Hz. Ali"nin (aleyhisselam) yakın yaranındandı. Evet o, Hz. Ali (a.s) gibi büyük bir şahsiyetin güvenini kazanıp onun sırdaşı olma şerefine yücelme liyakatine sahipti. Kıyamet günü bir melek, Ali"nin (a.s) yaranı nerdedir? diye seslendiğinde onun belirgin ashabından bir grubu kalkıp diğerlerinden ayrılacaklar. İşte bu parlak şahsiyetlerden biri de Üveys-i Karani olacaktır.
Üveys-i Karani Allah"a aşık zahid bir insandı. Evet o tüm maddi bağlardan ve Hakk"a (Allah"a) ulaşmasına mani olacak şeylerden uzaktı.
Üveys, asr-ı saadet döneminin ünlü şahsiyetlerinden biri sayılmaktadır. Onun takvası ve ibadeti dillere destan olmuştur.
Hayatı baştan sona kadar aşk ve cezbe-i ilahi ile birlikteydi. Seyr-i sülükten haberi olmayan ve bu yüce makama ulaşamayan insanların bunu kabullenmesi gerçekten çok zordur. Diğer yandan, bazıları aşırı gidip, onun hayatı ve şahsiyeti hakkında bir takım efsaneler nakletmişlerdir. Sofular ve İrfan iddiacıları, Üveys"i kendilerinin kutbu ve piri olarak tanıtıp ona çeşitli kerametler isnat etmişlerdir. Bu yüzden onun şahsiyeti ve örnek hayatı müphem kalmıştır. O, yüzünün yarısı ışıkta ve diğer yarısı da karanlıkta kalan ve bu yüzden iyice tanınmayan kimseye benzemektedir. Biz delil ve tahkik nurunun aydınlattığı kadarıyla onu tanıtmaya çalışacağız; böylece şahsiyetinin müphem noktalarına ışık tutmak bir ölçüde mümkün olacaktır.
O, Benî Murad kabilesinin Karn kolundan idi. Peygamber"i görmeden müslüman oldu ve hayatının sonuna kadar da Peygamber"i görmeye Muvaffak olamadı.
Üveys, Peygamber"i (s.a.a) görme saadetine erişemediyse de, Resulullah"ın (s.a.a) büyük dostlarını gördüğünden tabiinden sayılmaktadır. İslam Peygamberi (s.a.a) onun hakkında, "Üveys tabiinin en üstünü ve iyisidir" diye buyurmuştur.
Peygamber"in (s.a.a) Gelecekten Haber Vermesi
Takvalı insanlar kendi Rableri ile özel bir manevi irtibat içerisindedirler. Onların kalpleri mârifet nuruyla aydın ve Allah aşkıyla dolu olup daima gösterişten kaçınırlar.
Mârifette ve hakkı tanımakta yüksek aşamaları kateden ve yüce manevi derecelere ulaşan şahıslar çokturlar; ama toplum içerisinde şöhretten uzak yaşadıklarından onların ruhlarının azemetinden, yüce manevi derece ve ihlaslarından az kişi haberdar olur.
Üveys de bu şahsiyetlerdendir. O, toprak altında gizli kalan bir hazine gibi gereğince tanınmamış olup çok sade bir yaşantısı vardı. Üveys"in üstün ilahi bir makama sahip olduğu ancak Peygamber"in (s.a.a) açıklaması üzerine müslümanlarca bilindi. Resulullah (s.a.a) defalarca onu görmeyi arzulayıp şöyle buyuruyordu:
"Kim onu görürse selamımı ona iletsin" Sahabenin: "Ya Resulullah! Kendisini bu kadar anıp görmek istediğin ve ashabınıza, benim selamımı ona iletin diye tavsiyede bulunduğunuz şu Üveys-i Karani kimdir?" demesi üzerine. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"O, büyük ve engin bir şahsiyete sahip olmasına rağmen sizin nazarınızda normal bir ferttir, eğer aranızdan gayıp olursa asla onu arayıp sormazsınız; aranızda bulunsa da ona önem vermezsiniz. Onun şefaatiyle "Rabia" ve "Muzr" gibi kabiler cennete girecekler. O beni göremeyecek ama benim dinime iman edecek ve halifem Ali"nin (a.s) huzurunda şehit olacaktır."
Resul-i Ekrem"in (s.a.a) bu sözleri gerçekleşti. Çünkü Üveys İslam"ı kabul ederek çok büyük manevî bir makama ulaştı. Öyle ki, bazen gecenin hepsini rüku ve secde halinde geçiriyordu, yemeğini ve elbisesini fakirlere veriyor ve çok az bir yemekle yetinerek şöyle diyordu:
"Allahım; eğer bir kimse açlık veya çıplaklıktan ölürse bu yüzden beni yargılama."
Görülüyor ki, Üveys bir köşeye çekilmiş ve toplumun dertleriyle ilgilenmeyen bir şahıs değildi. Onun zahidliği Allah"a olan aşkında ve maddi taaluklardan kurtulmada kendini gösteriyordu. O, kendisini toplumun bir ferdi olarak diğer fertlerin durumundan sorumlu biliyordu. Bu yüzden hakkı savunma uğruna ve yoksullara yardımda bulunmak için sürekli bir çaba ve gayret içerisindeydi.
Üveys, halini soran bir kişiye şöyle cevap verdi: "Yemin ederim ki, ölüm, onun gamı, üzüntüsü ve kıyamet gününün korkusu imanlı bir kimsede sevinç bırakmaz. İlahi hakları hakkıyla eda etmek bir dirhem ve dinar bile toplamamıza engel olur.
Hak ve hakikatı savunmak halk arasında insanı dostsuz bırakır. Çünkü onları iyiliklere davet ettiğimizde ve kötülüklerden sakındırdığımızda bize kırılır, kötü sözlerler karşılık verir ve olmadık leke ve suçları bize yüklerler. İmanı az olan bir grup insan da onlarla yardımlaşır, onlara destek olur. Ama onlar kesinlikle, hakkı savunma ve batılı yok etme yolundaki mücadelemize engel olamazlar."
source : tebyan