Velhasılıkelam, hakiki özgürlük ve bağımsızlık için meydan okuyuş olduğu yerde durmakta. 40 yıl önce Ortadoğu’nun dinamiklerini değiştirip yeni bir dünya düzeni sahnesini hazırlayan İslam Devrimi’nin, çağdaş tarih için bir dönüm noktası olduğundan şüphe etmek zordur.
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA - Velhasılıkelam, hakiki özgürlük ve bağımsızlık için meydan okuyuş olduğu yerde durmakta. 40 yıl önce Ortadoğu’nun dinamiklerini değiştirip yeni bir dünya düzeni sahnesini hazırlayan İslam Devrimi’nin, çağdaş tarih için bir dönüm noktası olduğundan şüphe etmek zordur.
Firuz Osman
Crescent.icit.digital.org
40 yıl önce çok önemli bir olay gerçekleşti. CIA tarafından yerleştirilen Pehlevi hanedanından Şah Rıza, Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin önderliğindeki İslam Devrimi ile İran'dan kaçtı.
Yerleştirip korudukları Arap rejimleri marifetiyle petrol zengini bölgeye tahakküm eden ve sömüren Batılı ülkeler ve İsrail, kendilerini savunmasız ve tehlike altında hissetmeye başladılar.
İran, petrolünün %90'ını kendisinden ithal eden ırkçı Güney Afrika rejimine petrol teminini durdurdu ve elçiliğini kapattı. Ardından üç hafta içerisinde, Siyonist İsrail'le ilişkisini kesti ve elçiliğini Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) devretti. FKÖ lideri Yasir Arafat, Tahran'a davet edilen ilk mevki sahibi kişi oldu.
Bu beklenmedik, önlenemez ve kitlesel devrim, İslami değer ve prensiplere dayanıyor olması hasebiyle bölgesel ve küresel şok dalgaları yaydı. Bir elit grubun gücü başka bir elit gruptan devraldığı türden bir saray darbesi değildi bu.
İran, Amerikan ve İngiliz hegemonyasına, Filistin ve onun kutsal topraklarının Siyonist işgaline karşı -İsrail'i Arap ve İslam dünyasının kalbine yerleştirilmiş bir kanser addederek- korkusuzca haykırdı.
İran; Suriye, Lübnan Hizbullahı, Filistin İslami Cihadı ve Hamas'la bir Direniş Ekseni tesis ederek tüm kuvvetlerini Filistin'in tamamen özgürleşmesine adadı.
Dominant güçlerin reaksiyonu tahmin edildiği gibi oldu. Batı, İsrail ve despotik Arap rejimleri, boğucu ambargolar uyguladı, İran halkına ve yetkililerine yönelik bir dizi devlet destekli terör eylemi ve sabotaj tertipledi.
Kimyasallar dâhil Batı silahlarıyla donanmış ve Körfez Şeyhliklerinin finansörlüğündeki Saddam Hüseyin'li Irak, İran'ı istila etti. Bir milyon cana mal olan savaş sekiz yıl sürdü.
Batı avadanlığı Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ), İslam Cumhuriyeti Partisi'nin karargâhlarını ve diğer merkezlerini bombalayarak devrim önderi 1200 şahsiyeti katletti.
ABD, Suudi Arabistan ve İsrail sebepsiz saldırılarda bulunmak, İranlı bilim adamlarını katletmek, protestoları kışkırtmak ve istikrasızlık yaratmak suretiyle İran'ı tehdit etmeyi sürdürüyor. İran haksız bir şekilde, nükleer silah geliştirmek, dünya barışı ve istikrarına “tehdit” arz etmekle suçlanıyor.
İran, herhangi bir ülkeye saldırmamış ya da saldırma tehdidinde bulunmamıştır. Aslında, İran düşman ABD kuvvetleri ile kuşatılmıştır, İsrail'in nükleer ve ABD'nin Cruise füzelerinin, saldırı helikopterleriyle dolu savaş gemilerinin tehdidine maruzdur. İran, Suriye ve Lübnan'ın istikrarsızlaştırmasının kendisine yönelik saldırıların bir adımı olduğunun farkında.
Pentagon, 16 büyük ABD istihbarat ajansı, National Intelligence Estimate (NIE) ve IAEA, İran'ın nükleer silah geliştirmediğini ve herhangi bir ülkeye askeri tehdit arz etmediğini doğrulamıştır. Yine de İran, yaptırımlara ve ABD ve İsrail'in saldırı tehditlerine maruz durumda.
Dünya kamuoyunu İran'a karşı savaş etrafında toplamak için aynı yanıltıcı propaganda kampanyasıyla Irak'ta yapılanın birebir aynısı ortaya konuluyor. Irak'ın olmayan “Kitle İmha Silahlarının” (WHD) arz ettiği tehdit aldatmacası İran'ın olmayan nükleer bombasının arz ettiği tehdit aldatmacasıyla yer değiştirdi.
İran, temeldeki hedefi petrol temini ve Siyonist mevcudiyetin idamesi olan Batı hegemonyasının tertiplediği Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Lübnan ve Suriye'deki yıkım, istikrarsızlaştırma ve rejim değiştirme eylemlerine şahitlik etti.
Batı ve naipleri Müslümanlar arasındaki ihtilafı harlamak için her zaman bölücülük, mezhepçilik ve kavmiyetçilik kartını öne sürmüştür. Bu durumun tedavüldeki veçhesi, Şii-Sünni tezgâhıyla İran ve stratejik müttefiklerini zayıflatmaktır.
Suriye'deki savaş, İran'a karşı bir vekâlet savaşıydı. Suriye ve İran, ABD'nin -askeri istilanın aynı hedef tahtasında bulunan- “haydut ülkeler” listesindedir. Yani Suriye'ye saldırmak, İran'a saldırmak demektir.
Suriye Beşar Esad hükümetini devirmek İran'ı izole edecek, ABD ve İsrail'in bölgedeki hâkimiyetini tahkim edecek ve İran'a yönelik saldırıları yoğunlaştıracaktır.
İran, Batı hegemonyasına, İsrail'in Arap ve İslam toprakları ve kutsal mekânları işgaline karşı direnişin siperi olduğu için hedef alınıyor. İranlılar İsrail'in bölgedeki hâkimiyetini kabullenirse aziz bir dost olarak kucaklanacak ve ekonomik lütuflara boğulacaktır.
İran ABD koruması olmaksızın hem hayatta kaldı hem de inkişaf etti. Azimle özgürleşti, metanetle haklarını korudu, kanunsuz Batı ambargosuna rağmen inanılmaz bilimsel ilerleme ve gelişmeler elde etti. İsrail, Batı ve Suudiler; Suriye, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad'ın teslim alınmasını temin etmede başarısız oldu. Şimdi de Polonya'nın Varşova kentinde İran ve müttefiklerini doğrudan hedef alan bir konferans tertip etmekteler.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Direniş Cephesine saldırıya öncülük edecek bir “Sünni Arap Natosu” oluşturmak için 13-14 Şubat'ta bir zirve çağrısında bulundu.
Velhasılıkelam, hakiki özgürlük ve bağımsızlık için meydan okuyuş olduğu yerde durmakta. 40 yıl önce Ortadoğu'nun dinamiklerini değiştirip yeni bir dünya düzeni sahnesini hazırlayan İslam Devrimi'nin, çağdaş tarih için bir dönüm noktası olduğundan şüphe etmek zordur.
Çeviri: Medya Şafak