Yılların birinde Harun Raşit, Ka’be’nin ziyaretine gitti. Tavaf zamanı, halifenin yalnız tavaf etmesi için halkın aradan çıkmasını istediler.
Harun tavaf etmek isterken, bir Arap da gelip onunla tavaf etmeğe başladı. (O adamın bu ameli halifenin onuruna dokundu, kızarak," bu adamı buradan uzaklaştırınız." diye emretti.) Memurlar Arap adama; “Halife tavafını bitirene kadar biraz sabret!" dediler.
Arap adam onların cevabında şöyle dedi: “Allah-u Teala’nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur’an-ı Kerim’de; “Mescid’ul-Haram’ı (Ka’be’yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit insanlar için kıldık”[1] diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?
Harun bu sözü Arap’tan duyunca kendi muhafızına; “Onunla bir işin olmasın, onu kendi haline bırak” diye emretti. Sonra “Hacer’ul-Esved”i istilam etmek (ona el sürmek) için ona doğru gitti. Arap adam orada da öncelikle davranıp ondan önce Hacer’ul-Esved’i istilam etti!
Daha sonra Harun, namaz kılmak için Makam-ı İbrahim’e geldi. Yine de Arap adam Harun’dan önce oraya yetişti ve namaz kılmakla meşgul oldu.
Harun namazını bitirir bitirmez, o adamı ihzar etmelerini emretti. Adam Harun’un bu emrini duyunca şöyle dedi: “Benim halifeyle bir işim yoktur, eğer halifenin benimle bir işi varsa, onun kendisi benim yanıma gelsin!”
Harun istemediği halde o adamın karşısına gelip ona selam verdi; Arap adam da selamının cevabını verdi.
Harun, “Burada oturmama izin veriyor musun?”dedi.
Arap, “Burası benim mülküm değildir, biz burada eşitiz, istediğin takdirde oturabilirsin!”dedi.
Harun, (Arap adamın bu şekil konuşmasından rahatsız olarak ona) Senden dini bir mesele sormak istiyorum, doğru cevap vermediğin takdirde sana eziyet edeceğim.”dedi.
Arap, “Senin sorun, (bilmediğin bir meseleyi) öğrenmek için mi, yoksa (bu yolla) bana eziyet etmek mi istiyorsun?”dedi.
Harun, “Elbette öğrenmek içindir.”dedi.
Arap, “Çok iyi! Ama ayağa kalkman ve öğretmeninden bir soru sormak isteyen bir öğrenci gibi benim karşımda oturman gerekir.”dedi.
Harun mecburen kalkıp onun karşısında toprak üstünde oturdu.
Harun, “Söyle bakalım, Allah Teala ne gibi şeyleri sana farz kılmıştır?”dedi.
Arap, “Farzın hangi kısmından soruyorsun? Bir farzdan mı, beş farzdan mı, on yedi farzdan mı, otuz dört farzdan mı, doksan dörtten mi, yüz elli üçten mi, on ikinin birinden mi, kırkta birden mi, iki yüzde beşten mi, ömür boyuca bir defa olandan mı, veya birbirine karşılık olandan mı soruyorsun?” dedi.