Ailesel İş Bölümü
Ailede Cinsiyet İş Bölümünün Betimlenmesi
Cinsiyete dayalı ev işlerinin bölünmesi, beşerin tarihi kadar eksi bir konudur. Paleontolojik araştırmalar cinsi iş bölümünün şekillerini çok eski zamanlarda olduğunu orta koymaktadır. Örneğin taş devrinde beşer, hayvan avcılığı ve yiyecek maddelerini topladığı toplumlarda yaşıyorlardı. Bu devirde erkekler daha ziyade avlanmakla ve kadınlar da meyve, yeşillik ve hububat toplamakla meşguldüler (Sherman Wood, 1366: 142). Sonraki dönemden şimdiki asra kadar cinsi iş taksimi genellikle eşitsizlik şeklinde devam etti. Antropologların interkültürel (farklı kültürler arası) alanında yaptığı araştırmaların neticesine göre cinsiyete dayalı iş bölümünün yaygınlık kazandığı teyit edilmiştir. George Peter Murdock[1]224 kültürde cinsiyet esasınca görev taksimi hakkında yaptığı meşhur araştırmasında ağaç kesimi, kereste hazırlama, kuyu kazma, maden çıkarma, tarla temizleme, ev yapılması, avlanma, balık tutma, sürü otlatma, kayık yapma ve silahların yapımının erkeklere ait olduğu, bunun yanında yeşilliğin toplanıp temizlenmesi, sutaşıma, aşçılık, elbise dikimi, sepet örümü ve hasır dokuma gibi işlerin de kadınlara bırakıldığı sonucuna varmıştır. (Oakley, 1976: 166)
Geçtiğimiz asırda batı dünyasında toplumsal ve kültürel derin değişimlerin sebebiyle ailede cinsiyete dayalı iş taksimi bir yere kadar farklılaşmalara duçar olmuştur. M. Young[2]ve P. Willmott[3]doksanlı yıllarında kadınların ev dışı çalışmalarının artması ve erkeklerin ev işlerine ortaklığının son safhaya ulaşması konusunda yaptıkları araştırmaya göre Britanya ailesinde erkeklerin rolünün daha çok kadınlara benzediği ve sonunda erkeklerin kadınlarla eşit olacağı sonucuna varmışlardır. (Abbott ve wallece, 1376: 156-157) Ne var ki bu sonuca katılmayan araştırmacıların bazıları yeni aile modellerinin bazısı dışında çoğu ailede cinsiyete dair iş bölümünün olduğu gibi yerinde saydığına inanmışlardır. Bu araştırmacılardan bazıları hali hazırda fertlerin cinsiyete dair iş bölümü dağılımına bakışlarının son derece yavaş olduğunu ortaya koymuşlardır örneğin, eşitlik arayışı düşüncelerinde olan ve geçmişe nispetle ev işi ya da bir meslek seçimi konusunda kadınlara seçme hakkı tanıyan erkeklerin pek çoğu kendiişlerini ev işleriyle değiştirmeyeceklerini söylemişlerdir. Gençlerin yaşlıların rollerine nispetle onlardan beklentileri konusunda yapılan araştırmalar kızların pek çoğunun hamilelik öncesi ve sonrası ev ortamı dışında çalışma beklentilerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlik bu düşünceye sahip olan kızlar çocuk bakımının, aile ortamı dışında çalışmanın önünü alacağı öngörüsünde bulunmuşlardır. Bunun karşısında bir yere kadar çocuk bakımı uğraşısının esiri olma beklentisinde olan erkekler bu işin kendi mesleklerinde durağanlık oluşturması beklentisinde değillerdir. (Burr, 1998: 81)
Bazıları da geleneksel erkeklik ve kadınlık rollerine halkın karşı çıkmasının daha çok genel kanıyla sınırlandığına ve yaşlıların pek çoğunun kendi geleneksel bakış açılarına bağlı kaldıklarına inanmışlardır. Örneğin 1985 yılında Amerika’da yapılan sayımda erkeklerin yüzde ellisi ve kadınların yüzde kırkından çoğu, erkeğin ev geçimliliğini temin etmesi ve kadının ev işleriyle uğraşması durumunda daha güzel bir yaşam olacağı konusunda ortak görüşe sahip olunduğunu ortaya koymuştur. Aynı şekilde lise son sınıf öğrencilerine “Anaokulu çağında çocukları olan kadın ve erkek için en ideal iş bölümü nedir?” diye sorulduğunda öğrenciler, erkeğin tüm vaktini işine vermesi ve kadının da ev dışı işlerinin tamamından el çekmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. (Kammeyer, et. Al, 1989: 334-335)
Evde geçirilen zamanla alakalı yapılan bir anket, 1975 yılında Amerikalı erkeklerin haftada 4/6 saat ve kadınların haftada 27 saat evde çalıştıklarını göstermiştir. 1975 yılında yapılan anket, erkekler haftada 7 saat ve kadınlar haftada 21/7 saat ve 1985 yılında yapılan anket ise erkeklerin haftada yaklaşık 8/8 saat ve kadınların haftada 19/5 saat evde çalıştıklarını ortaya koymuştur. (French, 1373: 303) İngiltere’de yapılan yeni anketler de evli kadınların ev dışı faaliyetlerinin artmasına rağmen evlerin %88’zinde elbise yıkama ve ütü yapma işini kadınların üstlendiğini ortaya koymuştur. Aynı şekilde evlerin %77’sinde alışıla geldiği gibi kadınlar akşam yemeğini hazırlamakta ve evlerin %72’sinde ise temizlik işlerini kadınlar yapmaktadır (Morris, 1999: 217). Elbette tüm gün ya da yarım gün çalışan kadınlarla yalnızca ev hanımlığı yapan kadınlar karşılaştırıldığı zaman, çalışan kadınlara elbise ve bulaşık yıkanmak gibi bazı ev işlerinin yapılmasında düzenli olarak eşlerinin yardım etme ihtimali daha çoktur. Bununla birlikte tamamen ev işiyle meşgul olan erkeklerin yüzdelik oranı son derece aşağıdadır ve özellikle yemek pişirme, kadının sorumlulukları arasında olup ev dışında çalışsalar bile onların bu uğraşıları yemek hazırlanması üzerinde bir etki bırakmaz. (Charles and Kerr, 1999: 201) Aynı şekilde doğum yapan çoğu kadınlar konusunda da ev dışı iş çalışmalarını şiddetli olarak etkilemesi sebebiyle kadın ve erkek arasında cinsiyete dair iş taksimine gidilmesi şiddet kazanacaktır. Zira kadınlar iktisadi yönden erkeklere bağlı olacaklar ve bu bağlılık, hatta ev işlerine çok az yardımda bulunan erkeklerin - eğer henüz çocuk doğmamışsa - eşlerine daha az yardım etmelerine sebep olacaktır. (Ibid: 208)
Çift meslekli aile modeli yani çalışan erkek ve çalışan kadının oluşturduğu aile yeni bir aile modeli olup son yıllarda özellikle batı ülkelerinde yaygınlaştığı gözlenmiştir. Araştırmacıların söylediğine göre hatta çoğu erkeklerin ev işlerine yardım etmesine karşın çift meslekli aile modelinde kadın ev işlerinin ağırlığı altında ezilmektedir, zira kadın tüm gününü ev dışında çalışması yanında ev işleri ve çocuk bakımı sorumluluğunu da üstlenmek zorundadır. Sonuç itibariyle kadınlar haftada eşlerinden on beş saat daha fazla çalışmaktadırlar. (Shepard, 1999: 309)
Ailede Cinsiyete Dayalı İş Bölümü Kuramı
a) Biyolojik Kuramlar
Sosyal bilimcilerin bir kısmı kadın ve erkek arasında cinsiyete dayalı iş bölümü yapılmasının, onların doğal cinsiyet farklılıklarından kaynaklandığına inanır.[4]Bu görüşü kabul edenlerin varsayımına göre cinsiyete dair rollerin farklılıkları, dünya gerçeği unvanında maddi sebepten kaynaklanması gerekir ve bu esas gereğince biyolojik etkenler cinsiyete dayalı iş bölümünde belirleyici etkenlerdir. (McConnell and Philpchalk, 1992: 223) Bazı araştırmacılara göre erkeğin beden gücünün fazla olması, onlara yüklenilen özel sorumlulukların kaynağı olmuştur. (Kammeyer, et. Al, 1989: 329) Alice Rossi[5]cinsi farklılıkların kaynağı unvanında kadın ve erkeğin farklı hormon gelişim modellerine tekit ederek pek çok kadının erkeklere nispetle çocuklara daha merhametli davranmasının biyolojik farklılıklarla alakalı olduğuna inanır. Alice Rossi bu konuda şöyle der: Kadınların zati yapıları itibariyle çocukların isteklerini çok daha çabuk idrak etmeleri ve hassasiyetle onların üzerinde durmaları ve erkeklerin ise bu konuda beceriksiz olmaları telakkisin yaygınlığı ispatlanmıştır. (Tong, 1997: 159 ve Lengermen ve Brenteli, 1374: 472)
Bazı psikologlar ise çocuk için seçilen oyuncakla çocuğun cinsiyeti arasındaki irtibatı incelemişler ve ailenin çocuğun cinsiyetine uygun oyuncakları seçmelerine karşın çocuğun biyolojik yapısının oyuncak seçiminde etkili olabileceğini ortaya koymuşlardır. Elbette babaların bir yaşındaki erkek çocuklarına oyuncak verme ihtimali bir yaşındaki kız çocuklarına oyuncak verme ihtimalinden daha azdır, ancak her hâlükârda oyuncağı ele geçiren çocukların oyuncakla oynama ihtimali çok azdır. Bu sebeple anne ve babanın beklenti ve teşviklerinin, çocuğun oyuncak seçiminde etkili olduğu ve çocuklarda güçlendirici bir etki icat ettiği sonucuna ulaşılabilir. Dolayısıyla oyuncakların kız ve erkek çocuklarında özel kabiliyet ve becerileri arttırması yönüyle iyi bir ortam hazırlar ve cinsi farklılıklar üzerinde etki bırakır. (Carlson, 1993: 336)
Bütün bunlara rağmen çağdaş araştırmacıların pek azı cinsi iş taksiminin ortaya çıkmasında biyolojik etkenlerin kesin ve belirleyici rolüne inanır. Biyolojik görüşlerin karşısında yer alanların istidlaline göre: Cinsiyet biyolojik etkenlerle belirleniyorsa çocuğun yanlış rolde yetiştirilmesi yani erkek çocuğunun kız gibi ve kız çocuğunun da erkek gibi yetiştirilmesi mümkün olmazdı, hâlbuki yapılan araştırmalar bu işin tamamen mümkün olduğunu göstermektedir. Hali hazırdaki araştırmacılar genellikle çift cinsiyetli davranış farklılıkları konusunda daha önceki bazı zeminelerin doğumdan itibaren var olduğu ihtimalini kabul etmişler, ancak bu farklılıkların belirleyici olmadığına ve kültürel öğretimle bunların giderilmesinin mümkün olduğuna inanmışlardır. Aynı şekilde şimdiye kadar ilmin teyit ettiği farklılıklar nispeten yok gibidir ve cinsi rollerin aşikâr farklıkları veya pek çok toplumda var olan cinsi eşitsizlikleri söz konusu farklılıklara dayanarak açıklayamayız. (Rabertson, 1374: 278-279)
b) Psikolojik Kuramlar
Psikolojik incelemeler yapan bazı araştırmacılar erkek ve kadınların sorumluluk farkının, erkeklerin erkeklik meydanında kimlik yansıtma istemi eğiliminden olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Muhtemelen kadınların çocuk doğurma ve yetiştirme yoluyla kendi kadınlıklarını ortaya koymuş olmaları, erkekleri de değişik yöntemlerle erkekliklerini göstermeye itmiştir. Sonuçta tüm toplumlarda erkekler bazı faaliyetleri ellerine alıp bu faaliyetlerden kadınları men ederek kadınlara kendi istediklerinin pratiğe dönüştürmelerini istemiştir ki erkeklere özel faaliyetlerle savaşımın birisi budur. (Kammeyer, et al, 1989: 330)
Fenimist psikanalistlerin bazıları ise ailedeki cinsi eşitsizliğe dayalı iş bölümünü sosyalleşme sürecindeki kız ve erkeklerin şahsiyet farklılığı ve çocukların kendilerini anne ve babalarıyla uyuşturmaları esasına göre açıklamaya çalışmışlardır. Daha önce görüşüne değindiğimiz Nansi Çudrof kız ve erkek çocuklarının farklı süreçlerde şahsiyet şekillenmesine işaret ettikten sonra şu neticeye ulaşıyor:
Kadınların annelik yapmakla meşgul oldukları ailesel cinsi iş bölümü sınıflandırılmasında, cinsiyete dair iş bölümü organizeli olarak psikolojik şekillenmeyle sonuçlanır. Bu iş, toplumsal cinsiyeti kazanmış ve birbirinden uzak ve olumsuz münasebetleri isteyen erkek ve kadını doğurmuştur; erkekler enerjilerinin çocuğunu ev dışı işlerinde tüketirler ve babalık yapmaktan uzak dururlar; kadınlar enerjilerini doğurmaya ve çocuğa bakmaya harcarlar ki bu işin kendisi de kadınların annelik yaptığı bir ailede iş bölümünü yeniden ortaya çıkarmaktadır ( Chodorow, 1997: 195). Cinsi eşitsizliği ve rollerin farklılığına etki eden toplumsal yapılanmaların görmezlikten gelinmesi ve meyil ve psikolojik yapılarla yetinilmesi, psikolojik kuramların özelliklerindendir ve bu düşüncelerin karşısına yer alan kimseler tarafından bu kuram eleştirilmiştir. (Tong, 1997: 157)
c) Sosyolojik Kuramlar
- İşlevselcilik Eğilimi
Bu ekolün seçkin siması Talcott Parsons[6]daha ziyade orta halli Amerika çekirdek aile yapısını dikkate alan kendi meşhur görüşünde “Yaşlıların şahsiyetinin ortaya konulması ve toplumsallığın bütünlüğünün devam etmesinde çocukların sosyalleşmesi alanlarında çekirdek aile kendi temel işlevini nasıl ifa edebilir?” meselesini açıklamaya çalışmıştır.
Burada önemli olan konu Talcott Parsons’un çekirdek ailedeki erkek ve kadının cinsi iş bölümünün tahlilidir. Parsons kendi görüşünü daha önce yaptığı üç temel araştırma üzerine kurmuştur. Birincisi erkek ve kız çocuklarının farklı psikolojik ve cinsi ilerlemesi ve onların psikolojik temel yapı unvanında erkeklik ve kadınlıklarının şekillenmesine tekit eden Freud’un psikanalatik bulgularıdır. İkincisi R. Bales’in[7]tecrübî araştırmalarıdır. R. Bales’in iddiasına göre gruplar iki şekilde liderlik rolünü ortaya koyarlar: Bir taraftan özellikle dışsal, fiziksel ve toplumsal şartlarla uyuşan irtibatları üstlenen hâkim rehberin rolüdür ve Bales bunu “aletsel rol” olarak isimlendirir. Diğer taraftan aletsel rollerle alakalı vazifesini ifa eden “dokunaklı ve etkileyici rol” olarak isimlendirilen yarım musallat rehberin rolüdür (İşlere yarım hâkimiyeti olan). Talcott Parsons ve R. Bales’in varsayımına göre denenen gruplar hakkında yapılan araştırmaların sonucu, aile gibi hakiki gruplar hakkında da geçerlidir. (Lee and Newby, 1995: 288-289) Bu iki araştırmacı elde ettikleri veriler esasına göre şu sonuca ulaşmıştır: Kadınlar ailede aletsel rolünü ifa eder: Kadınlar merhametli, çekici, cömert, hissi ve itaatkardırlar, ancak dokunaklı ve etkileyici rolü ifa eden erkekler agresif (saldırgan), yaratıcı ve asildir. Erkek ekmek getirendir ve kadınların temel konumları eşinin kadını olmak ve çocuklara annelik yapmaktır. (Harvey and MacDonald, 1933: 197)
Parsons’un üçüncü analizinin temelini interkültürel araştırmanın verileri oluşturur. Yapılan bazı araştırmalar esasına göre elli altı toplumdan kırk altısı inceleme konusu yapılmış ve “aletsel” ve “etkileyici” ailelerin rolleri arasındaki farklılığın, birinci kısmının kadınlara ve ikinci kısmının ise erkeklere has kılınacak şekilde varlığı ortaya konulmuştur (Lee and Newby, 1995: 289). Parsons araştırmalardan elde edilen verilere dayanarak yaşlıların şahsiyetinin ortaya konulması ve toplumsallığın bütünlüğünün devam etmesinde çocukların sosyalleşmesi alanlarında çekirdek ailenin asli rol ifa edeceğini belirtmiştir. Parsons’a göre: Kapitalist toplumlarda aile bağının korunması ve aile bağının korunması ise sınıfsal yapının korunması için kadının erkeğe tabi olması zaruridir. Sınıfsal yapının korunması da şimdiye kadar var olan toplumsal yapının ayakta durması için gereklidir. (Harvey and MacDonald, 1993: 197)
- Çatışma Kuramı
Çatışma ekolü teorisyenleri, Marks ve Engels’in görüşlerinden esinlenerek, üretim araçlarının özel mülkiyetinden kaynaklı sınıfsal cinsiyet eşitsizlik sistemini emeğin iş paylaşımında aramakta; günümüzde kapitalist sistem şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, evdeki cinsel iş paylaşımının devamının nedeni, kapitalist sistemden yararlanılarak kadınların ücret almadan ev işlerini sürdürmesidir. (tahmin edildiğine göre, endüstriyel ülkelerde fabrikalarda elde edilen zenginlik oranı yüzde 25 ila 40 arasındadır. Çok sayıdaki işçi nüfusun bağlı olduğu ücretsiz hizmetlerin sunulduğu ev işleri ise, geriye kalan ekonomiyi takviye etmektedir.” (Giddens, 1374: 196) Kadınların ev işleri, hem “ek kazanç” unvanı ile sonunda kapitalist düzene dönmekte ve hem de yaşam koşullarının geliştirilmesi yoluyla veya kendi payında devrim değişiklikleri için politik baskıların tahammül edilebilir bir düzeyde tutulması oranını azaltmakta (zira erkekleri mevcut duruma razı olur bir şekilde tutmakta) ve kapitalist düzene hizmet etmektedir. Ayrıca, kocaların yapılandırılması ve canlandırılmasına yönelik olarak kadınların duygusal desteği ve ev işlerinin eseri, büyük çocuklar ve babalar için bir meslek olarak ele almak gerekir. (Bilton, et al, 1981: 351-352) Michelle Barrett, ev işlerindeki cinsel iş paylaşımını Marksist-feminist analize göre, aile odaklı ideolojiye ve kapitalist sistemin etkisinin onun yaygınlaşması için takviye edilmesine vurgu yapmıştır. Onun dediğine göre, ailevi ideolojik hesaba göre, çekirdek aile doğal olarak temellenmekte ve evrenseldir. Doğal iş paylaşımını belirlemekte ve erkeği ekonomik imkanların temin edilmesinde, kadını ise ev işlerinde ücret almayan tımar edici ve temin edici iş paylaşımı yapmaktadır. Elbette bu tür aile sistemlerinin kaçınılmaz yönü, kapitalist toplumlardan değildir, ancak tarihi süreç içinde ortaya çıkmıştır. Bu süreç içinde, ideoloji, işçi kadının rolü, ev işleri, yani eş ve anne olmasıdır. Zikredilen ideoloji bir hadde kadar kapitalist sistem öncesi kadının yeri hakkındaki görüşlerden kaynaklanmaktadır, ancak yayılmasının nedeni daha çok kapitalist şart ve koşullarla münasip olmasından dolayıdır. Aile sistemi veya hane, on dokuzuncu yüzyıl ortalarında ve sonuçta işçi sınıfları sendikasında ve kapitalistlerde gözlenmiştir, zira her iki grupta kadınların iş gücünden ayrılması gerektiğine inanmaktaydı. (Abbott & Wallace, 1376: 252)
- Feminist Kuram
Radikal feministler genel olarak cinsel tüm eşitsizliklerin kaynağını ataerkilliğe dayandırmaktadırlar. Onlara göre, kapsamlı cinsel eşitsizliğin yansımalarından biri olan, evde cinsiyet iş bölüşümünün devamının nedeni, erkeklerin bu tür iş bölüşümden yararlanmalarından ötürüdür, zira bu model iş paylaşımında, tüm kadınlar –eşler, anneler, kız kardeşler ve kızlar- bütün erkeklerin hizmetinde ve onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktadırlar. (Bilton, et al, 1981: 351) Bu bağlamda temel önemi olan şey, erkeklerin daha çok güç sahibi olmalarıdır. Bu durum onlara kadınlara isteklerini tahmil etmek için olanak sağlamaktadır. Erkekler daha çok seçme gücüne sahiptirler ve hatta ev işlerine katılmak istediklerinde, keyifli işleri seçebilmektedirler. Bundan dolayı onların katılımlarının “sorumluluk” yönü değil, daha çok “yardım” yönü bulunmaktadır. (Burr, 1998: 85)
–Ünlü feministlerden- Oakley ailede cinsiyet iş paylaşımını, özellikle onun belirgin sembolü, yani anneliği ataerkilliğin efsanesi olarak bilmektedir. Toplumun kültürel kurumları, onun ortaya çıkmasında ve güçlendirilmesinde en çok role sahiptirler. Antropologlar, sosyologlar ve çocuk psikologlarının görüş ve kuramlarını bu konu hususunu bu efsanenin yayılması doğrultusunda değerlendirmektedirler. Onun dediğine göre, cinsiyet iş paylaşımı için birinci grup, biyolojik kaynağa inanmaktadır, ikinci grup kültürler arası araştırma sonucuna göre, cinsiyet iş paylaşımı görüngüsünün evrensel olduğuna vurgu yapmakta, üçüncü grup, yani sosyologlar özellikle işlevselcilik, onun olumlu sosyal fonksiyonlarına tekit etmekte ve dördüncü grup ise, yani çocuk psikologları da çocuğun her zaman babaya değil, anneye ihtiyacı olduğuna vurgu yapmaktadırlar. Böylelikle, kadının konumunun ev hanımı rolüne indirgenmesi doğal bir durum, evrensel ve zorunlu bir efsane olarak bilinmekte, bilimsel araştırmalara atıfla, kendisi için kabul edilirlik ve geçerlilik elde etmektedir.
Oakley, araştırmaların sonuç ve verilerine itiraz etmekle beraber, zikredilen bu sözde bilimsel iddianın kaynaklanma nedeninin bu alandaki uzmanların kendi kültürel çevre değerlerinden kaynaklandığını ileri sürmektedir, yani batı kültürünü kendilerinde içsel kılmışlardır; ev işlerinde cinsiyet iş paylaşımı ve özellikle kadınlara annelik ve erkeklere babalık rolü veren değerler, onların en önemlilerindendir. (Oakley, 1976: 68, 157-158) Bilinmelidir ki son dönem bazı feministler evdeki eşit olmayan cinsiyet iş paylaşımından birkaç neden ortaya koymaya çalışmış ve bu çalışma genel olarak eski feminist kuramların kombinasyonu yoluyla gerçekleşmiştir. Örneğin, Juliet Michel, bu konunun açıklamasında psikolojik, ekonomik, biyolojik, sosyal ve kültürel kuramların paralelinden yararlanmaktadır. Ona göre, cinsiyet rollerinin geri verilmesi ve yenilenmesinde önemli bir yeri olan bilinçaltı zamirlerin yanı sıra, aile kadınlarının hayatındaki bazı yönleri, ekonomiktir; yani ortaya çıkmış değişiklikler üretim yönetimindedir. Öteki bazılarının biyolojik- sosyal hasletleri bulunmaktadır. Yani kadınların biyolojik ve sosyal çevrenin etkileşimi sonucundandır; tüm bunlarla birlikte, bazıları da ideolojik realiteye sahiptirler. Yani bazı düşüncelerin sonucunda, toplumun kadınların erkeklerle nasıl iletişim kuracaklarını kabul etmeleri konusundadır. (Tong, 1997: 175)
İslami Perspektif
Önceki kuramlar üst üste konulduğunda modellerden iki model ortaya çıkmaktadır: nedensel açıklama modeli ve fonksiyonel açıklama modeli. Nedensel açıklamalar kendi yerinde üç grup faktöre (biyolojik, psikolojik ve sosyal) vurgu yapmıştır ve fonksiyonel açıklamalar ise sosyal bütünlüğün korunması yönünde olumlu cinsiyet iş taksimi işlevine veya kapitalist sistemin devamı yönünde cinsiyet iş paylaşımının olumsuz fonksiyonlarına vurgu yapmıştır. Şimdi belirtilen tüm faktörler hakkında İslami görüşe değiniyoruz.
Evde cinsiyet iş paylaşımının nedensel açıklaması konusunda, İslami kaynaklarda bu üç görüşle (biyolojik, psikolojik, sosyal) çelişkisi olan bir konuya rastlanacağı düşünülmemektedir; buna rağmen, İslam’ın bu konudaki görüşünü kısaca açıklamak faydalı olacaktır. İslami kaynaklara baktığımızda bu konuyla ilgili olarak iki grup dini ifadeyle karşılaşmaktayız: birinci grup ifade kadın ve erkek arasındaki zati ve fıtri farklılıklardan dolayı iki cinsin farklı mesleklere ilgililerinin yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Örneğin erkek cinsinin topraktan ve kadın cinsinin ise erkekten yaratıldığına dair rivayete işaret edilebilir. Erkeklerin topraktan yaratılmasının onların toprağa (onların toprakla ilgili konulardaki çalışmalarına ve ev işlerinden uzak durmalarına mecazi olarak atıfta bulunulmuştur) olan eğilimlerine, kadınların ise erkeklere olan eğilimlerinin (kadınların erkeklerin ilgilerini çekmek ve erkeklerin huzurlarını sağlamaya yönelik eğilim göstermelerine kinayedir) bundan kaynaklı olduğu söylenmiştir. (Vesailu’ş Şia, c. 14: 40-42) İkinci grup ifadeler ise ideal iş paylaşım modelinin ideal olmayan iş paylaşımı modelinden ayrıştırılması ve bu konudaki değer yargısıdır. Annelik ve karılık rollerinin kadın için en üstün rol olarak tanıtıldığı rivayetler (Vesailu’ş Şia, c. 14: 115 ve 123), ev işlerinde erkeklerin kadınlara yardımcı olmasını öven rivayetler (Vesailu’ş Şia, c. 12: 39 ve Biharu’l Envar, c. 16: 238 ve c. 104: 132) ve kadınların kendi kocalarını ticaret konusunda denercesine katılımlarını ahir zaman alametlerinden sayarak kınayarak öngörüde bulunduğu rivayetler. (Biharu’l Envar, c. 78: 23 ve Müstedreku’l Vesail, c. 12: 327) Bu tür ifadelerden örneklerdir.
Bu son grubun ilzami anlamı şudur ki cinsiyet iş paylaşımı hiçbir surette zorunlu bir haslet ve kaçınılmaz değildir, bilakis bireylerin bilinçli karar ve kendi seçimlerine bağlıdır. Dolayısıyla bu iki grup rivayetlerin birbirinden ayrıştırılması iktiza etmektedir ki cinsiyet iş paylaşımı için bazı fıtri ortamların varlığı ki elbette cinsiyet iş paylaşımının ortaya çıkmasında belirleyici role kail olunmamaktadır. Cinsiyet iş paylaşımları daha çok bilinçli kararlarla veya kitlesel yarım bilinçle ve kültürel değerlerden kaynaklı kökende yatmaktadır. Psikolojik kuramlar ise kültür tarafından belirlenen bu içsel cinsiyet rollerinin niteliğini beyan etmektedir. Ayrıca, erkeklerin gücü, bağımsız bir faktör unvanı ile değil, bilakis kültürel (burada, cinsiyet temeline dayalı iş paylaşımı) amaçların gerçekleşmesi için bir alet unvanı ile dikkate alınmalıdır.
Ancak cinsiyet iş paylaşımı fonksiyonunun açıklamasında üç temel görüşle karşı karşıyayız: Parsons teorisi, Marksist teori ve feminist kuram. Bu teorilerin iştirak noktası, hizmete vurgu, cinsel iş paylaşımı ve kapsayıcı bir sisteme ulaştırma faydası, şu farkla ki Parsons bu fonksiyonu olumlu değerlendirerek, genelleştirilmiş mahdum sistemi, kendi sosyal sistemin bütününde bilmektedir, ancak Marksist ve Feminist görüş, bu fonksiyonu olumsuz değerlendirerek, kapitalist ve ataerkil sistemi mahdum bir sistem olarak tanıtmaktadır.
İslami kaynaklara bakıldığında teolojik açıklamayla ailedeki cinsiyet iş paylaşımından bir hadde kadar Parsons’un fonksiyonel açıklamasıyla uyum içinde olduğu anlaşılmaktadır.[8] Şöyle ki her iki açıklamada bazı değerler ve genel amaçlar varsayılmakta, ailedeki cinsiyet iş paylaşımını o değer ve amaçların gerçekleşmesi için, olumlu değerlendirmekte, ancak onların temel farkları değerler nahiyesindendir ki her birisi varsayılmaktadır. Hâlbuki Parsons kuramında, toplumun bütünlüğü nihai amaçtır, İslami açıklama nihai amaç olarak insanın hakiki saadet mihverinde dönmektedir. Birey ve toplumun manevi ve ruhsal sağlığının, insanın hakiki saadetinin temini için önemli bir rolü vardır, sosyal etkinliklerde ve cinsiyet münasebetlerinde, özel yansımaları vardır. İslam bu amacın gerçekleşmesi doğrultusunda ve bireyin ruhsal sağlığını temin etme maksadıyla, aile ve toplumu ve bilhassa kadının insanlık karakterinin korunması ve erkeklerin nefsani isteklerinin tatmin aletine dönüşmemesi için namahrem kadın ve erkeklerin karışımını ve onların duygu ve isteklerinin değişimini uygun görmemiştir. Dolayısıyla ailede cinsiyet iş paylaşımı, kadınlar için ev görevi, erkekler için ev dışındaki işlerin önceliği vardır. Kadınların namahremlerle karışımının azaltılması yönünde kadınların mahcubiyeti için uygun ortamların hazırlanmasının kendi payında toplumun ruhsal sağlığının temininde inkâr edilmez bir rolü vardır. Bu muhtemel seçenekler arasında, insanların hakiki saadeti doğrultusundaki en üstün seçenektir.[9]
Tüm bunlarla birlikte, kadınların temel çekingenlikleri, bu konuda etkin yönlerden yalnızca birisini oluşturmaktadır. Kadınların üreme, erkeklere oranla fiziksel zayıflıklarını ortaya koyan sınırlar gibi öteki yönler görmezlikten gelinemez; çünkü bunun kendisinin bile evdeki cinsiyet iş paylaşımında daha çok münasabeti vardır ve hatta çağdaş sanayi toplumlarında üremenin azalması ve kreşlerin yaygınlaşmasından dolayı, kadınlar bu nahiyeden daha az sınırlamalarla karşı karşıyadırlar ve fiziksel güçleri de bir çok meslekte o kadar da bir önem arz etmemektedir. Yine de bu tür cinsiyet farklılıklardan gözle görülür bir huzurları vardır ve etkisi görmezlikten gelinemez. Bilinmelidir ki açıklanan teolojik hasleti dikkate alırsak, ailedeki cinsiyet iş paylaşımı düşünülmüş amacın hizmetinde olduğu zamana kadar fonksiyon olarak ele alınabilir, ancak toplumdaki değerlerin değişmesinden dolayı, o amaç terk edilirse, ailedeki cinsiyet iş paylaşımı, fonksiyonel yönünü kaybedecektir. Aynı şekilde cinsiyet iş paylaşımı o amaçların hizmetinde olmadığı sürece fonksiyonel olarak algılanamaz. Örneğin çocuksuz bir aile için iki mesleği öngörürsek, bu durumda kadın ve erkeğin ev içinde eşit profesyonel iştigalleri olur ve kadın ayrıca yanal sınırlamalarla karşılaşmazsa, böyle bir ailede ev işlerinin cinsiyet temeli, fonksiyonel olmayacaktır ve değersel açıdan ise İslami değer ve hükümlere dayandırılarak ideal ve değerli olarak sayılamayacaktır.
Zikredilen açıklamadan sonra, Marksist ve Feminist analizlerin zaaf noktası bir hadde kadar belli olmaktadır. Marksist açıklama konusunda, hatırlatmak gerekir ki Michael Barrett’in konuşmasında da gözlendiği gibi kapitalist yapı ile aile fonksiyonel ilişkisi sebep ve sonuç ilişkili değildir ki nihayetinde aileyi yalnızca kapitalist sistemin bir ürünü olarak bilelim, zira aile, toplumun asli bir birimi olarak, kapitalist sistemin yerine varsayılan her sistemin alternatifi olarak değerlendirilmekte, o sistemin sosyal kurumları, karşılıklı etkileşimi, o sistemin amaçlarına hizmet etmektedir. Dolayısıyla kapitalist düzene itiraz gerekçesi ile bazı feministlerin yaklaşımlarında gözlenen ailenin temel yaşamını soru altına alamayız. Buna ek olarak, bazı feministlerin de zikrettikleri gibi (Tong, 1997: 57) eğer kadınların ev işlerini kapitalist düzenin hizmetinde telakki edersek, kadınların ev işleri dışındaki çalışmalarını da aynı şekilde değerlendirmek mümkündür; meğer kadınların iş sektörüne girişleri ile kapitalist düzenin çarkı daha mı hızlı dönecektir?!
Bu son eleştirinin bir benzeri feminist açıklama için de geçerlidir. Eğer erkeklerin kadınlardan her türlü istifadeleri kendi haddi zatında kötü ve istenmeyen bir şey ise, iş paylaşımı modelinin değişmesi ile de bu durum ortadan kalkmayacaktır, çünkü erkekler kadınların ücretli çalışmalarında da yeteri kazancı elde etmektedirler. Ayrıca kadınların yaptıkları işlerden erkeklerden her zaman elde ettikleri istifade, konunun bir diğer yönüdür. Zikredilen Feminist açıklama bunu görmezlikten gelmiş ve bu gerçekte değer yargılarının feminist kuramdan doğrudan neşet bulmasından dolayıdır.
Elbette ailevi yaşam erkek ve kadınlar için eşit bir kazanç veya eş değer bir getiri kazandırmakta mıdır veya ailesel yaşımın faydaları erkek ve kadınlara adaletsiz bir şekilde mi dönmektedir? Konusu, kendi yerinde gündeme getirilmeli ve incelenmelidir. Farklı değer görüşleri, bu soruya farklı yanıtlar verecektir. Ancak her takdirde, şimdiki söz şudur ki ailedeki cinsiyet iş paylaşımının devamını yalnızca erkeklerin ev işlerinde kadınlardan yararlandıkları şeklinde değil, bilakis erkek ve kadınların iş ve çalışmalarında birbirlerinden karşılıklı olarak yararlandıkları şeklinde analize tabi tutmak gerekmektedir. Sonuç olarak, erkeklerin ev işlerinde kadınlardan yararlanmaları, erkek düşmanı bakış açısıyla ve tam bir negatif tutum yerine, başka açılardan dikkate alınmalıdır.
İslam, kendi değersel perspektifinde, aileyi öteki fonksiyonların yanı sıra, kadın ve erkeklerin maişet açısından karşılıklı hizmet yeri olarak ele almaktadır. İslam, geçim ve maişeti temin görevini kadınların omuzundan aldığı gibi nafakasını da kocasının omuzlarına yüklemiştir, bu da pratik olarak erkekleri kadınların hizmetkârı karar kılmıştır. Ailenin maişet ihtiyaçlarını giderme, bilhassa ev işlerinde kocalarına yardım eden kadınları üstün kadınlar olarak tanıtmıştır. Elbette kadının her türlü ekonomik katkısı, ister ev işlerinde ve isterse başka yerlerde olsun onun arzu ve isteği şartına bağlıdır ve hiçbir zorlama ve icbar onun için söz konusu değildir, ancak bu işte onun için oldukça çok manevi sevap ve mükâfatların kararlaştırılması imanlı kadınların teşvik edilmesinde oldukça çok etkiye sahip olmuştur. Hiç şüphe yoktur ki bu değersel bakış açısı kendi amacının Müslüman toplum ve ailelerde gerçekleşmesinde, onların gerçekliklerini şiddetli bir şekilde etkisi altına almıştır ve bundan dolayı, tarihi ve canlı kanıtlarla feminist teori öngörüsünü reddetmek önümüzde durmaktadır. Şehit Mutahhari’nin dediği gibi:
Müslüman ailelerde kadınların erkeklere hizmet etmesinden daha çok erkekler İslami vazife gereği kadınların hizmetinde olmuş ve onun asayiş vesilesini hazırlamışlardır. İhanet, tahkir ve zulmün olduğu ailelerde İslami ruh ya o ailelerde olmamış ya da zayıf olmuştur. (Mutahhari, 1368: 52).
ABNA24.COM
------------------
[1] -Simone De Beauvoir.
[2] -Andree Michel.
[3] -Alice Rossi.
[4] -George Peter Murdock.
[5] -M. Young.
[6] -P. Willmott.
[7] -Gustave Lebon’un araştırmasına dayanan Emile Durkheim bu görüşe eğilim gösterenler arasındadır. 1369: 71.
[8] - Bu açıklamayı yalnızca İslam’ın ailedeki cinsiyet iş paylaşımındaki değersel hükmü veya bu hükmün felsefesi olarak değerlendirmemek gerekir, bilakis İslami bir toplumda dini değerlere bağlılığın kendisi mevcut gerçeklerin analiz temelini oluşturabilir.
[9] - Rivayette şöyle geçmiştir: Hz. Ali ve Hz. Fatıma (aleyhima’s selam) ev işlerinin paylaşımında Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (salallahu aleyhi ve alih) yardım istediler. Sonra Hz. Resulü Ekrem (salallahu aleyhi ve alih) ev işlerini Hz. Fatıma’ya (selamullahi aleyha) ve ev dışındaki işleri de Hz. Ali’ye (aleyhi selam) verdi. Hz. Fatıma (selamullahi aleyha) şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan başka hiç kimse benim ne kadar mutlu olduğumu bilemez. Çünkü Allah Resulü beni erkeklerin görmesini gerektiren işlerden muaf tuttu.” (Vesailu’ş Şia, c. 14: 123)