Turkish
Sunday 24th of November 2024
0
نفر 0

HİCRETTEN PEYGAMBERİN VEFATINA KA‌DAR

HİCRETTEN PEYGAMBERİN VEFATINA KA‌DAR

İmam Ali (a.s) Peygamber’in (s.a.a) kardeşi:

İslami kardeşlik ve kardeşlik bağı İslam dininin sosyal ilkelerinden biridir. İslam Peygamber’i çeşitli zamanlarda bu bağı kurup sağlamlaştırmaya özen göstermiştir. Peygamberimiz Medine’ye geldikten sonra, ensar ile muhacirler arasında kardeşlik antlaşması yaptırdı. Bu amaçla, Müslümanlar’ın bir araya toplandığı bir gün ayağa kalkarak buyurdu ki:

- “Allah yolunda ikişer, ikişer kardeş olun!”

Bunun üzerine Müslümanlar ikişer, ikişer birbirlerinin kardeşi olarak el sıkıştılar ve böylece aralarındaki birlik ve bağlılık pekişmiş oldu.

Elbette bu antlaşmada, kişilerin birbiriyle uyumuna, iman, fazilet ve İslami şahsiyet açısından denkliklerine riayet edilmişti. Öyle ki birbiriyle kardeş olanlar göz önüne alındığında bu husus apaçık görülmektedir.

Hazırda bulunanların her birisi için kardeş belirlendikten sonra Ali (a.s) yalnız kalmıştı. Efendimize dönerek:

- Beni kimseyle kardeş etmedin, dedi.

Peygamber (s.a.a)efendimiz de şöyle buyurdu:

- Sen her iki dünyada benim kardeşimsin, buyurarak(25)) Ali ile kendisi arasında kardeşlik akdi okudu.(26)

Bu konu, İmam Ali’nin (a.s) fazilet ve azametinin ölçüsünü, açıkça göstermektedir. Ayrıca onun Resulullah’a ne kadar yakın olduğu da anlaşılmaktadır.
SAVAŞ CEPHELERİNDE

İmam Ali’nin (a.s) hicretten, Peygamber’in (s.a.a) vefatına kadar olan yaşamı; çok sayıda olayları, özellikle İmam’ın savaş cephelerinde gösterdiği büyük kahramanlıklar ve olağanüstü fedakarlıkları kapsamaktadır. İslam Peygamber’i Medine’ye hicret ettikten sonra, Yahudiler, müşrikler ve isyancılarla yirmi yedi “Gaz ve”si(27)) olmuştur. İmam Ali (a.s) bunlardan yirmi altısına katılmış, sadece “Tebük” gazvesine katılmayıp münafıkların Peygamber’in yokluğunda İslamı hükümeti merkezinde olay çıkaracakları korkusu olduğu için Peygamber’in emriyle Medine’de kalmıştı. Bu gazvelerin hepsini yazmaya kalkışırsak kitabımıza sığması mümkün değildir. Dolayısıyla sadece İmam Ali’nin (a.s) çok önemli kahramanlık sergilediği dört büyük cihadı örnek olarak aşağıda sunuyoruz:
A- Bedir Savaşında

Biliyoruz ki, Bedir savaşı Müslümanlarla müşrikler arasında vuku bulan tam teşekküllü bir savaştı. Bu nedenle taraflar arasında ilk askeri deneyimdi ve taraflardan birisinin savaşta zafer kazanması çok önemliydi.

Bu savaş hicretin ikinci yılında vuku buldu. İslam Peygamber’i o yıl, Kureyş ticaret kervanının İslam’ın en eski düşmanı Ebu Süfyan başkanlığında Şam’dan Mekke’ye dönmekte olduğunu haber almıştı. Kervan güzergâhı Medine yakınından geçtiği için, İslam Peygamber’i muhacirler ve ensardan oluşan 313 kişi ile Kervanı ele geçirmek için Bedir’e hareket etti.

Peygamberin bu hareketten amacı Kureyş’e; Kervan yolunun güçlü İslam kuvvetlerinin elinde olduğunun anlatmaktı. Onlar İslam’ın yayılmasını önleyecek ve Müslümanlar’ın özgürlüğünü kısıtlayacak olurlarsa, ekonomilerinin hayat damarı İslam birliklerince kesilecekti.

Diğer taraftan Ebu Süfyan Müslümanlar’ın hareketini haber alınca, kızıl deniz kıyılarından sapma bir yol seçerek kervanı tehlike bölgesinden uzaklaştırdı. Aynı zamanda da Mekke’deki Kureyş ileri gelenlerinden yardım istedi.

Ebu Süfyan’ın yardım istemesi üzerine, Kureyş Savaşçılarından 950 ila 1000 savaşçı Medine’ye doğru hareket etti. Ramazan ayının on yedisinde müşrikler, müslümanlarla karşı karşıya geldiler. Sayıları Müslümanlar’ın üç katı idi.

Savaşın başında; Kureyş silahşörlerinden, baştan ayağa silahlı “Utbe” (Ebu Süfyan’ın eşi Hinde’in babası). “Şeybe “ (Utbe’nin büyük kardeşi) ve “Velit” (Utbe’nin oğlu) isminde üç kişi, haykırışlarla savaş meydanının tam ortasına gelip kendilerine eş değer savaşçılar istediler. Ensardan üç silahşör onlarla savaşmak için meydana çıkıp kendilerini tanıttılar. Kureyş yiğitleri onlarla savaşmak istemeyip şöyle haykırdılar:

“Ey Muhammed! Kavmimizden Şanımıza uygun kişileri karşımıza gönder!”

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), Ubeyde b. Haris b. Abdü’l-Muttalib, Hamza b. Abdü’l-Muttalib ve Ali’nin (a.s) bu üç kişinin karşısına çıkmalarını emretti. Üç yiğit mücahit, savaş meydanına çıkıp kendilerini tanıttılar. Hamza Şeybe ile, Ubeyde Utbe ile ve içlerinde en genci olan Ali Muaviye”nin dayısı Velit ile karşılaştı ve göğüs göğse savaş başladı. Hamza ve Ali rakiplerini hemen cehenneme vasıl ederek saf dışı bıraktılar. Ama Ubeyde ile Utbe civarında karşılıklı saldırılar devam ediyor hiç birisi diğerini yenemiyordu. Bu nedenle Ali ve Hamza rakiplerini saf dışı ettikten sonra Ubeyde’nin yardımına koşup Utbe’yi de cehenneme vasil ettiler.(28)

Ali (a.s) sonraları Muaviye’ye yazdığı bir mektup da bu olaya şöyle değinmiştir:

“... Bir savaşta deden Utbe’ye dayın Velit’e ve kar deşin Hanzele’ye indirdiğim kılıç şimdi yanımdadır.”(29)

Üç büyük İslam kahramanının, Kureyş silahşörlerini yenmesi, şirk ordusu komutanlarının ruhiyesini bozmuştu. Topyekûn savaş başladı ve şirk ordusunun ağır yenilgisiyle sonuçlandı. Öyle ki; yetmiş kişi esir oldu...

Bu savaşta öldürülenlerin yarısından fazlası Ali’nin kılıcı ile yere serilmişti.

Merhum Şeyh Müfid, el-İrşad kitabında, Bedir savaşında ölenlerden otuz altısını bizzat isimleriyle zikrederek: “Sünni ve Şia ravilerinin, bunların bizzat Ali b. Ebu Talib (a.s) tarafından öldürüldüklerinde ittifakı vardır. Veya Ali onların öldürülmesinde başkalarıyla birlikte şirket etmiştir.”(30)) demiştir.
B- Uhud Cephesinde Eşsiz Yiğitlik

Kureyş ruhiyesi, Bedir savaşında aldıkları yenilgiyle kötü bir şekilde bozulmuş, kaybettiklerinin intikamını almak ve bu yenilgiyi telafi etmek için güçlü ve mücahit bir orduyla Medine’ye saldırı kararı almıştı.

İslam Peygamber’i Kureyş’in kararından haberdar olunca, düşmana karşı koymak için “Askeri Şûra” oluşturdu. Müslümanlardan bazıları; İslam ordusunun Medine dışına çıkarak düşmanla şehir dışında savaşmalarının daha iyi olacağını önerdiler.

Peygamber bin kişi ile Medine’den ayrılarak şehrin kuzeyindeki Uhud dağına doğru yola çıktı. Meşhur münafık Abdullah b. Übeyy taraftarlarından üç yüz kişi, (Uhud’a doğru) hareket esnasında efendilerinin tahrikine kapılarak Medine’ye geri döndüler. Böylece, İslam kuvvetlerinin sayısı yedi yüz kişiye düştü. Hicretin üçüncü yılı Şevval ayının yedinci gününün sabahı, Uhud dağı eteklerinde iki ordu karşılıklı saf oluşturdular.

İslam Peygamber’i, savaş başlamadan önce, askeri açıdan savaş meydanını incelerken, savaş tam kızıştığı sırada düşmanın müslümanlara arkadan saldırabileceği stratejik bir noktayı farketti. Tedbir alarak, düşmanın o noktadan sızmasını önlemek için “Abdul lah b. Cubeyr” adında bir savaşçısını, elli okçuyla bu stratejik tepeye yerleştirerek: Müslümanlar yense de yenilse de hiçbir şekilde bu hassas noktayı terk etmemelerini emretti.

Diğer taraftan, o zamanki savaşlarda bayrağı taşıyan kişinin önemli rolü vardı, bu nedenle bayrağı daima, yiğit ve güçlü kişilere teslim ederlerdi. Bayraktarın direnişi ve bayrağın savaş alanında dalgalanması savaşçılara cesaret veriyordu. Bayraktar ölüp de bayrak düşünce savaşçıların ruhunda büyük bir sarsıntı meydana geliyordu. Bu husus göz önüne alınarak, savaş başlamadan önce en yiğit savaşçılardan birkaçı, bayraktar olarak tayin ediliyordu.

Bu savaşta da Kureyş bu önemli hususu dikkate alarak yiğitlikleriyle tanınan “Beni Abdu’d-Der” kabilesinden birkaç kişiyi bayraktar olarak seçmişti. Ama savaş başladıktan sonra, bu bayraktarlar birbiri ardınca İmam Ali’nin (a.s) güçlü elleriyle öldürülüp, bayrak peş peşe yere düşünce, Kureyş ordusu ruhsal sarsıntıya uğramış kaçmaya başlamışlardı.

İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bununla ilgili şöyle buyurduğu aktarılmıştır:

- “Uhud savaşında Şirk ordusunun bayraktarları dokuz kişiydi. Hepside Ali’nin (a.s) güçlü elleriyle helak oldular.”(31)

İbni Esir’de diyor ki:

- “Kureyş’in bayraktarlarını (yere sererek) yenen kişi Ali (a.s) idi.”(32)

Merhum Şeyh Sâduk’ın rivayetine göre: Halife Ömer’in, vefatından sonra halife seçmeleri için tayin ettiği altı kişilik şurada, Ali yaptığı konuşmalarda, bu konum üzerinde durarak şöyle buyurmuştur:

“... Allah aşkına söyleyin, içinizde benden başka (Uhud savaşında) Beni Abdu’d-Dar bayraktarlarından dokuz kişiyi öldüren birisi var mıdır?!...”

İmam sözlerini şöyle sürdürdü:

“... Bu kişi öldürüldükten sonra, pek büyük gövdesi olan “Sevâb” adındaki köleleri savaş alanına girerek, ağzından köpük saçıp, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde: “Efendilerimin intikamı için Muham med’den başkasını öldürmem, diye haykırırken, Sizler (korkudan) hemen çekilmediniz mi? Ama ben onunla savaştım, karşılıklı vuruştuk ve ona öyle bir darbe indirdim ki belinden ikiye ayrıldı.”

Şura üyeleri, Ali’nin (a.s) sözlerinin tamamını doğruladılar.(33)

Kureyş ordusu bozguna uğradı, Abdullah b. Ubeyr komutasındakiler bu durumu görünce ganimet toplamak amacıyla, tuttukları stratejik noktayı terket mek istediler. Abdullah, Peygamber’in açık emrini onlara (bağıra bağıra) hatırlattıysa da fayda etmedi. Kırk kişiden fazlası ganimet toplamak amacıyla tepeden uzaklaşırken, Abdullah on kişiden az bir kuvvetle orada kaldı.

Bu sırada okçu birliği ile pusuda bekleyen Halid b. Velit, bu fırsattan istifade ederek atağa geçti. Abdullah ve askerlerini öldürüp, arkadan saldırdı. Tam bu sırada, bayrakları “Amre b. Alkeme” adında Kureyşli bir kadının ellerinde yükseldi.

Bu kadın, Kureyş askerlerini teşvik ve tahrik etmek için savaş meydanına gelen kadınlardan biriydi.

Bu andan itibaren savaşın seyri tam tersine dönüştü. Müslümanların savaş düzeni bozulmuş, saflar dağılmış, askerlerin komutanlarıyla ilişkileri kesilmiş ve Müslümanlar yenilmişlerdi. Bu savaşla, aralarında Hamza b. Abdü’l Muttalib ve İslam ordusu bayraktarlarından Mus’ab b. Umeyr’inde bulunduğu yetmiş kişiden fazla Müslüman mücahit şehit oldu.

Diğer taraftan, savaş meydanında, düşman tarafından İslam Peygamber’inin öldürüldüğü haberi yayınlanmış, Müslümanlardan birçoğunun morali bozulmuş, ruhiyesi sarsılmış şirk ordusunun yeni bir askeri baskısıyla, Müslümanlar’ın tamamına yakını dağılarak geri çekilmişlerdi. Savaş alanında parmakla sayılacak kadar az bir kişi kalmıştı. Peygamberin çevresinde İslam tarihinde dönüm noktası sayılacak kritik anlar yaşanıyordu.

İşte burada Ali’nin (a.s) ne kadar önemli bir rol üstlendiği ortaya çıkmaktadır. O, eşsiz bir yiğitti ve cesaretle Peygamber’in yanı başında kılıç sallayarak, müşriklerin dalga dalga akınları karşısında yüce İslam Peygamberini koruyordu.

İbn-i esir tarihinde şöyle yazıyor:

“İslam Peygamber’i, saldırmak üzere olan bir müşrik grubu görünce Ali’ye: “Onlara saldır!” diye buyurdu. Ali Peygamberin emri gereği onlara saldırdı. Bir kaçını öldürerek bozguna uğrattı. Peygamber başka bir grubu gördü ve Ali’ye, “Saldır onlara!” diye emir verdi. Ali üzerlerine saldırıp bir kısmını öldürdü bir kısmını da devre dışı bıraktı. Bu sırada vahiy meleği, Peygambere: “Bu Ali’nin gösterdiği fedakârlıkların en üstünüdür, deyince, Resulullah: O benden, ben de ondanım, diye buyurdu. O anda gökten “Ali gibi kahraman, Zülfikar gibi kılıç yoktur!” nidası duyuluyordu”(34)

İbn-i Ebi’l-Hadid de şöyle yazıyor:

“Peygamber sahabelerinin çoğu (savaşlarından) kaçarken düşman birliklerinin Peygamber’e doğru akınları giderek artıyordu. “Beni Kenane” kabilesinden bir grup ve içlerinde, namlı dört kahraman bulunduran “Beni Abdü Menaf” kabilesinden bir grup Peygamber’e doğru saldırıya geçtiler. Peygamber: “Bunları defet!” buyurdu. Piyade olarak savaşan Ali (Toplam) elli kişi olan gruba saldırıp bozguna uğrattı. Onlar bir kaç kere toparlanıp saldırıya geçtiler, her defasında Ali, saldırılarını geri püskürtü. Bu saldırılarda ünlü dört kahraman ve on kişi daha Ali’nin güçlü elleriyle öldürüldü.

Cebrail, Resulullah’a: “Gerçekten Ali pek yiğitlik gösteriyor. Melekler onun yiğitliğine şaşmaktadırlar.” dedi. Resulullah (s.a.a): “Neden olmasın, o bendendir ben de ondanım” diye buyurdu. Cebrail de “Ben de sizdenim” dedi. O gün gök tarafından bir sesin devamlı:

“Ali gibi kahraman, Zülfikar gibi kılıç yoktur” diye sürekli nida verdiği duyuluyordu. Ama söyleyen görülmüyordu. Peygamberden bunu kimin söylediği sorulduğunda, Bu Cebrail’dir, diye buyurdular.”(35)
C- Ahzab (Hendek) Savaşında

Adından da anlaşılacağı gibi Ahzab (gruplar) savaşı, İslam’a düşman olan bütün kabile ve grupların “Genç İslamı” ezmek için birleşerek yürüttükleri bir savaştı. Bazı tarihçiler bu savaşta “Küfür” ordusunun sayısını onbinden fazla yazmışlardır. Oysa Müslümanlar’ın toplam sayısı ise sadece üç bindi.

Bu ordunun komutanlığını üstlenen Kureyş Liderleri, neferlerin ve savaş donanımlarının çokluğunu dikkate alarak kendi hayallerince Müslümanlar’ın işini tam olarak bitireceklerdi. Muhammed (s.a.a) ve adamlarının elinden ebedi olarak kurtulabilecekleri bir savaş planı hazırlamışlardı. Kureyş’in hareketliliği haberi Peygamber’e ulaşınca, Peygamberimiz derhal askeri Şûra kurdu. Bu Şûrada Selman-ı Farisi, Medine çevresinde, düşmanın nüfuz edebileceği bölgelere, düşman girişini önlemek için hendek kazmasını önerdi. Bu öneri kabul edilerek birkaç gün içinde Müslümanlar’ın gece gündüz çabaları sonucu hendek kazıldı. Hendek, düşman süvarilerinin atları ile sıçrayıp geçemeyecekleri genişlikte idi. Derinliği ise, içine düşen birisinin kolayca çıkmayacağı derinlikte idi.

Güçlü şirk ordusu, Yahudilerin işbirliği ile nihayet geliverdi. Onlar her zamanki gibi, Medine dışındaki çöllerde savaşacaklarını sanıyorlardı. Ama bu kez şehir dışında kimseyi göremeyip ilerlemelerini sürdürdüler. Medine kapılarına vardıklarında, nüfuz edebilecekleri tüm noktalara geniş ve derin hendek kazıldığını görünce şaşırıp kaldılar. Çünkü Arap savaşlarında hendek kullanmak görülmemiş şeydi. Mecburen hendeğin dışından şehri muhasaraya aldılar.

Bazı rivayetlere göre; Medine kuşatması yaklaşık bir ay kadar sürdü. Kureyş askerleri ne zaman hendeği geçme girişiminde bulunsalar hendeğin diğer tarafında kısa aralıklarla oluşturulan savunma siperlerinde nöbet tutan Müslümanlar’ın direnişi ile karşılaşıyorlardı. İslam ordusu, düşmanın her türlü tecavüz girişimini oklarla geri püskürtüyordu. Gece ve gündüz her iki taraf da karşılıklı oklaşıyor ama kimse galip gelemiyordu.

Diğer taraftan, Medine’nin böyle güçlü bir ordu tarafından muhafaza edilmesi Müslümanlardan birçoğunun ruhiyesini zayıflatıyordu. Özellikle Yahudi “Beni Kurayza” kabilesinin Müslümanlarla olan antlaşmalarını bozarak, müşriklere, hendeği geçtikleri takdirde içerden Müslümanlara saldıracakları sözünü verdikleri anlaşılınca, Müslümanlardaki endişe iyice artmıştı.
HASSAS VE KRİTİK GÜNLER

Kurân-ı Kerim, Müslümanlar’ın bu muhasara altındaki çok zor ve kritik durumlarını Ahzab suresinde pek iyi yansıtmaktadır:

“Ey insanlar, anın size Allah’ın nimetini, hani askerler saldırmıştı üstünüze de onlara bir yel ve görmediğiniz askerler göndermiştik ve Allah, sizin yaptıklarınızı görür.

Hani size hem üst tarafınızdan hücum etmişlerdi, Hem alt tarafınızdaki yerlerden ve hani gözler yılmıştı ve korkudan yürekler, ağızlara gelmişti ve Allah hakkında çeşitli zanlara kapılmıştınız.

İşte orda, inananlar, bir sınanmaya uğratılmışlardı ve adam akıllı da sarsılmışlardır.

Hani münafıklarla gönüllerinde hastalık alanlar, Allah ve Peygamber’i demişlerdi, bizi ancak aldattılar vaatlerinde aldatıştan başa bir şey yok.

Ve hani onların bir bölüğü, ey Yesribliler demişti, burada durmanıza imkân yok, dönün artık ve bir bölüğü de Peygamber’den, evlerimiz açık, sağlam değil diye izin istemişti, hâlbuki evleri açık değildi ve sağlamdı. Onlar ancak kaçmayı diliyorlardı.

Eğer şehrin etrafından girilip onların üstlerine varılsaydı da şirk koşmaları istenseydi hemen işe girişirler ve şehirde pek az bir müddet kalırlardı.”(36)

Ama Müslümanlar’ın zorda olmalarına rağmen, hendeğin Ahzab ordusunun geçişine engel oluşu nedeniyle onların bu durumunu sürdürmeleri çok daha zordu. Çünkü bir taraftan hava giderek soğuyordu. Diğer taraftan hazırladıkları yiyecek ve yem sadece Bedir ve Uhud savaşları gibi kısa süreli savaşlar için yeterliydi. Muhasaranın uzun sürmesiyle yemek ve yemin azlığı baskısını artırıyordu. Savaş ve kahramanlık heyecanı azalıyor ve tembelleşiyorlardı. Bu nedenle ordu komutanları bu duruma son vermek için, yiğit silahşörlerinin ne şekilde olursa olsun hendeği geçip savaşmalarından başka çare düşünemiyorlardı. Bu amaçla; Ahzab ordusunun namlı kahramanlarından beş kişi, atlarını son hızıyla koşturup on defa deneyerek hendeğin öte tarafına geçmeyi başardılar. Ve savaşmak için rakip istediler.

Bu silahşörlerden biri namlı, şanlı Arap kahraman “Amr b. Abduvedd” idi ki, Arap’ın en güçlü ve en yiğit silahşoru sayılmaktaydı. “Yelye” bölgesinde tek başına bir grup düşmanı yendiği için “Ferisi Yelyel” diye ün kazanmıştı. Amr Bedir savaşına katılıp yaralandığı için Uhud savaşına katılmamıştı. Ve şimdi Hendek savaşında gövde gösterisi yapmak için ortaya çıkmıştı.

Amr hendeği geçince “Yok mu benimle savaşacak” çığlıkları atmaya başladı. Müslümanlardan kimse karşısına çıkamadı. Daha da cesaretlenerek Müslümanlar’ın inançlarıyla alay etmeğe başladı:

“Siz ki, öldürülenlerinizin cennette ve bizden öldürülenlerin cehennemde olduğunu söylüyorsunuz, içinizden birisi yok mu ki, ben onu cennete göndereyim veya o beni cehenneme göndersin?!” Sonra şu anlamda hâmasî şiirleri okudu:

“Aranızda feryat edip savaşçı istemekten sesim tutuldu!”

Amr’ın peşpeşe savurduğu çığlıklar Müslümanlar’ın yüreğinde öyle korku yaratmıştı ki, yerlerine çivilenip hiç bir harekette veya tepkide bulunmuyorlardı.(37)

Amr ne zaman haykırıp savaşçı istese Ali (a.s) öne çıkıp meydana gitmek için Peygamber’den izin istiyordu, ama Peygamber onaylamıyordu. Bu durum üç kere tekrarlandı. Ali son kez savaş izin istediğinde, Peygamber: Bu Amr b. Abduvedd” dir, buyurdu Ali’de: “Bende Ali’yim”, dedi.(38)

Sonunda Peygamber (s.a.a) izin verdi, kendi kılıcını Ali’ye verip imamesini başına sardı ve kendisine dua etti.

Ali (a.s) savaş meydanına çıktığında Peygamber’imiz (s.a.a) buyurdu ki:

“İslâm’ın tamamı, küfrün tamamı karşısında karar kılmıştır”

Bu buyruktan da açıkça anlaşılmaktadır ki; bu ikisinden birinin galibiyetine göre; ya İslam küfrü yenecek veya küfür İslam’ı yenecekti. İslam ve şirkin geleceğini tayin edecek yazgıyı belirleyen bu çarpışma idi.

Ali (a.s) Amr’a doğru piyade olarak koştu, onun karşısında yerini alınca. Sen kendine; Kureyş’ten biri senden üç şey isterse kabul edeceğine dair söz vermiştin, dedi.

- Doğrudur.

- İlk isteğim, İslam dinini kabul etmendir.

- Bu isteğini geç.

- Gel bu savaştan vazgeç, buradan git ve Muhammed’in (s.a.a) işini başkasına bırak.

-Kureyş kadınları hiç bir zaman bunu konuşmayacaklardır. Ben nezretmişim, Muhammed’den intikam almadan kafama yağ sürmeyeceğim.

- O zaman savaşmak için atından in!

-Hiç bir Arap’ın benden böyle bir şey isteyeceğini sanmıyordum. Senin, ellerimde ölmüş olmanı istemiyorum. Çünkü babam benim dostumdu. Geri dön daha gençsin!

-Ama ben seni öldürmek istiyorum.

Ali’nin sözlerine karşı Amr öfkelendi kibirle atından inip, atının ayaklarını biçti ve İmam Ali’ye doğru saldırdı. İki silahşor şiddetle birbirine girdiler. Amr uygun bir fırsatını bulup Ali’nin başına şiddetli bir darbe indirdi. Ali, kalkanı ile kendini savundu kalkan ikiye bölünürken Ali’ye (a.s) bir şey olmadı. Tam bu sırada Ali düşmana aman vermeden karşı darbeyi indirdi ve devasa Amr’ı yere serdi. Ortalığı toz duman bürümüş ordular kimin ne yaptığını göremiyordu. Toz duman içinden Ali’nin (a.s) tekbir sesi yükseldi.

İslam ordusu sevinçle, çığlıklar atıyordu. Her kes Ali’nin (a.s) Arap kahramanını öldürdüğünü anlamıştı.(39)

Amr öldürülünce kendisiyle birlikte hendeği geçen ve Amr ile Ali’nin (a.s) savaşının sonucunu bekleyen diğer dört silahşor kaçmaya koyuldular, üçü hendeği atlamayı başardı. “Nuğen” adındaki kişi hendeği atlayamayıp içine düştü. Ali (a.s) de hendeğe atlayıp onu da orada öldürdü. Bu kahramanın ölümüyle Ahzab ordusu kendine güvenini tamamen kaybetti. Şehre saldırma umutlarını yitirdiler ve kabileler geldikleri yerlere geri dönmeye başladılar.

Yüce Allah son darbeyi, gönderdiği şiddetli fırtınalarla müşrik ordusuna indirdi. Arkalarına dahi bakmadan evlerinin yolunu tuttular.(40)) İslam Peygamber’i, Ali’nin bugün gösterdiği üstün cesaret ve kahramanlık için kendisine şöyle buyurdu.

“... Eğer senin bu günkü yaptığın işi, bütün ümmetimin amelleriyle mukayese edecek olsalar, onlardan üstün olacaktır. Çünkü Amr’ın öldürülmüş olmasıyla, müşrik evlerinden, zillet girmeyen ev yoktur. Ve Müslüman evlerinden izzet girmeyen ev kalmamıştır.”(41 )

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Tevrat"ın Öyküsü
İmam Seccad’ın (a.s) Sabrı, Bahreyn İntifadası İçin Örnektir
HZ.MEHDİ(A.S)
HERMONUTİK[1] ve TEFSİR İLMİ
İmam Hüseyin (a.s)'ın Hayatıyla İlgili Sorular ve Cevaplar
Acaba İmam Hüseyin'in (a.s) Kıyamı Bilinçli Bir Kıyam mıydı Yoksa Bilinçsiz bir ...
TARİH AYNASINA GÖRE İMAM HÜSEYİN (A.)
İMAM BAKIR(as)'IN KISACA HAYATI
KUR'AN VE İNSANLARIN MADDÎ VE MANEVÎ İHTİYAÇLARI
Güzel Ahlâk

 
user comment