İhlaslı olmak için, inanç, düşünce ve dinî anlayışlara dikkat etmek gerekir. İnsanın bakış açısı niyetini de etkiler.
Örnek olarak, eğer biz inanırsak ki:
- İnsan yaratıkların en üstünü, Allah'ın yeryüzündeki halifesi, yaratılışın özü ve hedefidir.
- Amellerimizin hesabını soracak olan yüce Allah'tır. Amellerin mükâfatını verecek olan O'dur, hatta en küçük amellerimize; niyetimizin pâk ve temiz olması halinde büyük karşılıklar verecek olan da yine O'dur.
- Büyük ve küçük bütün kötü amellerimizin hesabı eksiksiz olarak bizden sorulacak ve insan dünya ve ahirette amellerinin neticesini görecektir.
- Yüce Allah kötü amel ve ayıplarımızı örtüp, iyiliklerimizi açığa çıkarır.
- İnsanın kıymet ve değeri "cennettir", bunun dışında, insan kendisini hangi kıymet ve değer karşılığında satarsa satsın gerçekte zarar etmiştir. İnsanın, dünyayı kendi değerinin karşılığı olarak kabul etmesi zararlı bir ticarettir.[1]
- İnsanın amellerinin alıcısı yüce Allah'tır ve insan, amellerinde Allah'la alış veriş hâlindedir ve de hesabı O'na verecektir.
- Bizim her neyimiz varsa O'ndandır, velinimetimiz, sahibimiz rahman ve rahim olan Allah'tır.
- İnsan, birbirine zıt iki sevgiyi kalbinde barındıramaz.[2] Ya Allah sevgisi ya dünya sevgisi. Ya Allah aşkı ya halk ve maddîyat aşkı.
Bu ikisinden birini tercih etmelidir.
- Dünya çabuk solan bir çiçektir, öyle bir çiçektir ki hiç bir kimse için açmadı ve hiç bir kimse için vefa göstermedi. Yüce Allah, dünyayı az bir menfaat; aldatıcı bir böbürlenme ve oyalanma olarak nitelemiştir.
- Kıyamet ve hesap gününde bütün vasıta ve şefaatçiler geçersiz olur; insana fayda sağlayacak olan, takva ve ihlasla yapılan salih amel ve ibadetlerdir. O gün herkes kendi derdine düşecek; dünyada kendilerine gönül bağladığımız kimselerin hiç birisi bize bir fayda sağlayamayacaktır. Orada herkes kendi amellerinin karşılığını görecek ve herkes ektiğini biçecektir.
- Riya ve gösteriş yapanlar her ne kadar dünyada halkı aldatabiliyorsa da, ahiret gününde rezil ve rüsva olacak ve de amellerinin boşa gittiğini anlayacaktır.
Nasıl İhlaslı Olabiliriz?
Evet!.
Bütün bunlara gönülden inanırsak; ihlas ve samimiyete daha çok yaklaşır, Allah'tan başkası için yaptığımız ameller azalır, halkın görüş ve beğenisi bizim için önemini yitirir. Bizi harekete geçiren tek etken ve taşıyacağımız asıl gaye, Allah'ın rızası, Allah'ın isteği ve Allah'ın vereceği sevap olur.
Biz Allah'ı göremiyorsak, Allah bizi görmektedir.
Eğer işin içinde azap ve ceza olmasa da, yüce Allah'a verdiği nimetler karşılığında şükretmek ve kulluk vazifesini yerine getirmek için, ihlaslı bir şekilde ibadet etmeli ve yasaklardan kaçınmalıyız. Âlem, Allah'ın huzuru demektir, Allah'ın huzurunda günah ve kötülük yapmamalıyız.
Dünya, ilâhî nimetlerin bize sunulduğu bir sofradır, Allah'tan başkasına yönelip Allah'a ve verdiği nimetlere hususunda, riya, gösteriş ve nankörlük yapmamalıyız. İbadet, sadece cehennem korkusu ve cennete ulaşma hedefi için değil, Allah'ın ibadet edilmeye lâyık olduğu için yapılmalıdır. Böyle bir ibadet "özgür insanların ibadeti"dir, ki Emir'ül-Müminin Hz. Ali (a.s) de, Allah'a bu amaçla ibadet ediyordu.[3]
Yakin merhalesine ulaşan kimse, ihlas makamına da ulaşabilir. Hz. Ali'nin (a.s) de tabir ettiği gibi "ihlas, yakinin meyvesidir."[4]
Eğer Allah'ın huzurunda olduğumuza, O'nun bütün yaptıklarımızı gördüğüne, kalplerimizdeki niyetlerden haberdar olduğuna, her türlü izzet ve zilletin O'nun elinde olduğuna, O'nun rızasının, geçici olan dünya hayatından daha değerli olduğuna. yakinen inanırsak ihlas makamına ulaşmış ve artık başkalarının meth u senalarına, takdir ve övmelerine aldırış etmez oluruz.
Hz. Ali (a.s) ve aile fertleri, üç gün üst üste iftarlarını hiç bir teşekkür ve herhangi bir karşılık beklemeden yetime, esire ve miskine verdiler.[5] Yüce Allah da, ihlasla yaptıkları bu infaka karşılık, İnsan Suresi'ni nâzil ederek, Ehlibeyt'i onurlandırdı.
İhlaslı bir insan, İslâmî görevini yerine getirirken, bu konuda halk tarafından yapılacak övgü ve kınamalardan dolayı tavır değiştiremez.
Halkın önemseyip önemsememesi, yapacağı hayırlı işlere hiçbir tesiri olmaz.
Yapacağı her işi, şer'î vazifesini yerine getirmek amacıyla yapar. Şunun, bunun hal ve hatırı için vazifesinden vazgeçmez, yapması gerekenden de el çekmez.
Mal ve makam sevgisi onu, ilâhî emirleri yerine getirmekten alıkoymaz.
Onun zahiri ve batını (içi ve dışı) birdir.
Allah ve İslâm yolunda her türlü eziyet ve meşakkatlere tahammül eder.
Taassup ve bencillikten uzaktır.
Yaptığı hatalı işlerde ısrarcı olmaz.
İlâhî emirlere itaat eder; halkın, arzu ve isteklerine değil.
[1]- "Dünyayı kendisine fiyat biçmek, ne de kötü bir ticarettir." (Nehc'ül-Belâğa, 32. Hutbe)
[2]- "Allah bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp (gönül) yaratmadı." (Ahzab, 4).
[3]- Nehc'ül-Belâğa, Hikmet: 237
[4]- Fihrist-i Gurer'ul-Hikem, İhlas Bölümü
[5]- İnsan Suresi, 9. Ayet
source : tebyan