Vazifeyi tanıma ve bilme, onu yerine getirebilmenin aslıdır. İnsanlar, toplumda başkalarına karşı çeşitli görevlerle sorumludurlar. Diğer bir ifadeyle, insanlar birbirlerine karşı, karşılıklı olarak bazı hakları yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu hakları tanımak, onları yerine getirmek ve karşılıklı olarak riayet etmek, sosyal ilişki ve diyalogların sağlıklı olmasını, bulanık ve üzüntülerin giderilmesini, ihtilaf ve şikayetlerin azaltılmasını sağlamaktadır.
Toplumda, bireylerin hareket ve ahlâklarının düzelmesi, başkaların haklarını korumak ve onları gözetmekle mümkün olur ancak. Örneğin: Anababanın çocuklarına karşı, çocukların da ana-babalarına karşı bir takım görevleri vardır. Kadının, kocasına karşı, kocanın da hanımına karşı mesuliyeti vardır. Komutan ve asker birbirlerine karşı çeşitli hak ve görevlerden sorumludurlar. İki ortak, patron ve işçi, başkan ve bağlıları, öğretmen ve öğrenci, komşu ile komşu, müsteşar ile istişare eden, yakınlar ve akrabalar, müslüman erkek ve kız kardeşler ve bunlar gibi diğer tüm sosyal ilişkilerde karşılıklı olarak yerine getirilmesi gereken bir takım haklar vardır. İslimî kurallar gereği bunların yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bu vazifeler, yükümlükler ve haklar, eğer;
1- Tanınsalar,
2- Yapılsalar,
3- Karşılıklı olarak yerine getirilseler,
Problemlerin çoğu, ya meydana gelmeyecek ya da bertaraf olacaklardır.
Bunun benzeri, trafik kurallarında mevcuttur. Eğer bütün şoförler bu kuralları bilseler, karşılıklı olarak, eksiksiz ve mükemmel bir şekilde uygulasalar, trafik kazaları ve onların neden olacakları zayiatlar ve facialar doğal olarak meydana gelmeyeceklerdir.
İmam Zeyn’ül-Abidin (a.s)’ın, islamî kaynaklardan bize ulaşan (“Tuhuf’ul-Ukul” ve “Mekarim’ul-Ahlâk” isimli kaynaklar gibi) Risalet’ül-Hukuk adlı risalesinde geçen en kapsamlı hadis metni, bu karşılıklı haklar ve vazifelerle ilgilidir.
Burada; din kardeşlerinin hakkı, komşu hakkı, çocuk ve evlat hakkı, anne ve baba hakkı, kadın ve koca hakkı, öğrenci ve öğretmen hakkı, efendi ve köle hakkı, birlikte kalanların hakkı, dost hakkı, ortakların hakkı, vali ve halkın hakkı, istişare eden ve istişare ettiğin kimsenin hakkı gibi haklar bu değerli hadiste açıklanmıştır.
İslamî bir toplumda sorumlu bir müslüman, kendini, dini kardeşlerine oranla mesûl hisseder ve omzunda çeşitli görevler olduğunun bilincinde olur. Her müslüman doğal olarak bu hakları omzunun üzerinde hissetmeli ve söylendiği gibi zikri geçen hakları karşılıklı olarak riayet etmeli ki semeresi görülebilsin.
Bu haklar oldukça çoktur, ama biz onlardan bazılarına -ki hadislerde geçmiştir- işaret ediyoruz:
1- Müslüman, kendisi için sevdiğini, müslüman kardeşi için de sevmelidir; kendisi için sevmediğini kardeşi için de sevmemelidir. Bu, her müslümanın, üzerimizdeki en önemli ve öncelikli hakkıdır. Bu, çok önemli ve anlamlı hak hususunda birçok hadis nakledilmiştir.
İmam Sadık (a.s), bu haklarla ilgili olarak bir hadiste, Mualla b. Huneys’e şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinin senin üzerindeki en küçük hakkı, kendin için istediğini, onun için de istemendir ve kendin için hoş görmediğini, onun için de hoş görmemendir.” [1]
Elbette bunun söylenmesi kolay ama onunla amel etmek çok zordur.
2- Müslüman, diğer müslümanı eli ve dili ile rencide etmemelidir.
Allah o kulları affeder ki,
Halk onun el ve dilinden emniyette olsun.
[1] Mehaccet’ul-Beyza, c. 3, s. 354