Peygamber’e (s.a.a) salavat getirmek çok mübarek ve azametli bir zikirdir. Her durum ve zamanda bu zikiri söylemek sevaptır. Namazda ise müekked müstehaplardandır. Ancak teşehhüdde farzdır. Allah, Kur’an’da müminlere şöyle buyuruyor: ‘Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salavat getirir; ey inananlar, siz de ona salavat getirin...’ Bu yüzden salavatın fazileti rüku ve secdede ki salavatları da kapsamaktadır. Bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Kim namazının rüku, secde ve kıyamında Muhammed’e ve Âlî’ne salavat getirirse Allah onun sevabını rüku, secde ve kıyamının sevabı gibi (amel defterine) yazar.’ Bu yüzden denilebilir ki, salavat hakkında söylenen faziletler genel olduğu için, bu faziletler bütün salavatlarda olduğu gibi, rukü ve secde içinde geçerlidir. Ayrıca salavatın namazın bir parçası ve namazın kemaline neden olduğunu söyleyen rivayetlerde vardır.
»
Salavatın önemini anlamak için Allah-u Teala’nın Kur’an’da buyurduğu şu ayet yeterlidir:
‘Şüphe yok ki Allah ve melekleri, Peygambere salavat getirir; ey inananlar, siz de ona salavat getirin, tam teslim olarak da selam verin.’[1]
Ayetten salavatın azamet ve önemi güzel bir şekilde anlaşılmaktadır.
Yine bu zikrin fazileti ve şekli hakkında bir çok rivayet vardır. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyuruyor:
‘Sizin bana salavat getirmeniz dileklerinizin yerine gelmesine neden olur, Allah’ı sizden razı eder ve amellerinizi temizler.’[2]
Başka bir rivayette şöyle buyuruyor: ‘Miraç gecesinde bir melek şöyle diyordu: Ben yağmur damlalarının hesabını yapabiliyorum, ama salavatın sevabını hesap edemiyorum.’[3] İmam Hasan (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Kalp paslanır; bu pas salavatla giderilir ve nurlanır.’[4] İmam Hasan Askeri’de (a.s) salavatı müminin en değerli amellerinden olduğunu buyurmuştur.[5] Bu alandaki Ehl-i Beyt kaynaklı hadislerin yanı sıra Ehl-i Sünnet’in kitaplarında da salavatın farz olduğuna dair rivayetler az değildir. Örneğin meşhur bir rivayette Aişe (Peygamberden) şöyle naklediyor: ‘Namaz taharetsiz olarak ve bana selam gönderilmeden kabul olmaz.’
Rivayetlerde namazda salavat getirmenin namazın bir parçası olduğu ve namazın kamil olmasına neden olduğu belirtilmiştir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Salavat namazın kamil olmasına neden olur.’[6]
İmam Bakır (a.s) rüku ve secdelerdeki salavatlar hakkında şöyle buyurmaktadır: ‘Kim namazının rüku, secde ve kıyamında Muhammed’e ve Âlî’ne salavat getirirse Allah onun sevabını rüku, secde ve kıyamının sevabı gibi (amel defterine) yazar.’[7] Aynı şekilde namazda salavat getirmenin salih amellerin ağırlaşmasına neden olacağı belirtilmiştir.[8] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Namazında Muhammed ve Âlî’ne salavat getirmeyen kimseyi o namaz cennete götürmez.’[9]
Ancak salavattan maksat rivayetlerde şekli belirtilen tam salavattır. Tam salavat yani içinde Âlî kelimeside geçen salavattır (Allahumme Salli Ala Muhammedin ve Âlî Muhammed).’[10]
Şii fakihler salavat hakkında şöyle buyurmuşlardır: ‘(Namazda) Birinci ve ikinci teşehhüdlerde Peygambere ve Âlî’ne salavat getirmek farzdır. Diğer yerlerde ise müstehaptır.
Ehl-i Sünnet fakihlerinden Şafii ise onun ikinci teşehhüdde farz olduğunu söylüyor. Bu yüzden namazda, özellikle rüku ve secdede ve namazın dışındaki durumlarda salavat getirmek müekked müstehaplardandır.[11]
Dolayısıyla salavatın sayısız fayda ve bereketi rüku ve secdeyi de kapsamaktadır.
[1] -Ahzap/56.
[2] -Ali Hamsai Kazvini, Salavat: Kilid-i Halli Müşkülat, s.25, 92. Baskı, Neşr-i Cemal, Cemal el-Usbu’, s.241’den nakledilmiştir.
[3]-Muhaddis-i Nuri, Müstedrek-ul Vesail, c.5, s.355, Salavat: Kilid-i Halli Müşkülat, s.24’ten nakledilmiştir.
[4] -Şeyh Hürr Amuli, Vesail-uş Şia, c.4, s.1216.
[5] -Muhammed Taki Meclisi, Bihar-ul Envar, c.91, s.62.
[6] -Şeyh Saduk, Men La Yahduruh-ul Fakih, c.2, s.183.
[7] -Kuleyni, Usul-u Kafi, c.3, s.324.
[8] -Kuleyni, a.g.e. c.2, s.494, , Bab-ı Salavat Ber Peygamber (s.a.a), Dar-ul Kütüb-ül İsmailiyye, h.k.1365, Tahran
[9] -Kuleyni, a.g.e. c.2, s.495.
[10] -Vesail-uş Şia, c.7, s.203.
[11] -Nasır Mekarim Şirazi, Tefsir-i Nümune, c.17, s.421, (Ayetullah Mekarim’in ilmi risalesi, 100. mesele, namazın takibatı bölümü).