Allah’ın sözlerinin O’nun resul ve elçisi dışında başka biri tarafından tefsir edilmesi caiz midir? Yüce Allah Kur’an’ın birkaç ayetinde “biz ayetlerimizi böyle açık ve aşikâr kıldık, umulur ki düşünür ve öğüt alırlar” diye buyurmaktadır. Nahl suresinin kırk dördüncü ayetinde de elçisine şöyle buyurmaktadır: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.”
Soru 1: Kur’an’ın (külli veya cüzi) tahrif olduğuna dair bir inanış var mıdır, yok mudur?
Soru 2: Allah ayetlerini halkın genelinin yahut özel kimselerin veyahut herkesin kendi idrakince anlayacağı ve istifade edebileceği şekilde mi nazil etmiştir? Lakin Peygambere (s.a.a) insanların geneline Allah tarafından indirileni açıkla, diye buyurmaktadır; yani Allah’ın sözlerinin müfessiri sadece Peygamberdir (s.a.a). Eğer Peygamber (s.a.a) dışında başka birisinin de Allah’ın ayetlerini tefsir edebileceğine ve onun şu ayetin gayesi filan mevzudur diyebileceğine inanılıyorsa, bunun Kur’an’daki adresini belirtir misiniz?
Soru 3: Bazı ayetlerin tefsirinde, müfessir bu ayet filan konuya işaret etmektedir diye söylemiştir, oysaki söz konusu ayet genel bir konuya işaret etmektedir. Rükû halinde zekât verenler veya sana indirileni bildir veyahut bugün din kemale erdi gibi ayetler bu kabildendir. Böyle bir tefsir kendi görüşünce tefsir etmek ve Allah’ın sözlerini tahrif etmek değil midir? Muhterem müfessir Allah’ın sözlerini kendi hata işleyebilen aklıyla nasıl kavramış, tefsir etmiş ve Allah’ın gayesinin böyle olduğunu ifade etmiştir? Allah meleklere ve peygamberlere defalarca benim bildiğimi sizler bilmiyorsunuz diye buyurmamış mıdır?
Soru 4: Allah Tebarek ve Teala Kur’an surelerinde en az on üç ayette (Teğabun, 12, Mücadele, 13, Muhammed, 33, Nur, 54 ve 56, Enfal, 1, 20 ve 56, Maide, 92, Nisa, 59, Âli İmran, 32 ve 133) müminleri sadece Allah ve peygambere ve bir defa da emir sahibine itaat etmekle mükellef kılmış ve inkarcıları veli edinmemeyi vurgulamıştır. Soru şudur: Allah hatta kendi rızasını kazanmak için olsa dahi tevhid, nübüvvet ve ahireta inanan bireyleri de Allah’ın kulu olan ve O’nun önünde cevap vermesi gereken bir kula itaat etmek, uymak ve kendisine minnettarlık ifadesinde bulunmakla mükellef kılmış mıdır? Eğer cevap müspetse, Kur’an’daki adresini ve ilahi yükümlülüğü yazar mısınız?
Kısa Cevap
Tahrif olan diğer semavi kitapların aksine, şimdi biz gerçek dışı hiçbir hususu Kur’an’da gözlemlememekteyiz. Hatta tahrifin belirli bir anlamına inanan kimseler bile bu noktadan gafil kalmamıştır. Yüce Allak Kur’an’ı kolay ve tüm muhatapların istifade edebileceği bir tarzda nazil etmiştir. Herkes istediği takdirde onun öğreti ve bilgilerinden yararlanabilir ve rabbiyle irtibat kurabilir. Ama bu irtibatın asıl vasıtası olan Peygamberin (s.a.a), onun hak halifelerinin ve sonraki merhalede de ilahiyatçıların Kur’an’da yer alan nokta ve incelikleri kavramada diğer insanlardan daha fazla bir idrak gücüne sahip olması gayet doğaldır. Öte taraftan Kur’an’ın güzelliklerinden ve fesahatlerinden biri de onun bazen genel ve bazen de cüzi ve has öğretileri buyurmuş olmasıdır. Bu has öğretileri bazen açıkça zikretmekte ve ilgili şahıs ve grupların adını belirtmekte ve bazen de genel bir betimlemeyle ifade etmektedir. Bu özel hususlara ayetin iniş sebebi denmektedir. Ama kesinlikle Kur’an ayetlerindeki öğretiler hiçbir zaman iniş sebebi konularına özgü değildir. Bilakis benzer konular için de istifade ve istinat edilir cinstendir. Son olarak söylemek gerekir ki; insanlar her ne kadar birinci merhalede sadece rablerine itaat etmeyle mükelleflerse de, Kur’an-ı Kerim’in açık buyruğuyla ister peygamber olsun ve ister peygamber olmasın insanları Allah’a çağıran âlimlere itaat etmek de Allah’a itaat etme boylamında yer alır ve bu halkın tümü için gerekli ve farzdır.
Ayrıntılı Cevap
Siz sorunlarınızı dört bölüme ayırmışsınız ve biz de bu tertiple onları inceleyeceğiz:
- Kur’an’ın tahrifi konusunda eskiden beri müfessirler arasında birçok tartışmanın yaşandığını, Şia ile Ehli Sünnet âlimlerinin çoğunun Kur’an’ın tahrif edilmediğine inandıklarını söylememiz gerekir. Elbette bu iki İslamî önemli kesimden küçük bir grup, bir tür tahrif göstergesi sayılan bazı hususları ifade etmişlerdir. Ama bununla birlikte, bugün Kur’an diye elimizde olan şeyin tümünün Allah tarafından indirildiği ve de istifade ve isnat edilir olduğu hususunda herkes görüş birliği ve ittifak içindedir. Bu konuda 3888 (site: 4447) ve 353 (site: 486) sayılı yanıtlara müracaat edebilirsiniz.
- Kur’an halkın geneli için mi yoksa özel insanlar için mi inmiştir? Bu soruya yanıt bağlamında da herkes için cevabını vermemiz gerekir! Daha fazla açıklama için bir örnek verecek ve ardından da sorunun asıl yanıtına değineceğiz. Kur’an’ın deyimiyle örnekte münakaşa olmamasına karşın[1], biz yine de Allah’ın sözleriyle vereceğimiz örneği kıyaslayacağımız için özür diliyoruz: Siz uzun bir müddet düşündükten ve çabaladıktan sonra değerli bir filmi perdeye aktaran tecrübeli bir yönetmeni göz önünde bulundurun. Bu filmi izleyenler değişik gruplarda sınıflandırılabilir.
- Sadece filmdeki mevcut hikâyenin kendilerini eğlendirdiği ve onda yatan mesajı düşünmeyen çocuklar.
- Filmin başından sonuna dek yönetmenin mesajını ve bu filmi gösterime koymadaki amacını arayan yaşı büyük şahsiyetler.
- Bu filmin bazı bölümlerini gelecekteki projelerinin bir kısmı olarak seçen ve onun hakkında araştırma ve inceleme yapan sanat fakültesi öğrencileri.
- Dikkatlice tüm filmi değerlendiren ve ondaki en küçük hata ve yanlışa hassas olan diğer yönetmen ve tanınmış eleştirmenler.
Size göre bu film yukarıdaki gruplardan hangisi için yapılmıştır?
Şüphesiz herkes kendi idrak ve kavrayışı ölçüsünce ondan yararlanacaktır. Kerim olan Allah Kur’an’ı tüm insanların hidayete ermesi için nazil etmiş ve her insan da bilgisi ve Allah ile olan irtibatı miktarınca ondan yararlanabilir. Elbette Peygamberin (s.a.a) ve onun hak halifelerinin Allah’ın asıl ve ilk muhatapları olduğu hususunda bir şek ve şüphe bulunmamaktadır. Onlar kesinlikle Kur’an ayetlerinin en iyi müfessirleri ve açıklayıcısı olarak addedilebilir.[2] Ama bunların tümü, Kur’an’dan istifade etmenin diğer insanlar için mümkün olmadığı anlamına gelmez. Bizim bu inancımızı isnat ettiğimiz hususlardan birisi de Allah’ın sözlerinde irdelemeyi ve düşünmeyi tavsiye eden birçok ayettir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
2.1. “Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”[3]
2.2. “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?”[4]
2.3. “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”[5]
2.4. “Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir suredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık ayetler indirdik.”[6] Ve başka onlarca ayet daha mevcuttur.[7]
İnsanları mana ve mefhumunu anlamadığı bir şeyi düşünmeye ve öğüt almaya çağırması Hekim olan Allah’a yakışır mı?! Böyle değildir, bilakis Arap dili ve kavramlarına aşina olan herkes Kur’an’ın zahirini idrak edebilir ve anlayabilir. Bu nedenle Yüce Allah defalarca şöyle buyurmuştur: [8] "و لقد یسرنا القرآن للذکر فهل من مدکر"“Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?!” Elbette yukarıdaki örnekte belirtildiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de bazı özel şahıslar dışında kimsenin anlamadığı nokta ve incelikler de mevcuttur ve bu Kur’an’ın halkın genelinin istifade etmesi için inmiş olmasıyla hiçbir şekilde çelişmemektedir. Bu hususta 193. (site: 2511) yanıtını okumak size başka bilgiler de verecektir.
- Üçüncü bölüm ile ilgili olarak da ilkönce aşağıdaki örneklere dikkat ediniz:
3.1. Yüce Allah müşriklere cevap verme doğrultusunda Hz. Peygamberin (s.a.a) şahsına hitap ederek senin için bağ ve saraylar yaratabiliriz diye buyurmuştur.[9] Biz Yüce Allah’ın sadece elçisi için değil, bilakis tüm insanlar için böyle bir şeyi yapabilecek kudrete sahip olduğuna kalpten inanmaktayız.
3.2. Mesed suresindeki bir ayet Ebu Leheb’in mal ve kazandığının kendisine bir fayda sağlamayacağını açıkça belirten bir ayet mevcuttur.[10] Kur’an’da adı zikredilmeyen diğer tüm müşrikler de Ebu Leheb’in akıbetinin bir benzerine kesinlikle duçar olacaklardır.
3.3. Kur’an’ın bazı ayetleri Karun’un serveti ve akıbetine işaret etmektedir.[11] Her ne kadar bu ayetler tarihsel bir macerayı anlatsa da onun öğretileri evrenseldir ve her nesil ve her asır için faydalıdır.
3.4. Kur’an’daki bir ayet, İsrail oğullarıyla ilgili şöyle bir hüküm belirtmektedir: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.”[12] Birçok rivayetimiz de bu ayetten genel bir istifade bulunmuş ve değişik yerlerde ona istinatta bulunmuştur.[13]
Bu esas uyarınca, özel iniş sebebi bulunan ve Kur’an’ın açık buyruğuyla tefsir ve tevili olmayan yukarıdaki dört örnek aziz Peygamber (s.a.a), Ebu Leheb, Karun ve İsrail oğulları hakkında nazil olmuştur. Ama onlardan külli ve genel bir istifadede bulunmanın ve benzeri durumlarda onlara istinatta bulunmanın hiçbir engeli yoktur. Öte taraftan, zahirde genel bir hükmü beyan eden ama müfessirlerin mevcut rivayetlere istinatta bulunarak özel bir konu hakkında nazil olduklarını söylediği ayetler de mevcuttur. Örneğin:
- Takriben tüm müfessirler, “ifk ayeti” olarak meşhur olan Nur suresinin on birinci ayetinin Peygamberin (s.a.a) hanımlarından birine haksız yere iftira atılması bağlamında nazil olduğu hususunda bir kuşku taşımamaktadır.[14] Ama ayetin zahirine baktığımızda onu genel bir hüküm şeklinde gözlemlemekteyiz. Elbette iftira ve töhmetin çirkin olduğuna dair genel bir mefhum da ondan kesinlikle elde edilebilir.
- Taşıdıkları makamın üstünlüğü hakkında bazı Müslümanların görüş ayrılıklarına düşmesi ve birbirlerine üstünlük taslaması neticesinde Yüce Allah genel bir şekilde ve özel bir şahsın adını anmaksızın bir ayet[15] nazil etmiş ve de kalbî iman ve O’nun rızasını kazanma cihetinde çabalamanın hatta zahirde dinsel bir makam sayılsa bile bazı toplumsal konum ve makamları üstlenmekten çok daha üstün ve değerli olduğunu ifade etmiştir.[16]
Gördüğünüz gibi bu ayetlerin iniş sebepleri özel konularla ilgilidir ve hatta söz konusu şahıslar hakkında görüş birliğine ulaşmasak bile en azından onların Peygamber (s.a.a) zamanında vuku bulan hadiseler ili ilgili olduğu hususunda hemfikiriz. Ama bu ayetlerdeki öğretiler sadece o zamana özgü olmayıp sonraki tüm zamanlarda da istifade edilebilecek tarzdadır. Şiiler de eğer bir ayetin iniş sebebinin Müminlerin Önderi hakkında olduğuna inanıyorlarsa, bu ilgili ayetin başka hiçbir konuda kullanılmayacağı anlamına gelmez. Bu hususta aşağıdaki iki örneğe dikkat ediniz:
- Biz Ehli Beyt (a.s) takipçikleri birçok Ehli Sünnet âlimleri gibi Dehr suresinin ilk ayetlerinin İmam Ali (a.s) ve onun ailesinin fedakârlık ve özverisi hakkında nazil olduğuna inanıyoruz. Ama hiçbir şekilde bu ayetin kapsamını daraltmamakta ve diğer şahısların onun yüce mefhumlarıyla amel etmesini imkânsız bilmemekteyiz. Bilakis önderlerimizden nakledilen rivayetler esasınca, böyle bir girişimde bulunan her imanlı bireyi bu ayetin canlı örneği saymak mümkündür.[17] Her ne kadar rivayetlerimiz, Kur’an’da vurgulanan riayet edilmesi gereken hakların[18] açık örneğinin Peygamberin (s.a.a) Ehli Beyt’ine dostluk beslemek olduğunu ifade etse de, sonraki merhalede insanın kendi akrabalarına yönelik her türlü yardımda bulunmasını da bu ayetin diğer örnekleri olarak değerlendirmektedir.[19] Bilmeniz gereken ilginç bir nokta da şudur: İmam Sadık (a.s) bu konuyla ilgili bir rivayette zihninde sizin sorunuz gibi bir ipham taşıyan bir ashabına şöyle tavsiyede bulunmaktadır: Bir ayeti özel bir örneğe özgü bilen (ve onu diğer konulara uyarlamayan) şahıslardan sakın olma![20] Bazı ayetlerin özel iniş sebepleri olduğunu vurgulamakla birlikte onların kapsamını ilgili sebeplere özgü bilmeyen ve benzeri hususlara da uyarlayan başka rivayetler de mevcuttur. Örneğin bu hususta ve sorunuzda sorduğunuz “velayet ayeti” hakkında bile İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir rivayet mevcuttur.[21] Evet, eğer bir şahıs sadece kendi hata işleyebilen aklına dayanır ve de ayet ve muteber ve mütevatir hadislerden bir delil taşımaksızın bir ayet için bir iniş sebebi ortaya atacak olursa, biz de onu kendi görüşüne göre tefsir etmek olarak değerlendirir ve kabul etmeyiz. Ama insanların hata işleyebileceği argümanına istinatta bulunarak hiçbir tarihsel vakıayı kabul etmemek de bizim tarafımızdan kabul edilir değildir. Bu konuda 4823. Soruyu (site: 5220) da okuyunuz.
- Sorunuzun dördüncü kısmı hakkında şunları bilmek gerekir: İnsanlar Allah’ın kullarıdır ve ilk merhalede sadece O’na itaat etmekle mükelleftirler ve peygamberlere itaat etmek de bağımsız bir konu değildir ve Allah’a itaat etme doğrultusunda gerekli ve farzdır.[22] Bu tertiple eğer Allah ve peygamberleri insanları başka bireylere uymaya davet ederlerse, böyle bireylere uymak da Allah ve peygambere uymak gibi değerlendirilecektir. Ama sizin istemiş olduğunuz şekilde bu iddiayı Kur’an-ı Kerim’den delil getirerek ispatlamak için aşağıdaki hususlara dikkat etmeniz gerekmektedir:
4.1. Bir ulu’l-azm peygamberi olan Hz. Musa’ya (a.s) peygamber olduğu bile kuşkulu olan Hızır (a.s) adındaki bir bilgeye uymayı emreden Kur’an ayetleri mevcuttur![23] Sorunuzda belirttiğiniz argümanla böyle bir itaat açıklanabilir mi?!
4.2. Yüce Allah insanlara bilmediğiniz konular hakkında bilenlere müracaat ediniz[24] diye buyurmaktadır. Allah’ın insanlara yönelik bu buyruğu sadece müracaat etmeye ve sormaya mı özgüdür ve bilgi edindikleri konular hakkında onların itaat etmelerini kapsamamakta mıdır?!
4.3. Yüce Allah bazı imanlı bireylerden hatta savaşa katılmama ve cihadı terk etme pahasına olsa da sonraları kendi etraflarında olan kimseleri aydınlatmaları için dinî buyrukları öğrenmelerini istemiştir.[25] Elbette bu mevzu, cihadı tamamıyla terk etmeye bir bahane değildir, bilakis savaşmak için yeterli gücün olduğu yerde onu sıralamaya tabi tutmak anlamındadır.[26] Ama her halükarda, size göre herhangi bir nedenden ötürü gerekli bilgiyi öğrenemeyen bireylerin davranış ve tutumlarını bilen şahıslara uyarak düzenlemesi gerekmez mi?! Biz taklidi bunun dışında başka bir şey bilmemekte ve onu belirtilen iki ayeti de içeren değişik Kur’an ayetlerine mutabık bilmekteyiz.
4.4. Peygamberleri İsrail oğullarını Talut adında bir şahsa uymayı ve itaat etmeyi emretti. O peygamber değildi, ama diğerlerine nazaran daha fazla bilgiye sahipti![27] Sadece bu örnek bilginlere itaat etmenin gereğini açıklayamaz mı?!
4.5. Musa’nın (a.s) yardımcıları[28] ve İsa’nın (a.s) havarileri[29] tanrı veya peygamber miydiler ki diğerleri onların emirlerine uymakla mükellef kılındılar?! Ve…
Bu nedenle genel bir değerlendirmeyle, Allah’ın ve O’nun peygamberlerinin hedefleri doğrultusunda hareket eden bilginlere itaat etmenin ve uymanın Kur’an’ın açık buyruğuyla farz ve gerekli olduğu ve onların buyruklarından sapmamak gerektiği söylenebilir. Yanı sıra tüm imanlı bireyler birbirlerinin dostu olmalı, birbirlerine ilgi göstermeli ve iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak farzıyla birbirlerinin eksikliklerini bertaraf etmelidir.[30] Din âlimleri diğer şahıslara nazaran daha yüksek bir rütbeye sahip olduklarından,[31] doğal olarak yukarıdaki hususlar onlarda daha fazla görüngen ve belirgin olacaktır. Eğer onlara çok ilgi göstermeyi minnettarlık olarak yorumluyorsanız, bu dinsel ölçüler açısından sakıncasız olmakla kalmayıp tavsiye bile edilmiştir. Ama onu Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmek olarak yorumluyorsanız, böyle bir şeyi biz de onaylamıyor ve bunu önderlerimizin tavsiyelerine aykırı buluyoruz. Onlar şöyle buyurmuştur: Bir başkasının kulu olma; çünkü Allah seni özgür yaratmıştır.[32] Bununla ilgili olarak 2441. yanıtı okumak size başka bilgiler kazandıracaktır.
[1] Bakara, 26, "إن الله لا یستحیی أن یضرب مثلا ما بعوضة فما فوقها..."
[2] Bu konuyla ilgili olarak 3900. Soruyu (site: 4178) okumak da faydalı olacaktır.
[3] Nisa, 82.
[4] Muhammed, 24.
[5] Sad, 29.
[6] Nur, 1.
[7] Araf, 2; Ankebut, 51; Zuhruf, 44; Hakke, 48; ve …
[8] Kamer, 17, 22, 32 ve 40.
[9] Furkan, 10, "تبارک الذی.....و یجعل لک قصورا"
[10] Mesed, 2, "ما أغنی عنه ماله و ما کسب"
[11] Kasas, 76 – 82.
[12] Maide, 32.
[13] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 2, s. 210, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran,
365 ş.
[14] Örnek sıfatıyla bkz: Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 18, s. 69, Daru’l-Marifet, Beyrut, 1412 k.
[15] Tövbe, 19, "أ جعلتم سقایة الحاج و عمارة المسجد الحرام کمن آمن..."
[16] Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 10, s. 68.
[17] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 35, s. 243, h. 3, "و هی جاریة فی کل مؤمن فعل مثل ذلک", Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.
[18] Rad, 21, "و الذین یصلون ما أمر الله به أن یوصل ..."
[19] Kafi, c. 2, s. 151, h. 7 ve s. 156, h. 26 ve 27.
[20] a.g.e. s. 156, h. 28.
[21] Hakim Hesekani, Şevahü’t-Tenzil, c. 1, s. 220, h. 228, Müessese-i Çap Ve Neşir, 1411 k. Ayetlerin mefhumunun nüzul sebebiyle kısıtlı olmadı hususunda 2607. Soruyu (site: 3132) okumanızı da tavsiye ederiz.
[22] Nisa, 80, "و من یطع الرسول فقد أطاع الله..."
[23] Kehf, 62 ve sonrası ayetler.
[24] Nahl, 43; Enbiya, 7, "فسئلوا أهل الذکر إن کنتم لا تعلمون"
[25] Tövbe, 122, "و ما کان المؤمنون لینفروا کافه..."
[26] Biharu’l-Envar, "ذا حین کثر الناس...و أن یکون الغزو نوبا"
[27] Bakara, 247, "...و زاده بسطة فی العلم و الجسم..."
[28] Maide, 12.
[29] Saf, 14.
[30] Enfal, 72; Tövbe, 71; Âli İmran, 110 ve …
[31] Mücadele, 11, یرفع الله الذین آمنوا منکم و الذین اوتوا العلم درجات"
[32] Nehcü’l-Belağa, s. 401, İntişarat-ı Daru’l-Hicret, Kum, Bi Ta.