İmam Hüseyin (a.s), mevcut hilâfet düzeninin İslâm için büyük bir tehlike olduğunu gündeme getirerek batıl ilan etti. Şöyle buyuruyordu:
«Ümmet, Yezid gibi bir yöneticiye müptela olduysa, İslâm'a veda etmek gerekir.»
Bu sözü, kendisine "Müminlerin Emiri Yezid'e biat et. Zira bu senin hem dünyan ve hem de ahiretin için daha iyidir." diyen birisinin cevabında söyledi.
Bu sözü, Abdullah b. Ömer'in kendisine "Allah'tan kork ve Müslümanların arasına ayrılık sokma." dediği bir ortamda söyledi.[1]
Ve böyle bir ortamda şu sözü söyledi:
Bu söz, imamet müessesesinin selâmetini ve sağlıklı işlediğini, mevcut hilâfet düzeninin ise batıl olduğunu gösteriyordu. Bu husus, İmam'ın kardeşi Muhammed b. Hanefıye'ye yazdığı vasiyetinde daha açık bir şekilde ortaya çıkarıyor:
«Sadece ceddimin (s.a.a) ümmetini ıslah etmek için kıyam ettim. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak istiyorum. Ceddimin ve babam Ali b. Ebu Talib'in siretiyle amel etmek, izinde yürümek istiyorum. Kim hakka boyun eğerek beni kabul ederse, bilsin ki Allah hakkın yanındadır. Kim de benim bu davetimi reddederse, bilsin ki Allah benim ile bu kavmin arasında hak üzere hüküm verene kadar sabredeceğim ve şüphesiz O, hüküm verenlerin en iyisidir.»[3] İmam Hüseyin (a.s), bu vasiyetinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman'dan ve onların sireti ve gidişatından söz etmemiştir. Sadece ceddinin ve babasının sireti ve gidişatını takip etmek istediğini ifade etmiştir.
Halifelerin sireti özetle şudur: Onlar, Müslümanların biatine dayanarak yönetimin başına geçtiler. Biatin ne şekilde gerçekleşmiş olduğunun ise hiçbir önemi yoktu. Sonra da İslâm'ın hükümleriyle ilgili özel içtihatlarıyla Müslümanlara hükmettiler.
Babasının ve ceddi Resûlullah'ın siretini ise şu şekilde özetlemek mümkündür:
Onlar, İslâm'ı insanlara taşıdılar, insanları İslâm'ı yaşamaya davet ettiler, kendileri de İslâm'ın hükümlerine tam bir bağlılık gösterdiler. Biri, Allah'tan alıp iletiyordu, diğeri Resûlü'nden alıp iletiyordu. Her ikisi de, iyiliği emrediyor ve kötülükten sakındırıyordu.
İmam Hüseyin'in (a.s) şiarı ve hedefi buydu. Bu hedefe ulaşmak için şahadeti seçti. Şair, İmam'ın diliyle ne de güzel söylemiştir: «Eğer benim öldürülmemle ayakta kalacaksa Muhammed'in dini, ey kılıçlar alın beni.» İmam Hüseyin'in Haşimoğulları'na yazdığı mektubunda şu cümle de bu söylediğimizi destekler mahiyettedir: «Her kim bana katılırsa, şehit olacaktır. Her kim de benden geri kalırsa, zaferin yüzünü göremeyecektir.»[4]
[1]- Taberî, c.6, s.191
[2]- el-Futuh, İbn A'sem, c.5, s.32-33; Maktel-i Harezmî
[3]- el-Futuh, İbn A'sem, 5/34. Maktel-i Harezmî, 1/188. "Ceddim Resûlullah ve babam Ali'nin gidişatıyla" cümlesinden sonra tahrif edilerek, "Ve hidayet edici hulefa-i raşidinin gidişatıyla" cümlesi de eklenmiştir. Oysa "raşidin" kelimesi, Ümeyyeoğulları'nın hilâfetinin son dönemlerinde, ilk halifeler hakkında kullanılan bir tabirdir. Bu kelimenin o tarihten önce kullanıldığına dair bir kaynak yoktur. Ayrıca, "hulefa-i raşidin"den maksat, Resûlullah'tan sonra peş peşe hilâfet makamında oturan kimselerdir ve onlardan biri de Ali'dir (a.s). Hâlbuki "raşidin" sözcüğünün İmam Ali'nin adına atfedilmesi doğru değildir. Bütün bunlar, bu cümlelerin İmam Hüseyin'in (a.s) buyruklarına eklendiğini göstermektedir
[4]- Kamilü'z-Ziyarat, s.75, 75. bab; Musiru'l-Ahzan, s.27; el-Luhuf kitabında, s.25 Kuleynî'den şöyle geçer: İmam Hüseyin (a.s), Mekke'den çıkarken bu mektubu yazmıştır ve mektubun başlığı da şöyledir: "Hüseyin b. Ali'den Haşimoğulları'na. Ama sonra; sizden her kim bana katılacak olsa şehit edilecektir ve benimle olmayan da zafere ulaşmayacaktır."