Yeni doğan bebek, oldukça güçsüz bir varlık olup başkalarının yardımı olmaksızın hayatını sürdüremez ve gelişemez. Başkaları tarafından ihtiyacı giderilmesi gereken muhtaç bir varlıktır. Anne rahminde sıcak ve rahat bir ortamda yaşıyordu. Yiyeceği ve sıcaklığı annesi vasıtası ile sağlanıyordu. O bir köşede uyuyordu ve asla ihtiyaçlarının farkında değildi. Ama dünyaya geldiğinde muhtaç olduğunu hisseder. Belki de onun ilk hissettiği şey soğukluk ve ondan sonra da açlıktır. Isınmak ve yiyecek temin edebilmek için başka birine muhtaç olduğunu ilk defa idrak eder. Varlığının bu safhasında hiç kimseyi tanımaz. Kendi ihtiyacını fıtri olarak idrak eder ve ihtiyaçlarını giderecek sonsuz ve tanınmayan bir güce teveccüh eder. Kendisini o sonsuz kudrete bağlı bilir ve ondan, ihtiyaçlarını gidermesini bekler.
Çocuk; hayatının başlangıcından itibaren bağlı olduğunu hisseder. Bu his onun yaşantısının bütün safhalarında baki kalacaktır. Acıktığında veya susadığında diğerlerinin dikkatini çekmek için ağlar, annesinin göğsüne sokulur ve onun ninnilerinden ve okşamalarından huzur ve rahatlık duyar. Eğer bir yeri ağrır veya bir rahatsızlığı olursa yahut korkar ve tehlike hissederse annesine sığınır. İşte bu bağlılık ve ihtiyaç hissi daha sonraları psikolojik bir bağlılık olan taklit şeklinde ortaya çıkar.
Çocuk, etrafındakilerin ahlak ve davranışını örnek alarak kendi ahlak ve davranışını belirli bir kalıba sokar. İşte bu bağlılık hissi daha sonraları toplu oyunlar, grupsal çalışma ve arkadaş edinme şeklinde kendisini gösterir. Eşini ve evladını sevme, onlara karşı fedakarlıkta bulunma ve sadık olma da bu histen kaynaklanmaktadır.
Topluma, birlikte çalışmaya ve yardımlaşmaya eğilimi de bu histen meydana gelir. Öyleyse, bağlılık hissini küçümsemek doğru değildir. Belki çocuğun ahlaki ve içtimai terbiyesi ve şahsiyetinin oluşumunda çok değerli bir vesiledir.
Eğer bağlılık hissi sahih bir şekilde yönlendirilir ve tatmin edilirse çocuk, rahatlık ve huzur duyar. Güvençli ve iyimser olur. Ümit ve tevekkül hissi kalbinde canlanır. Diğerlerine karşı iyimser olur, toplumsal hayata ve yardımlaşmaya yönelir. İnsanları sever ve onların yardımlarını bekler.
Topluma karşı iyimser olunca, onlarla yardımlaşır ve onlar için fedakarlıkta bulunur. Toplumun bireyleri de onun hayırsever biri olduğunu anladıkları zaman ona karşı sevgi beslerler. Tam aksine; eğer bu his kınanır ve doğru bir şekilde yönlendirilmezse çocuğun toplumsal yaşantısı, Allah'ın, onun için mukadder kıldığı doğru akışından sapacaktır. Psikologlar, korku, ıstırap, güvensizlik, kötümserlik, utangaçlık, inziva, durgunluk, heyecan ve hatta intihar ve cinayetlerin çoğunun çocukluk dönemindeki olaylardan kaynaklandığı kanısındadırlar.
Eğer çocuktaki bağlılık hissini iyi bir şekilde doyurmak istiyorsanız devamlı onun için en iyi dayanak olun. Acıktığında yemek verin. Onun rahatı ve huzuru için gereken ortamı hazırlayın. Eğer bir yeri acır veya bir rahatsızlığı olursa hemen yardımına koşun. Uyku ve yemek programını düzenli bir şekilde ayarlayın. Hiç bir endişesi olmayacağı ve huzur hissedeceği bir ortam hazırlayın.
Bebeği dövmeyin; o hiç kimseyi tanımaz. Sadece ihtiyacı olduğunu hisseder. Tanımadığı bir güce güvenir, ağlayarak ona sığınır ve muhtaç olduğunu bildirir. Döverek onu ümitsiz ve karamsar etmeyin. İslam Peygamberi (s.a.a) buyuruyor ki: "Çocukları, ağladıkları için dövmeyin. Zira onlar dört aya kadar ağlamak vesilesiyle Allah'ın varlığına ve birliğine şehadet ederler."1
Her durumda çocuğun yardımcısı ve dayanağı olun. Eğer bir şey yapmak ister, ama yapamazsa yardımcı olun. Okşayarak ve sevgi göstererek günlünü rahatlatın. Gereken yerlerde onu koruyun ve ondan yana tavır koyun. Eğer endişeli ise ve güvensizlik hissediyorsa endişelenmesine yol açan sebepleri gidererek içini rahatlatın. Hiçbir zaman, "gideceğim ve seni burada yalnız bırakacağım" şekilde onu tehdit etmeyin. Zira bu tehdit, ruhunda kötü etki yaratarak onu mustarip ve perişan edebilir. Çocuk baba, anne ve diğerleri tarafından sevilmek ister. Baba ve annenin onu sevmemesinden endişelenir ve mahzun olur. Devamlı onların sevgi ve muhabbetlerini kazanmak için çaba sarfeder.
Bazı baba ve anneler bu vesileden istifade ederek, "filan işi yapmazsan artık seni sevmem" diye çocuğu tehdit ederler. Ama siz, bu metottan yararlanmayın. Çünkü, bu gibi tehditler zamanla çocuğun ruhunda kötü etkiler oluşturarak huzur ve güvenini yok edebilir; yine sinirlerinde zaaf meydana getirerek onu perişan edebilir. Eğer ağlıyor veya bağırıyorsa sizi üzmek ve rahatsız etmek istediği için değildir; aksine, sizin dikkatinizi çekmek, imdadına koşmanız içindir. Sabır ve dirayetle onu rahatsız eden sebepleri bulup rahatsızlığını gidererek huzur bulmasını sağlayın.
Eğer tehdit eder veya döverseniz susabilir. Ama nasıl bir suskunluk?! Istırap ve ümitsizlik dolu bir suskunluk. Bu suskunluk çok tehlikeli olup onun geleceğini altüst edebilir. Çocuk her zaman baba ve annesinin varlığıyla huzur bulur ve kaybetmekten korkar. Hiçbir zaman ona ölümünüzden bahsetmeyin. Çünkü, bu hareket onun endişelenmesine ve korkmasına yol açabilir. Hastalandığınız zaman ölümden bahsetmeyin. Aksine, çocuklarınızı ümitli ve ılımlı yetiştirin.
Eğer bir müddet çocukları yalnız bırakmak ve onlardan uzakta yaşamak zorunda kalırsanız daha önce onları bu ayrılığa hazırlayın ve teselli verin; sonra yolculuğa çıkın. Daha sonra onlarla olan irtibatınızı koruyun ve mektup yazarak ümit verin.
Eğer çocuğunuz hastalarsa, perhiz yapması veya ilaç kullanması için onu, ölüm ve iyileşmemekle tehdit etmeyin. Aksine, böyle durumlarda teşvik metodundan yararlanın ve onu iyileşmeye ümitlendirin. Hatta çok tehlikeli hastalığı olsa bile ıstırap ve sıkıntınızı ondan saklayın. Kısacası; bütün ömrünüz boyu çocuklarınıza karşı öyle bir şekilde davranın ki sizi kendisine en iyi dert ortağı ve en iyi bir dayanak bilsin.
Ama şunu da unutmamak gerekir ki, çocuğu savunma ve ona sevgi göstermek, gereği kadar ve zaruri olan yerlerde olmalıdır. Çocuğun şımarık olmasına yol açmamalı ve onun bağımsızlığını ve kendine olan güvenini yok etmelidir.
Çocuğa, gerçekten aciz ve yardıma muhtaç olduğu yerde yardım etmeli, ama gücü yettiği ve yardıma ihtiyacı olmadığı halde başkalarına hüküm sürmek ve musallat olmak için bağırıp feryat ettiği yerde ona itina etmemek gerekir.
Russel şöyle yazıyor: "Eğer çocuk sebepsiz ve hissedilir bir gerekçe olmaksızın ağlıyorsa, onu kendi haline bırakın istediği kadar bağırsın. Eğer başka bir şekilde davranılırsa kısa bir süre içinde, başına buyruk biri olur. Ona itina edilmesi gereken yerlerde de aşırı gitmemek gerekir. Ona karşı yapılacak yardım çerçevesi zaruret ve ihtiyaç miktarına göre ayarlanmalı ve ona karşı sevgi göstermede aşırı gidilmemesi gerekir."2
Dışa Yönelmenin Başlangıcı
Çocuk, küçük bir insandır. İnsan ise toplumsal bir varlıktır. Yardım ve yardımlaşma olmaksızın hayatını sürdüremez. Diğerlerine teveccüh eder, onlardan istifade eder ve onlara faydası olur. Ama yeni doğan bebek, yaşantısının ilk aylarında hiç kimseyi tanımaz ve teveccüh etmez. Yani, onda toplumsal olmanın belirtileri müşahede edilmez.
Dört aylık olduğunda, gitgide onda, toplumsal olmanın belirtileri ortaya çıkar. O andan itibaren dış alem ve etrafındaki varlıklar dikkatini çeker. Gözleri ile annesinin hareketlerini takip eder. Annesinin hareketleri karşısında tepki gösterir. Onun gülümsemesine gülümseyerek cevap verir. Annesinin kaşlarının hareketi ile kaşlarını hareket ettirir. Çocukların oyunlarına hayran kalır. Kendi kendine terennüm eder ve gülümser. Diğerlerinin atifelerini idrak eder. Asık suratlı olmayla gülümseme arasında fark gözetir. Tehdit veya okşama karşısında değişik tepkiler gösterir. Tehdit ve asık suratlılık karşısında kendisini geri çeker. Açık çehre ve muhabbet karşısında yaklaşmaya çalışır.
Çocuk bu döneme ulaştığında, baba ve anne onda toplumsal olma hislerinin uyandığını dikkate almalı ve onu ailenin resmi bireylerinden biri olarak göz önünde bulundurmalıdırlar. Başkalarına dikkat eder ve onların atifelerini bir yere kadar idrak eder. Artık onu şuursuz ve yabancı telakki edemezler ve ona karşı ilgisiz davranamazlar. O, bu dört ay zarfında tecrübeler kazanmış ve bazı şeyleri öğrenmiştir.
O artık dışarıya yönelmiş ve toplumsal olmuştur. Bu duygu çok basit ve sade olmasına rağmen yine de çocuğun gelecekteki uzun toplumsal yaşantısı için bir öncüdür. Eğer baba ve anne, çocuktaki bu yeni hissi tanır da mantıklı ve ölçülü bir şekilde onu tamamlamaya çalışırlarsa, toplumsal ve faydalı bir kişi yetiştirebilirler. Ama eğer bu dışa yönelme hissi etraftakiler vasıtası ile zarar görür ve azarlanırsa, bu, çocuğu yavaş yavaş suskunluğa iter ve onu çok tehlikeli olan içe kapanma vadisine sürükler. Bu, başlı başına felakete yol açan bir sıfattır. Bu sıfat neticesinde, insan bir köşeye çekilir, kibirli olur, toplum ve toplumsal işlerden kaçınır. Başkalarına karşı kötümser olur ve aşağılık kompleksine kapılır. Beraber çalışma ve yardımlaşmadan korkar ve ıstırap çeker.
Bu dönemde baba ve anne için yeni sorumluluklar ortaya çıkar. Çocuğu şuurlu, onların atifelerini idrak eden ve hareketlerinden etkilenen bir varlık hesap etmelidirler. Çocuğu akıllarından çıkarmamalı ve devamlı ona teveccüh etmelidirler.
Güler yüz ve açık bir çehreyle çocuğu karşılamalıdırlar. Onlarla sevgiyle konuşmalıdırlar. Sıcak öpücükleri ile sevgilerini dile getirmelidirler. Şefkatli bir anne, başını ve boynunu hareket ettirerek, göz ve kaş işaretleriyle, tatlı gülümsemeler ve muhabbet dolu terennümleri ile çocuktaki "dışa yönelme" hissini güçlendirebilir ve onun dikkatini dış aleme çekebilirler. Güzel ve münasip oyuncaklarla onun dikkatini dış aleme çekmek mümkündür.
Eğer çocuğun istekleri iyi bir şekilde tatmin edilirse huzur ve rahatlık hisseder. Başkalarına karşı iyimser olur. İnsanları hayırsever, şefkatli ve fedakar olarak tanır. Ona iyi davranan ve onun isteklerine yardım edici cevaplar veren topluma karşı iyimser olur ve onlara alışır. Böyle bir bakış, şüphesiz çocuğun cisminde ve ruhunda iyi etkiler bırakır ve onun gelecekteki yaşantısı için sağlam bir temel olur.
Bilinçli bir baba ve anne, çocuğu dövmez. Ona karşı suratını ekşitmez, onun rahatını bozmaz ve bağırmaz. Zira bu gibi düşüncesiz davranışların, çocuğun ruhunda kötü tesirler bırakacağının, onun temiz atife ve hislerini zedeleyeceğinin ve inciteceğinin bilincindedir. Bu mantıksız davranışlar sonucu çocuk korkak, utangaç, münzevi, kötümser ve kaprisli olur.
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Çocuklarınıza değer verin ve onları iyi terbiye edin ki, Allah (c.c) sizleri affetsin."3
---------------------------------------------------------------------------------------
1- Bihar-ul Envar, c.104, s.103.
2- Der Terbiyet, s.78.
3- Mekarim-ul Ahlak, s. 255.