Ayetullah Uzma Cevadi Amuli bu ahlak dersinde İmam Cafer Sadık’ın şahadet yıldönümünü münasebetiyle taziyelerini sunarak o hazretin ilmi ve ameli makamı hakkında bazı açıklamalarda bulunarak şunları söyledi: Mezhebimizin reisi İmam Cafer Sadık’ın (a.s) mübarek vücudu gerçekte İslam’ın reisidir; biz Şiilere ihtisas bulmamıştır. Hazret, kendisine nasip olan uygun fırsatı kullanarak saf İslam’ı doğru açıklamaya, öğretmeye ve onun asli unsurlarını beyan etmeye çalıştı. Birinci olarak, halkı o günün medreselerini, ilim havzalarını ve üniversitelerini yapmakla aşina etmeye çalıştı; bu, o hazretin başlattığı ilk girişimi oldu. Hazret bu düşüncesini uyguladı, ama kendisine Taif’te medrese, ilim havzası ve üniversite yapma izni verilmedi, başka yerde de vermediler. İmam Sadık (a.s) kendi evinde, tenha yerlerde, birer ikişer kişi olarak havza ve üniversitenin işini yaptı ve 4 bin öğrenci yetiştirdi. 400 usul kitabını tedvin etti ki bugün bizim sahip olduğumuz 4 kitap İmam Sadık’ın (a.s) o 400 usul kitabının dallarıdır ve onlarca felsefi, kelami, fıkhi ve hukuki hükmü öğrencilerine öğretmiştir.
İkinci olarak, insan neyi anlamalıdır? Şimdi biz, ilim havzası ve üniversite yaptık, ama hangi dersleri okumalıyız? Ders okuyalım da masanın üzerinde mi kalsın ve toplumun sorunları öylece çözülmeden kalsın mı ya da ders okuyalım ki toplumun sorunları çözülsün mü? Neticesi sanayi, tarım, hayvancılık, iş ve üretim olan dersler okumalıyız; yoksa masanın üzerinde kalacak ilmi okursak, bize söylenen şu ilim olur: “Faydalı olmayacak ilimden sana sığınırım”. Bu namazın kunut ve bitiminde okunan dualar okuyun, ne demek isteniyor? Yani Allahım! Toplumun sorununu çözmeyen ilim bir afettir, bizler böyle ilimden sana sığınırız. Gerçi İmam Sadık (a.s) geniş ilim havzası, geniş bir üniversite veya medrese yapmaya muvaffak olamadı, ama okunması gereken ilimleri belirledi.
Ayetullah Uzma Cevadi Amuli sohbetlerine şöyle devam etti: Üçüncü olarak, mezhebimizin reisi İmam Sadık (a.s) ne yaptı? Buyurdular ki eğer benim dediğim üniversiteye sahip olursanız, eğer benim dediğim ilim havzalarına sahip olursanız, onun neticesi şu benim dediklerim olur. İlim havzalarının neticesi, yol tanıyan, yol gören, yol giden âlimler olmalıdır ki gittikleri her yerde sanki nur hareket diyor gibi olmalıdırlar; görmesi, oturması, sözü ve huzuru halka nur vermeyen âlim, âlim değildir. Üniversite de aynı şekilde…
Ayetullah Uzma Cevadi Amuli sohbetlerinin devamında Kâbe’nin yeri ve Müslümanların yaşamındaki rolü hakkında önemli noktalara değindi ve şunları söyledi: Eğer bizler İslami bir ülke istiyorsak, neticede merkezi bir yer, asli bir sığınak sahibi olmalıyız ki hepimiz oraya doğru yönelelim ve hepimiz ona doğru bakalım; işte o Kâbe’dir. Tüm dünya Müslümanlarının toplanacağı tek yer yalnızca Kâbe’dir. Kâbe, Al-i Suud’un esaretinden çıkmadığı sürece din ayakta değildir; Kâbe ayakta olduğu zaman din ayaktadır.
Eğer Müslüman isek yaşamımızın tamamı Kâbe ile yakın bir irtibattadır; beş vakit namazımız Kâbe’ye doğrudur; tüm oturup kalkmalar Kâbe’ye doğrudur. Aslında Kâbe ile nefes alıp vermekteyiz; ülkenin tüm işleri Kâbe’ye bağlıdır. Kâbe’yi koruyun buyrulmuştur, niçin? Çünkü Kâbe, özgürlük dersi veriyor; defalarca Al-i Suud Kâbe’ye nispet hiçbir makama sahip değildir, denilmesinin sebebi işte budur.
Eğer Kur’an, Kâbe özgür evdir, buyuruyorsa nedeni özgürlük dersi veriyor olmasıdır. Yeryüzü yaratılışından bugüne dek hiç kimse bu toprakların sahibi olmamıştır. İran’da bazı kültür mirasları vardır; Taht-ı Cemşid’i İran halkı yapmıştır ve üzerinde hakları vardır; Mısır’da kültür mürası olarak Mısır piramitleri vardı, onu Mısırlılar yapmıştır; Çin’de Çin Seddi vardır ve onu Çinliler yapmıştır. Ama Kâbe’yi kim yapmıştır? Kâbe’yi Hakkın halili yapmıştır, Hakkın zebihi yapmıştır. Onlar yapmışlardır; orada ne su vardı ve ne de bir medeniyet ve yapı, orası soğuk bir yer değildi. Şimdi 4 bin yıldır bu çeşme akıyor, hiç kimsenin ona karışmaya hakkı yoktur. Kur’an buyurdu ki bu, özgür evdir, hiç kimsenin hakkı yoktur. Sonraları şu Al-i Suud’un ecdadı Kâbe’yi puthaneye çevirdi, Al-i Suud’un ecdadı buraya put yüklediler. Buyurdu ki eğer ilmi ve ameli cehaletten özgür olmak istiyorsanız Kâbe ile irtibatınız olmalıdır. Bu ev atik evidir, özgürlük evidir.
Bugün Kâbe Al-i Suud’un esaretindedir. Hac Al-i Suud’un esaretindedir, Haremeyn Al-i Suud’un esaretindedir. Onların bir hakkı yoktur, oların hiçbir hakkı yoktur. İmam Sadık (a.s) buyurdular ki Kâbe esaretten kurtulduğu zaman din canlıdır. Al-i Suud’un Kâbe bizim topraklarımızdadır, sizler muhacirsiniz demeye hiçbir hakkı yoktur. Kâbe’yi sizler yapmadınız; Hazreti İbrahim Halil (a.s) yaptı, Hazreti İsmail (a.s) yaptı. Orada bulunan taşların her birini ve harcını bu iki ilahi peygamber yaptı. Nitekim Kur’an’da buyuruyor: “Rabbimiz bizlerden kabul et!” bu iki ilahi peygamber Kâbe’yi yaparken dilleri sürekli bu Kur’an ayetini söylüyordu; her taşı getirirken, taşlar üzerine her harcı dökerken bu ayetle Allah’ın evini yaptılar, bu ev özgürdür. Buyurdu ki Kâbe ile irtibatlı olduğumuz müddet dâhilinde, ama yabancının Kâbe ile irtibatı yoktur ve müdahale hakkı da yoktur. Kâbe olduğu müddetçe yaşadığı zarf içinde din de canlıdır.