Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.”(Ali-İmran 61)
Hz. Peygamberin (s.a.a) halefi salihliğine en uygun olan kimselerin, onun Ehlibeytinin (a.s) olduğuna dair delillerden birisi Ehlibeyt (a.s) hakkında inen Kur’an ayetleridir. Bu ayetlerden birisi meşhur Mübahele (Ali-İmran Suresi 61) ayetidir.
Mübahele “Behl” veya “Buhl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır.Dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “Bahil” (serbest bırakılmış) denir.
“İbtihal” yalvarış ve işi Allah Teâlâ’ya bırakmak anlamındadır. Yukarıdaki ayetten alınan “Mübahele” yaygın anlamı açısından iki kişinin birbirini lanetlemesi anlamındadır.
Bazı kimseler “Buhl” kelimesini lanet anlamında kullanmışlardır. Bu görüş esasınca “İbtihal” hakkında iki görüş vardır.
1. “İbtihal” “İltian” anlamında olup birbirini lanetlemektir.
2. “Behelehullah” yani “Leanehullah/Allah ona lanet etsin.”
Mübahele Ayetinin Nüzul Sebebi
Mübahele ayetinin nüzul sebebi hakkında İbn-i Abbas, Kutade ve Hasan’dan rivayet edildiğine göre Peygamber Ekrem (s.a.a) Hristiyanları mübaheleye/lanetleşmeye davet eder, onlar da Peygamber Ekrem’den (s.a.a) sabaha kadar mühlet isteyip kendi din büyüklerine müracaat ederek meşveret ederler. Hristiyanların piskoposu şöyle der: Yarın bakınız, Muhammed Ehlibeytiyle gelirse lanetleşmekten sakınınız, ancak ashabıyla gelirse lanetleşiniz, zira yapacağı bir şey yoktur.
Mübaheleye Tarihi Bakış
Yetmiş köyden oluşan Necran şehrinin bir bölümü Hicaz ve Yemen sınırında yer almıştır. İslam’ın doğuşunun başında Hicaz’ın tek Hristiyan bölgesi Necran’dı. Necran halkı çeşitli sebeplerden dolayı putperestlikten el çekmiş ve Hristiyanlığa yönelmişti. Peygamber Ekrem (s.a.a) dünya devlet başkanları ve dini merkezlerle yazdığı mektuplar arasındaNecran piskoposuna bir mektup yazarak Necran halkını İslam’a davet etti. Mektubun içeriği şöyledir:
İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un Allah'ı adıyla, (bu mektup), Allah Resulü Muhammed'den, NecranPiskopos ‘una. İbrahim, İshak ve Yakup’un Rabbini övgüyle anıyorum. Sizleri de kullara tapınmaktan sakınarak, Allah'a kul olmaya davet ediyorum. Sizleri, kulların velâyetinden çıkarak, Allah'ın velâyetine girmeğe davet ediyorum. Eğer benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine vergi ve cizye ödemeniz gerekir, aksi takdirde tehlikeler konusunda sizleri uyarıyorum.
Peygamberin (s.a.a) temsilcileri Necran’a giderek Necran piskoposuna mektubu verdiler. Necran piskoposu mektubu dikkatle okudu ve bu konuda karar almak için dini ve gayri dini büyük şahsiyetlerden oluşan danışma heyeti oluşturdu. Danışma heyetinde aklı, dirayeti ve iş bilirliğiyle tanınmış “Şercil” ismindeki birisi şöyle dedi: Biz dini önderlerimizden defalarca, bir gün nübüvvetin İshak neslinden İsmail oğullarına taşınacağını işittik ve İsmail oğullarından olan Muhammed’in peygamber olması hiçte uzak bir ihtimal değil. Şercil’in konuşmasından sonra danışma heyeti Muhammed’i (s.a.a) yakından görüp peygamberlik delillerini incelemesi için Necran’dan Medine’ye temsilci bir grubun gönderilmesi görüşünü sundu. Böylelikle başta üç büyük dini lider olmak üzere Necran halkının en bilgili altmış şahsı seçildi. Söz konusu üç büyük dini lider şunlardır:
1. Rum ve Hicaz kiliselerinin resmi temsilcisi olan Necran’ın en büyük piskoposu Haris b. Alkame.
2. Aklı ve iş bilirliğiyle tanınan temsilci heyeti başkanı Abdülmesih.
3. Necran halkı içinde saygın bir şahsiyet olan Eyhem isminde yaşlı birisi.
Mübahele hadisesi ve Peygamber Ekrem’in (s.a.a) Hristiyan heyetiyle yaptığı anlaşmaların geniş açıklaması Seyit b. Tavus’un “İkbal” isimli kitabında zikredilmiştir. Bu makalede Mübaheleyle sonuçlanan cereyanın küçük bir bölümünü zikretmekle yetineceğiz.
Resulullah: "Ben sizi tevhit dinine, bir ve tek Allah'a tapmaya ve O'nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum."
Necran heyeti: "İslam'dan maksadın, âlemlerinyegâne Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümlerine amel ediyoruz."
Resulullah: "İslam'ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam'ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç'a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah'ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegâne Allah'a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz?"
Necran heyeti: "Biz onu (Hz. İsa'yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!"
Resulullah: " Mesih, Allah'ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem'in rahminde karar kılan O'dur ve bu gücü de Allah ona vermişti."
Necranlı heyetten biri: "O, Allah'ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah'tır."
O sırada vahiy inerek Resulullah'a (s.a.a) dedi ki: "Onlara de ki; Hz. İsa'nın durumu bu açıdan Hz. Âdem’in durumu gibidir; (Allah Teala) onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın topraktan yarattı. Babasının olmaması onun Allah'ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz. Adem buna daha layıktır; çünkü Adem'in ne annesi vardı ve ne de babası!"
Bu esnada vahiy meleği indi ve şöyle buyurdu: Ey Peygamber! Hz. İsa’nın hadisesi açıklığa kavuştuktan sonra seninle mücadele edip hakkı kabul etmekten kaçınıyorlar. De ki: “Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.” Yani hangi grup Allah’ın lanetine duçar olursa o grubun batıl olduğu belli olacak ve böylelikle tartışma sona erecektir.
Bu şekliyle lanetleşme meselesinin o zamana kadar Araplar arasında geçmişi yoktu ve yüzde yüz Peygamberin (s.a.a) davetindeki iman ve doğruluğunu anlatıyordu. Kesinlikle böylesi bir meydana adım atılması son derece tehlikeliydi, zira Peygamberin duası kabul olmasaydı ve karşı grubun cezalandırılmasının eseri açığa çıkmasaydı lanetleşmeye davet edenin rezil olmasıyla sonuçlanacaktı.
Nasıl olurda akıllı ve anlayışlı birisi yaptığı işin sonucuna itminan etmeksizin böylesi bir merhaleye adım atabilir? Bundan dolayı Peygamberin (s.a.a)“Mübahele”ye davet etmesi onun davetinin doğruluğu ve kesin imanının alametlerinden birisidir.
Necran Hristiyanlarının temsilcileri kendi büyükleriyle oturup meşveret etmek için Peygamberden (s.a.a) mühlet istediler. Onların büyük şahsiyetleriyle yaptıkları meşveretleri psikolojik bir noktayla sonuçlanıyordu. Alınan karara göre Necran Hristiyan büyükleri kendi taraftarlarına şöyle dediler: Muhammed’in gürültü çıkararak, bir kalabalıkla mübaheleye geldiğini görürseniz korkmayın ve onunla mübahele edin; çünkü bu, onun gerçekçi olmadığını göstermektedir. Ne var ki kendi yakınlarından sadece özel birkaç kişiyle ve küçük çocuklarıyla mübaheleye geldiğini görürseniz bilin ki o, Allah'ın peygamberidir ve onunla mübahele etmek tehlikelidir; bu durumda mübaheleden sakının!Mübahele vakti gelip çattı. Peygamber (s.a.a) ve Necran heyeti mübaheleninMedine dışında bir çölde yapılması konusunda anlaşmışlardı. Peygamber Ekrem (s.a.a) Müslüman ve akrabaları arasından sadece Ali b. EbiTalib (a.s), Hz. Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’i (a.s) seçmişti, zira Müslümanlar arasındabu dört kişiden daha imanlı ve arınmış kimse yoktu. Peygamber (s.a.a) evinden mübahele noktası arasında kalan mesafeyi çok özel bir konumla kat etmişti; Hüseyin’i (a.s) kucağına almış, Hasan’ın (a.s) elinden tutmuş ve Zehra (s.a) ile Ali (a.s) de onların arkasından hareket ediyorken Mübahele meydanına geldi. Peygamber (s.a.a) mübahele meydanına girmeden önce yanındakilere kendisi dua ettiği zaman amin demelerini söyledi. Hristiyan piskoposu şöyle dedi: Ben öyle çehreleri görüyorum ki Allah’tan dağın yerinden koparılmasını isterlerse dağ hemen yerinden kopar; bu şahıslar lanet ederlerse yeryüzünde tekbir Hristiyan bile kalmaz.
Necran Hristiyanları bu sahneyi görünce mübaheleden vaz geçtiler ve anlaşma yapmaya razı oldular. Yapılan anlaşmaya göre her yıl cizye verecek ve İslam’ın ayrıcalıklarından yararlanacaklardı.
Ashabı Kisa’nın Faziletinin En Sağlam Delili
İslam tarihinde gerçekleşen bu olayın önemine bakıldığı zaman son derece açıktır ki mübaheleye katılan kimselerin yeterli liyakat ve uygunluğu bulundurmaları gerekir, zira bu olay İslam tarihinde kaydedilecektir. Bu sebeple Peygamber Ekrem’in (s.a.a) ashabı arasında seçtiği dört kişi şunlardan ibarettir: Hz. Ali b. EbiTalib (a.s), Hz. Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s).
Ayşe'den nakledilmiştir ki: Resulullah (s.a.a) mübahele günü -mübahele için getirdiği-yanındaki dört kişiyi siyah renkteki abasının altına alarak şu ayeti okudu: "Ey Ehlibeyt, doğrusu Allah pisliği sizden gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler."
Zemahşeri şöyle diyor: Mübahele hadisesi ve Mübahele Ayeti,KisaEhli’nin faziletinin çok güçlü delilidir.
Mübahele Ayetinin Önemli Noktaları:
1-Şia ve Ehlisünnet muhaddis ve müfessirleri,Mübahele ayetinin Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'i hakkında indiğini açıklamış ve Resulullah (s.a.a)mübahaleyeyalnızca iki torunu Hasan ve Hüseyin'i (a.s), kızı Fatıma (s.a) ve Hz. Ali'yi (a.s) götürdüğünü bildirmişlerdir. Dolayısıyla "evlatlarımız" kelimesinden maksat sadece Hasan ve Hüseyin'dir.Ebu Bekir er-Razi şöyle diyor: Bu ayet Hasan ve Hüseyin’in Allah Resulünün oğulları olduğunun delilidir ve bir kimsenin kızının çocukları gerçekte kendi çocuğudur. Nasıl ki “kadınlarımız” kelimesinden yalnızca Fatıma (s.a) kastedilmiştir. Keza “nefislerimiz” kelimesinden desadece Ali (a.s) kastedilmiştir, zira Peygamberin kendisi olamaz, çünkü davet edenin kendisi olması hasebiyle, insanın kendisini davet etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Her zaman için davet eden, davet edilenden başkadır, dolayısıyla başkasından kastedilen kesinlikle Peygamber Ekrem değil Ali’dir. Zira hiç kimse Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in dışında mübaheleye kimsenin katıldığını söylememiştir. Bu konu Ali’nin hiç kimsenin ulaşamadığı ve hatta yakınına bile varamadığı yüce ve ulvi makamına işaret eder.
Peygamber Ekrem (s.a.a)Bureyde el-Eslemi’ye şöyle buyurmuştur: Ey Bureyde! Ali’ye düşman olma, zira o benden ve ben de ondanım. Halk farklı ağaçlardan yaratılmış, ben ve Ali ise tek bir ağaçtan yaratıldık.
Kâzi Nurullah-i Şuşteri "İhkak-ul Hak" adlı nefis kitabının 3. cildinde şöyle diyor:
"Mübahele ayetinde geçen "evlatlarımızı" kelimesinden maksadın Hasan'la (a.s) Hüseyin (a.s) olduğu, "kadınlarımız"dan Hz. Fatıma'nın (s.a) ve nefislerimiz"den maksadın da Hz. Ali'nin (a.s) olduğu konusunda müfessirler ittifak etmişlerdir. “Daha sonra aynı kitabın dipnotunda, Mübahele ayetinin Ehlibeyt hakkında indiğini tasrih eden büyük Ehlisünnetâlimlerinden yaklaşık altmış kişinin ismini zikrederek şunlara yer veriyor: Mübahele ayeti Ehlibeyt (a.s) hakkında nazil olmuştur. Kendilerinden bu konu hakkında nakledilen isimler kısaca şunlardan ibarettir:
1- Müslim "Sahih" adlı kitabında, c.2, s.448.
2- Ahmed b. Hanbel, "Müsned" kitabında c.1, s.185.
3- Hakim "Müstedrek"inde c.3, s.150.
4- Vahidi Nişaburi, "Esbab-un Nüzul" adlı kitabında, s.74.
5- İbn-i Esir, "Cami-ul Usul" adlı kitabında, c.9, s.470.
6- İbn-i Cevzi, "Tezkiret-ül Havas" adlı kitabında, s. 23.
7- Zemahşeri, "Keşşaf" adlı tefsirinde, c.1, s.370.
8- İbn-i HicrAskalani “el-Esabe” kitabında, c. 2, s. 509.
9- İbn-i Sabbağ Maliki, "el-Fusul-il Muhimme" adlı kitabında, s.20.
10- Kurtubi, "el-Cami-u liAhkam-il Kur'an" adlı eserinde, c.4, s.104.
Şia kitaplarında da bu konu özel bir yere sahiptir ve biz sadece bir örnekle yetineceğiz.
İmam Rıza (a.s) Memun’un sarayında düzenlenen bir toplantıda şöyle buyurdu: "Allah Teâla kullarından temiz olanları Mübahele ayetinde tanıtmış ve peygamberine buyurmuştur ki: "Bundan sonra seninle tartışırlarsa..." Bu, hiç kimsenin Ehlibeyt’in (a.s) önüne geçemediği bir ayrıcalıktır; hiçbir insanın ulaşamadığı bir fazilettir ve onlardan önce hiç kimsenin sahip olmadığı bir şereftir.
Mübahele ayetinin Allah Resulüne (s.a.a) en yakın fertleri tanıtması yanında içerdiği diğer mesajların fihristine aşağıda işaret edilecektir:
1- Normal gücün kullanılmasından sonra gaybten yardım isteme.
2- Kadın ve erkek birbirinin yanında söz konusu edilmiştir.
3- İnsan kendi hedefine inanırsa hatta kendini ve en yakınlarını bile tehlikeye atmaya hazırdır.
4- Dua etmede önemli olan fertlerin çoğunluğu değil hedef ve şahsiyetlerdir.
5- Dua merasimlerine çocukların katılımını sağlamak gerekir.
6- Mantık, istidlal ve mucize karşısında hakkı kabul etmeyen kimse yok edilmekle tehdit edilmelidir.
7- Dua müminin en son kozu ve en son silahıdır.
8- İstidlalin cevaplandırılması, cidal ve inatçılığın ise yerle bir edilmesi gerekir.
9- Siz sapasağlam durursanız düşman batıl olması hasebiyle geri adım atar.
10- Ayette zikri geçen kimseler dinin temelidir, aksi takdirde Peygamberin (s.a.a) kendisi şahsen tek başına lanetlerdi.
Allah Teâla ve Peygamber Ekrem (s.a.a) böyle bir amelle hepimize, Peygamberin hakka davet ve hedefinde, onun en yakınlarının ona yardım edip kendilerini tehlikeye atmaya hazır olduğu ve Peygamberin hareketinin devam ettiricileri olduğunu anlatmaktadır.
İki Taraf Arasında Barış Anlaşmasının İmzalanması
Necran heyet temsilcileri Peygamberden (s.a.a) vermeleri gereken yıllık verginin mektuba yazılmasını ve Peygamber (s.a.a) tarafından Necran bölgesinin güvenliğinin sağlanmasını da mektuba eklenmesini istediler. Hz. Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) emriyle aşağıdaki mektubu yazdı:
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Allah’ın Resulü Muhammed’den Necran ve Necran etrafında yaşayan halka yazılan bir mektuptur. Muhammed’in Necran halkının mülk ve servetinin tamamı hakkındaki hükmü şöyledir: Necran halkı İslam hükümetine her yıl her birisinin değeri kırk dirhemi geçmeyen iki bin elbise vermelidir. Necran halkı bunun yarısını Safer ayında ve diğer yarısını da Recep ayında ödeyebilir. Yemenliler savaş açtığı zaman Necran halkı İslam devletiyle işbirliği unvanında İslam ordusuna otuz bin zırh, otuz at ve otuz deve ödünç vermelidir. Peygamberin temsilcilerinin bir ay boyunca ağırlanması Necranlıların sorumluluğundadır. Necran’a Peygamberin elçileri geldiği zaman onları ağırlamalıdırlar. Bunun karşısında Necran halkının malı, canı, toprakları ve mabetleri Allah ve Allah Resulünün güvencesi altındadır. Şu şartla ki şimdiden her türlü faizcilikten kaçınmalıdırlar. Böyle olmaması durumunda Muhammed’in onlara karşı hiçbir sorumluluğu olmayacaktır.
http://www.sibtayn.com/tr