Turkish
Monday 25th of November 2024
0
نفر 0

Ailede Babanın Meşruiyeti ve Gereği

Çocuk için meşru babanın temin edilmesi, diğer işlevlerden olup bu işlev bir ailede anne ve baba tarafından ifa edilir. Gerçekte miras ve akrabalık düzeninin devam etmesi açısından sonuç ve etkileri yönüyle bu işlev çok önemli sayılm
Ailede Babanın Meşruiyeti ve Gereği

Çocuk için meşru babanın temin edilmesi, diğer işlevlerden olup bu işlev bir ailede anne ve baba tarafından ifa edilir. Gerçekte miras ve akrabalık düzeninin devam etmesi açısından sonuç ve etkileri yönüyle bu işlev çok önemli sayılmıştır. Bu sebeple Malinufeksi, meşruiyeti, çocuğun akrabalık sisteminde yer alması olarak irtibatlandırmıştır. Malinufeksi şöyle der: Gözetme, miras ve öğretim alanlarında çocuğun hukuku akrabalık sisteminde tarif edilir. (Zanden, 1393: 282). Aynı şekilde Malinufeksi, meşruiyetin aslını cihanşümul sayarak şöyle der: Beşeri toplumların tamamında ve her konuda hamilelik, evlenmenin bir gereğidir… beşeri toplumların tamamında kadın ve çocuklardan oluşmuş bir grubu ahlaki sünnet ve kanun, kamil bir toplumsal birim olarak tanımaz… Kanun, ahlak ve gelenek ve görenekler şöyle der: Erkeği olmayan bir aile kamil değildir. (Miche, 1354: 137)

Ne var ki batı toplumlarında, özellikle ikinci dünya savaşından sonra, gayri meşru çocukların dikkate değer ölçüde artışı pek çok sosyologların dikkatini bu konuya yöneltmiştir. Amerika’da 1940 yılından 1969 yılına kadar dünyaya gelen yüz çocuktan on yedi tanesi gayri meşruydu ve 1969 yılında bu oran yüzde otuz bire yükselmiş ve bu dönemde beyaz derili yüzde ikiden yüzde 5/3’e ulaşmıştır. 1946 yılından 1960 yılları arasında her beş siyah derili kadından bir tanesi evlenmeden önce hamileydi ve her beş beyaz derili kadından üç tanesi hamileydi. (Michel, 1354: 157). İngiltere’de 1988 yılında %/6 oranında canlı dünyaya gelen çocuklar, evlilik dışı doğmuştur, halbuki bundan on yıl önce bu rakam yüzde on bölü ikiydi (McLoughlin, 1991: 23). Yeni anketler 1994 yılında İngiltere’de doğan çocukların 2’si, Fransa’da 5’i, Danimarka’da G’si ve İsveç’te P2’si gayri meşru ilişki sonucu dünyaya gelmiştir (Gidnez, 1378: 100-101).

Gayri meşru çocukların artması, bir yere kadar evlilik öncesi cinsi ilişki ve evlilik olmaksızın ortak yaşam gibi konulara nispetle değerlerin ve genel bakış açısının değişmesinden kaynaklanmaktadır.  Bununla birlikte zikredilen ve benzeri anketler modern araçların yaygınlaşmasının gayri meşru doğan çocukların artmasının ve evlilik öncesi hamileliğin önünü alamadığını ortaya koymaktadır  (Michel, 1354: 157-158).

Dolayısıyla hamileliği önleyici vesilelerin yaygınlaşması, uygun bir çözüm yolu olamaz. Bunlar bir tarafa, bu sorunun çözümü için iki yol önerilmiştir: Birincisi evlilik sınırları dışında cinsi davranışın azaltılması ve ikincisi evlenmemiş annelere ait çocukların korunması doğrultusunda kültürel bakışların değiştirilmesi (Cotgrove, 1972: 61). İkinci çözüm yolunun gerçekçi bir çözüm yolu olarak değil, sadece bir şekilde sorunun üzerinin örtülmesi için önerildiği açıktır ve hatta rahatlıkla gayri meşru ilişkinin yayılmasına sebep olacağı öngörüsünde bulunulabilir. Anlaşıldığı kadarıyla evlilik dışı cinsi ilişkilerin azaltılması doğrultusunda gayri meşru çocuk sorununun halledilmesi için tek çözüm yolu İslami değerlerle örtüşen makul yoldur.

İslam’ın Bakış Açısı

İslami dini metinlerde çocuğun meşruluk işlevi ve çocuk terbiyesi sorumluluğunun kabullenilmesi gibi bu işlevin sonuçlarının ortaya konulması için örnek unvanında bir rivayette şöyle gelmiştir:

Bir şahıs İmam Cafer Sadık’a (aleyhi selam): Niçin Allah Teâlâ zinayı haram etti? diye sorduğunda İmam şöyle yanıtlıyor: Miras düzeninin yok olmaması ve nesep silsilesinin kesilmemesi gibi bir takım hedefler sebebiyle zinayı haram etmiştir. Zinaya bulaşan bir kadın hangi erkekten hamile kaldığını bilemez, doğan çocuk babasının kim olduğunu tanıyamaz ve sonuç itibariyle çocuk, akrabalık bağı ve yakınlarını tanıma nimetinden faydalanamaz. (Vesailu’ş Şia, c.14: 252)

Bazı rivayetlerde de nefsin öldürülmesi (çocuk düşüme yoluyla) ve anne ve babanın çocuklarının terbiyesinden kaçınmaları gayri meşru çocuğun menfi sonuçlarından başka bir şey sayılmamıştır. (Vesailu’ş Şia: c. 18: 234 ve 431) Asrımızda çocuk düşürmenin asli etkeninin gayri meşru ilişkilerin olduğunda hiç şüphe yoktur ve Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki çocukların ezici çoğunluğunu gayri meşru yoldan dünyaya gelen çocuklar oluşturmaktadır.

Toplumsal Kontrol

Sosyolojik Bakış Açısı

Aile kuruluşunun önemli işlevlerinden birisi olan toplumsal kontrol ya aile bireylerinin davranışları üzerinde doğrudan kontrol yoluyla veya cinsi ve sevgiye dayalı ihtiyaçların doyurulması, koruma, gözetleme ve toplumsallığı kabullenme gibi işlevler unvanında dolaylı yoldan gerçekleşir. Elbette batı toplumlarında bireysel ve özgür bakışların yaygınlığı dikkate alındığında ailenin, eşlerin ve çocukların davranışlarının kontrolü üzerindeki rolü son derece azalmıştır. Aynı şekilde ailesel sorunların artması ve özgür cinsi ilişkilerin yaygınlaşması, boşanma ve ailede tekelcilik gibi aile kuruluşunun diğer işlevlerini etkisi altına alan bir takım fenomenler ailenin, fertler üzerindeki dolaylı kontrolünün azalmasına sebep olmuştur. Bütün bunlara rağmen bazı sosyologlar hatta modern toplumlarda bile ailenin toplumsal kontrolde ve özellikle yaşlı ve çocukların cinsi kontrollerinde birinci etken olduğuna inanırlar (Goode, 1960: 189). Hatırlatılmasında yarar vardır ki aile uzmanı pek çok sosyolog, ailenin bu işlevini açıkça zikretmemiş, ancak toplumsal zararları tanıma ve Kriminoloji’de bu konuya daha çok dikkat etmişlerdir. Her hâlükârda konuya eşler ve çocuklar ekseninde devam edeceğiz.

a) Eşlerin kontrolü

Eşlerin her birinin birbirleri üzerindeki kontrolü ve özellikle evlilik dışı cinsel davranışların kontrol edilmesi, geçmiş ve hali hazırdaki pek çok kültürde göze çarpan bir iştir. Her ne kadar erkeklerin daha güçlü olmaları ve erkek ve kadının cinsiyet farklılığının rolü gibi etkenler sebebiyle bu kontrol daha ziyade erkekler tarafından kadınlara uygulanmıştır. Erkekler tarafından kadınların cinsi kontrolü çok eskilerden bu tarafa var olagelmiş ve sürekli kültürel, dinsel ve felsefi gibi güçlü dayanağa sahip olmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla filozof ve sosyologların geneli Jan Russo’nun[1] görüşüyle muvafıktır. Russo şöyle diyor: Erkeğin, eşinin davranışını gözetlemesi gerekir, zira kaçınılmaz olarak çocuğun tanınması ve terbiyesinin kendisinden başka kimseye ait olmadığını bilmektedir (Oliver, 1997: 163).

Bunun karşısında Feministlerin özgür seçim düşüncesi yer alır ve bu görüşe göre erkeğin kadına karşı her türlü sultası karşısında, kadının tarafı tutulur. Bu görüş taraftarları cinsi eşitliğin yalnızca erkeğin kendi isteğini kadına uygulamasının önünün alınması yönünde her türlü faaliyetin toplumda uygulanması halinde gerçekleşeceğine inanırlar. Bu görüşe göre hatta kadınların fahişelik yapmaları gibi uygun olmayan davranışları bile teyit edilmelidir. ( Siegel 1997: 385)

İşaret edildiği gibi ailenin doğrudan kontrolü bir tarafa, eşlerin dinginlik, emniyet, cinsi ve sevgiye dayalı ihtiyaçların doyurulması eşliğinde dolaylı bir ortamın oluşturulması da eşlerin çirkin eğilimlerinin önünü alır. Örneğin Emile Durkeym (1975) birkaç Avrupa ülkesindeki intihar hadisesini araştırırken evliliğin, fertleri intihardan alı koyduğu ve çocuk sahibi fertlerin, çocuk sahibi olmayan evli fertlere nispetle daha az intihar ettikleri sonucuna ulaşmıştır. Örneğin yapılan anketler esasınca Fransa’da 1889-1891 yılları arasında 20 ila 70 yaş arası intiharlardan 100 tanesi evli erkeklere, 280 tanesi bekâr erkeklere ve 218 tanesi de eşi ölen erkeklere aittir. (Halbwachs, 1978: 130) [2]Durukeym toplumsal bağlılık görüşünü söz konusu edip şahısların toplumsal bağlarının zayıflığını intihar etkeni bilen bir sosyologdur. Açıktır ki evliliğin ürünü olan ruhi dinginlik, sorumluluğun kabullenilmesinde insana yardım eder, yaşamın zorlukları karşısında insanı güçlü kılar ve yaşamsal faaliyette insana canlılık bahşeder. Zira insan yaşam ve gayretinin sonucunda, hem kendisi ve hem de en değerli bildiği kimselerin, yani eşi ve çocuklarının faydalandığını hisseder. Bunun karşısında yalnızlık hissi ümidi, yaşam sevincini ve şahsi mutluluğu azaltarak insanı sorunların karşısında kolayca teslim olan sorumsuz bir fert yapar. Keza böyle bir insan sevgisel ve ruhsal açıdan güvenilir bir sığınağı olmaması sebebiyle intihara yönelir.

Batının cinsi sapıklıkları bir tarafa uygun olmayan aile ferleri arasındaki ilişki ve cinsel suçlar açıkça kendini gösterir. Görünen o ki kadın ve çocuklara cinsel tecavüz, fahişelik ve eşcinsellik gibi bir takım görüngüler sebebiyle fertlerin önemli ölçüde aile merkezi sıcaklığından mahrum olduklarında şüphe edilemez. Antoni Gidens özellikle çocuklara yapılan cinsel tecavüz konusunda şöyle diyor:

Amerika’nın tamamında olayların toplandığı sistematik veriler 1976 ve 1982 yılları arasında yüzde altı oranındaki veriler çocuklara uygulanan cinsel tacizin ölçüsünü ortaya koymaktadır. İngiltere ve Amerika’da seksenli yıllarında yapılan incelemeye göre araştırmacılar kadınların üçte bir oranından fazlasının çocukluk yaşlarında cinsel tacizin kurbanı olduğunu ortaya koymuşlardır. Çocuklarına karşı çirkin davranan yetişkin insanların pek çoğunun kendi yaş gruplarıyla irtibatlarının sönük ve yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde yetişkin yaştaki fertlerin çoğunluğunun yalnızca cinsel isteklerini duyurma hedefinde değil, bilakis başka yerlerde elde edemedikleri sevgi arayışı içerisinde oldukları anlaşılmaktadır. Buluğ ve yeterlilik açısından aynı seviyedeki kadınlarla irtibat kurma sorunu olmayan erkeklerin, çocukları kötüye kullanma ihtimali çok daha azdır. Erkeklerin kadınlarla ilişkileri değişime uğradığı zaman, çocuklarla da ilişkileri değişecektir. (Kindes, 1374: 436-438)

Kindes fahişelik hakkında da şunları belirtiyor:

Fahişelik, fiziksel eksiklikler veya sınırlayıcı ahlaki kanunlar sebebiyle başkalarıyla ilişkiye giremeyen fertlerin cinsel olarak kendini doyurma vesilesidir. Fahişeler, evinden uzak, kural tanımayan ilişkiler isteyen veya alışılagelmişin dışında cinsel isteklere sahip erkeklerin cinsel arzularını yerine getirirler. (Gidnes, 1374: 213)

Aynı şekilde yapılan araştırmalar, Amerika’da lezbiyen annelerin sayısının beş milyon olduğunu ortaya koymuştur. (Lott, 1994: 233) Hiç şüphesiz aile kurumunun zafiyeti benzeri olmayan bu tür sapıtmaların tek etkeni olarak telakki edilmese bile en önemli ve en temel etkeni olduğu açıktır. Aileyi kökünden kazıyan batı dünyası, bazı cinsi sapıklıkların karşısında son derece ağır bedeller ödemiştir.

b) Çocukların kontrolü

Çocukların aile büyükleri ve özellikle anne ve baba tarafından kontrol edilmesinin de doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki boyutu vardır. Sosyologlar çocukların yanlış davranışları üzerinde etki bırakan etkenler arasında aile etkenini tanımlamışlardır. Tekelden idare edilen ailelerdeki çocukların davranışları üzerinde doğrudan gözetim zayıflığı bir tarafa, anne ve baba arasındaki kavgalar, eşler arasındaki uyumsuzluklar, anne-baba ile çocuklar arasında sıcak ortamın olmayışı, anne-babanın sapıklıkları, çocuklara karşı vahşice davranışlar gibi diğer etkenler çocukların suç işlemesinde etkili unsurlar olarak tanınmıştır. (Siegel, 1997: 197)

Örneğin kız ve erkeklerin fahşaya yönelme sebepleri konusunda yapılan araştırmalar fahişelerin daha çok sorunlu aile ortamlarından çıktıklarını ortaya koymuştur. Fakirliğe, kavgaya, şiddetli düşmanlığa ve boşanmaya duçar olan, annenin ya da babanın öldüğü, babanın gıybet ettiği veya fertler üzerinde cinselliğin kötüye kullanıldığı ailelerde çocuklar bu unsurları çocukluk yıllarında görmüşlerdir. (Ibid: 384). Aynı şekilde Christian Debuist [3] gençlerin suç işlemesinde anne-babanın tesiri konusunda yaptığı araştırmada 11-17 yaşlarında üç grubu birbiriyle karşılaştırmıştır: Birinci grubu tehlikeli suç işleyen 33 kişi, ikinci grubu farkında olmaksızın suç işleyen 33 kişi ve üçüncü grubu hiç suç işlemeyen 33 kişi oluşturmuştur. Aşağıda gösterilen bu araştırmanın sonucuna göre tehlikeli suçluların yüzde doksan altısının çeşitli sebeplerden dolayı anne ve babanın ayrıldığı ailesel sorunların etkisinde kaldığı ve yüzde dördünün salim aile yapısına sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Hâlbuki suç işlemeyen gençlerin yüzde elli üçü salim aile ortamında yaşamışlardır. Bununla birlikte tehlikeli suçluların yüzde otuz dördü ve farkında olmaksızın suç işleyen suçluların yüzde yirmi sekizi beş yıldan daha az bir süre kati surette ya baba ya da annenin varlığından mahrum kalmış fertlerdir. Hâlbuki söz konusu yaşlar arasında suç işlemeyen fertlerin anne ya da babadan mahrum kalma ölçüsü yüzde ondur. (Musavati, Azer, 1376: 327).

Cetvel (2-2): Gençlerin sakınmaları üzerinde anne ve babanın etkisi

Çocukluk yaşı ilişiklisinde ailenin konumu
    

Tehlikeli suçlular
    

Merkezi terbiye zindanları
    

Suçlu olmayanlar

Beş yaşından önce anneden mahrum kalma                Kesin

Sırasınca
    

 

 

 

/4

%3/1
    

 

 

 

%3/1

%6/2
    

 

 

 

%0

%0

Babadan mahrum olma

Kesin

Sırasınca
    

 

 

/4

%6/2
    

 

 

/4

%6/2
    

 

 

%6/2

%3/1

Beş yaşından on bir yaşına kadar anneden mahrum olma
    

%9/3
    

%6/2
    

%6/2

Babadan mahrum olma
    

%9/3
    

%6/2
    

%6/2

12-17 yaş arası anneden mahrum olma
    

%3/1
    

%9/3
    

%0

Babadan mahrum olma
    

/5
    

/6
    

%6/2

Kavgalı aileler
    

/4
    

%6/2
    

%0

Ortam gerginliği
    

/5
    

%/2
    

%2/4

Ortam gerginliği olmayan fertler
    

%4
    


    

S

 

İslami Bakış Açısı

İslam mektebinin aşağıda işaret edilen ayetin zeylinde birkaç temel noktaya tekit ederek eş ve çocukların cinsi ve gayri cinsi sapıklıklarının azaltılmasına yönelik hedefinin olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu noktalar şunlardan ibarettir:

    1. Evlilik ve aile oluşturulmasına pek çok teşvik edilmesi. İslam’ın bu konu üzerindeki tekidi o safhaya ulaşmıştır ki Peygamber Ekrem (salallahu aleyhi ve alih) evliliği kendi sünnetinden saymış ve evlikten yüz çevrilmesini ferdin manevi irtibatının risalet makamıyla kesilmesi olarak tanıtmıştır. (Biharu’l Envar, c. 103: 220, 23. hadis) Aynı şekilde Peygamber (salallahu aleyhi ve alih) ve tertemiz imamların (aleyhimu’s selam) pratik yaşamlarında evliliğin kolaylaştırılması özellikle bu alandaki var olan kültürel engellerin kaldırılmaya çalışıldığı görülmüştür. (Vasailü’ş-Şia, c. 14: 43-50) Kadınların bekâr kalmalarının yerilmesi (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 14: 117-118) ve boşanmış kadınların ve bekâr kalmamaları gereken kadınların tekrar evlenmesi (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 320-321) ve… gibi buyruklar İslam’ın bu konuya bakışının başka boyutlarını göstermektedir. Toplumsal sapıklıkların azalması hususunda aileye kabiliyet bahşetme fiiliyatı yönünde ilk adımın aile kurulması olduğu açıktır.
    2. Ailede cinsel ve sevgiye dayalı ihtiyaçların doyurulmasının önemi. Toplumsal sapıklıkların ve özellikle cinselliğe dair suçların azaltılmasında kadın ve erkeğin cinsel ve sevgiye dayalı arzularının doyurulmasının rolünün delile ihtiyacı yoktur ve bu konuda batı sosyologlarının itiraf örneklerinden Kidnes’in sözüne dikkat çekilmiştir. Bu sebeple İslam’da özellikle bu mesele üzerinde ısrarla durulmaktadır. Bazı ayet ve İslami rivayetler evlilik için, eşleri cinsi sapıtmaların tehlikesinden koruyan birbirlerinin kalesi anlamında “h-s-n” kökünden türetilen “İhsan” kelimesi tabirini kullanmıştır. (Bkz. Nisa Suresi, 24-25; Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 14: 21 ve 333) Evliliğin değerli eserlerinden şehvet taşkınlığı ve şahsi cinsi sapıtmalarının önünün alınmasına işaret eden diğer rivayetlerde vardır (Vesailu’ş Şia: 19, 179 ve 265). Kadınları erkeklerin ve erkekleri kadınların örtüsü olarak tanıtan Bakara Suresi’nin 187. Ayeti bu noktaya işaret edebilir. Zira nasıl ki elbise insan bedeninin çirkinliklerini ve hayâ uzuvlarını örtüyor ve haysiyetin korunmasına vesile oluyorsa, kadın ve erkek de birbirlerinin cinsel dürtülerinin doyurulması yönünde birbirlerinin sapıklık ve çirkinliklerini örtecek ve bu vesileyle kadın ve erkek birbirlerinin ziyneti olacaktır (Kutb, 1408: 174)

İslam’da geçici evliliğin felsefesinin bir yere kadar bu meseleyle alakalı olduğunun hatırlatılmasında yarar vardır. Hiç şüphesiz cismi noksanlıkla, erkeğin evden uzak kalması ve aile oluşturulması şartlarının hazır olmaması gibi kaçınılmaz bir takım sınırlamaların varlığı, ailede cinsel ihtiyaçların doyurulmasını imkânsız kılar. Geçici evlilik, daimi evliliğin yerini tutabilecek bir tür kanunsal evlilik olup bu tür evliliğin kurumsallaşması durumunda cinsel davranışın düzenlenmesi ve toplumsal sapıklıkların kontrolü alanında ailesel işlevlerin bir kısmını ifa edebilir.

3. Cinsel gayret ruhunun güçlendirilmesi. Cinsel gayret (eşini kıskanma) cinsel ahlak olup aile ortamında diğer yerlerden daha ziyade kendini gösterir. Burada konu ettiğimiz gayretli olmak hasetlik, yalnızca kültürel etkenlerin ürünü ve erkeklerin kadını mülk edinme eğiliminden kaynaklandığına inanılan söylemin tam tersinedir (Kelayin Berg, c.1, 1368: 165). İslami rivayetler bu sıfatın[4] müspet değerlendirilmesinin zimmînde cinsel sapıklıkların azaltılmasında gayret (kıskançlık) ve hasedi, iman ve küfür gibi iki farklı etkili bir iş unvanında sınıflandırmış ve böylelikle bu iki sıfat arasında açık bir farklılık gözetmiştir (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 14: 107-111). Bazı rivayetler gayret ruhunun şekillenmesinde fıtrat etkeninin rolüne işaret etmektedir (Biharu’l Envar, c. 103: 108, 3.hadis).

    4. Çocukların dini ve ahlaki terbiyelerinin gerekliliği. Çocukların dini ve ahlaki terbiyesi, onların dini değerler ve ahlaki faziletlerle aşina olması anlamında ister teorik açıdan isterse pratik açıdan olsun diğer toplumsal kabullenme etkenlerinden daha ziyade anne ve babanın sorumluluğuna bırakılmıştır (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 193-195). Açıktır ki dini ve ahlaki öğrenim sürecinde çocukların dindarlık ve ahlaki gelişiminde en çok etkiye sahip olan anne ve babadır.
    5. Çocukların davranışı üzerinde anne ve babanın gözetleyiciliği. Anne ve baba tarafından çocukların davranışının doğru olarak gözetim altında tutulması genel anlamda tüm alanları kapsadığı gibi (ailenin genel kontrol yönüyle alakalı bkz. Tahrim Suresi, 6) cinsel işler gibi özel yönü de kapsamaktadır. İslami rivayetler esasına göre anne ve baba kendi çocuklarını kesinlikle cinsel sahnelere bakmasını yasaklamalıdır, çünkü bu tür sahneler çocuğun üzerinde fevkalade etki bırakır (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 14: 94-95). Anne ve babanın ve diğer büyük yaştaki fertlerin odasına çocuk ve gençlerin girme adabının öğretilmesi üzerinde tekit edilmesi her şeyden daha çok bu konunun önemini ortaya koyar (Bkz. Nur Suresi, 58-59; Vesailu’ş Şia, c. 14: 158-160). Bunlar bir tarafa Müslüman anne ve babalar, özellikle kız ve erkek çocuklarının yataklarını buluğ çağından önce ki, bazı rivayetlerde on yaşları olarak belirlenmiştir, ayırmakla yükümlüdürler (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 182-183).
    6. Çocukların aile kurmaları doğrultusunda yardım etme. İslam anne ve babaya ve ailenin diğer fertlerine çocuklarının eş seçimi ve aile kurmalarına yardım etmelerini tekit etmiştir. Çocuğun evlenme alt yapısının hazırlanmasında anne ve baba ve özellikle çocuğun haklarından birisi unvanında babanın teşvik edilmesi (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 200, 9.hadis) ve anne ve babaya çocuklarının evlilik işinin kolaylaştırılması ve şartların zorlaştırılmamasının önerilmesi (Vesailu’ş Şia, c. 15: 237) İslami rivayetlerde gördüğümüz dikkate değer noktalardır. Bazı rivayetlerde anne ve babanın çocuklarının evlenmesine muhalefet etmeleri ve evlilik şartlarını zorlaştırmaları, yeryüzünde büyük fitne ve fesat olarak tanıtılmasına sebep olmuştur.
    7. Çocuklara sevgi beslemek ve onlarla dostluk kurup sıcak ilişki içerisinde olmak, onların terbiyesi konusunda yumuşak davranmak ve alçaltıcı davranışlardan kaçınmak da İslami rivayetlerin çocuk yetiştirilmesine dair önemli tavsiyeleri arasında yer almıştır (Vesailu’ş Şia, c. 15: 194-195 ve 199-203). Aynı şekilde İslam’ın bu konudaki emirlerine tabi olmak, çocukların sapıklık eğilimlerinin azaltılmasında önemli bir yere sahiptir.
    ABNA24.COM
    --------------------------------

[1] -J.J. Rousseau.

[2] - Diğer taraftan yine bu anketler esasına göre çocuksuz evli bir buçuk milyon kadından 221’i intihar etmiştir. Hâlbuki bir milyon bekâr kadından (42 ile 43 yaşları arası) yalnızca 150 kadın intihar etmiştir. Bu verilere dayanan Durkheim şu sonuca ulaşmıştır: Karı -koca topluluğu zati itibariyle kadının zararınadır ve kadınlardaki intihar eğilimini arttırmaktadır. Gerçekte evli kadınları bekâr kadınlara nispetle daha iyi bir konumda tutan karı-koca ortamı değil, aile ortamıdır. Daha açık bir ifadeyle evli kadınların bekâr kadınlara nispetle daha az intihar etmelerinin sebebi çocukların varlığıdır. (Durkheim, 1975: 188-189).

[3] - Christian Debuist.

[4] -İslam’ın erkeklerin kıskançlığına tekit etmesi, ifrati çıkarımlarla sonuçlanmamalıdır. Rivayetlerin anlatmaya çalıştığı şey şudur: Aile fertlerinin iffetinin tehlikeye düşmesi koşullarında kıskançlık övünç konusudur, ancak örneğin erkek dışsal bir tehdit olmaksızın eşi ve kızının iffeti konusunda kıskanç davranması, yersiz sayılmış ve fertler bunun menfi getirileri hakkında sakındırılmıştır (Vesailü’ş Şia; c.14: 175; bkz. Süneni İbni Mace c.1: 643). İslam bu sıfata yalnızca koruma ve muhafaza etme yönüyle baktığı için bu sıfat beğenilen bir sıfat olacaktır. Bu açıklamayı dikkate alarak erkeklerin kadınları mülk edinme eğiliminin kıskançlık görüşlerini doğurduğu ve bu sıfatı pratikte müşahede edip varsayımda bulunarak kabul edilemeyecek yorumların genelleştirildiği anlaşılmaktadır.


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

İmam Rıza -a.s- tv kanalı resmen yayına başladı
İmam Hamaney'den Kadir Gecesi Tavsiyeleri
İMAM ZEYNEL ABİDİN'İN(A.S)HAYATI
Emanet 1
İMAM BÂKIR (Aleyhisselam)
Tevrat"ın Öyküsü
İmam Seccad’ın (a.s) Sabrı, Bahreyn İntifadası İçin Örnektir
HZ.MEHDİ(A.S)
HERMONUTİK[1] ve TEFSİR İLMİ
İmam Hüseyin (a.s)'ın Hayatıyla İlgili Sorular ve Cevaplar

 
user comment