İslam’da insan ve kainat hakkındaki ilk ve en esaslı teori; kainattaki her şeye hakim olan uyum, ahenklilik ve birliği gösteren ”tevhit” ilkesidir.
İslam’da insan ve kainat hakkındaki ilk ve en esaslı teori; kainattaki her şeye hakim olan uyum, ahenklilik ve birliği gösteren ”tevhit” ilkesidir. İslam dünyasının ahlakî temellerinin en önemli unsurunu teşkil eder.Yaratılışın gayesi, insanoğlunu Allah’tan başkasına kulluktan kurtarıp Allah’a ibadet etmesini sağlamaktır. Bu da kulluğun sadece Allah’a olması gerektiğini ve insanoğlunu O’ndan gayrisine bağımlı kılacak her nevi fikri, kültürel, sosyal, siyasi ve iktisadi mesaj ve iletişimin batıl olduğunu göstermektedir.
Hak dinin özünü ve temelini ifade eden kavram, tevhid yani Yüce Allah’ın ”œBir”liğidir. Bu, Yüce Allah’ı tek İlah olarak kabul etmek ve O’ndan başka hiçbir varlığa kulluk etmemek anlamına gelir. Ancak bazı insanlar Allah’a inandıklarını söyleseler de kendilerine Yüce Allah’tan başka ilahlar edinerek şirk koşarlar. Bu insanları yanılgıya düşüren ise tevhid inancını doğru kavramamalarıdır. Dolayısıyla Allah’ın tek İlah olduğuna iman etmek çok önemlidir. Çünkü Yüce Rabbimiz, Kuran’da şöyle buyurmuştur:
”Sizin İlahınız tek bir İlahtır; O’ndan başka İlah yoktur; O, Rahman’dır, Rahim’dir (bağışlayan ve esirgeyendir).” (Bakara Suresi, 163)
Müslüman’ın dünya görüşü ve imanı, tam ve kapsayıcı olmalıdır. İnançtaki bütünlük, davranışlara yansımadığında, inanan insanın hayatı anlamsızlaşmanın yanında birçok problemi de beraberinde getirir. Kuran-ı Kerim, insanın bu ideal noktadaki halini, Allah’ın boyası ile boyanma, O’nun öngördüğü sıfatlar ile sıfatlanarak ilâhî ahlâk ile ahlaklanmak olarak tanımlamaktadır. Allah’ın sıfatları ile sıfatlanan bir kimsenin, en güzel faziletlerle donanmış olacağında şüphe yoktur. Onun içindir ki sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bizlerin Allah’ın emrettiği üstün vasıflarla ahlâklanmamızı istemiştir.
Kişinin iman ve davranışları, bir noktada buluşmadıkça, tutarlı bir yapı ortaya çıkmaz. Fert ve toplum hayatındaki parçalanmışlıklar, kişinin kalp ve beynindeki tutarsızlıkların yansımasıdır. Müminin hayatında Allah sevgisi ve O’na iman; O’nun emir ve yasaklarına uyma, takvâ, tevekkül ve teslimiyetle Allah’a itaat şeklinde tezâhür etmelidir. Böyle bir atmosfer aynı zamanda, insanlar arasındaki ilişkilerin güzelleşmesini, Allah rızasına dayanan iyiliklerin artmasını da sağlar. Bu suretle kardeşlik, birlik ve beraberlik bağları ile dirlik ve düzen anlayışı gelişir. Ayrıca birlikte yaşamanın vazgeçilmez şartlarından biri olan hoşgörü ortamının doğmasına yardım eder. Bu da her yer ve zamanda ihtiyaç duyduğumuz sevgi, saygı ve toplumsal barışa götürür.
Sağlam bir iman ve ihlaslı bir davranış için, her Müslüman en azından farz-ı ayın olan ilmihal bilgilerini sahih kaynaklardan öğrenmelidir. Bilindiği halde hayatımıza yansıtılmadığı gibi her müminin, kendi hayatı ve meşguliyetiyle alakalı dini hükümleri bilmesi farzdır. Kadın-erkek her Müslüman’a farz olan ilmihal bilgileri, sanıldığının aksine sadece ibadet konularıyla sınırlı değil, belki daha önemli boyutta muamelâtla ilgilidir. Muamelât ise, hayatın tamamını kapsamaktadır. Nitekim ”din muameledir” denilmiştir. Sokakta yürümek, alış-veriş, komşuluk ilişkileri, aile içi iletişim, esnaf-sanatkarlık, idareci veya yönetilen olmanın da muamelat ile ilgili boyutlarının olduğu unutulmamalıdır. Örnek ve önder insan Hz.Muhammed (s.a.v.)’de ”Kişinin namaz ve orucu, sizi aldatmasın. Siz onun küçük ve büyük menfaatler karşısındaki tutumuna bakınız” uyarısıyla bu konuya da dikkatlerimizi çekmektedir.