Müslümanlar arasında mest ve çoraba meshetme hakkında çeşitli görüşler vardır. Onların hepsini teferruatıyla burada zikretmek bu yazının hacmini aşmaktadır. Ehl-i Beyt mektebine bağlı olan Şia uleması ve Ehl-i Sünnet alimlerinden bir çoğu, bunun câizcaiz olmadığına inanmaktadırlar. Ama Ehl-i Sünnet mektebinin bazı alimleri, ise bunun câizcaiz olduğuna inanmaktadırlar. Cââiz olduğuna inanlar, ise meshedilecek mestin sınırı, tayini, sıfatı, zamanı, şartı ve ayaktan çıkarılınca abdestin bozulup bozulmayacağı hakkında farklı görüşlere sahiptirler.
Genelde Ehl-i Sünnet alimleri mest ve çoraba meshetmek hakkında şu üç görüşten birini savunmuşlardır:
a) Mutlak olaraka câizdır; ister yolculukta olsun, ister olmasın.
b) Sadece yolculukta câizdir.
c) Mutlak şekilde câiz değildir. Çünkü dinde sabvit olmamıştır.[1] Bu üç görüş, Sadrilevvel ve Malik"ten nakl olunmuştur.
Ama İmamiyye şŞiası, Pâk Ehl-i Beyt İmamlarına uyarak, daima, ayakkabıya meshetmeyi, ister yolculukta olsun, ister olmasın câizcaiz bilmemişlerdir.
Buna delilleri de Allah-u Teala"nın buyurduğu şu ayettir: Başınıza ve mafsala kadar ayaklarınıza meshedin.. Ayaklarığınıza meshedin. sözü, bizzat ayağın kendisine meshetmeyi gerektirir. O halde, ayakkabıya meshetmek nereden çıktı? Acaba bu ayet, mensuh mu olmuştur? Yoksa bu ayet, müteşabih ayetlerden midir? Hayır, kesinlikle böyle değildir. Bu ayet, ne nesh olmuştur, ne de müteşabih ayetlerdendir. Alimlerin ittifakıyla apaçık muhkem ayetlerdendir. Mâaide sSuresindeki bir ayet hariç, diğer ayetlerin mensuh olmadığına dair müfessirler icma etmişlerdir.[2] Mensuh olduğu söylenen ayet ise şudur: Ey iman edenler!, Allah"ın şiarlarına (dinî sembollere, nişane veya menasik) . saygısızlık etmeyin. (Mâide / 2) İşte
Bazıları, bu ayetin mensuh olduğunu söylemişlerditir.
Ayakkabıya meshetmenin câizcaizliğine delalet eden hadis ve rivayetlere gelince;, bunlar bizce sabit değillerdir. Buna rağmen, bir takım deliller de onların zayıf ve doğru olmadığını göstermektedir:
a) Bu çeşit hadisler, Kur"an ve bir takım sahih hadislerle muhaliftir. Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Benden size bir hadis nakl edildiğinde onu Allah"ın kKitabı"na sunun; onunla uyum içerisinde olursa, onu kabul edin;, aksi takdirde onu reddedin. [3]
b) Bu çeşit hadisler,- birbirkendileriyle çelişki içerisindedirler. Bundan dolayı o hadislere göre amel edenler arasında az önce değindiğimiz gibi oldukça ihtilaf vardır. Onların bu değişik çelişkili sözgörüşleri, o çelişkili rivayetlerden kaynaklanmaktadır. Çünkü onlar, bu değişik görüşlerinde o çeşit çelişkiliili hadislere dayanmaktadırlar. onların müstenedinde vaki olmuştur. [4]
c) Ehl-i Beyt mektebinin alimleri, Mâasum Ehl-i Beyt İmamlarını takip ederek, na"leyn, çorap, mest vb. gibi ayağa meshetmeye mani olan her şeye meshetminin câizcaiz olmadığına icma etmişlerdir. [5] İmamiyye şŞiası yoluyla naklolunan hadisler, Ehl-i Sünnet yoluyla, ayakkabıya meshetmenin cevazına dair nakledilen hadislerle açıkça tezat içerisindedir. [6]
Hadisler çeliştiğinde genel ve kesin kural şudur: ki, Hadisler senedt ve delalet yönünden eşit olduğunda Allah"ın kKitabı"nyla uygun olan hadisler, diğerlerinden öne geçirilir. Bu konuda Ehl-i Beyt yoluyla gelen hadisler, Allah"ın Kitabı"yla uyum içerisinde olmakla birlikte, diğer yollarla gelen hadisler, Ama kesinlikle Resulullah"ın ağır emaneti, Kur"an"ın eşi, ümmetin kurtuluş gemisi, ve onların hıtta kapısı ve ihtilaftan güvencesi olan Ehl-i Beyt"in hadisleriyle eşit olamazlar.bilecek hadis var mıdır?
d) Eğer ayakkabıya meshetmekle ilgili hadisler doğru olsaydı, her zaman ve her yerde mütevatir olarak en naklolunması gerekirdi. Çünkü abdest,te ayağın taharet ve temizliğinin bilinmesine duyulan ihtiyaç -daha önce değindiğimiz gibi- her erkek ve kadın - erkek her Müslümanın her gün için genel bir ihtiyaç duyduğu bir ameldir; onunla ilgili hükümleri herkesin bilmesi kadar doğal bir şey olamaz.tı. Her gece gündüz, yolculukta ve gayri yolculukta ona ihtiyaç duyuyordu. Eğer ayet-i kerimede söz konusu olan nin delalet ettiği mesh, ayaklara değil de ayakkabıya den diğer mesh kast olunmuş olsaydı, Mmüslümanlarkellefler, Peygamber"in zamanında ve O"ondan sonraki zamanlarda, özellikle bu amel sırf bir ibadet olduğundan arak geldiğinden dolayı, [7] onu mutlaka öğrenmiş olurlardı. Durum böyle olmadığından göredolayı, bu çeşit hadislerin zayıf ve geçersiz olduğu ması bizim için aşikâar ve malum oluyor.
e) Bu çeşit hadislerin doğru olduğunu bile farz etsek bile, Mâide Ssuresindeki abdest ayetiyle mensuh olması gerekir. Çünkü bu sure, en son nazil olan suredir. Allah-u Teala bu suredyle dinini kâamil ettiğinimiş, nimetini tamamladığınımış ve bir din olarak İslam"a razı olduğunu bildirmiştirmuştur. Öyleyse ondaki farz ve haramları, kıyamete dek farz ve haramdır. Ümm"ül- müuminin Aişe de şu rivayette buna değinmiştir: Aişe, hac seferinde kendisini ziyaret eden Cübeyr bin Nüfeyr"e şöyle dedi: "Ya Cübeyr, Mâide Ssuresini okuyor musun?" Cübeyr; "Evet, okuyorum." dedi. Bunun üzerine Aişe; "Bil ki, Mâide sSuresi en son nazil olan suredir;, onun helaliniını helal, haramını da haram bilin." dedi.
Ama Ehl-i Sünnet alimleri, Mâide Ssuresi nazil olduktan sonra, ayakkabıya meshetmenin hükmünün baki kaldığına inanarak Cerir"in rivayetine hadisine temessük etmişlerdir. Rivayet Hadis şöyledir: Cerir idrar ettikten sonra abdest alıp ayakkabısına meshettiğinde;, "nNeden böyle yapıyorsun?" dediklerinde; "Ben Resulullah"ın, kaza-iyı hacetten sonra abdest alıp ayakkabısına meshettiğini gördüm." dedi.
Müslim, bu rivayeti hadisi nakletmiş ve Ehl-i Sünnet alimlerinin bu rivayete hadise taaccüp ettiklerini, ama ve Cerir"in, Mâide Ssuresi nazil olduktan sonra iman gettirdiğini ve bundan dolayı da o rivayetinin hadisin yorumlanabileceğini bildirmiştir.[8]
Ama gerçek şu Ne var ki Cerir, Mâide Ssuresi inmeden önce iman getirmiştir. Çünkü Cerir, Veda Haccında Hz. Resulullah"ın huzurunda idi. el-İsabe kitabının Sahihayn"dan naklettiğine göre, Resulullah (s.a.a) o gün, sözünü dinlesinler diye halkı susturması için ona görev vemretmiştir. Binaenaleyh, onun iman getirmesi, Veda Haccından öncedir. Mâide sSuresinin inişi ise kesinlikle Veda Haccından önce değildir.[9]
Tabaranî, Cerir"den (el-İsabe"de onun hal tercümesinde olduğu gibi) şöyle nakletmiştir: Resullah (s.a.a) buyurdular ki: "Kardeşiniz Necaşî öldü." Ş
Necaşî"nin ölümü kesinlikle Hhicretin onuncu yılı ve Mâide sSuresinin inişinden öncedir.
Kastalanî, burada garip bir teşebbüste bulunmuştur. O, ayakkabıya meshetmek konusundan bahsederken şöyle demiştir:. Ayakkabıya meshetmek mensuh olmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber"in son gazvesi olan Tebûuk gazvesinde o Hazretin Peygamber"in, ayakkabısına meshettiğini Muğayre"nin hadisi açıkça bildirmektedir. Mâide sSuresi ise Mureysî" gazvesinde nazil olmuştur.
Mureysî" gazvesi, Beni"îl-mMustalak gazvesinin aynısıdır. Bu gazve, Hicretin beşinci yılı, Şaban ay"ının ikisinde, vaki olmuştur. Buhari"nin UkbeAkabe"den naklettiğine göre ise hHicretin dördündecü yılında, -Nevevî de Ravza kitabında bunu kabul etmiştir- bazılarına göre de hHicretin altısındacı yılında vaki olmuştur. Oysa Mâide sSuresi ve diğer bir çok sureler o gazveden sonra nazil olmuştur. Mureysî", gazvesinde nazil olan, teyemmüm ayetidir;, bu ayet de Nisa sSuresindedir. Ayetin meali şöyledir: Ş
Eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da sizden biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin;, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah bağışlayandır, esirgeyendir.[10]
Bu hususta Aişe"den rivayet vardır. Vahidî, Esbab"-un- Nüzul adlı kitabında o rivayeti nakletmiştir. O kitaba müracaat etmekle, Kastalanî"nin, gerçekten teyemmüm ayetiyle abdest ayetini karıştırdığını göreceksiniz. Üstelik bizler, Muğîayre ve Cerir gibi kimselerin rivayetleriyle hadislerinden ihticaç etmiyoruz. Yakında, Muğîayre ve Cerir gibileri hakkındaki şüphemize sebep olan şeylere vâakıf olacaksınız.
f) İlmîi yönü itibarıyla Ehl-i Sünnet nezdinde büyük bir makamı olan Ümm"-ül- Müminin Aişe, aAyakkabıya meshetmeyi şiddetle reddetmektedir. Ümmetin bilgini, Kkitap ve sünnetin heybesi olan İbn-i Abbas da ayakkabıya meshetmeye karşı çıkmıştır.
Aişe ve İbn-i Abbas ayağa meshetmeyi, inkâar edenlere karşı bir kızgın kimsenin saldırışı gibi saldırarak ayakkabıya meshetmeyi sert bir şekilde reddetmişlerdir. Aşie"nin bu husustaki şu sözüne bir göz atalım mı:? Ayakkabılarıma meshetmektense, ayaklarımın kesilmesi baenace daha sevimlidir. İbn-i Abbas da bu hususta şöyle diyor: Eşeğin derisine meshetmek, benim için ayakkabılara meshetmekten daha sevimlidir.[11]
Acaba bu çeşit inkâara rağmen, yine de o hadislerin itibarı kalır mı?! Hayır;, kesinlikle kalmaz., Bbunlar, özellikle Aişe"nin ihtiramının korunmasıyla asla bağdaşmaz. Zayıf ve doğru hadisleri iyice tanıyan bu Bu şahsiyetlerin, ayakkabıya meshetme hakkındaki bu çeşit sözlerine rağmen, bunca geçen asır ve zamandan sonra ayakkabıyaı meshetmekle ilgili hadislere yine de güvenmek mümkün müdür acaba?!
Kim, taassuptan uzak bir şekilde, Resulullah"ın (s.a.a)"ın vasileri olan Ehl-i Beyt İmamlarının ve Resulullah (s.a.a)"ın iki yakınının, yâani eşi ve ve amcası oğlunun ve diğer Ehl-i Beyt İimamlarının ayakkabıya meshetmeyi reddetmek hususundaki akkındaki sözlerine bakacak olursa, ayakkabıya meshetmekle ilgili hadisler hususunda şekketmekten başka çaresi kalmayacaktır. Ve İşte bunca muhalefetlere rağmen, Bbu çeşit hadisler, mütevatirdir. şeklindeki sözün de çok saçma bir söz olduğunu anlamış olacaktır. Acaba bir hadisin tevatür haddine ulaşıp da bunca tanınmış, salih ve sadık katipmselerin ondan habersiz kalmaları veya habersizmiş gibi görünmeleri mümkün müdür?! Allah"ım! Sen münezzehsin; (bilirsin ki,) bu büyük bir iftiradır.
Eğer bu çeşit hadisler mütevatir olarak naklolunsaydı, Abdullah bin Ömer,[12] ve İmam Malik -ondan naklettiği bir rivayette-[13] ve onlardaın dışında hariç diğer seçkin ve mümin şahsiyetler, onları inkâar ve reddetmezlerdi.
En mantıksız ve saçma söz de; Ben ayakkabısına meshetmeyenin kâafir olacağından korkuyorum. diyen kimsenin sözüdür.[14]
Oysa Nakledilene göre ayakkabıya meshetmek, ne usul-üu dindendir, ne füru-u dindendir, ne de ümmetin icmasıyla kKitap ve sünnettin farz kıldığı şeylerdendir. O, ancak bazı Mmüslümanların yanında sırf bir ruhsattır. O halde, abdest ayetinin farz kıldığı şeye amel ederek onu (ayakkabıya meshetmeyik) terkedenlerin suçu nedir?! Şüphesiz, bütün kıble ehli, abdest ayetinin iktiza ettiği emre uyarak yapılan amelin doğru ve ona göre kılınan namazın geçerli olduğuna icma ve ittifak etmişlerdir. Ama ayakkabıya meshetmek böyle değildir. Çünkü abdestte ayakkabıya meshetmek ve o abdestle namaz kılmak, bazı mMüslümanlarca doğru, diğer bazı mMüslümanlara göre ise batıldır. Her halükârdahalukarda bu mesele üzerinde Mmüslümanların ittifakı yoktur. Durum bu iken, acaba ihtiyata göre amel eden kimsenin küfre düşmesinden mi korkulmalıdır?!
Ey Mmüslümanlar!, Aayakkabıya meshetmeyi câizcaiz bilmeyen, Hz. Ali, Âişe, Ali, İbn-i Abbas ve diğer Ehl-i Beyt İimamları hakkında bu kimselerin sizin görüşünüz nedir acaba?![15]
Meshedilecek yerin sınırına gelince;, bu hususta danun hakkında çeşitli görüşler vardır. Bazıları, mestin üst kısmınaı meshetmeyi farz, alt kısmınaı meshetmeyi ise müstahap;[16], bazıları sadece üstünün meshedilmesini farz, altının meshedilmesinin ise ne farz ne de müstahap;[17] bazıları da alt ve üstünün meshedilmesini farz-ı tahyiri [18] bilmişlerdir.
Mesh edilecek yerin çeşitdine gelince; ayakkabıyaı meshetmeyi câiz bilenler, çoraba meshetme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları onu câizcaiz bilip bazıları ise câizcaiz bilmemişlerdir.[19]
Mestin sıfatına gelince; yırtık ayakkabıya meshetmek hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları, yırtık ayakkabıya, " mest" denildiği sürece, yırtığı çok bile olsa bile meshedilmesini câizcaiz görmüşlerdir. [20] Bazıları,- mestin ön tarafı yırtık olursa, bu yırtık az bile olsa bile, ona meshedilmesini câizcaiz görmemişlerdir. [21] Bazıları da, mestin yırtığı az olduğu takdirde ona meshetmeyi câizcaiz bilmişlerdir. [22]
Meshin zamanına gelince; bunda da görüş ihtilafı vardır. Bazıları, onun belli bir zamanla sınırlanmadığını ve ayakkabıyı çıkarmadıkça veya cünüup olmadıkça ona meshetdilmesinin sakıncası olmadığını söylemişlerdtir. [23] Bazıları da, ona meshetdilmenin, yolcu olan kimse için özel bir zaman, yolcu olmayan kimse içinse diğer bir zamanla sınırlandığını söylemişlerdtir.[24] Ş
Ayakkabınınya meshetmenin şartına gelince; ayakkabı giyildiği zaman erken mest temiz olmalıdır. Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu bunu şart bilmiştir. Ama Malik bunu şart bilmemektedir. [25]
(Bir kimse ayağını yıkayıp da ayakkabıyı giyer ve sonra abdestini tamamlarsa, onun o yıkaması yeterli mi, yoksa mestin üzerine meshet de çekmesi mi gerekir? Bu meselede de iki görüş vardır. [26]
Mestin ayaktan çıkarılınca abdestin bozulup bozulmayacağına gelince; bazıları, ayakkabıyı ayaktan çıkarmanın abdesti bozduğunu söylemişlerdtir.[27] Ama bazıları, bir hades yapmadıkça, ayakkabıyı çıkarmakla abdestin bozulmadığını ve ayağını yıkamasının gerekli olmadığını söylemişlerdtir. Bazıları, ayakkabıyı çıkarmakla abdestin bozulmayacağını vurgulamışdır. [28] Bazıları da, ayakkabıyı çıkardıktan sonra ayağını yıkarsa, abdesttinin baki kalacağını, ama ayağını yıkamaksızın namaz kılarsa, ayağını yıkadıktan sonra namazı iade etmesinin gerekli olduğunu söylemişlerdir.
Ehl-i Sünnet arasında, ayakkabıya meshetmekle ilgili birbirinden farklıyle zıt çeşitli görüş ve bahisler vardır. Ama onları teferruatıyla zikretmeyi gerekli görmüyoruz.
ASARIĞA MESH ETME
meshetmek
Şia alimleri, sarığaimâmeye meshetmeyi câizcaiz bilmemekteler. Şafiî, Ebu Hanife ve Malik"in de görüşü böyledir. Ama Ahmed bin Hanbel, Ebu Sevr, Kasım bin Selam, Evzaî, Sevrî[29] ve diğer bir grup diğer kimseler, ayakkabıya kıyas ederek sarığaimâm eye meshetmeyi câizcaiz bilmişlerdir. Bu hususta Muğîayre bin Şu"be"nin şu rivayetiylehadisiyle de ihticaçc etmişlerdir: Resulullah (s.a.a), nasiyesine (alnının üst kısmına) ve imâmesine meshetti. Bu rivayet, hadis aynı tarikle diğer rivayetlerde Resulullah imâmesine meshetti. diye geçmiştir.
Bu konuda Allah Teala"nın Başınızaı meshedin diye emrettiği Kbuyurduğu kitabı ve Resulünün, Nasiyesinie (alnının üst kısmınaı) meshetti diye nakledilen sünneti bizim için yeterlidir. Yâani, sarığaimâmeye meshetmenin câiz olmadığı kesindir;, fazlabu konuda açıklamada bulunmaya da gerek yoktur. Menkul ve muhassal icmalar da, Allah"a hamdolsun, bunu te"yit etmektedir. Ayakkabıya kıyas etmekle istidlalda bulunmaları da doğru değildir. Çünkü Allah"ın dini kıyasla elde edilemez. doğru olmaz (hakikate erişmez). Üstelik, ayakkabıya meshetmek de, önceki bölümde gördüğünüz gibi câizcaiz değildir.
Muğîayre"nin hadisine gelince;, Müslim"in onu nakletmesine rağmen o hadis bizce zayıf ve batıldır. Ebu Amr bin Abdulbir de;, Oo hadis, zayıf ve ma"lul bir hadistir. demiştir.[30]
Ebu Hanife, Şafiî ve Malik"in bu hadise itina etmemeleri, o hadisin onların yanında zayıf olduğundan dolayı da olabilir.
Muğîayre;, hilekâar, aldatıcı, sahtekâar, büyük günahlar işleyen , şehvetlere dalan bir kimse idi;, sevdiği ve sevmediği, özellikle sevdiği Ehl-i Beyt düşmanları ve sevmediği Allah ve Peygamber dostları hakkında hiçbir sınır tanımazdı.
Muğîayre, Benî Malik kabilesinden den, canını korumak için İslam"ı kabul etmiştir. Macera şöyledir: Muğîayre, kendi kabilelerinin büyükleriyle birlikte İskenderiye şehrinde Mukavkas"ın yanına vardılar. Kabile reisleri, Muğîayre hariç, padişahtan caize ve hediyeler aldılar. Muğîayre"nin bu hediyelere olan ihtirası ve tamahı, onu, onlar hakkında hile yapmaya sürükledi. Bundan dolayı onları şarap içme ziyafetine davet etti. Onlar da onun davetini kabul edip ziyafetine katıldılar. Muğîayre, onlara o kadar şarap içirdi ki, sarhoş olup şuurlarını kaybettiler. Bu halde onlara saldırıp hepsini kılıçtan geçirerek bütün mallarına sahip oldu. Benîi Malik kabilesinin korkusundan, İslam"dan başka sığınak bulamayınca, Me"dine"ye gelip Peygamber"in (s.a.a) huzuruna vardı ve şehadetyni söyledi., Peygamber-i Ekrem de (s.a.a), mümin ve münafık hakkındaki cari sünneti üzere onun Müslümanlığını islamını kabul etti. Muğîayre, Benî Malik"in mallarını Resulullah (s.a.a)"e takdim ettiğinde, muhariplerin mallarını almaya hakkı olmasına rağmen, hile yoluyla[31] elde edildiğinden dolayı, Resulullah (s.a.a) onu kabul etmekten sakındı. İşte bu, onun bid"at ve felaketini gösterecek Müslümanlığın islamından ibarettir. Sahabenin büyüklerinden olan Ebu Bekr"e ve arkadaşlarıonun yaranları, Hhicretin on yedinci yılında vaki olan bir olay hakkında, onun aleyhine şer"î haddi gerektiren bir tanıklıkta bulundular.[32] Öyleyse ey akıl sahipleri!, Bböyle bir ferdin hadisiyle, Kur"an"la nasıl muhalefet edilebilirebilirsiniz?!
1-Acaba Başaı Meshetmenin Bir Haddi Var Mıdır?
İmamiyye alimlerinin görüşüne göre, başaı meshetmede mesheden el ve meshedilen baş için bir had ve sınır yoktur; en az miktarla bile olsa örfen meshedildi denilmesi yeterlidir.[33] Bu konuda Şafiî"nin görüşü de budur. Ama İmam Maliki, İmam Ahmed ve bir grup diğer alimler başın her tarafının meshedilmesini farz biliyorlar. İmam Ebu Hanife ise başın dörtte birinin, dört parmakla meshedilmesini farz, ondan azının yeterli olmadığı görüşündedir.
Bizim delilimiz, Allahm Teala"nın; Başınızaı meshedin buyurduğu ayettir. Çünkü maksat, meshin başa mutlak şekilde sıdk etmsidir. (Yyâani, başa meshedildi denilmesidir.) Bu sıdk ise, başın hepsinei veya dörtte birinei, veyahut birini, veyahut bir parmak miktarınca bir cüz"üneü meshetmekle de gerçekleşmiş olabilir. Belli miktarda meshedilmelidir diyenlerin hiçbir delili yoktur. Eğer başın tamamının meshedilmesi kastedilmiş olsaydı, Allah Teala; fFeğsilu vücuhekum buyurduğu gibi, vVemsehu ruusekum da buyurmuş olurdu. Eğer başın belli bir miktdarının meshedilmesi kastedilmiş olsaydı, elleri yıkama konusunda dDirseklere kadar veya ayakları meshetmede mMafsala kadar buyurulduğu elirlendiği gibi, burada da bir sınır onu da mutlaka belirleyip açıklanirdıi.[34]
2- Acaba Başı Yıkamak Meshin Yerine Geçer Mi?
Dört mezhep alimleri, abdestte başı yıkamanın meshin yerine geçeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Fakat bunun mekruh olup olmamasında ihtilafa düşmüşlerdir. Şafiîiler, yıkamanın onun mekruh olmadığını, fakat meshetmenin daha iyi evlaya aykırı olduğunu söylemişlerdir. Hanbeliler ise, elin başa çekilmesi şartıyla başı yıkamanın meshin yerine geçmesini câizcaiz bilmişlerdir.
Ama İmamiyye, başı yıkamanın meshin yerine geçemedyeceiğini ve bunun Allah"ın emiri ve Hz. Peygamber"in sünnetine aykırı olduğu konusunda icma etmişlerdir. Başı meshetmek yerine yıkamak, ibadette kendinden kanun vazetmektir.
BİR İHTİLAFLI MESELE
meshetmek
Kulakları Meshetmek
İmamiyye, Pâk Ehl-i Beyt İmamlarına uyarak, kulakları meshetmenin abdestte kesinlikle bir ilgisidehaletidahaleti olmadığında icma etmiştir. Çünkü kKitap, sünnet ve icmadan onun hakkında hiçbir delil yoktur. Hatta Kur"an açıkça, abdesttin iki yıkayış (yüz ve elleri yıkamak) ve iki mesh (baş ve ayaklaraı meshetmek) olduğunu vurgulamaktadır.
Hanbeliler, kulağa ve kulağın deliğine meshetmeyi farz bilmişlerdir. İbn-i Rüşd, bu görüşü Ebu Hanife ve ashabından nakletmektedir.[35]
Şafiî ve Malik, kulağa meshetmeyi müstahap bilmişlerdir. Fakat kulağa mehshetmderken, eli yeniden suya dokundurup dokundurmamak hususunda ihtilaf etmişlerdir. Pek az bir grup, kulakların yüzle beraber yıkanmasını söylemişlerdtir. Diğer bir grup da, kulakların deliği başla beraber meshedilir, dışarıları ise yüzle yıkanır demiştlerdir.
Şafiî, kulakların meshinin tekrarlanmasını, başaı meshetmeyi müstahap bildiği gibi, müstahap bilmektedir. Ş
Bunlar, zayıf bir hadisle ihticaç etmişlerdir. Bu hadislerden hiçbiri, bizim yanımızda isbabit olmamıştır. Müslim ve Buharî gibi alimler de bu hadisi önemsememişlerdir. Bu hadisi, zayıf olmasına rağmen muteber bilenler, onun zaafının, aralarındakiî amelîi şöhretle giderildiği kanısındalar.
Ama Peygamber"in ağır emaneti ve Ehl-i Beyt"inden olan hidayet İmamları, bu çeşit hadislere önem vermemişlerdir. Şu da açıktır ki, ev sahibi, evde olanı başkalarından daha iyi bilmektedir. Bize, Peygamber"in iki büyük emaneti olan Kur"an ve Ehl-i Beyt yeterlidir.
[1]- İbn-i Rüşd, Bidayet"-uül- Müçtehid ve Nihayet"-üul- Muktesid, c. 1, s. 14"de buna değinmiştir.
[2]- Bu icmayı, Fahr-i Razî Tefsir-i Kebir"inde, c.3, s.371"de nakletmiştir, c. 3, s. 371"de.
[3]- Tefsir-i Kebir, c. 3,. s. 371.
[4]- İbn-i Rüşd, Bidayet"ül-Müçtehid ve Nihayet"ül-Muktesid, c. 1, s. 15"de Bidayesi"in birinci cildinin sayfa on beşinde, meshin yerini belirlemede onların ihtilafını zikretmektedir. İbn-i Rüşd şöyle diyor: Onların bu ihtilaflarının sebebi, bu konudaki çelişkili hadislerdir. Yine sayfa 16"da da bu sözünü tekrar vurgulamaktadır. Sözünün devamında, bu konuda üç çeşit hadisin var olduğunu vurgulayarak dır diyor, sonra onları zikrediyor ve şu şekilde sınıflandırıyor: Birinci sınıftaki hadisler, ayakkabıya mesh etmenin, yolcu misafir için üç gece gündüz, yolcu misafir olmayan içinse bir gece, bir gündüz câizcaiz olduğunu açıkça belirtmekteler. İkinci sınıftaki hadisler ise, ayakkabıya meshetmenink, bir ruhsat olduğuna ve süre açısından yolcu tır; misafir olan veya misafir olmayan kimse için ise vakit açısından hiçbir sınır olmadığına delalet etmekteleryoktur diyorlar. Üçüncü sınıftaki hadisler ise, önceki iki sınıftaki hadislerle muhalefet etmektedir. Bu mesele hakkında fazla bilgi edinmek isteyenler, el- Fıkh-u ale"l-a Mezahib"-iul-l Erbaa kitabına müracaat edebilirler. Bu kitap,ı Melik Fuad el--ul Evvel"in emriyle, Mısır Eevkafı Bbakanlığı tarafından basılıp yayınlanmıştır.
[5]- Şia"nın bir çok büyük alimleri, bu icmayı nakletmiştir. Örneğin; Seyyid Ali Tabatabaî, el-Burhan"ul--i kKaatı adlı tefsirinde kitabında Ehl-i Beyt"in icmasını nakletmiştir. İmamiyye alimleri, daima usul-üu din ve füru-u dinde bu güne dek Ehl-i Beyt İmamlarının mezhebine göre amel ederek Allah"a kulluk sunmaya daha yakın olmaya çalışmışlardır. Binaenaleyh, İmamiyye alimleri, Ehl-i Beyt"in fıkıh, hadis ve sırlarına herkesten daha alimdirler.
[6]- İmamiyye"nin Ehl-i Sünnet"in bu konudaki hadisiyle çelişen hadisleri oldukça çoktur. Hatta İmam Seyyid Ali Tabatabaî, el-Burhan"ul--ı Kaatı"da kitabında bu konudaki hadislerin tevatür haddine ulaştığını e eriştiğini vurgulamıştır.
[7]- Ama Ebu Hanife, abdesti, vacib-i tevessülîü biliyor. Yâani, necis bir elbisenin yıkanmasında olduğu gibi, abdestin onu Allah"a yakınlaşma niyetiyle alınmasını şart bağlı bilmiyor.
[8]- Nevbevî, bu söze ta"likinde şöyle diyor: Allah Teala Mâide Ssuresinde "Yüzünüzü ve ellerinizi dirseklerle yıkayın;, başınızaı meshedin ve ayaklarınızaı da." buyurmuştur. Eğer Cerir, Mâide Ssuresi nazil olmadan önce iman getirtmiş olursa, onun hadisi Mâide"deki abdest ayatiyle mensuh olur;, aksi takdirde onun hadisiyle amel etmek mümkündür.
Onun Mâide suresi indikten sonra iman etmesi nereden bize malumdur. Oysa ki Bbiz, metinde onun Mâide sSuuresi inmeden önce iman ettiğini nin, onun imanında sonra nazil olduğunu açıklayacağız.
[9]- Bu konuda Buharî"nin dediği şu söz sizin için yeterlidir: Mâide Ssuresinden bazı ayetler, Veda Haccında, Arefe günü Resulullah devesine bindiği halde O Hezrete nazil olmuştur.
[10]- Nisa/43.
[11]- Fahr-i Razî Tefsir-i KebirTefsir-i Fahrî Razî, c. 3,. s. 371, (Ayakkabıya meshetmekle ilgili bahiste).
[12]- Fahr-i Razî"nin, Tefsir-i Kebir, Fahr-i Razî tefsirinin, c. 3, s. 372"de- nakline göre AÂtâ şöyle demiştir: İbn-i Ömer ayakkabıya meshetmek hakkında daima halkla muhalefet ediyordu. Ama ölümünden önce bu meselede onlarlla uyum sağladı. İbn-i Ömer"in, Sa"dı ayakkabısınaı meshedince Sa"d"e ona karşı çıktığıması Ssahih-i Buhari"de sabittir.
[13]- Bu iki rivayeti, Fahr-i Razî, Tefsir-i Kebir, c. 3, tefsirinin üçüncü cildinde, sayfa s. 372"de Malik"ten nakletdilmiştir. Fıkıh kitaplarında da nakledilmiştir.
[14]- Bu sözü diyenlerden biri de, Kerhî"dir. Kastalanî, İrşad"-uus- Sarî, -c. 2,. s. 4"de mezkur sözü ondan nakletmiştir.
[15]- Allame Şerefuddin"in, Kkitap ve sünnetle ayakkabıya meshetmenin câizcaiz olmadığını açık delillerle ispbatladığını gördük. Bence konumuza şunu da ilave edersek, inşaallah daha yararlı olacaktır: Evs bin Evs e"is- Sakafî;, Resul-iü Ekrem"in (s.a.a), Tâif"te abdest alırlarken nNa"leynlerinei ve ayaklarınaı meshettiler. diyor. Yine Nezzal bin Sebre"den ve Ebu Zabyan"dan tahriç edilen hadislerde;, Hz. Ali"nin, abdest aldıklarında, na"leynlerine ve ayaklarına meshettikleri, sonra na"leynlerini çıkarıp camiye girerek namaz kıldıkları bildirilmektedir. Binaenaleyh, na"leynlerinei meshettiler meâlindeki hadisler de, na"leynleri ayaklarında olduğu halde ayaklarınaı meshettiler anlamındadır. Çünkü ayaklarınaı meshetmeyip yalnız ayakkabılarınaı meshetselerdi, ayakkabıya meshi câizcaiz bilenlerce, onları çıkarınca adbestin bozulması gereklidirdi. El Mukriyy-ul Malikî diye tanınan Şeyh Ahmed bin Muhammed -eil- Mağribî el-iyy-il Malikî"nin, Feth"-ul- Makaal Ffi Vasf"in- Ni"al adlı kitabında de tesbit ettiği gibi, Hz. Resul-iu Ekrem"in na"leynlerinin üstü açıktı; mübarek parmakları önden, sağ veya soldan iki, yahut üç boğuma mübarek parmakları takılırdı; ortaarda da, ayaklarının çıkmaması için bir tutanak olduğu da rivayet edilmiştir. Anlaşılıyor ki Hz. Ali"nin de na"leynleri, o zamanda, oralarda âadet olduğu gibi, bu çeşitti, üstleri açıktı. Bu bakımdan, na"leynleri ayaklarında olduğu halde ayaklarına meshetmiştilerdir.; Bböyle olmasaydı, gerek bu, gerek diğer hadislerde yalnız na"leynler anılır, ayakları0na kaydı eklenmezdi. Bazı alimler de, işte buradan yanılmışlardır. (Müt.)
[16]- Bu, Şafiî"nin görüşüdür.
[17]- Bu görüş, Ebu Hanife, Süfyan-i Sevrî ve diğerlerin görüşüdür.
[18]- Bu, Eşheb"in görüşüdür.reyidir.
[19]- Süfyan-i Sevrî, Ebu Yusuf ve Muhammed bin Hasan-ı Şeybanî, onu câiz bilmiş, ama Ebu Hanife ve Şafiî onu men etmişlerdir.
[20]- Bu görüş de Süfyan-i Sevrî"den naklolunmuştur.
[21]- Bu, Şafiî"nin bu meseledeki iki görüşünden biridir.
[22]- Bu görüş, Malik ve ashabından naklolunmuştur. Ebu Hanife, yırtığın üç parmaktan az olduğu takdirde ona meshetmeyi câizcaiz bilmiştir.
[23]- Bu görüş, Malik"ten nakledilmiştir.
[24]- Bu, görüş, Ebu Hanife ve Şafiî"nin görüşüdür.
[25]- İbn-i Lübane, Müntahab" kitabında bunu zikretmiştir. İbn-i Kasım ve Malik"ten de rivayet edilmiştir.
[26]- Ebu Hanife, ayakkabıyı giymeden önce ayakların yıkanmasını yeterli görüyor;. aAma Şafiî yeterli görmüyor.
[27]- Bu görüş, Davud ve İbn-i Leyla"nın görüşüdür.
[28]- Bu, Hasan bin Hayy"in görüşüdür.
[29]- İbn-i Rüşd, el- Bidaye ve"n- Nihaye"de kitabında bu ihtilafı, Ahmed, Ebu Sevr ve Kasım"dan nakletmiştir. Fahr-i Razî de bunu kendi tefsirinde, Evzaî, Sevrî ve Ahmed"den nakletmiştir.
[30]- İbn-i Rüşd, bunu el-Bidaye ve"n-Nihaye, Bidayesinin c. 1, s. 10"unda nakletmiştir.
[31]- Bu olayı, İbn-i Sa"d, Tabakat"ının kitabının 4. cildinde, s. 25,"de Muğîayre"nin hal tercümesinde nakletmiştir. Muğîayre"nin kendisi bu olayı şöyle anlatır: Biz, kendi dinimize sarılan Araplardan bir kavimdik;, Lat putunun hizmetçilerindendik. Ben öyle bir ferttim ki, kavmimin iman gettiğrmesini görsem de iman getirmezdim. Fakat Benî Malik"ten bir kimse, Mukavkas"ın aleyhine bir grup insanları toplayınca, ben de onlarla yola çıktım. Bu olayın mazmununu az önce beyan ettik.
[32]- Bunun tafsilatının, İbn-i Halliekan"nın, Vefeiyyat"-ul- A"yan adlı kitabında, Yezid bin Ziyad-i Himyerî"nin hal tercümesinde okuyabilirsiniz. Teracim sahipleri, Muğîayre"nin hal tercümesini ve onun aleyhine tanıklık eden, Ebu Bekre, Peygamber"in iki asahabisiı Şibl bin Ma"bed, Nafî" bin Haris bin Kiulde ve Ziyad bin ÜUbey gibi kişilerin isimlerini zikrettiklerinde buna değinmişlerdir.
[33]- Resulullah (s.a.a), başının ön kısmınaı, müteyakkan miktarca meshetmekle yetinirdi.
[34]- Vemsehu biruusikumdaki bâ harfi, başın bir cüz"ünün meshedilmesine delalet etmek için arttırılmıştır. Aksi takdirde, bâ harfinin zikredilmesi abes ve faydasız olurdu. Bu da hekiim ve fasih birisinin kelamında muhaldiır. (Müt.).
[35]- İbn-i Rüşd, Bidayet"ül-Müçtehid ve Nihayet"ül-Muktesid, c. 1, s. Bidayet-ul Müçtehid, c.1, s.11. (İbn-i Rüşd"den).
source : tebyan