Ancak bazı hadislerde, İmam Kâzım'ın (a.s.) babasından sonra İmam tayin edildiğini ve bunun Şiilerin büyükleri tarafından da bilindiğini görmekteyiz;[1] ve bu hadisler muhtelif yollarla nakledilmiştir. Ayrıca (Peygamberin dilinden nakledilen ve masum imamların isimlerini tek tek açıklayan) "Levh" hadisi de bunu teyit etmektedir. Fakat bununla birlikte, zikredilen bazı nedenlerden dolayı İsmail kendi babası döneminde öyle bir şekilde gündeme getirilmişti ki, bazı Şiiler onun imam olacağını sanıyorlardı.
Şimdi bu hususta Feyz'den[2] nakledilen bir hadisi gözden geçirelim: O bir gün İmam Sadık'ın (a.s.) huzurunda iken, İmam açıkça "Benden sonra İmam İsmail değildir" buyuruyor. Feyz de İmam'a şöyle diyor: "Senden sonra halkın onun etrafında toplanacağı hususunda şüphe bile etmiyordum". Hadisin devamında, İmam (a.s.) kendinden sonraki imamın kendi oğlu Musa Kâzım (a.s.) olduğunu ona söylüyor. [3]
Taberi, İshak İbn-i Ammar-ı Sayrafi'den şöyle nakleder: Bir gün İmam Sadık'ın (a.s.) huzurunda, O Hazretten sonra İsmail'in imam olacağına değindim fakat İmam bunu reddetti. [4]
Başka bir rivayete göre, Velid b. Sübeyh İmam Sadık'a şöyle diyor: Abdül Celil "Sizin İsmail'i kendinize vasiy tayin ettiğinizi bana söyledi". İmam (a.s.) bunu yalanlayarak vasiyyinin İmam Kâzım (a.s.) olduğunu söylüyor. [5]
İşte bu yüzden İmam Sadık (a.s.), İsmail'in ölümünden sonra Şiileri onun öldüğüne inandırmaya ve emin olmalarına çalışıyordu. Çünkü Mehdeviyet inancının geçmişi nazara alındığında ve ayrıca İsmail'in de hayatta olduğuna inanmak, Şiiler arasında yeni bir bölünmeye ve yeni bir fırkanın ortaya çıkmasına sebep olacaktı. İmam Sadık (a.s.) hem bu bölünmeyi engellemek hem de ümmetin Mehdi'sinin İsmail olmadığını vurgulamak için çaba sarfediyordu.
Zürare'den nakledilen bir rivayet şöyledir: Bir gün İmam Sadık'ın (a.s.) evindeydim; İmam, Davud b. Kesir-i Rakkî, Hamran, Ebu Basir ve Mufazzal İbn-i Ömer'i kendisinin yanına getirmemi istedi. Bu şahıslar İmam'ın huzuruna geldikten sonra yavaş yavaş başka şahıslar da gelmeye başladı. Gelenlerin sayısı otuzu bulunca İmam buyurdu:
"Ey Davud, İsmail hayatta mı yoksa öldü mü?"
Davud, "Öldü" dedi. Orada bulunanların hepsi İmam'ın emriyle tek tek İsmail'in cansız yatan bedenini görüp, onun öldüğüne tanık oldular. İsmail'in cesedi mezarlığa götürülünceye kadar İmam aynı işi yine tekrarladı. İsmail mezara bırakıldığında İmam, İsmail'in öldüğüne dair herkesin tanıklık etmesini istedi ve bu arada kendinden sonra Musa b. Cafer'in (a.s.) İmam olacağına tekit etti. [6]
Şeyh Müfid şöyle diyor:
Nakledilen rivayetlere göre İmam Sadık (a.s.), İsmail'in ölümünden dolayı çok üzüldü, çok ağladı, yalınayak ve cübbesiz olarak tabutun önünde yürüdü. Birkaç kez tabutun yere bırakılmasını istedi ve kendisi de tabutun yanına gidip İsmail'in yüzünü açıp baktı. İmam (a.s.) bu işiyle, İsmail'in, kendinden sonra İmam olacağına inanan kimseleri onun öldüğüne inandırmak, onun öldüğünü ispatlamak ve bu şüpheyi kendisi hayattayken gidermek istedi. [7]
[1]- Kafi, c: 1, s: 307-309.
[2]- Rical-i Keşşi, s: 302, Necef baskısı, Matbaat-ül Âdab.
[3]- El-Gaybet (Nümani), s: 324.
[4]- El-Gaybet, s: 326.
[5]- Bihar-ul Envar, c: 48, s: 25.
[6]- El-Gaybet (Nümani), s : 328.
[7]- İrşad, s: 267.