Tekbir (Arapça: التکبیر), Allah-u Ekber (الله أكبر) şeklinde ifade edilen İslamî bir kavramdır. Sözlükte Allah'ın üstün, yüce ve ulu olduğunu ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de yalnızca bir kere geçmiştir.
Allah-u Ekber zikrinin oldukça çok fazileti ve sevabı vardır. Bu zikri söylemek ve hatta her hâlette bu zikirle meşgul olmak müstahaptır. Bir çok dua ve farz zikrin bir bileşenidir. Nitekim “Tesbihat-ı Erbaa”da farz, Hz. Fatıma’nın tesbihatında müstahap ve ayrıca ezan ve ikamede de bu zikir yer almaktadır.
Tekbir sözcüğü sadrı İslam’dan günümüze kadar savaşlarda ve Müslümanların toplantılarında rayiç bir slogan olarak kullanılmıştır ve İran İslam Cumhuriyeti, Irak ve Afganistan gibi ülkelerin bayraklarında da bu sembol kullanılmaktadır.
Sözlük ve Istılahta
Tekbir, Allah-u Ekber şeklinde ifade edilen İslami bir kavramdır. Sözlükteki anlamı Allah’ın her şeyden üstün, yüce ve ulu olduğunu ifade eder.(1) Dini metinlerde, tekbir Allah’ı üstün ve yüce olarak ifade etmek için kullanılmaktadır, buna rağmen kelimenin sözlük anlamının dini kullanımından etkilendiği anlaşılmaktadır.(2) Zira tekbirin sözlük anlamı, her şey veya bireylerin büyük sayılması anlamındadır.(3)
Kur’an’da Tekbir
Kibir kelimesinin kökü çeşitli baplarında (kibir, istikbar, tekebbür, ikbar) Kur’an’da çok defalar geçmiştir, ancak tekbir kelimesi yalnızca bir kere geçmiştir.(4) Müfessirler kelimenin tefsiri hakkında Allah’ın ululamak ve yüce saymak(5) ve bazı rivayetler esasına göre ise Allah-u Ekber söylemek anlamındadır.(6) Bu iki anlamın cem edilmesi mümkündür.
Kur’an’ın başka ayetlerinde, tekbir sözcüğü emir kipinde geçmiş ve genel olarak Hz. Resulullah (s.a.a) ve müminler bu emre muhatap olmuştur.(7) Tüm bu yerlerin tamamında tekbir kelimesi yalnızca Allah hakkında kullanılmıştır ve Allah dışındakileri ululamak için, “tefil” babı yerine “ifal” babında kullanılmıştır.(8)
Hadislerde Tekbir
Hadis metinlerinde, genellikle Allah-u Ekber söylemekle eşanlamlı veya Allah’ı yüceltmek ve ululamak anlamında kullanılmıştır. Nitekim bir rivayette(9) Allah’ı hidayet ettiği ve sağlık ve afiyet verdiği için ululamak anlamında kullanılmıştır. Başka rivayetlerde ise Allah Teâlâ’nın, vehim ve vasfedilmekten çok daha yüce ve büyük olduğu(10) veya put ve başka tanrılardan mukayese edilmekten çok daha ulu ve yüce olduğu anlamındadır.(11)
Fıkıh Baplarında
Tekbir kelimesi, taharet, salat (namaz), hac ve ticaret baplarında geçmiştir.
“Allah-u Ekber” zikrinin oldukça çok fazileti ve sevabı vardır. Bu zikri söylemek ve hatta her hâlette bu zikirle meşgul olmak müstahaptır.(12) Bir çok dua ve farz zikrin bir bileşenidir. Nitekim “Tesbihat-ı Erbaa”da farz, Hz. Fatıma’nın tesbihatında müstahap ve ayrıca ezan ve ikamede de bu zikir yer almaktadır.
Namaz’da
Tekbir, namazda ya farzdır ya da müstap:
Farz Tekbir
Tekbiretu’l İhram (iftitah tekbiri de söylenmektedir) namazın ecza ve belki erkanındandır. Onsuz namaz sahih değildir.(13) Mümin meyyite namazda beş tekbir getirmek farzdır.(14) Bayram namazlarında (Kurban ve Fıtır) Tekbiretu’l İhram dışında kunutta dokuz tekbir (birinci rekatta beş tekbir, ikinci rekatta dört tekbir) alınmaktadır.(15)
Müstahap Tekbir
Tekbiretu’l İhram dışında, altı tane daha tekbir almak –ki bu tekbirlere iftitah tekbirleri denmektedir- ayrıca bir haletten başka bir halete geçildiğinde de (kıyamdan rükûa geçildiğinde, rükûdan secdeye geçildiğinde, birinci secdeden ikinci secdeye geçildiğinde, secdeden kalkıldığında ve kunut için) söylemek müstaptır. Dolayısıyla iki rekatlık bir namazda, on bir tekbir, üç rekatlı bir namazda on altı tekbir, dört rekatlı bir namazda ise yirmi bir tekbir alınması müstahaptır.(16) Rükua gidilmeden önce ve secde öncesi ve sonrası tekbri getirilmesinin istihbabının olduğu da meşhur görüşlerdendir. Bazı kadim alimlerden farz olduğu nakledilmiştir.(17) Namazların ardından üç kere tekbir getirilmesi müstahaptır.(18)
Tekbirin Namazdaki Adabı
Meşhur görüşe göre namaz esnasında tekbir alındığında ellerin kulak ya yüz veya boğaz hizasına kadar kaldırması müstahaptır.(19) Eller yukarı kaldırıldığında tekbire başlanılması ve eller indiğinde tekbirin bitirilmesi müstahaptır.(20) Bazıları naslar esasına göre tekbirin, eller tam olarak yukarı kaldırıldıktan sonra söylenmesini söylemektedir.(21)
Tekbirin bir diğer müstahabı ise tekbir sırasında ellerin yapışık olması –başparmak dışında- ve avuç içinin kıbleye gelecek şekilde olmasıdır.(22) Tekbir sırasında başparmağın yapışık olup olmamasının müstahaplığı konusunda ihtilaf vardır.(23) Ellerin kulak hizasından yukarıya kaldırılması mekruhtur, hatta bazı eski ulemalara –sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla- nispet verildiğine göre bu iş haramdır.(24)
Tilavet, Sehiv ve Şükür Secdesinde
Tilavet secdesinin farz olduğu ayetler okunduğunda secde öncesi tekbir getirmek müstahap değildir, ancak secdeden kalkarken getirmek müstahaptır. Bazılarının sözlerinden ve muhtemel sözlerinden farz olduğu söylenmiştir. Her ne kadar güçlü görüşe göre bunların hepsinin maksadı istihbap olduğudur.(25)
Sehiv secdesinde, niyet sonrası ve secdeye gitmeden önce tekbir almak meşhur görüşe göre müstahaptır.(26) Bazıları ise şükür secdesinden önce ve başını secdeden kaldırdıktan sonra tekbir alınmasının müstahap olduğunu tasrih etmişlerdir.
Yağmur Namazında
Yağmur namazında namaz kılanların çokça tekbir getirmesi müstahaptır.(28) Yine cemaat imamının namazdan sonra minbere çıkarak kıbleye dönük bir şekilde yüksek sesle yüz kere tekbir alması müstahaptır.(29)
Bayram Namazlarında
Meşhur görüşe göre kurban ve fıtır bayramlarında kendisine has özelliklerde tekbir alınması müstahaptır.(30) Fıtır bayramı akşamı, akşam ve yatsı namazlarından sonra ve sabah namazından ve bayram namazından sonra tekbir alınmalıdır. Meşhur görüşe göre bu dört yer dışında tekbir almanın bir meşruiyeti yoktur.(31) Kurban bayramında Mina’da olan birisi, bayram günü öğlen namazından itibaren tekbire başlar ve toplam on beş namaz böyle devam eder. Zilhicce ayının onüçüncü gününün sabah namazından sonra sona erer. Mina dışında ise on namazdan sonradır; Birincisi bayram günü öğlen namazından sonra ve sonuncusu Zilhicce ayının onikinci günü sabah namazından olmak üzere on namazdır.(32)
Tekbirin Niteliği
Bayram namazlarındaki tekbirin keyfiyeti şu şekildedir: “Allah-u ekber Allah-u ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Velhamdulillahi ale ma hadana velehuş Şukru ale ma evlana.” Kurban bayramında ise buna “ve rezekana min behiymeti’l en’am” cümlesi eklenir.(33)
Elbette fıkıh kaynaklarında tekbirat çeşitli ibarelerde zikredilmiştir. Örneğin:
# “Elhamdulillah”tan önce “ve lillahil hamd” cümlesinin eklenmesiyle;
# Tehlilden sonra “vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahil hamd”;
# Tehlilden sonra “Vallahu ekber, Allahu ekber ale ma hedana velhamdulillahi ala ma elana”
# Başta üç tekbir, sonra tehlil, daha sonra tekbir ve son olarak “Lillahi’l ham, Allahu ekber ala ma hadana”;
# İki tekbir, bir tehlil ve bir tekbir sonra “ve lillahi’l ham ale ma hadana velehu’ş şukru ala ma evlana”;
# İki tekbir sonra bir tehlil ve sonra “Vallahu ekber, vallahu ekber ala ma hadana velehu’l hamdu ala ma evlana”.(24)
Son olarak ifade edilen eşher ve hatta meşhurdur. Kurban bayramında bazılarından başlangıçta üç tekbir getirildiği nakledilmiştir, ancak meşhur iki tekbir almaktır. Bazı yerlerde “Lillahi’l hamd” cümlesi “el-Hamdulillah”tan önce, bazı yerlerde “ve lillahi’l hamd” “el-Hamdulillah” yerine ve bazı yerlerde “El-Hamdulillahi ale ma hadana ve velehu’ş şukru ala ma evlana” “Allahu ekber ala ma hadana velhamdulillahi ala ma evlana” yerine zikredilmiş ve bunun dışında da bazı şekillerde kaydedilmiştir.(35)
Hac’da
Hacda remyi cimar sırasında her bir taş atıldığında tekbir getirmek müstahaptır.(36) Her kim Kabe’ye girerse çıktığında üç kere tekbir alması müstahaptır.(37) Mina’da çokça Allah-u Ekber demek müstahaptır.(38)
Çeşitli rivayetlerde hacda tekbir getirmenin ibadet olduğu ve Kabe’nin görüldüğünde, telbiye (hacda lebbeyk söylemek) kesildiğinde, ihramdaki kişinin tekbir getirmesi müstahaptır.(39) Bunlara ek olarak Arife günü(40), Safa ve Merve arasında say yaparken(41) Arafat’ta vukuf sırasında(42) ve Haceru’l Esved’in karşısında dururken(43) de tekbir getirmek dini ibadet ve şiarlardandır.
Ticaret ve Sefer’de
Müşterinin her hangi bir şeyi aldığında tekbir getirmesi müstahaptır.(44) Sefere çıkarken tekbir getirmek ve dönerken yüksek bir yerde tehlil söylemek müstahaptır.(45)
Tarihte Tekbir
İslam toplumları tarihinde tekbir (Allah-u Ekber söylemek) getirmenin uzun bir geçmişi ve önemli bir yeri vardır.
* Hadis kaynaklarına göre, tekbir alma sünneti İslam’dan önceye gitmektedir; nitekim bazı rivayetlerde Hz. Adem’in (a.s) Haceru’l Esved karşısındaki tekbirinden bahsetmiştir.(46) Abdulmuttalib de zemzem kuyusunu onarırken tekbir getirmiş ve Kureyş ona eşlik etmiştir.(47)
* Sadrı İslam tarihinde, mezkur fıkıh kaynakları dışında, tekbir daha ilk günden itibaren dini ve içtimai bir sünnete dönüşmüştür. Nitekim Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) vahiy akışı bittiğinde tekbir getirmiştir.(48) Aynı şekilde yine efendimiz Hendek savaşında defalarca Müslümanlara toplu olarak tekbir getirmelerini emretmiştir.(49) Ve yine Yahudilerle yaptığı Beni Nadir(50) ve Hayber(51) savaşlarında da tekbir getirmiştir.
* Yine nakledildiğine göre Hz. Ali, Hz. Fatıma ile evlenirken Peygamber efendimiz tekbir getirmiş ve o günden sonra böyle etkinliklerde tekbir getirilmesi yaygınlaşmıştır.(52)
* Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) Neccaşi’nin ölüm haberini aldıktan sonra dört kere tekbir getirmiştir.(53) Nakledildiğine göre Efendimiz cenazeleri teşyi ederken dört veya beş kere tekbir alırmış.(54) O günden bu yana meyyit namazında dört kere tekbir almak yaygınlaşmıştır.
* İmam Ali (a.s) savaşlarda genel olarak tehlil ve tekbir getirmekte ve halk ona eşlik etmekteydi.(55) Yine nakledildiğine göre o günden bu yana savaşlarda ve Müslümanların toplantılarında tekbir getirmek rayiç bir şiara dönüşmüştür.(56)
* İran İslam Devriminin zafer ulaşmasından sonra (1978) da insanlar, konuşmacıların konuşmasını teyit etmek ve yayınlanan her anlaşma ve bildiriyi onaylandığını ortaya koymak için yumruklarını havaya kaldırarak yüksek sesle tekbir getirmektedirler.
ABNA24.COM
wikishia.net
Dipnotlar
1. Zuzeni, c. 2, s. 563; Şad, maddenin zeyli.
2. Bkz. İbn Manzur, kibir maddesi.
3. Cevheri, kibir maddesi.
4. Bkz. İsra, 111.
5. Tabersi, c. 6, s. 689.
6. Huveyzi, c. 3, s. 239.
7. Bakara, 185, Hac, 3, Müdessir, 3.
8. Yusuf, 31.
9. Hürrü Amuli, c. 7, s. 433.
10. Bkz. İbn Babaveyh, s. 11-12.
11. A.g.e, c. 2, s. 239.
12. Vesailu’ş Şia, c. 7, s. 183- 191.
13. Cevehiru’l Kelam, c. 9, s. 201.
14. Cevehiru’l Kelam, c. 12, s. 31.
15. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 395.
16. Cevehiru’l Kelam, c. 10, s. 351-352.
17. Cevehiru’l Kelam, c. 10, s. 101-103 ve 169; Hedaiku’n Nadire, c. 8, s. 290.
18. Cevehiru’l Kelam, c. 10, s. 408.
19. Cevehiru’l Kelam, c. 9, s. 229-233; Müstemseku’l Urve, c. 6, s. 82, 85.
20. Cevehiru’l Kelam, c. 9, s. 235.
21. Müstemseku’l Urve, c. 6, s. 85; Urvetu’l Vuska (ve haşiyesi), c. 1, s. 631.
22. Müstemseku’l Urve, c. 6, s. 86.
23. Cevehiru’l Kelam, c. 9, s. 236-237; Urvetu’l Vuska, c. 1, s. 631.
24. Cevehiru’l Kelam, c. 9, s. 232.
25. Cevehiru’l Kelam, c. 10, s. 224-225.
26. Cevehiru’l Kelam, c. 12, s. 442 ve 447-448.
27. Cevehiru’l Kelam, c. 10, s. 245.
28. Cevehiru’l Kelam, c. 12, s. 137.
29. Cevehiru’l Kelam, c. 12, s. 146.
30. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 378-382.
31. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 381.
32. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 384.
33. Şeraiu’l İslam, c. 1, s. 90.
34. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 386-388.
35. Cevehiru’l Kelam, c. 11, s. 388-390.
36. Cevehiru’l Kelam, c. 19, s. 106.
37. Cevehiru’l Kelam, c. 20, s. 64.
38. Vesailu’ş Şia, c. 14, s. 270.
39. İbn Hambel, c. 3, s. 320; Hürrü Amuli, c. 12, 389.
40. İbn Hambel, c. 3, s. 110, 147.
41. Şafii, c. 2, s. 210; İbn Hambel, c. 2, s. 14; Tusi, c. 5, s. 146.
42. İbn Babaveyh, c. 2, s. 323-322; İbn Kudame, c. 3, s. 429.
43. Şafii, c. 2, s. 170; Buhari, c. 2, s. 162-163; Hürrü Amuli, c. 13, s. 336; başka örnekler için Bkz. El-Mavsuatu’l Fıkhiyye kitabı, bu kelimenin zeyli.
44. Cevehiru’l Kelam, c. 22, s. 452.
45. Cevehiru’l Kelam, c. 18, s. 145.
46. Meclisi, c. 26, s. 270.
47. Kuleyni, c. 4, s. 220.
48. İbn Kesir, c. 1, s. 413.
49. Taberi, c. 2, s. 235-236; Meclisi, c. 17, s. 170, c. 20, s. 189.
50. Kummi, c. 2, s. 359.
51. Meclisi, c. 21, s. 40.
52. Hürrü Amuli, c. 14, s. 63.
53. Buhari, c. 2, s. 71.
54. İbn Hambel, c. 4, s. 367-382; Muslim, c. 1, s. 657.
55. Meclisi, c. 32, s. 508.
56. Bkz. Cubreti, c. 1, s. 78.
Kaynaklar
* Kur’an-ı Kerim.
* İbn Babaveyh, Men La Yahduruhu’l Fakih, Hasan Musevi Horasani baskısı, Beyrut, 1981.
*Aynı, Maaniu’l Ahbar, Ali Ekber Gaffari baskısı, Kum, ş. 1361.
* İbn Hambel, Müsned Ahmed bin Hambel, İstanbul, 1982.
* İbn Kudame, el-Muğni, Beyrut ofset baskısı, 1983.
* İbn Kesir, es-Siyretu’l Nebeviyye, Mustafa Abdulvahid baskısı, Beyrut.
* İbn Manzur, Muhammed bin İsmail Buhari, Sahihi Buhari, İstanbul, 1981.
* Abdurrahman bin Hasan Ceberuti, Tarihi Acaibu’l Asar fi Teracim ve’l Ahaber, Beyrut, Daru’l Celil.
* İsmail bin Hamad Cevheri, es-Sihah, Tacu’l Lügat ve Sihahu’l Arabiye, Ahmed Abdulgafur Attar baskısı, Beyrut, Tahran ofset baskısı, ş. 1368.
* Hürrü Amuli.
* Abdu Ali bin Cuma Huveyzi, Kitabu Tefsiri Nuru’s Sakaleyn, Haşim Resuli Mehallati baskısı, Kum, 1383.
* Hüseyin bin Ahmed Zuzeni, Kitabu’l Mesadir, Taki Bineş baskısı, Tahran, ş. 1374.
* Muhammed Padişah Gulam Muhyiddin Şah, Ananderec, Ferheng Camii Farsi, Muhamed Debir Siyaki baskısı, Tahran, ş. 1363.
* Muhammed bin İdris Şafii, El-Umm, Muhammed Zuhre Neccar baskısı, Beyrut.
* Tabersi.
* Taberi, Tarih.
* Muhammed bin Hasan Tusi, Kitabu’l Hilaf, Kum, 1417.
* Ali bin İbrahim Kummi, Tefsiri Kummi, Tayyip Musevi Cezairi baskısı, Kum, 1404.
* Kuleyni.
* Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu’l Envar, Beyrut, 1403.
* Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, c. 32, Muhammed Bakır Behbudi, Tahran, ş. 1365.
* Müslim bin Haccac, Sahihi Müslim, İstanbul, Tahran, ş. 1365.
* el-Mavsuetu’l Fıkhiyye, c. 13, Kuveyt, Vezaretu’l Evkaf ve’ş Şu’unu’l İslamiye, 1988.
* Muhammed Hasan bin Bakır Necefi, Cevahiru’l Kelam fi Şerhi Şeraiu’l İslam, c. 11, Abbas Kuçani, Beyrut, 1981.
* Hürrü Amuli, Muhammed bin Hasan, Vesailu’ş Şia, Müessese Alulbeyt li-İhyai Turas, Kum, k. 1414.
* Bahrani, Yusuf bin Ahmed, el-Hadaiku’n Nadire fi Ahkami’i İtreti’t Tahire, müessese en-Neşri İslami, Kum, ş. 1363.
* Yezdi, Muhammed Kazım bin Abdulazim, Müstemseku’l Urvetu’l Vuska, Müessese ed-Daru’t Tefsir, Kum, 1416.
* Muhakkik Hilli, Cafer bin Hasan, Şerai’l İslam fi mesailu’l Helal ve’l Hasan, İsmailiyan, Kum, k. 1408
source : abna24