bu sözün bazı olasılıkları vardır. Hepside yalan ve esassızdır:
1. Kabirlerin üzerine secde etmektedirler.
2. Kabirleri kıble karar kılmaktadırlar.
3. Kabirlere doğru secde etmektedirler.
Bunlardan hangisi kastedilmişse yalan ve mesnetsizdir.
Bizler sadece Allah’a secde etmekteyiz. Secde bir zati ibadet haleti ve evrensel olarak yalnızca Allah’a mahsustur. Geçmiş ümmetlerde bazı insanlara secde etmek caiz olsa da İslam ümmeti Allah’tan gayrisine secde etmeği haram bilmektedir. Eğer bazı ziyaretçilerin kutsal mekanlara girer girmez secde ettikleri gözlere çarpıyorsa bundan maksat onları böyle bir ziyarete nail ettiği için ilahi makama şükür secdesidir. İslam büyükleri, Allah her ne zaman onlara yeni bir nimet vermişse ondan yararlanmadan önce Allah için secde etmektedirler. Böylelikle nimetten yararlanmadan önce anında şükür etmiş olurlar.
Şüphe
İmam Hüseyin’in Türbetine Secde Etmek Şirk Midir?
Kabirlerin üzerine secde ederek namaz kılmak şirktir ve sizler bu işi yapmaktasınız. Şöyle ki sizler ölünün toprağından mühür yapmakta ve onun üzerine secde etmektesiniz?
Cevap
Vahabiler, bu konuda demagoji yapmaktadırlar. Çünkü sormak gerekir:
1. Acaba Şiiler kabirlerin üzerine mi secde etmektedirler, yoksa kabrin kenarına mı?
2. Acaba Şiiler, kabre doğru mu namaz kılmaktadırlar, yoksa kıbleye doğru mu?
3. Her iki iftiranın doğru olduğunu farz etsek bile bunun şirkle ne alakası vardır?
Şirk, akait ve inançlarla ilgilidir. Bu amel en fazla haram olabilir, şirk değil. Zira bu işi yapan kişi bu işinde ne Allah’a şirk koşmakta ve ne de Allah’a mahsus olan bir fiili O’ndan gayrisine nispet vermektedir.
Hatırlatalım ki hiç kimse asla kabir üzerine namaz kılmamaktadır ve kutsal mekânlarda böyle bir şey mümkün değildir. Hiç kimse kabirlere doğru namaz da kılmamaktadır. Bilâkis Allah’ın evinin ziyaretçileri ve başkaları kutsal mekânlarda ilahi evliyaların pak kabirleri namaz kılma yerinden pekte uzakta değillerdir. Dolayısıyla onların vücutlarıyla teberrük bulan bu topraklarda namaz kılınmakta ve bu topraklarda yattıkları için buraların has bir faziletinin olduğuna inanmaktadırlar. Ayrıca bu konu İslâm öğretileri dışında değildir:
1. Kur’an Hz. İbrahim’in (a.s) durduğu yerde namaz kılmamızı istemekte ve şöyle buyurmaktadır:
{وَ اتَّخِذُوا مِنْ مَقامِ إِبْراهِيمَ مُصَلًّى} ; “Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın) (Bakara, 125)”
2. Tüm Müslümanlar “Mescid-i Nebi”de namaz kılmakta ve hiç kimse onları şirkle suçlamamaktadır. Sebebine gelince Mescid-i Nebi’nin zati şerefinin yanı sıra Hz. Peygamber efendimizin de kabri şerifleri orada yer almaktadır.
3. Allah, Hz. İsmail’in annesinin ayak yerini ibadet mahalli olarak karar kılmış ve “Mes’a”da yedi kere “say” edilmesini emretmiştir. Bunun tek sebebi pak ve imanlı bir kadının Allah rızası için susuz ve kurak bir yerde sakin olması ve su bulmak için yedi kere orayı dolaşmasından dolayı, o yerler seçilmiştir.
4. Hicr-i İsmail, bir grup peygamberin gömüldüğü yerdir. Has bir saygınlığı vardır. Hepimiz orada namaz kılmaktayız. Eğer gerçekten bunların hepsi şirkse öyleyse dünyada bir tek muvahhit bile yoktur!!
TÜRBETE (TOPRAĞA, MÜHRE) SECDE
Şüphede zikredilen ‘Kabre secde etmenizin delili, Hz. Hüseyin’in toprağına secde etmenizdir’ konusuna gelince şöyle deriz: şüphe icat eden kişinin kendi fıkhından ve Hz. Peygamberin (s.a.a) hadislerinden haberi yoktur.
Peygamberimizin (s.a.a) iftihar ettiği konulardan biride şuydu:
«جُعلتْ لِي الأرضُ مَسجداً وَ طَهوراً» ; “Yeryüzü benim için secde yeri ve pak edici olarak karar kılınmıştır.”
Bu hadisten, Müslümanların zemin, yani toprak ve taşa secde etmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Teyemmüm de ise toprağa teyemmüm etmeleri istenmektedir. Dolayısıyla zemin dışındaki yerlere yapılan secde namazın sıhhat şartının sakıt olmasına neden olur. Bundan dolayı Peygamber efendimizin (s.a.a) zamanından birkaç asır sonraya kadar Müslümanlar caminin toprak ve çakıl taşlarına secde etmekteydiler.
Peygamber efendimizin ashabı Arabistan’ın kavurucu sıcağından korumak için taşları avuçlarına alır ve secde sırasında yere koyarak onlara secde ederlerdi. Nitekim sarığının kenarına secde eden birini gördüğünde sarığını çekerek şöyle buyurdu: “Yüzünü toprağa koy” bunun gibi onlarca hadis bulunmaktadır ki burada açıklamanın yeri değildir.
Bugün maalesef sünnet, bidat sayılmakta bidat (halıya secde etmek) ise sünnetin yerini almıştır! Bundan dolayı Şialar, toprağa secde etmekte kararlıdırlar, ancak her yerde toprak olmadığı için bir miktar toprağı mühür (kil halinde kalıplaştırmak) haline getirerek her yerde yanlarına alabilmektedirler. Böylelikle Allah Resulünün (s.a.a) sünnetine amel etmektedirler. Ve bu türbetin Hz. Hüseyin’in türbeti olması konusunda ısrarlı değillerdir. Bilakis her yerin toprağı onlar için secde yeridir, ancak eğer İmam Hüseyin’in türbetini tercih ediyorlarsa İslam önderleri tarafından nakledilen rivayetlerden dolayıdır. Çünkü rivayetlerde bu toprağa secde etmenin ibadetin kabul olmasına sebep olacağı geçmektedir. Zira bu topraklar şehitlerin kanıyla yoğrulmuş ve izzet ve imanla şehadeti kafir ve zalimlerle birlikte alçakça yaşama tercih etmiş yetmişten fazla yüce makam sahibi şehit bu topraklara defnedilmiştir.
İmam Hüseyin’in (a.s) toprağına secde etmek, İslam’ın payidar olması ve dinin yok olmasını önlemek için azizlerinin canlarını feda etmiş yiğitleri hatırlamaktır. Onlara aşk, Allah’a ve Resulullah’a aşktır.
Tabiinin büyüklerinden Mesruk, topraktan başka bir şeye secde etmemekteydi, nitekim gemide bile yanına toprak alır ve ona secde ederdi.
Ömer bin Abdülaziz, hasır üzerinde durur, üzerine toprak döker ve secde ederdi. Bunlar hiçbir zaman şirkle suçlanmamışlardır. Eğer gerçekten selefi salihin siyresinin peşinde isek işte bu selefi salihin siyresidir.
Bilahare, toprağa secde etmek daha çok huzu anlamına gelmektedir. Zira insan anlını toprağa koymakta ve şöyle demektedir: “Subhane Rabbiyel A’le”. Bu tür huzu mu, rububi makama daha uygundur yoksa değerli elbise ve pahalı halılara secde etmek mi? “Allah, cehl ve cehaleti yok etsin”
Şüphe
Acaba Allah’tan Başkasına Yemin Etmek Caiz midir?
Genellikle Müslümanlar ve özelde Şiiler, Allah’tan başkasına yemin etmektedirler. Acaba böyle yemin etmek caiz midir?
Cevap
Husumeti bitirme konusunda hiçbir şey Allah’a yemin etme kadar etkili değildir. Fakat Allah’a yemin etmek ve O’nun Esmau’l Hüsna’sı inkarcıyı aklayabilir. Ancak bunun dışında Kur’an-ı Kerim’de Allah dışındaki 40 kadar şeye yemin edilmiştir. Kur’an’ın yeminlerinin amacı bu iki şeyden biridir:
1. “Şems” suresinin güneşe, aya, gece ve gündüze yemin etmesi insanın, yaratılış sırlarına ve O’nun bu iki varlıktaki azametine kılavuzluğu içindir. Allah, bu yeminleri birbiri ardınca sıralayarak insanda bir motivasyon oluşturarak araştırmayla yaratılışın azametine işaret etmektedir. Dolayısıyla başka bir yerde şöyle buyurmaktadır:
{الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِياماً وَ قُعُوداً وَ عَلى جُنُوبِهِمْ وَ يَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ}
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler. (Al-i İmran, 191)”
2. Allah’tan başka bir varlığa yemin etmek ona saygı ve takdisten dolayıdır. Bu ayette buyrulduğu gibi:
{لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ} ; “(Resûlüm!) Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör sersemdiler. (Hicr, 72)”
Allah, bu ayette Hz. Peygamberin (s.a.a) canına and içmektedir. Eğer gerçekten Allah’tan gayrisine o da bir şeyin kutsallık ve değerinden dolayı yemin etmek haram veya çirkin ve kötü olsaydı, neden Allah’ın kendisi bu işi yapmaktadır? Kur’an, hidayet kitabıdır, delalet kitabı değil. Dolayısıyla Peygamberlere ve İmamlara and içmek onlara bir çeşit değer vermek, onların temizlik ve kutsallığını izhar etmektir. Buna ilave olarak bu kamil insanlara bir tür alaka gösterme biçimidir.
Şaşılacak şey ise Allah’tan başkasına yemin etmeyi caiz bilmeyen Vahabilir, Sahihi Müslim’de Peygamber efendimizin (s.a.a) defalarca başkalarının babalarının canına and içtiğini okumaktadırlar:
1. Müslim, kendi sahihinde şöyle rivayet etmektedir:
“Bir adam Peygamberin (s.a.a) yanına gelerek şöyle söyledi: ‘Ey Allah’ın Resulü! Hangi sadakanın sevabı daha çoktur?’ Allah Resulü şöyle buyurdu: ‘Babana and olsun ki (ondan haberdar olacaksın) sıhhat ve sağlığın yerinde olup ona tamah ettiğin halde, fakirlikten korkup geleceğinin düşüncesinde olduğun halde sadaka ver.’
2. Müslim, kendi sahihinde şöyle rivayet etmektedir:
Necd’li bir adam Allah Resulünün yanına gelerek İslam hakkında sordu. Allah Resulü şöyle buyurdu: (İslam’ı ayakta tutan şeyler şunlardır)
a) Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmak.’
Adam dedi ki: ‘Bu namazların dışında üzerimde başka namazlar da var mıdır?’
Resulullah buyurdu ki: ‘Hayır, sadece müstahap namazlar vardır.
b) Ramazan ayı orucu.
Adam dedi ki ‘bunun dışında başka bir oruç var mıdır?’
Buyurdu ki: ‘Hayır, ancak müstahap oruçlar vardır.’
c) Zekat.
Adam dedi ki ‘bunun dışında başka bir zekat var mıdır?’
Buyurdu ki: ‘Hayır, ancak müstahap namazlar.’
Peygamber adamın babasına and içtikten sonra şöyle buyurdu: ‘Babasına and olsun ki kurtulacaktır, eğer doğru sözlüyse. Veya şöyle buyurdu: ‘Babasına andolsun ki eğer doğru söylüyorsa cennete girecektir.’
Şüphe
Abdunnebi (Peygamberin kulu) ve Abdulhüseyin (Hüseyin’in kulu) gibi isimler koymak şirk midir?
Diyorlar ki: Şialar başta olmak üzere bir çok Müslüman kendi çocuklarının adlarını Abdunnebi, Abdurresül koymaktadırlar. Halbuki bizler hepimiz Allah’ın kullarıyız, O’nun seçkin kullarının kulu değil.
Cevap
Ubudiyet ve kulluğun bir çok tür ve kısmı vardır. Bunlardan bazılarının tamlama ve izafesi Allah’a mahsustur, ancak bazıları Allah’tan başkasına da izafe edilebilir ve tamlanabilir.
1. Yaratılışla ilgili olan tekvini kulluk Allah’a atfedilmelidir. Eğer Hz. İsa “Ben Allah’ın kuluyum” diyorsa ve Peygamberimiz hakkında “Abduhu ve resuluhu”; “Allah’ın kulu ve elçisidir” diyorsak, maksat yaratılıştan kaynaklanan ubudiyet ve kulluktur. Yani Allah bizim yaratıcımız olduğu için hepimiz O’nun mahlukuyuz, başkalarının kulu ve mahluku değiliz. Burada buyrulduğu gibi:
{إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ إِلاَّ آتِي الرَّحْمنِ عَبْداً}
“Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. (Meryem, 93)”
2. Yasal kölelik (kulluk), İslam yasalarına göre her ne zaman savaş sona erer ve Müslümanlar kafirleri esir alırlarsa onlar Müslümanların kulları (köleleri) olurlar. Kur’an’ın buyurduğu gibi:
{وَ أَنْكِحُوا الْأَيامى مِنْكُمْ وَ الصَّالِحِينَ مِنْ عِبادِكُمْ وَ إِمائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَراءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ...}
“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. (Nur, 32)”
Bu ayette, Müslümanlar için kulluk(kölelik) açıklanmaktadır. Bu kulluk, yasal ve öngörülmüş bir kulluktur.
3. Teşrifi ubudiyet, karşı tarafa duyulan saygıdan dolayıdır. Müminlerin Emiri Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Her kim bana bir kelime öğretirse, beni kendisine kul (köle) etmiş olur.”
Müslümanlar, Peygamberlere ve imamlara duydukları saygı ve muhabbetten dolayı kendilerini onların kulları olarak tanıtmaktadırlar. Yani yasal ve öngörülmüş kölelikte kendi sahibine bağlı ise onlarda bunların (Peygamberler ve imamların) muti ve bağlılarıdır.
Bunun dışında, sözlükte “abd” (kul, köle) kelimesinin anlamlarından biri de muti ve bağlıdır. Dolayısıyla “Abdurresül”, Resulün muti ve bağlısı; Abdulhüseyin, Hüseyin’in muti ve bağlısı anlamındadır. Kur’an’ın bizi Resulullah ve Ululemr’e itaate davet ettiği kesindir. Burada buyurduğu gibi:
{أَطِيعُوا اللَّهَ وَ أَطِيعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ}
“Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. (Nisa, 59)”
Ayetullah Cafer Subhani
ABNA24.COM
----------------------------
[1] -Sahihi Buharı, Kitabu’t Teyemmüm, hadis: 335.
[2] -Kenzu’l- Ummal, c. 7, s. 465, hadis: 19810.
[3] -Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 953; El-Musannif, Abdurrezzak, c. 2, s. 583.
[4] -Fethu’l Bari, c. 1, s. 410.
[5] -Sahihi Müslim, c. 3, s. 94, Bab Efzelu’s Sadaka min kitab zekat.
[6] - Sahihi Müslim, c. 1, s. 32, Babu ma huve’l İslam.
[7] -Camiu’s Saadet, c. 3, s. 112.