mam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsan, dünyada mallarıyla, ahirette ise amelleri iledir.”[1]
İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kendisine malik olduğun kimseye gazaplanman aşağılıktır.”[2]
İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Zenginlik, arzunun az olması ve sana yeten şeyle hoşnut olmandır. Fakirlik ise nefsin doymazlığı ve şiddetli ümitsizliktir.”[3]
Hasan b. Mes’ud şöyle diyor: “Bir gün Ebu Hasan, Ali b. Muhammed’in (İmam Hadi’nin -a.s-) huzuruna vardım. O gün parmağım yaralandı, yanımdan bir süvari geçince bana çarptı ve omuzlarıma darbe indi. Bir topluluğun arasından geçince, elbisemin bir miktarı yırtıldı. (kendi kendime) şöyle dedim: “Allah bizi senin şerrinden korusun. Ne de uğursuz bir günsün!” İmam bana şöyle buyurdu: “Ey Hasan! Bize gidip gelen sen bile günahını, suçu olmayan birinin boynuna atıyorsun.” İmam bu sözüyle benim aklımı başıma getirdi ve böylece yanlış yaptığımı anladım. Ona şöyle arz ettim: “Ey efendim! Allah’tan mağfiret diliyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Ey Hasan! Siz amellerinizin cezasını görüp, günleri uğursuz saydığınızda, günlerin ne günahı vardır. Hasan şöyle dedi: “Ey Resulillah’ın oğlu! Sürekli olarak Allah’tan mağfiret diliyor ve tövbe ediyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Bunun faydası yoktur! Allah günlerin hiçbir suçu olmadığı halde onları kınadığınız sebebiyle sizleri cezalandıracaktır. Ey Hasan! Dünya ve ahirette ameller karşısında mükafat veren ve cezalandıran kimsenin Allah olduğunu bilmiyor musun?” Ben şöyle arz ettim: “Ey mevlam! Tabi ki biliyorum.” İmam şöyle buyurdu: “O halde ileri gitme ve günler için Allah’ın hükmünde hiçbir müdahale ve tesire inanma.” Hasan şöyle dedi: “Olur ey mevlam.”
İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratıcı kendisinin nitelendirdiği şeklin dışında nitelendirilemez. Duyu organlarının idrak edemediği, vehimlerin kendisine ulaşamadığı, düşüncelerin tanımlamaktan aciz kaldığı ve gözlerin kendisini ihata etmediği bir yaratıcı nasıl nitelendirilebilsin ki? Allah nitelendirenlerin nitelendirdiklerinden yücedir ve kendisini övenlerin övgülerinden ulvidir.”[4]
İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Görmek, gören kimseyle, görülebilecek şey arasında bakışın içinden geçebileceği bir hava olduğu taktirde mümkündür. O halde, bir hava ve nur olmaksızın görmek mümkün değildir. Gören ve görülebilen şey arasında bir irtibatın olması için (o ikisi arasında) bir benzerlik olmalıdır. Allah-u Teala ise görücü kimseyle, arasında bir benzerlik olmasından münezzehtir. O halde münezzeh olan Allah’ı gözle görebilmenin mümkün olmadığı ispatlanmış oldu. Zira sebep ve sonuç arasında bir irtibat ve benzerlik olmasıdır.”[5]
İmam Hadi (a.s), kendisine, “Allah’a yemin olsun ki sizin benzerinizi hiç görmedim. Bugün insanlar üzerinde hüccet nedir?” diye soran İbn-i Sikkit’e şöyle buyurmuştur: “Kendisiyle gerçek imamı tanıdığı, tasdik ettiği ve yalancı imamı tanıyıp yalanladığı akıldır.” İbn-i Sikkit şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki gerçek cevap budur.”[6]
İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer Kaim’imizin (İmam Mehdi’nin a.s) gaybetinden sonra ona davet eden, onun varlığına delalet eden, ilahi hüccetlerle onun dinini koruyan ve Allah’ın zayıf kullarını İblis’in ve dostlarının tuzağından kurtaran alimler olmasaydı şüphesiz bütün insanlar Allah’ın dininden dönerlerdi.”[7]
[1] Derret’ul Bahire, 41
[2] A’lam’ud-Din, 311
[3] ed-Derret’ul Bahire, 41
[4] Keşf’ul-Gumme, 3/176
[5] İhticac li’t-Tebersi, 2/486/326
[6] a. g. e. s. 25/20
[7] Bihar, 2/6/12
source : sibtayn