Subhanallah-i vel hamdülillah-i vela ilahe illallah-u vallah-u Ekber” zikrine “Tesbihat-u Erbaa” demektedirler. Halbuki bu zikirlerden sadece bir tanesinde ‘Subhanallah’ zikri bulunmakta gerisinde ise tesbih yoktur. Diğerleri ‘tehmid’, ‘tehlil’ ve ‘tekbir’dir. Tesbih: Subhanallah. Tehmid: Elhamdülillah. Tehlil: La ilahe illallah. Tekbir: Allah-u Ekber… Tesbihat-u Erbaa’yı namazların üçüncü ve dördüncü rekatlarında söyleyebiliriz…
Tesbih ne demektir: Tesbih, Allah Teala’yı her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh bilmektir. Bu anlamda tehmid’de tesbih anlamına gelmektedir. Zira tehmid zikrini de Allah’ı her türlü hoş olmayan şeylerden münezzeh bilmek anlamında kullanılmaktadır. Çünkü tehmid hakkında şöyle demişlerdir: “Tehmid, Allah’ı tüm eksiklik ve illetten zati, sıfati ve efaali olarak münezzeh bilerek büyüklüğü ve yüksekliği anlamına gelen senadır.”
Tehlil’de tesbih anlamına gelmektedir. Çünkü ‘tehlil’ Allah’ı her türlü şirk ve eşlikten münezzeh bilmek anlamındadır.
Tekbir’de tesbih anlamına gelmektedir. Çünkü ‘tekbir’ Allah’ı her türlü sınırlama ve vasıflandırmadan münezzeh bilmek anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla ‘tehmid’, ‘tehlil’ ve ‘tekbir’ zikirlerinin her üçü de bir tür tesbihtir. Hatta tüm tesbihlerin serveridir.
Tesbihat-u Erbaa’nın Sırrı
Namazın üçüncü ve dördüncü rekatlarında ‘Fatiha’ Suresi yerine ‘Tesbihat-u Erbaa’yı okuyabiliriz. Peki neden bu zikirler dört tanedir? Bunun sebebi ise Kabe, Beyt-i Me’mur ve ilahi arş’ın dört kenarlı olmasındandır. Başka bir ifadeyle bu tesbihat nesnel ve dışsal olarak yüce bir alemde ‘Beyt-i Me’mur’* adında gerçek ve nesnel bir varlığa işaret etmektedir. Bu varlığın dört yönü vardır. Bu tesbihatın her bir yönü o varlığın bir yönüne işarettir.
Namaz kılan kişi tesbihat’ın başında ilk önce ‘Subhanallah’ diyerek insanların Allah’a nispette bulundukları şeylerden Allah’ı pak ve münezzeh kılmakta ve bizim ibadetimizin O’nun kutsal makamına layık olmadığını, ama Allah’ın bize izin verdiğinden hatta bize emirde bulunduğundan bu eksik ve nakıs ibadetleri yapmakta olduğumuzu ikrar ederek bu sebepten Allah’a teşekkürlerimizi sunuyor ve ilahi hamd ve senayı dilimize alarak sonra ‘la ilahe illallah’ diyoruz ve her türlü hamt ve ibadetin Allah’a mahsus olduğunu ilan ederek sonunda Allah-u Ekber diyerek yeniden anladığımız ve dilimize aldığımız bu sözlerle asla rububi makama layık olmadığımızı ve Allah Teala’nın vasfedilemeyecek kadar büyük olduğunu dile getirmektir.
Aynı şekilde ‘Elhamdülillah efali (fiili) tevhide, la ilahe illallah sıfati ve esmai (isim) tevhide ve Allah-u Ekber’in ise zati tevhide delalet ettiği söylenmiştir. Başta söylenen ‘Subhanallah’la tasavvur edilebilecek bu tür şeylerin tamamından Allah’ı tenzih etmekteyiz. ‘Fatiha’ Suresi de bu üç tevhidi kapsadığından, bu tesbihatı namazın üçüncü ve dördüncü rekatlarında Fatiha Suresi yerine okuyabiliriz.
* Allah Resulü Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.a) şöyle bir soru sordular: “Ya Resulallah! Allah Beyt-i Ma’mur’u neden yaratmış ve onun sıfatı nedir?” Hz. Muhammed şöyle buyurdu: “Beyt-i Ma’mur, dördüncü gökte olan bir evdir. Allah onu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamıştır: “Tûr'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış Kitab'a, Beyt-i Ma'mûr'a, yükseltilmiş tavana, dolu denize andolsun… (Tur Suresi, 1-6)” Beyt-i Ma’mur’un büyüklüğü on beş yıllık yol mesafesinde ve dört kapısı vardır. Birisi yakuttan, diğeri Akuamarin adındaki değerli yeşil bir taştan, bir kapısı kızıl altın ve diğeri ise ham gümüştendir. Beyt-i Ma’mur Kabe’nin karşısında yer almaktadır…”
source : abna24