Yurttaşı olmasak hayli gülebileceğimiz bu komedinin adı yeni-Osmanlı’dır ve bu komedide güncel manzara özetle şöyledir: Hiçbir emperyal hevesini gerçekleştirememişken, enerjide bütünüyle bağımlı olduğun iki ülkeyi, Rusya ve İran’ı “baş düşman”ın haline getirmek, Osmanlı’nın acımasızca bastırdığı Vahhabiliğin bugünkü temsilcilerinin ve Suud hanedanının kuyruğuna takılmak, “Abdülhamid kurulmasına izin vermedi” diye övündüğün İsrail’den “birbirimize muhtacız” diye söz etmek…
Ortadoğu’daki hâkimiyet mücadelesi derinleşir ve bunun bir bölgesel savaşa doğru evrilme ihtimali her gün biraz daha güçlenirken, saflar da netleşiyor ve keskinleşiyor. Artık herkes Hizbullah, Suriye, İran ve Rusya’nın karşısında petrol şeyhlikleri, Barzani, İsrail, ABD ve yeni-Osmanlı’dan müteşekkil bir cephenin bulunduğunu kabul ediyor. Son yaşanan gelişmeler ise bu cephenin Ortadoğu’ya kan gölüne çevirmek için hiçbir tereddüdünün olmadığını açık bir şekilde gösteriyor.
Suriye’de Suud finansörlüğünde sayısız katliama imza atan “İslam Ordusu” adlı katil sürüsünün liderinin geçtiğimiz günlerde öldürülmesi, sözünü ettiğim cepheyi hayli kızdırmıştı. Suriye’de “IŞİD’le savaşan” ABD’nin Dışişleri Sözcüsü, Alluş’un ölümüne dair memnuniyetsizliklerini şöyle dile getiriyordu: “ Muhalif gruplara yapılan saldırılar, ülke genelinde oluşturulmaya çalışılan ateşkes ve siyasal çözüm çabalarını daha karmaşık hale getiriyor.”
Suudi Arabistan’ın Alluş’un öldürülmesine yanıtı ise bundan çok daha sertti. ABD’nin bilgisi dâhilinde olduğundan şüphe duymayacağımız bir şekilde, Şii din adamı Şeyh Nimr başı kesilerek idam edildi. Bunun bütün bir Ortadoğu’daki fay hatlarını tetiklememesi imkânsızdı ve tam da öyle oldu. İran’daki gösterilerde Suudi Arabistan Büyükelçiliğinin hedef alınmasının ardından Suud rejimi İran’la tüm ilişkilerini kestiğini duyurdu, diğer petrol şeyhlikleri de onu takip ederek benzer açıklamalarda bulundular.
Peki mesele başta bizdekiler olmak üzere siyasal İslamcıların iddia ettiği üzere, bir “mezhep savaşı” mı, bölgede yaşananların temelinde mezhepler arası bir mücadele mi bulunuyor? Bu soruya açık bir şekilde “hayır” yanıtını vermek gerekiyor; çünkü mezhep, sadece bölgeye dair emperyalist planların ve paylaşım savaşlarının üzerini örtmeye yarıyor, “mezhep savaşları” adı altında Ortadoğu halklarının birbirine kırdırılması hedefleniyor.
Suud rejiminin Nimr’i infaz etmesini de bu bağlamda okumak gerekiyor. Ortada Alluş’un öldürülmesine verilmiş bir yanıt var ama mesele basitçe “Alluş’un intikamı” değil. Suud rejiminin Suriye politikasının iflasını, giderek artan bir şekilde Yemen bataklığına saplanmasını, Bahreyn’i, İran’ın ABD’yle yaptığı nükleer anlaşmanın neticesinde ambargonun sonunun gelmiş olmasını, petrol fiyatlarında yaşanan düşüşü ve Suud ekonomisine dair yapılan projeksiyonların bir “ekonomik çöküş”e işaret etmesini denkleme katmak gerekiyor. Tüm bunlar ise Suud açısından ortada bir “ölüm kalım” meselesi olduğunu gösteriyor.
Peki bir bölgesel savaşa doğru mu gidiliyor? Buna kesin bir yanıt vermek imkânsız olsa da, suların ısındığı rahatlıkla gözlemlenebiliyor. İsrail’in geçtiğimiz günlerde Hizbullah komutanlarından Samir Kantar’ı Suriye’de vurmasını ve Hizbullah’ın buna önce Tel Aviv’de, sonra da Şeba Çiftlikleri’nde misilleme yapmasını Nimr’in infazıyla birlikte okumak gerekiyor. Suriye’de ateşkesin “resmi” olarak başlayacağı tarihe doğru gidilirken taraflar hem Suriye üzerinden hesaplarını görmeye hem de masada ellerini güçlendirebileceklerini düşündükleri son kozlarını oynamaya çalışıyorlar.
YPG Fırat’ın batısında ilerlemeye devam ederken, Barzani’nin yeni-Osmanlı’nın da YPG’ye karşı panzehir olarak gördüğü “Rojava peşmergesi” planını yürürlüğe koymaya çalıştığı ama Rojava yönetiminin “iki başlılık” gerekçesiyle buna karşı çıktığı görülüyor. İsrail, Suud rejimi ve yeni-Osmanlı’nın “bağımsız” bir Barzani Kürdistan’ına giderek daha fazla angaje olduğu ve bunun “Kürtler arası bir iç savaş” perspektifi taşıdığı ise net bir şekilde anlaşılıyor.
AKP-Cemaat kavgasının ateşli günlerinde AKP Cemaati İsrail’e hizmet etmekle, Cemaat ise AKP’yi İran’a çalışmakla suçluyordu. Başta dediğim gibi vatandaşı olmasak gayet gülebileceğimiz Yeni-Osmanlıcılık adlı komedinin ortasında ve bölgesel bir savaş için çanlar hızla çalıyorken, petro-dolar bağımlısı Türkiye İslamcılığının topyekûn olarak kime hizmet ettiği ve kime düşman olduğu rahatlıkla görülebiliyor, manzara netleşiyor.
source : abna24