Silverstein
Middle East Eye
Evet, İsrail Suriyeli isyancıları destekliyor, ancak bu, nakit desteği ve yardımın ötesine geçiyor: İsrail, isyancıların Hizbullah'a ve yeniden canlanan Esad'a karşı bir tampon işlevi görebileceğini umuyor ve bu strateji kolayca geri tepebilir.
Bu ayın başlarında Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan bir röportajda Suriyeli bir isyancı komutan ve beş kadar savaşçı, Suriye çatışmasının en kötü saklanan sırrını doğruladı: İsrail, Suriyeli isyancı gruplara doğrudan hem insani hem de mali yardım sağlıyor.
Haberde, İsrail'in müdahalesinin "önceden bilinenden çok daha derin ve koordineli olduğu ve yıllardır sınır yakınlarında muhalefet savaşçılarının doğrudan finanse edilmesi sonucunu getirdiği" söyleniyordu.
İsyancı Fursan el-Culan grubunun bir sözcüsü, Wall Street Journal'a “İsrail kahramanca bir şekilde bizim yanımızda durdu” dedi: “İsrail'in yardımı olmadan hayatta kalamazdık.”
Habere göre İsrail, Fursan el-Culan'a – yahut Golan Şövalyeleri'ne – her ay 5 bin dolar veriyor ve bu meblağ savaşçıların ücretlerinin ödenmesi ve Golan'ın Suriye kısmında hükümet güçlerine karşı yürütülen faaliyetler için silah ve cephanelik satın alınması için kullanılıyor.
Fursan el-Culan'ı daha önce duymamıştım. Suriye çatışmasının belgelenmesiyle ilgilenen çevrimiçi bir site, “Favc el-Culan”ı Golan'da bulunan, Esad rejimiyle müttefik ve kendisini bölgedeki Dürzi köylerinin korunmasına adamış bir milis grubu olarak tanımlıyor. Her ne kadar isimler kulağa benzer gelse de bunların aynı grup olması mümkün değil – özellikle de Favc el-Culan'ın komutanı Mecid Himud'un amansız bir İsrail düşmanı olduğu ve İsrail'in iki defa ona suikast düzenlemeye çalıştığı dikkate alındığında.
Yaklaşık 400 savaşçısıyla Fursan el-Culan, bir yerel milis grubu gibi görünecektir. Kuşkusuz El Nusra veya El Kaide gibi daha büyük bir İslamcı grupla bağlaşıklığı olmalıdır, ancak bunu tespit edemedim. Wall Street Journal, bu grubun Özgür Suriye Ordusu'yla bağlaşık olmadığını belirtiyor, bu ise Fursan el-Culan'ın İslamcı bir grup olma olasılığını arttırıyor. İsrail'in benzer şekilde yardım ettiği başka grupların da olması, hatta belki de bunlardan çok sayıda olması da gayet muhtemel.
22 Haziran günü, Yediot Ahronot'un baş ordu-güvenlik muhabiri Alex Fishman, WSJ'nin haberini doğruladı ve arkasındaki gerekçeyi ortaya koydu:
“Golan'daki Suriyeli isyancıların küçük denemeyecek bir kısmı, El Kaide'nin bir kolu olan El Nusra Cephesi'nin aşırıcı Selefi ideolojisi benimsedi… İsrail'in görüşüne göre Suriyeli isyancıların aşırıcı dinsel görüşleri, [İsrail'in düşmanları olan İran ve Hizbullah'a karşı savaşma kapasitelerine kıyasla] daha önemsiz. İsrail, onlar [isyancılar] açısından önemli olan şeyin her şeyden önce hayatta kalmak olduğuna ve kendi güvenliklerini garanti eden maddi yardım aracılığıyla onların sadakatini satın almanın mümkün olduğuna inanıyor.
"Wall Street Journal makalesi, İsrail'in faydalı bir güvenlik alışverişi temin edebildiği müddetçe müttefiklerinin fikirlerini her zaman yakından incelemediği izlenimi veriyor. İsrail'in perspektifine göre düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Ve eğer Nusra Cephesi Güney Golan'da IŞİD'e karşı savaşıyor, bunların her ikisi birden de Deraa bölgesinde Hizbullah'a ve Suriye ordusuna karşı savaşıyorsa, her şey çok daha iyidir”
Bu alışveriş temelli etkileşim tarzı İsrail için kısa vadede işleyebilir, fakat bölge tarihi, koşullar değiştiği zaman bu tür geçici ittifakların hızlı bir şekilde açık düşmanlığa dönüştüğü örneklerle doludur. Eski bir müttefik kolayca ve hızlı bir şekilde en kötü düşmana dönüşebilir.
Ve gerçekten de ittifak esnasında aktarılan ürünler, deneyim ve beceriler, eski müttefikin çok daha güçlü bir hasım haline gelebilmesine olanak verebilmektedir (Afganistan'daki Mücahitleri-Taliban'ı düşünün). IŞİD'den El-Nusra'ya, Suriye içindeki herhangi bir aktör belli bir gelecekte İsrail'in eski düşmanlarından daha uygun bir hedef olduğuna karar verebilir. Bu kısa vadeli çıkar ittifakı kolayca, İsrail'in kendi eliyle ürettiği kâbus gibi bir Golem haline gelebilir.
İsrail ne istiyor?
Bu yeni haberler, benim birkaç yıldır hazırladığım kendi haberlerimi doğruluyor. Benim geçmişte hazırladıklarım, İsrail'in Suriye çatışmasına yönelik müdahalesini kapsamlı olarak belgelemişti. Söz konusu müdahalelere, Hizbullah ve İran'ın silah konvoylarına düzenlenen çok sayıda hava saldırısı, İsrail işgalindeki Golan'ın üzerinde birkaç metre gezen bir Suriye jetinin düşürülmesi, Hizbullah ve İran komutanlarına düzenlenen suikastlar, El Kaide'yle müttefik El Nusra birimlerine teçhizat atılması ve İsrail ordusu subayları ile isyancı komutanlar arasında düzenlenen doğrudan istihbarat brifingleri dahil.
Tüm bunlar medyada (bu WSJ makalesi dahil) yer alan ve sıklıkla tekrar edilen, İsrail'in çatışmada tarafsız olduğu şeklindeki sahte iddiaları çürütüyor. İsrail dünyanın kendisinin tarafsız olduğuna inanmasını istese de çatışmaya derinden müdahil olmuş durumda ve Beşar Esad'ı zayıflatma ya da devirme arayışında, zira İsrail'in baş düşmanları olan Hizbullah ve İran, onun başlıca müttefikleri.
Ben İsrail'in gerilimi tırmandırmaya devam etmesini bekliyorum, çünkü Esad ve müttefikleri üstünlük sağlıyorlar. IŞİD'i Doğu Suriye'den çıkarıyorlar ve bu süreç bittiği zaman Esad'ın toprak kazanımlarını konsolide etmek için dikkatini Golan da dahil olmak üzere batıya yöneltmesi çok muhtemel. İşte gerçek sınav o zaman olacak.
İsrail bölünmüş bir Suriye istiyor. Golan'a hâkim olup kuzey sınırını korumak için, etnik ve dinsel ihtilafların yarıklar açtığı bir ülke istiyor. Esad'ın orada tam kontrolü yeniden sağlamasını engellemek için ne kadar ileri gitmek istiyor?
İsrail'in Beşar Esad'la ve hatta daha önceleri babasıyla bir barış anlaşması için müzakere yürütmek için sayısız fırsatı vardı. Bu çabaların hepsine sırt çevirdi. Esad'la anlaşma istemiyor.
İsrail'in sağcı hükümeti, Golan'ın iade edilmesi hususunda milliyetçi güçlerle iç siyasi mücadeleye girmekten kaçınmak için, Golan'daki yasadışı işgalini ve statükoyu sürdürmeyi tercih ediyor. Bunun için de ihtilaf tohumları ekmeye ve Golan'daki askeri maceralara devam etmesi gerekir.
Uyarı atışı
Son günlerde Suriye çatışmasında kaygı verici pek çok tırmanış yaşandı. İran, Suriye'nin doğusundaki IŞİD mevzileri vurmak için kendi topraklarından füzeler fırlattığını duyurdu. Bu, İran güçlerinin teknik açıdan, silahlarını ateşleyip yüzlerce mil uzaktaki hedefleri vurabilecek kadar ilerlediği anlamına geliyor. İran'ın kendi sınırlarının dışında bir düşmana saldırdığı son olay 1980'li yıllarda İran-Irak Savaşı esnasında yaşanmıştı.
Anonim İsrail askeri kaynakları, fırlatılan yedi füzeden hiçbirinin hedeflerini vuramadığı, hatta bazılarının Suriye'ye varamadığını iddia etti. Ancak kaynakların isimsiz olmasının yanında, İsrailliler iddialarına kanıt da sunamadılar. Baş bölgesel rakibinin askeri hünerlerini çürütecek sahte bir iddia yaymak, İsrail'in çıkarına olacaktır.
İran, füze saldırılarının Tahran'da İranlı Kürtler tarafından düzenlenen ve IŞİD'in üstlendiği son terör saldırısının intikamı olduğunu söyledi. İran çoğu sivil 17 kişinin ölümüne sebep olan saldırı nedeniyle Suudi Arabistan'ı da suçladığı için, füze saldırısı Suudilere karşı ince örtülü bir ikaz niteliği de taşıyor: “tıpkı Suriye'de IŞİD'e ulaşabildiğimiz gibi, Riyad'da size de ulaşabiliriz.”
Yahut El Cezire muhabirinin söylediği gibi: "Elbette bunu geniş jeopolitik bağlam içinde görmemiz gerekir: Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi ülkelerin nasıl tepki vereceğini görmek çok ilginç olacaktır, çünkü İran misilleme yapabileceğini ve yapacağını söylüyor.”
18 Haziran'da ABD'ye ait bir savaş uçağı Rakka kırsalında, ABD destekli Suriyeli isyancı güçlere yakın bir hedefi bombalamış olan bir Suriye savaş uçağını düşürdü. ABD ordusu bombalanan güçlerin (Suriye rejim birliklerinin şehirden çıkarmış olduğu) Suriye Demokratik Güçleri olduğunu iddia ederken, rejim IŞİD olduğunu iddia ediyor. ABD hava kuvvetleri ayrıca rejimin en az iki insansız hava aracını düşürdü.
Esad'ın zaferinden duyulan korku
Tüm bunlar, Esad'ın geçmişte IŞİD'in kontrolünde olan toprakları geri almada giderek artan bir başarı elde etmesinin hemen arkasından geliyor. ABD, Suriye savaş uçaklarına saldırarak, Esad'ın çabalarına taş koymaya çalışıyor. Bu, gerçekte, ABD'nin politikasının büyük ölçüde İsrail'in politikasını yansıttığı anlamına geliyor. Trump yönetimi de birleşik bir Suriye değil, etnik kantonlara ayrılmış bir Suriye istiyor gibi görünüyor.
Esad'ın müttefiki Rusya, ABD'nin saldırısına öfkeyle tepki verdi ve Suriye'de savaşan çeşitli grupların kazara birbirini vurmasını önleme amaçlı kritik çatışma engelleme çabalarını askıya aldı (ABD yetkilileri bu tarihten beri, çatışma dindirme hattının halen aktif olduğunu söyledi). Dahası Rusya, ABD'nin Suriye hava kuvvetlerine başka saldırılar düzenlemesinin Rusya'yla doğrudan çatışma sonucun getirebileceğini açıkladı.
Tüm bunlar ABD'nin, Suriye hükümetine ait bir askeri konvoyun, bir caminin bombalanmasını ve şimdi de bunu içeren müdahalesini arttırmasının parçası. Açıktık ki Trump yönetimi, ordumuzu bu alanda güç gösterisi yapmaya yönlendiriyor.
Sorun şu ki, burası son derece kalabalık ve Rusya da dâhil olmak üzere pek çok tarafın müdahil olduğu bir çatışma sahası. Örneğin bizim düşürdüğümüz uçak bir Rus Sukhoi bombardıman uçağıydı. Bunun ana tarafları tercih etmeyecekleri kadar derinlere sürükleyecek büyük çaplı bir kan gölüne dönmesi için bir anlık bir hata yeterli olacaktır.
Yeni ittifak
Suriye, Suudi Arabistan'ın ve Körfez devletlerinin finanse ettiği Sünni güçlerin, İran ve Hizbullah koruması altındaki bir Şii iktidara karşı bir araya geldiği, bölgedeki çok daha geniş bir çatışma sahasının yalnızca bir parçasıdır.
Sünni koalisyon Suriye'deki etki alanını kaybetmeye devam ettikçe, bu rekabet daha yeni ve daha da tehlikeli yerlere taşındı. Katar'a İran ve Hizbullah'la ilişkisini kesmesi için verilen ultimatom, Suriye'nin dalgalanma etkilerinin Ortadoğu çapında bir tsunami yaratabileceğinin bir örneğidir.
Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki büyüyen ittifak, bu karmaya bir başka yanıcı unsur daha ekliyor. Her ikisi de İran'la savaşa istekli gibi görünüyor. İkisi ayrı taraflar iken, böyle bir çatışma tehlikesi daha azdı.
Suudi Arabistan ve İsrail'in ortak bir düşmana karşı birleşmesiyle, zincirler epey gevşemiş oldu. Tabi bir de, ülkesini yabancı müdahalelere sürüklemeye çok istekli olduğunu göstermiş genç, hırslı, öfkeli bir Suudi veliaht prensinin bu mevkiye gelmesinin senaryoya daha da fazla tehlike eklediğini söylemek gerekiyor.