Turkish
Monday 25th of November 2024
0
نفر 0

İmam Hadi aleyhi selam

Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa, İmam Hadi’nin (a.s) oğlu ve Şiaların onuncu imamıdır. Kendisinden İmam Ali Naki veya İmam Hadi olarak bahsedilmektedir. 220 yılından 254 yılına kadar 34 yıl boyunca Şiaların imamet görevini üstlenmiştir. İmametinin çoğunluğunu Sa
İmam Hadi aleyhi selam

Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa, İmam Hadi’nin (a.s) oğlu ve Şiaların onuncu imamıdır. Kendisinden İmam Ali Naki veya İmam Hadi olarak bahsedilmektedir. 220 yılından 254 yılına kadar 34 yıl boyunca Şiaların imamet görevini üstlenmiştir.

İmametinin çoğunluğunu Samarra’da, egemen hükümetin doğrudan kontrolü altında geçirdi. Abbasi halifelerinden bir kaçı ile aynı dönemde yaşamıştır. Onlardan en önemlileri Mütevekkil’dir. Kabri şerifleri Irak’ın Samarra şehrindedir.

İmam Hadi’den (a.s) inanç, Kur’an tefsiri, fıkıh ve ahlak alanında hadisler geride kalmıştır.

Nesep, Künye ve Lakapları

İmam Hadi’nin (a.s) babası Şiaların dokuzuncu imamı, İmam Cevad (a.s), annesi ise Semane[1] veya Susen[2] adlı bir cariyedir.

İmam Hadi ve oğlu İmam Hasan Askeri, askeriyeyn[3] diye ünlüdürler. Zira Abbasi halifeleri onları 233 yılında Samarra’ya götürmüş ve ömürlerinin sonuna kadar orada kontrolleri altında tutmuşlardır.

İmam Hadi’nin (a.s): Necip, Murtaza, Hadi, Naki, Alim, Fakih, Emin ve Tayyip diye başka lakapları daha vardır.[4] Künyesi Ebu’l Hasan’dır.[5] İmam Kazım (a.s) ve İmam Rıza’nın da künyeleri Ebu’l Hasan olduğundan yanlışlık olmasın diye İmam Kazım (a.s) için “Ebu’l Hasan-ı Evvel”, İmam Rıza (a.s) için “Ebu’l Hasan-i Sani” (ikinci) ve İmam Hadi (a.s) için ise “Ebu’l Hasan-i Salis” (üçüncü) denilmiştir.

İmam Hadi’nin (a.s) yüzüğüne: “Allah-u Rabbi ve hüve ismeti min halkihi” yazılıydı.[6]

Doğumu ve Şehadeti

Kuleyni, Şeyh Mufid, Şeyh Tusi ve ayrıca İbn Esir’e göre İmam Hadi (a.s) hicretin 212. Yılında Zilhicce ayının ortasında Medine yakınlarında “Sarya” denilen bölgede dünyaya gelmiştir.[7]

Nitekim Şeyh Mufid ve başkalarının rivayet ettiğine göre İmam Hadi (a.s) Hicretin 254. Yılında Recep ayında Samarra’da 20 yıl, 9 ay ikamet ettikten sonra şehit olmuştur.[8] Bazıları şehadetinin Recep ayının üçünde gerçekleştiğini belirtmiştir.[9] Halbuki başka kaynaklarda şehadetinin 25 veya 26 cemaziyülahır ayında olduğu kaydedilmiştir.[10] O dönemler Abbasilerin onunüçüncü halifesi Mu’tez iktidarda bulunmaktaydı.

Eşleri ve Çocukları

İmam Hadi’nin (a.s) eşinin adı Selsil’dir.[11] Kendisi Nube[12] ahalisinden bir cariye ve aynı zamanda İmam Hasan Askeri’nin (a.s) annesidir.

Şia ulemalarının çoğu İmam Hadi’nin (a.s) dört erkek çocuğunun olduğunu belirtmişlerdir, ancak kızlarının sayısı konusunda ihtilaf vardır. Huzeyni şöyle yazmıştır: İmam Hadi’nin (a.s) çocukları şunlardan ibarettir: İmam Hasan Askeri (a.s), Muhammed, Hüseyin ve Cafer’dir. Cafer imamet iddiasında bulunmuş ve Caferi Kezzap olarak ünlenmiştir.[13]

Şeyh Mufid, İmam Hadi’nin (a.s) çocukları hakkında şöyle yazmaktadır: O hazretin vasisi ve bir sonraki imam, Ebu Muhammed Hasan’dır, diğer çocukları Hüseyin, Muhammed, Cafer ve kızının adı Ayşe’dir.[14] İbn Şehri Aşub, İmam Hadi’nin Aleyh adında bir kızının olduğunu yazmıştır.[15] Elbette elde olan veri ve karinelere göre İmam Hadi’nin farklı adlarla çağrılan yalnızca bir kızının olduğu ortaya çıkmaktadır. Ehli sünnet ulemasının sözlerinden de İmam Hadi’nin (a.s) dört erkek ve bir kız çocuğunun olduğu sabit olmaktadır.[16]

İmamet

İmam Hadi (a.s) hicretin 220. Yılında imamet makamına erdi. Şiaların İmam Cevad’ın (a.s) küçük yaşta imam olması konusundaki sorunu -az bir grup dışında- aşmasından dolayı İmam Hadi’nin (a.s) küçük yaşta imam olması konusunda önemli bir tereddüt yaşanmamıştır. Şeyh Mufid’in[17] yazdığına göre İmam Cevad’ın (a.s) takipçilerinin tamamına yakını İmam Hadi’nin (a.s) imametine inanmıştır. Az sayıda bir grup ise kısa bir süreliğine “Musa Müberka” diye meşhur olan Musa b. Muhammed’in (ö. 296) imametine inanmış, lakin kısa bir süre sonra ondan vazgeçerek İmam Hadi’nin (a.s) imametine dönmüşlerdir.[18] Said b. Abdullah, o grubun İmam Hadi’ye (a.s) yönelmesinin nedenini Musa Müberka’nın onları dışlamasına ve kendisinden uzaklaştırmasına bağlamaktadır.[19]

İmametinin Delilleri

Tabarsi ve İbn Şehri Aşub’a göre Şiaların İmam Hadi’nin (a.s) imametinin sıhhatine ve doğruluğuna ittifak ettikleri sağlam ve kuşku götürmez bir gerçektir.[20] Buna rağmen, Kuleyni ve başkaları İmam Hadi’nin (a.s) imametiyle ilgili bazı nasları zikretmişlerdir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Abbasi halifesi Mu’tasım İmam Cevad’ı (a.s) Bağdat’a çağırdığı zaman – İmam Cevad (a.s) davet edilişinden canına karşı bir tehlike sezdiğinden ve başka maslahatlardan dolayı- İmam Hadi’yi kendisine vasi ve vekil unvanı ile Şialara tanıtmıştır.[21]Hatta kendisinden sonra İmam Hadi’nin (a.s) imametinde hiçbir kuşku ve şüphe kalmasın diye yazılı bir nass geride bırakmıştır.[22]

Muasır Halifeler

İmam Hadi’nin (a.s) imameti döneminde yaşamış Abbasi halifelerinin yaşadığı zamana göre isimleri:

* Mu’tasım, Ma’mun’un kardeşi (218-227)

* Vasık, Mu’tasım’ın oğlu (227-232)

* Mütevekkil, Vasık’ın kardeşi (232-248)

* Muntasır, Mütevekkil’in oğlu (6 ay)

* Mustain, Muntasır’ın amcaoğlu (248-252)

* Mu’tez, Mütevekkil’in bir diğer oğlu (252-255)

İmam Hadi (a.s) son halife döneminde zehirletilerek şehadete erdi ve kendi evinde Samarra’da toprağa verildi.[23]

Mütevekkil’in İmam Hadi’ye Karşı Politikası

Mütevekkil halifelik gücünü ele geçirmeden önce önceki halifelerin politikası Ma’mun’un politikası idi. Ehli Hadis karşısında Mutezile’yi savunan bu politika, Alevilere siyasi açıdan uygun bir atmosfer vermekteydi, ancak Mütevekkil’in gelişi ile dar görüşlülükler başlamış ve Ehli Hadis, Mutezile ve Şialara karşı himaye ve tahrik edilerek onlara karşı ağır baskı ve şiddet baş göstermeye başlamıştır.

Ebu’l Ferec İsfahani, Mütevekkil’in olumsuz ve uygun olmayan davranışlarına işaret etmiş ve Ubeydullah b. Yahya b. Hakan adındaki vezirinin de onun gibi azılı bir Alevi ailesi düşmanı olduğunu belirtmiştir. Mütevekkil’in uygunsuz ve çirkin davranışlarından bazıları şunlardır: İmam Hüseyin’in (a.s) kutsal kabri şeriflerini tahrip etmek, kabrin etrafına tohum ekip biçmek, kabrin üzerinde tarım yapmak ve İmam Hüseyin’in (a.s) kabri şeriflerini ziyaret etmek isteyenlere zorluk çıkarıp ağır cezalara çarptırmak.[24]Bu politikanın tek nedeni İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela’daki kabrinin Şii düşünce tarzının ve imamlarının halk genelinde takviye edilerek duygusal bir bağ oluşturma tehlikesinden ötürü idi.

Samarra’ya Çağrılışı

Mütevekkil, hicretin 233. Yılında İmam Hadi’yi (a.s) Medine’den Samarra’ya getirtme kararı aldı. İbn Cevzi, bazı kötü niyetli kimselerin Mütevekkil’in huzurunda risalet ailesine kötü söz söylemelerine değinerek şöyle yazmakta: Mütevekkil, halkın İmam Hadi’ye (a.s) olan ilgisini ortaya koyan raporlardan dolayı onu Samarra’ya çağırttı.[25]

Şeyh Mufid şöyle yazmaktadır: İmam Hadi (a.s) Mütevekkil’e yazdığı bir mektupta yayınlanan raporları yalanlamıştır. Mütevekkil, İmam Hadi’nin (a.) mektubuna karşı saygı içerikli bir mektup yazmış ve kurnazca bir hamle ile İmamın Samarra’ya hareket etmesini istemiştir.[26] Kuleyni ve Şeyh Mufid, Mütevekkil’in mektubunun metnini kitaplarında zikretmiştir.[27]

Mütevekkil, İmam Hadi’yi (a.s) Samarra’ya getirme planını öyle ayarlamıştır ki gelişi sırasında halkın duygularını kabartmamaya ve İmamın zorla yolculuğundan kaynaklı uygunsuz gelişmelerin yaşanmamasına özen göstermiştir, ancak Medine halkı daha ilk günden olaydan haberdar olmuştur.

İbn Cevzi bu konu hakkında Yahya b. Herseme’den şöyle rivayet etmektedir: Ben Medine’ye gitmiş ve halkın arasına karışmıştım. Halk oldukça rahatsız ve kızgındı. Duruma beklenmedik tepki göstermekte, ancak buna rağmen yumuşak davranmaktaydılar. Ama yavaş yavaş halkın tepkisi artmış ve artık bağırıp aleni bir şekilde rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamışlardı. Halk o kadar çok tepki göstermişti ki ta o güne kadar Medine’de bunun benzeri bir durum yaşanmamıştı.[28]

Hatip Bağdadi’nin (ö.k: 463) yazdığına göre Cafer Mütevekkil, İmam Hadi’yi önce Medine’den Bağdat’a oradan da Samarra’ya getirtmiştir. Orada 20 yıl 9 ay boyunca yaşamış ve Mu’taz’ın hükümeti döneminde ölmüş (şehit olmuş) ve yine orada defnedilmiştir.[29]

Samarra’da İkameti

İmam Hadi (a.s) Samarra’ya girişi sırasında halkın yoğun ilgisiyle karşılaşmış ve Huzeyme b. Hazim’in evinde sükûnet etmiştir.[30]

Şeyh Mufid’in naklettiğine göre İmam Hadi (a.s) Samarra’ya girdiği birinci gün Mütevekkil, İmamın “Han Saalik”te[31]tutulmasını ve bir gün sonra imamın kalması için hazırlanan eve götürülmesini emretmiştir. Salih b. Said’e göre Mütevekkil’in bu tutumu İmam Hadi’nin tahkir edilmesi amacı ile yapılmıştır.[32]

İmam Hadi (a.s) ömrünün sonuna kadar –yirmi yılın üzerinde- Samarra’da yaşamıştır. Şeyh Mufid, İmam Hadi’nin Samarra’da zorla alıkonulmasına değinerek şöyle yazmaktadır: İmam, görüntüde halifenin ihtiramına sahipti, ancak gerçekte Mütevekkil’in vesilesi ile İmam karşıtı desiseler kurulmuş, ama hiç birisi pratikte başarılı olamamıştır.[33]

İmam Hadi (a.s) Samarra’da öyle yüksek bir şahsiyet ve manevi azamete sahipti ki herkes onun karşısında tevazu göstermekte ve ister istemez onun karşısında eğilmekte ve saygı göstermekteydiler.

Mütevekkil’in Davranışı

İmam Hadi (a.s) Samarra’da zorla tutulduğu dönem boyunca, görüntüde sakin bir hayat yaşamaktaydı. Mütevekkil, İmamı tam olarak kontrol ve takip altında tutmak ve onu halkın gözünde azamet ve saygınlığını kırmak için planlar düzmekteydi.[34]

Bir gün Mütevekkil’e İmam Hadi’nin (a.s) evinde savaş aletleri ve Şialarından kendisine ulaşan mektupların olduğu bilgisi ulaşır. Mütevekkil, bir grup asker ve memurunun –ansızın ve beklenmediği bir anda- İmamın evine saldırmaları emrini verir. Emir yerine getirilir ve eve girdiklerinde İmam Hadi’yi (a.s) tabanı çakıl taşlar ve kumla kaplı bir odada bulurlar. Kapıyı üzerine kapatmış, üzerine yünlü bir elbise giymiş, başına bir erekçin koymuş ve Kur’an okumakta. İmam Hadi’yi o şekilde halifenin huzuruna götürürler.

İmam Hadi’yi (a.s) Mütevekkil’in huzuruna götürdüklerinde, Mütevekkil’in elinde bir kase şarap bulunmaktaydı. Mütevekkil, İmamı yanında oturtarak şöyle der: İç. İmam özrünü isteyerek şöyle buyurur: Benim et ve kanım şarapla kirlenmemiştir. Daha sonra Mütevekkil, İmamdan bir şiir okumasını ve onu vecde getirmesini ister. İmam Hadi (a.s): “Fazla şiir okumam” diye buyurur. Ancak Mütevekkil ısrar eder ve Hz. Hadi (a.s) aşağıdaki şu şiiri okur:[35]

باتوا علی قُلَلِ الأجبال تحرسهم
    

غُلْبُ الرجال فما أغنتهمُ القُللُ

واستنزلوا بعد عزّ عن معاقلهم
    

فأودعوا حُفَراً، یا بئس ما نزلوا

ناداهُم صارخ من بعد ما قبروا
    

أین الأسرة والتیجان والحلل؟

أین الوجوه التی کانت منعمة
    

من دونها تضرب الأستار والکللُ

فأفصح القبر عنهم حین ساء لهم
    

تلک الوجوه علیها الدود یقتتل

قد طالما أکلوا دهراً وما شربوا
    

فأصبحوا بعد طول الأکل قد أُکلوا

وطالما عمروا دوراً لتحصنهم
    

ففارقوا الدور والأهلین وانتقلوا

وطالما کنزوا الأموال وادخروا
    

فخلفوها علی الأعداء وارتحلوا

أضحت مَنازِلُهم قفْراً مُعَطلة
    

وساکنوها إلی الأجداث قد رحلوا

Şiir sona erince Mütevekkil dâhil oradaki herkes etki altında kalır. Öyle ki Mütevekkil’in yüzü gözyaşlarından dolayı ıslanır. Sonra halife şarapların kaldırılmasını ve İmamın saygın bir şekilde evine geri götürülmesini emreder.[36]

Muntasır Dönemi

Mütevekkil’den sonra oğlu Muntasır yönetime geldi. Muntasır’ın hükümeti ile İmam Hadi ve Alevi ailesine olan baskılar bir nebze de olsa azalmaya başladı. Gerçi farklı şehirlerde devlet adamlarının Şialara karşı baskıları aynen devam etmekteydi.

Önceki zamanlara göre nispeten azalan baskı dönemi Şiaların farklı şehirlerde daha organize olmalarına neden oldu. İmamın vekillerinden birisi tutuklandığında, İmam anında başka birisin kendisine vekil olarak tayin etmekteydi.

İslamiyet’in Açıklanması

İmam Hadi Mektebinde Kur’an’ın Asaleti

Gulat düşünceli insanların Kur’an’ın tahrifine yönelik sapkınlıkları, başka fırkadan insanların Şialara karşı saldırılarına neden oldu. Kur’an’ın tahrifine yönelik Ehli sünnetin kitaplarında da bulunan bazı sahih olmayan rivayetler Ehli sünnet düşüncesindeki insanları da rahatsız etmektedir.

Bu ithamlar karşısında Şia İmamları her zaman Kur’an’a asalet vermiş ve ona muhalif her rivayeti batıl ilan etmişlerdir.

İmam Hadi (a.s) İbn Şu’be Harrani’nin naklettiği detaylı bir risalede Kur’an’ın asaletine şiddetle vurgu yapmış ve onu rivayetlerin değerlendirmesinde ve sahih ve sahih olmayan hadislerin teşhisinde dakik bir ölçü aracı olarak karar kılmıştır. Ve Kur’an-ı Kerim’i resmi olarak tüm İslami fırkaların istinat ettiği tek bir metin olarak dile getirmiştir.

Başka bir oturumda ihtilaflı bir konu hakkında İmam Hadi (a.s) Kur’an’a istinat ederek herkesi kendi görüşünü kabul etmek zorunda bırakmıştır.[37] Ayyaşi’nin de naklettiği bir rivayette şöyle okumaktayız:

Ebu Cafer ve Abu Abdullah aleyhima selam bize Kur’an veya peygamberin sünnetine muvafık olmayan bir söz söylememiştir.[38]

İmam ve Kur’an’ın Yaratılma Konusu

Sünni dünyasını kendisiyle meşgul eden üçüncü yüzyılın en önemli konularından birisi Kur’an’ın hudus (yaratılmış) ve kadim (ezeli) olması üzerine yapılan cidaldi. Bu konu Sünniler arasında çeşitli fırka ve mezheplerin doğmasına neden olmuştur.

Şialar bu konuda İmamların (a.s) kılavuzluğunda sessizliği seçmiştir. İmam Hadi’nin (a.s) yazdığı bir mektupta Şialarından birisine bu konuda görüş belirtmemesini ve Kur’an’ın hudus veya kadim olması hakkındaki görüşlerden hiç birisini kabul etmemesini emreder.[39]

Böyle bir pozisyonda kalmak Şiaların bu konuda sıkıntıya düşmemesine neden olmuştur.

Kelam İlmi

Şia grupları arasındaki ihtilaflı görüşler, onların İmamların nezdinde hidayetlerini güçleştirmekteydi. Şiaların farklı şehirlerde yaşaması ve arada sırada başkalarının görüşlerinin etkisi altında kalmaları durumu daha da güçleştirmekteydi. Bu girdapta Şia olmayan gruplar ve Şia karşıtı mutaassıplar da bu ihtilafların körüklenmesine neden olmakta ve konuyu oldukça fazla derin göstermeye çalışmaktaydılar. Keşşi’nin naklettiği bir rivayette fırka ashaplarından biri kendi yanından Zurariyye, Ammariye ve Yafuriyye adlarında mezhepler üretmiş ve onları İmam Cafer Sadık’ın (a.s) büyük ashaplarından Zürare, Ammar Sabati ve İbn Ebi Yafur’a nispet vermekteydi.[40]

Şia İmamları (a.s) bazen bazı sorularla karşı karşıya gelmekteydi. Bu soruların bazılarının kaynağı Şia düşünürleri arasında yaşanan bu ihtilaflardan kaynaklanmakta ve bazen yüzeysel bir yönü ve bazen de derin yönleri bulunmaktaydı. İmamlar bunlara müdahale etmekteydi. Bu konulardan birisi “teşbih” ve “tenzih” konusuydu. Şia İmamları daha ilk andan itibaren tenzih görüşünün hakkaniyetine vurgu yapmışlardır.

Hişam b. Hakem ve Hişam b. Salim’in “teşbih” ve “tenzih” hakkındaki sözleri Şialar arasında ihtilafların yaşanmasına neden olmuş ve İmamlar düzenli olarak bu tür sorularla karşı karşıya kalmışlardır.

Bu konu hakkında bazıları oldukça ayrıntılı olan yirmi bir rivayet İmam Hadi (a.s) tarafından nakledilmiş ve tüm bunlar İmamın (a.s) tenzih görüşünü teyit ettiğini ortaya koymuştur.[41]

Şia İmamlarının (a.s) “cebr ve ihtiyar” konusundaki görüşlerini ortaya koyan ayrıntılı bir risale İmam Hadi (a.s) tarafından elimize ulaşmıştır. Bu risalede, Kur’an ayetleri esasına göre İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen “la cebre vela tafvize bel emrun beyne’l emreyn” (cebr ve tefviz yoktur, bilakis ikisinin arasıdır) hadisinin şerhi ve halli konusunda detaylı açıklama yapılmış ve Şia’nın cebr ve ihtiyar konusundaki itikadi temelleri beyan edilmiştir.42

İmam Hadi’nin (a.s) ihticacları (istidlal) unvanı ile nakledilen rivayetler arasında en çok sayı cebr ve ihtiyar konusunda göze çarpmaktadır.[42]

Dua ve Ziyaret Kültürü

İmam Hadi’nin (a.s) işleri arasında dua ve ziyaret Şiaların eğitim ve terbiyesi açısından önemli bir yere sahip olmuş ve onların Şii marifetlere aşina olmasında önemli bir rolü ifa etmiştir. Bu dualar Allah’la razı niyaz etme dışında farklı şekillerde siyasi ve sosyal konulara da işaretler etmektedir. Bu işaretler Şia’nın siyasi hayatında oldukça etkili olmuş ve düzenli olarak has mefhumları Şia toplumuna telkin etmekteydi.

Camie Kebire Ziyareti

Bu ziyaret, Şia marifetlerini olağanüstü bir şekilde ortaya koymakta ve Ehlibeytin (a.s) yaratılış makamını gözler önüne sermektedir. Bu ziyaret Şiaların isteği üzerine İmam Hadi (a.s) tarafından dile getirilmiştir.

Şialara Teamülü

İmam Hadi (a.s) vekâlet sistemi ile Şialar ile ilişki halindeydi. Bu metot önceki İmamların yaşamlarında uyguladıkları bir yöntemdi. Bu dönemde Ehlibeyt (a.s) dostlarının çoğunluğu İran’da yaşamaktaydı. İmam Hadi (a.s) ise Gulat Şialarla karşı karşıya gelmişti.

İmam Hadi Döneminde Vekâlet Sistemi

Her ne kadar son Şii İmamlarının dönemi Abbasi hükümetlerinin şiddetli baskısı altında geçse de aynı zamanda bu dönemde Şia, İslam ülkelerinin tamamında yayılmıştı. İmam Hadi (a.s) ile Irak, Yemen, Mısır ve başka bölgelerdeki Şialar arasında ilişkiler bulunmaktaydı. Vekâlet sistemi bu ilişkilerin devamını ve idamesini pekiştirmiştir. Vekiller, humsun toplanması ve İmama gönderilmesi dışında kelam ve fıkıh konularında da etkin roller oynamış ve bir sonraki imamın imametini ortaya koymakta önemli bir eksen görevi görmüştür.

Doktor Casim Hüseyin’in yazdığına göre: tarihi rivayetlerden istifade edildiğine göre vekillerin tayin edilmesi için dört bölge seçilmişti:

* Bağdat, Medain, Sevad ve Kufe

* Basra ve Ahvaz

* Kum ve Hamedan

* Hicaz, Yemen ve Mısır

İmamların vekilleri mektuplar sayesinde güvenilir kişiler aracılığı ile İmamlarla ilişki halindeydiler. İmamların fıkıh ve kelam içerikli görüşlerinin çoğunluğu mektuplar aracılığı ile Şialarına ulaşmıştır.

Ali b. Cafer, İmam Hadi’nin (a.s) Bağdat’ın köylerinden birisi olan Heminiye ahalisinden olan vekillerinden birisiydi.

Onun hakkında Mütevekkil’e raporlar verilmiş ve bunun üzerine tutuklanarak zindana atılmıştı. Hapiste uzun bir süre kaldıktan sonra İmam Hadi’nin (a.s) emri ile Mekke’ye dönmüş ve ömrünün sonuna kadar orada yaşamıştır.[43]

Hüseyin b. Abd Rabbe veya –bazılarının naklettiğine göre- Ali adındaki oğlu İmam Hadi’nin (a.s) vekillerinden birisiydi. Ondan sonra Ebu Ali b. Raşit İmam Hadi (a.s) tarafından onun yerine kendisine vekil olarak tayin etmiştir.

Keşşi’nin İsmail b. İshak Nişaburi hakkında naklettiği bir rivayetten anlaşıldığı kadarıyla muhtemelen Ahmed b. İshak Razi de İmam Hadi’nin vekillerinden birisi olmuştur.[44]

İmam Hadi ve İran Şiaları

İlk asırda Şiaların çoğunluğu Kufe’de yaşamaktaydı. Zira bu kişilerin Kufi lakabını almaları onların Şia olduklarını göstermekteydi.

İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) bu yana “Kummi” lakabı İmamların ashaplarının isimlerinin sonlarında göze çarpmaktadır. Bunlar Kum’da yaşayan Arap asıllı kişilerdi.

İmam Hadi’nin (a.s) döneminde Kum şehri, İran Şialarının en önemli toplanma merkezi konumundaydı. Bu şehirdekilerle İmamlar arasında güçlü ilişkiler bulunmaktaydı. Kufe’de bazı Şialar arasında görülen Gulat düşüncesi ve uygunsuz durumlar Kum’da görülmemekte ve bu şehirde tam bir sükunet içinde Gulat karşıtı bir durum hakimdi. Bu diyarın Şiaları, bu konuya oldukça çok önem vermekteydiler.

Kum’un yanı sıra Abe -veya Ave- ve Kaşan şehirleri de Şii talimlerinin etkisi altında kalmış ve Şii bakış açısını Kum’dan takip etmekteydiler. Muhammed b. Ali Kaşani hakkında bazı rivayetlerde İmam Hadi’ye (a.s) tevhit hakkında bazı sorular sorduğu kaydedilmiştir.[45]

Kum halkı, İmam Hadi’yle (a.s) mali konuda da irtibat halindeydi. Bu konuda Muhammed b. Davut Kummi ve Muhammed Talha’nın Kum ve Kum’a bağlı şehirlerden halkın humus ve hediyelerini topladıkları ve İmama yöneltilen soruları imama ulaştırdıkları kaydedilmiştir.[46]

Kum ve Ave halkı, İmam Rıza’nın (a.s) Meşhed’de bulunan kabri şeriflerini ziyaret eder ve İmam Hadi (a.s) da onların bu davranışlarına karşılık onları bağışlanmışlar olarak vasfederdi.[47]

İran şehirlerinde yaşayan başka Şiilerinde İmamlarla bu tür ilişkileri vardı. Halbuki o zamanlar İran şehirlerinin çoğu Emevi ve Abbasilerin kahır nüfuzundan dolayı sünni mezhep ve Şia azınlıktaydı.

İmam Hadi’nin (a.s) ashaplarından Ebu Mekatil Deylemi, imamet hakkında rivai ve kelami bir kitap telif etmiştir.[48] Deylem şehri (şu anki Gilan şehrinin doğusu) hicretin ikinci asrının sonunda Şialardan çok sayıda kişiye kucak açmıştır. Buna ek olarak Irak’ta muhacir olan Deylem’li bazı kişiler de Şia mezhebine geçmiştir.

İmam Hadi’nin ashaplarının şehirlerine nispeten verilen lakapları bize Şiaların yaşadıkları yerler ve merkezler hakkında ipuçları vermektedir. Örneğin Beşer b. Beşşar Nişaburi, Fetih b. Yezid Curcani, Ahmed b. İshak Razi, Hüseyin b. Said Ahvazi, Hamdan b. İshak Horasani ve Ali b. İbrahim Talakani isimler İran’ın farklı şehirlerine işaret etmektedir. Corcan (Gorgan) ve Nişabur, Şiaların faaliyetlerinden dolayı zamanla dördüncü yüzyılda Şiaların nüfuzlu merkezlerinden birine dönmüştür.

Elde olan bazı karinelere göre Kazvin şehrinde de İmam Hadi’nin ashaplarından bazılarının yaşadığını ortaya koymaktadır.[49]

İsfahan şehri aşırı radikal Sünni Hambeli mezhebi taraftarlarının yaşadığı yer olarak bilinmekteydi –gerçekten de şehrin önemli bir kısmı bu şekilde idi- bazen İmam Hadi’nin (a.s) ashaplarından Şiaları da kendisinde barındırmaktaydı. Örneğin İbrahim b. Şebih İsfahani’ye işaret edilebilir. Kendisi Kaşan’lı da olsa muhtemelen uzun bir süre İsfahan’da yaşadığından İsfahani lakabını almıştır. Bunun tersi de doğrudur. Nitekim İmam Hadi’nin (a.s) ashabından olan Ali b. Muhammed Kaşani aslen İsfahanlıdır.[50] Abdurrahman Nami’nin nakledildiğine göre İsfahanlı olduğu ve İmam Hadi’den Samarra şehrinde gördüğü kerametlerden dolayı Şia olduğu kaydedilmiştir.[51]

Başka bir rivayette İmam Hadi (a.s) Hamedan’da bulunan vekiline şöyle bir mektup yazmaktadır: Ben sizin isteklerinizi Hamedan’daki dostlarımıza ilettim.[52]

İmam Hadi ve Gulat Şialar

İmam Hadi (a.s), önceki imamların faaliyetleri sürecinde Gulatla (aşırıya kaçanlar) karşı karşıya kaldı. Zira kendi ashabının içinden bazıları da Gulat düşüncesine kapılmışlardı.

Gulatın büyüklerinden ve mutahhar Ehlibeyt İmamları tarafından dışlanan[53] Ali b. Hasake, Kasım Şa’rani Yaktini’nin üstadı idi. Hasan b. Muhammed b. Babai Kummi ve Muhammed b. Musa Şeriki de yine Ali b. Hasake’nin öğrencilerindendi. Muhammed b. Nasır Nemri ve Faris b. Hatem Kazvini İmam Hadi’nin (a.s) lanetine uğramışlardır. İmam Hadi (a.s) kaleme aldığı mektubunda İbn Babai Kummi’den uzak olduğunu açıklayarak şöyle buyurmaktadır: “O, kendisini nübüvvete atadığımı ve benim babım (kapım) olduğumu zannetti.” Daha sonra Şialara hitaben şöyle buyurmaktadır: “Eğer başarabilirseniz onu öldürün.”[54]

Nübüvvet iddiasında bulunan Muhammed b. Nasır Nemri, Nemriye veya Nasıriye fırkasının başkanı idi. Söylendiğine göre o, tenasüh[55] (reenkarnasyon) ve İmam Hadi’nin rububiyetine inandığı ve mahremler (aile içi, ensest) ve erkekler arası evliliğin caiz olduğunu ileri sürdüğü ve İmam Hadi (a.s) tarafından nübüvvete atandığını iddia etmekteydi. Muhammed b. Musa b. Hasan b. Fırat da onu desteklemekteydi. Nasıriye diye anılan Muhammed b. Nasır’ın fırkası en önemli Gulat fırkası olarak anılmış ve kendi aralarında birkaç kısma ayrılmaktadırlar.[56]

Bu dönemde yaşayan ve Gulatın büyüklerinden sayılan diğer Gulatlar şunlardan ibarettir: Abbas b. Sadaka, Ebu’l Abbas Tarfani (Tabarani) ve Şahı Reis diye ünlenen Ebu Abdullah Kindi.[57]

İmam Hadi (a.s) Faris b. Hatem’in tekzip edilmesini ve saygınlığının kırılmasını emreder ve Faris b. Hatem ile Ali b. Cafer arasında yaşanan anlaşmazlıkta Ali b. Cafer’in tarafını tutarak İbn Hatem’i tardederek dışlar. Aynı şekilde İbn Hatem’in öldürülme emrini verir ve onun katilinin uhrevi saadet ve mutluluğa ereceğini ve o kişi için cenneti tazmin eder. Sonunda Şialardan Cüneyt adlı birisi İmam Hadi’den (a.s) sözlü izni aldıktan sonra İbn Hatem’i öldürür.

Kendilerinin İmam Hadi’nin (a.s) ashabından olduklarını ileri süren diğer Gulatçılar şunlardan ibarettir: rical alimlerinin çoğunluğu tarafından Gali ve mezhebi bozuk olarak tanıtlan Ahmed b. Muhammed Seyyari’dir.[58] Onun yazdığı “El-Kıraat” kitabı bazıları tarafından Kur’an’ın tahrif olduğuna dair istidlal ettikleri asli rivayetleri barındırmaktadır.

Kendisini İmam Hadi’nin (a.s) ashabından biri olarak tanıtan Hüseyin b. Ubeyd ise Kum şehrinde yaşayan ve Guluv karıştı olarak bilinen Ahmed b. Muhammed b. İyasi Kummi adlı âlim tarafından bir topluluğun içinde Guluv olduğu gerekçesiyle Kum şehrinden sürülür.

İmam Hadi’nin Şehadeti

Abbasi halifelerinden Mu’tasım, İmam Hadi’yi (a.s) zehirleterek şehit etti.[59] Halk, İmam Hadi’nin (a.s) cenaze töreninde yüzlerine vurmakta ve yanaklarını pare etmekteydi. İmam Hadi’nin (a.s) pak naaşını omuzlarına alarak evinden dışarı çıkararak “Musa b. Bağa”nın evinin önünde karar kıldılar. Abbasi halifesi Mu’tasım onları gördüğünde İmam Hadi’ye (a.s) cenaze namazı kılmaya karar verdi. Bundan dolayı İmam Hadi’nin (a.s) naaşının yere konulmasını isteyerek ona namaz kıldı, ancak İmam Hasan Askeri (a.s) ondan önce Şialarla birlikte İmam Hadi’nin (a.s) mutahhar bedeni için cenaze namazı kılmıştı. Daha sonra göz hapsinde tutulduğu evlerden birinde toprağa verildi. Cenaze törenine katılanların sayısı o kadar çoktu ki İmam Hasan Askeri’nin (a.s) o toplulukta hareket etmesi oldukça güçleşmişti. Bunun üzerine gençlerden birisi İmama bir merkep getirdi ve halk İmamı evine kadar uğurladı.

Öğrenci ve Ashabı

Şeyh Tusi’nin yazdığına göre İslami ilimlerin çeşitli alanlarında İmam Hadi’den rivayet nakleden ve İmamın yetiştirdiği öğrencilerinin sayısı 185’in üzerindedir. Burada İmam Hadi’nin (a.s) önde gelen bazı öğrencilerine değiniyoruz:

Abdulazim Hasani

Nesebi dört vasıta ile İmam Hasan’a (a.s) ulaşan Abdulazim Hasani (a.s), Şeyh Tusi’nin yazdığına göre İmam Hadi ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s) ashabındandır, ancak bazı kaynaklarda İmam Cevad ve İmam Hadi’nin (a.s) ashabından olduğu yazılmıştır.

“Abdulazim” muttaki, zahit, alim, fakih ve İmam Hadi’nin (a.s) itimat ettiği güvenilir adamlarından birisiydi. “Ebu Hammad Razi” şöyle demektedir: “Samarra’da İmam Hadi’nin (a.s) huzuruna çıkarak helal ve haram konularında İmama bazı sorular yönelttim kendileri de cevaplarını buyurdular. Oradan ayrıldığmda bana şöyle buyurdular: “Ey Hammad! Yaşadığın bölgede her ne zaman dini bir konuda sıkıntı ile karşılaşacak olursan Abdulazim Hasani’ye sor ve benim selamımı ona ulaştır.”

Osman b. Said

Osman b. Said, daha on bir yaşında iken onuncu İmamın (a.s) öğrencisi olmayı başarmış ve kısa bir sürede o kadar ilerlemiştir ki İmam Hadi (a.s) onu “sıka” ve “emin” olarak adlandırmıştır.[60]

Eyüp b. Nuh

Eyüp b. Nuh, emin ve güvenilir bir insandı. İbadet ve takvada çok seçkin bir konuma sahipti. Rical alimleir onu Allah’ın salih kulları zümresinden saymıştır. Kendisi İmam Hadi ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s) vekillerinden birisidir. İmam Hadi’den (a.s) çok sayıda rivayet nakletmiştir.[61]

Hasan b. Raşit

Künyesi “Ebu Ali” olan Hasan b. Raşit, İmam Cevat ve İmam Hadi’nin (a.s) ashabındandır. Bu iki imamın nezdinde çok büyük bir makam ve mevkiye sahipti. Şeyh Mufid, onu seçkin fakihlerin zümresinden ve birinci derecedeki şahsiteylerden saymıştır.

Şeyh Tusi de İmamların (a.s) övülen vekil ve sefirlerinden konu açıldığında “Hasan b. Raşit”i İmam Hadi’nin (a.s) vekili olarak anmış ve İmamın ona yazdığı mektupları zikretmiştir.[62]

Hasan b. Nasır

Şeyh Tusi, Hasan b. Nasır’ı İmam Hadi’nin (a.s) ashabından saymıştır. Kendisi Seyyid Murtaza’nın anne tarafından babasının dedesidir.[63] Seyyid Murtaza onun vasfı hakkında şöyle demektedir: “Onun ilim, takva ve fıkıhtaki makam ve üstünlüğü güneşten daha aydındır. Deylem şehrinde İslam’ı yayan odur. Öyleki halk onun sayesinde delaletten hidayete ermiş ve onun duasıyla hakka dönmüşlerdir. Onun sevilen sıfatları ve güzel ahlakı sayılamayacak kadar çoktur.”[64]

ABNA.İR

wikishia.net

Kaynaklar

    * Mufid, Muhammed b. Muhammed b. Numan, el-İrşat, tercüme: Sadi Horasani, Tahran, İslamiyye yayınları, 1380.
    * Navbahti, Hasan b. Musa, Firaku’ş Şia, tercüme: Muhammed Cevat Meşkur, Tahran, İlmi ve Ferhengi merkez yayınları, 1361.
    * Erbili, Ebu’l Hasan Ali b. İsa b. Ebi’l Fereci Erbili, Keşfu’l Gumme fi Marifeti’l Eimme, Kum, Dünya Ehlibeyt (a.s) Kurultayı. K. 1426.
    * Dahil, Ali Muhammed Ali Dahil, Eimmetuna Siyretu’l Eimme İsna Aşere, Kum, Star yayınları, k. 1429.
    * Kuleyni, Muhammed b. Yakup Kuleyni, Usul-u Kafi, Lübnan, Daru’t Taarif lil-Matbuat, m. 1998.
    * İbn Şehri Aşub, Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Şehri Aşub, Menakib-u Al-i Ebi Talib, Beyrut, Daru’l Adva, k. 1421.
    * Attaradi, Azizullah, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, Kum, el-Mu’temiru’l Alemi lil-İmam er-Rıza (a.s), k. 1410.
    * Tusi, Muhammed b. Hasan Tusi, el-Gaybet, daru’l Maarif İslami, birinci baskı, k. 1411.
    * Saduk, Ebu Cafer Muhammed b. Hüseyin Kummi, et-Tevhit, Kum, Camietu’l Müderrisin, birinci baskı, k. 1380.
    * Saduk, Ebu Cafer Muhammed b. Hüseyin Kummi, Uyun-u Ahbari er-Rıza aleyhi selam, Tahran, Cihan yayınları, birinci baskı, k. 1378.
    * Tusi, Muhammed b. Hasan Tusi, Kum, Camietu’l Müderrisin, birinci baskı, k. 1415.
    * İbn Hacer Heysemi, Ahmed b. Muhammed, es-Savaiku’l Muhrika ale Ehli Rafzi ve’d Delal ve’z Zindika, Mektebetu’l Kahire.
    * Huseybi, Hüseyin b. Hamdan Huseybi, el-Hidayetu’l Kubra, Lübnan, Belağ müessesi, 1991.
    * Eş’ari Kummi, Sa’d b. Abdullah Ebi Half Eş’ari Kummi, el-Makalat ve’l Firek, Tahran, İlmi ve Ferhengi yayınları, 1361.
    * İbn Cevzi, Yusuf b. Kazoğlu, Tezkiretu’l Havas, Kum, Leyla, k. 1426.
    * Tusi, Muhammed b. El-Hasan b. Ali, İhtiyaru Marifetu’r Rical, Meşhed, Meşhed Üniversitesi, 1348.
    * Ebu’l Ferec İsfahani, Mekatilu’t Talibin, Beyrut, müessese el-A’lemi lil-metbuat, 1987.
    * Tabarsi, Fazıl b. Hasan Tabarsi, İ’lamu’l Vera, Kum, Stare, k. 1417.
    * Mes’udi, Ali b. El-Hüseyin b. Ali Mes’udi, İsbatu’l Vesiyet lil-İmam Ali b. Ebu Talip, Kum, Razi yayınları.
    * Seyyid Murtaza, Ali b. Hüseyin b. Musa, Mesailu’l Nasirat, Tahran, el-Huda müessesei, k. 1417.
    * Zindegi İmam Ali el-Hadi (a.s) Bakır Şerif Kureyşi, çevirmen, Seyyid Hasan İslami, Kum, Defteri Tebligatı İslami, 1371.
    * Resul Caferiyan, Hayatı Fikri ve Siyasi İmaman Şia, Ensariyan yayınları.

------------------------------------

DİPNOTLAR

[1] - Mufid, el-İrşat, s. 635.

[2] - Navbahti, Fireku’ş Şia, s. 135.

[3] - İbn Cevzi, Tezkiretu’l Havas, c. 2, s. 492.

[4] - Erbili, Menakib, c. 4, s. 432.

[5] - Erbili, Menakib, c. 4, s. 432.

[6] - Dâhil, Eimmetuna, c. 2, s. 209.

[7] - Mufid, el-İrşat, 635.

[8] - Mufid, el-İrşat, 649.

[9] - Navbahti, Fireku’ş Şia, s. 134.

[10] - Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 4, s. 7.

[11] - Dâhil, Eimmetuna, c. 2, s. 209

[12] - Mısır’ın güneyinde yer alan geniş topraklara sahip bir yer.

[13] - Huseybi, el-Hidayetu’l Kubra, s. 313.

[14] - Mufid, el-İrşat, 649.

[15] - İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 4, s. 433.

[16] - İbn Hacer, es-Sevaiku’l Muhrika, s. 207.

[17] - Mufid, el-İrşat, 638.

[18] - Navbahti, Fireku’ş Şia, s. 134.

[19] - Eş’ari, Kummi, el-Makalat ve’l Firek, s. 99.

[20] - Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 20.

[21] - Kuleyni, Kâfi, c. 1, s. 381.

[22] - Kuleyni, Kâfi, c. 1, s. 382.

[23] - Erbili, Keşfu’l Gumme, c. 4, s. 40.

[24] - Ebu’l Fereci İsfahani, Makatilu’t Talibin, s. 478.

[25] - İbn Cevzi, Tezkiretu’l Havas, c. 2, s. 493.

[26] - Mufid, el-İrşat, 644.

[27] - Mufid, el-İrşat, 644.

[28] - İbn Cevzi, Tezkiretu’l Havas, c. 2, s. 492.

[29] - El-Hatip Bağdadi, Tarihi Bağdat, c. 12, tahkik: Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, k. 1417/1997, s. 56.

[30] - Mes’udi, İsbatu’l Vesile, s. 200.

[31] - Misafirhane ve kervanların konakladığı yer.

[32] - Mufid, el-İrşat, 648.

[33] - Mufid, el-İrşat, 649.

[34] - Tabersi, İ’lamu’l Vera, c 2, s. 126.

[35] - El-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, c. 4, Kum, Daru’l Hicret, k. 1404/1363/1984, s. 11.

[36] - İbn Cevzi, Tezkiretu’l Havas, c. 2, s. 497.

[37] - İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 4, s. 435.

[38] - Meclisi, Biharu’l Envar, c. 2, s. 244.

[39] - Saduk, Emali, s. 438.

[40] - Rical-ı Keşşi, s. 265.

[41] - Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 84-94.

[42] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 198-227.

[43] - Rical-ı Keşşi, s. 607-608.

[44] - Saduk, et-Tevhit, s. 101.

[45] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 45.

[46] - Saduk, Uyun’u Ahbari er-Rıza, c. 2, s. 260.

[47] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 317.

[48] - Tusi, Rical-ı Keşşi, s. 526.

[49] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 352.

[50] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 123.

[51] - Tusi, Rical-ı Keşşi, s. 610.

[52] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 518.

[53] - Attaradi, Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 520-521.

[54] - Navbahti, Fireku’ş Şia, s. 136.

[55] - Ölen kimsenin ruhunun başka bir bedene geçtiğine dair, bâtıl, asılsız bir inanış. Bilhassa, Hindular ve geçmiş milletler arasında yaygın idi.

[56] - Rical-ı Keşşi, s. 522.

[57] - Müsnedu’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 323.

[58] - Delailu’l Eimme, s. 409.

[59] - Tusi, Rical-ı Keşşi, s. 389-401.

[60] - Şeyh Tusi, el-Gaybet, c. 1, s. 349.

[61] - Şeyh Tusi, el-Gaybet, c. 1, s. 350.

[62] - Şeyh Tusi, Rical, s. 385.

[63] - Şeyh Tusi, Rical, s.

[64] - Seyyid Murtaza, Mesailu’n Nasirat, s. 63.


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Kadir Gecesi ve İmam Mehdi
İmam Rıza -a.s- tv kanalı resmen yayına başladı
İmam Hamaney'den Kadir Gecesi Tavsiyeleri
İMAM ZEYNEL ABİDİN'İN(A.S)HAYATI
Emanet 1
İMAM BÂKIR (Aleyhisselam)
Tevrat"ın Öyküsü
İmam Seccad’ın (a.s) Sabrı, Bahreyn İntifadası İçin Örnektir
HZ.MEHDİ(A.S)
HERMONUTİK[1] ve TEFSİR İLMİ

 
user comment