Burada aklın başka bir hükmü de söz konusudur. O da şu ki: İtaat etmekle mükafatın hak edilemediği yerlerde, kendisine itaat edilen taraf, eğer önceden itaat eden kimselere, itaat ettikleri taktirde, onları mükafatlandıracağına dair söz vermiş olursa, her ne kadar akıl, bu durumda itaat etmekten dolayı onları mükafatlandırmayı kazanılmış zorunlu bir hak olarak görmüyorsa da, verilen sözün yerine getirilmesini zorunlu görüyor. Çünkü akıl, bunun aksini, ahde vefasızlık ve yalancılık kabul edip, keramet, hikmet ve şahsiyet sahibi bir makama yakışmayan çirkin bir eylem olarak görüyor.
Yani, eğer; keramet, hikmet ve şahsiyet sahibi bir kimse, başka birine mükafat ve bahşişe dair bir şey vaat ederse; akıl, o kimsenin kesinlikle sözünde durarak vaat ettiği şeyi yerine getirmesi gerektiğine, bunu yapmadığı taktirde de onun kınanmaya layık olduğuna hükmeder. Zira akıl, verilen sözde durulmamasını ahde vefasızlık ve yalancılık kabul edip, kerem sahibi kimseye yakışmayan bir sıfat olarak görür.
Ancak aklın bu hükmü, mükâfat ve bahşişe dair verilen sözler konusundadır. Fakat eğer verilen söz, cezalandırmaya dair olur, örneğin; "bana karşı şu suçu işlersen, seni şu şekilde cezalandırırım" derse, akıl; bu sözün yerine getirilmesi gerektiğine hükmetmez.
Hatta akıl, cezalandırmaya dair olan sözlerde, o sözün yerine getirilmeyip, karşı tarafın affedilmesinin kerem ve şahsiyet sahibi birinin büyüklüğünün nişanesi olarak kabul edip; bunun, onun yüce şahsiyetine daha layık olduğuna hükmeder.
Bu arada Allah Teala'nın, Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde itaatkar kullarını mükafatlandıracağına ve isyankar kullarını ise cezalandıracağına dair söz vermiş olduğunu görmekteyiz.
Allah Teala'nın: "Cennet muttakiler için uzak olmayacak bir şekilde yakınlaşır. İşte Allah'a yönelen, O'nun emirlerini muhafaza edenler için has olmak üzere size vaat edilen budur"[1] ayetleriyle
"Bırak onları, kendilerine vaat edilen gün ile karşılaşıncaya kadar dalıp oynasınlar" [2]
"Kendilerine vaat edilen o günden dolayı, o kâfirlere yazıklar olsun!"[3]
"Allah şöyle buyurdu: "Benim gerekli kıldığım dosdoğru yol budur; "kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır. Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı vaat edilen yerdir.
O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise, cennetlerde, pınar başlarındadırlar. Oraya güven içinde, esenlikle girin," denir. Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir. Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir. Kullarıma Benim bağışlayan, merhamet eden olduğumu, azabımın can yakıcı bir azab olduğunu haber ver"[4] ayetleri Allah Teala'nın bu sözünü içeren ayetlerden bazı örneklerdir.
[1] - Kafi, 31, 32
[2] - Zuhruf, 83
[3] Zariyat, 60
[4] - Hicr, 42. ayetten 50. ayete kadar