Ali (a.s) şöyle der: Ben fıtrat üzere doğdum.
Ali (a.s) şöyle der:
"Ben fıtrat üzere doğdum. Herkesten önce imana koştum. İlk hicret eden benim."1
İmam Ali (a.s), Hicret'ten yirmi üç yıl önce Mekke'de, Mescid-i Haram'da, Kâbe'nin içinde otuzuncu Fil yılında recep ayının on üçünde cuma günü dünyaya geldi. Ondan önce Allah'ın dokunulmaz evinde dünyaya gelen bir başkası yoktur. Bu, Allah'ın ona özgü kıldığı bir özelliktir; onu yüceltmek, mertebesini yükseltmek ve saygınlığını ortaya koymak için.2
Yezid b. Ka'neb'in şöyle dediği rivayet edilir: "Abbas b. Abdulmuttalip ve Abduluzzaoğulları'ndan bir grupla birlikte Kâbe'ye karşı oturuyordum. O sırada Emirü'l-Mümininin (a.s) annesi Fatıma bint-i Esed geldi. Ali'ye dokuz aylık gebeydi. Doğum sancısı çekmeye başlamıştı. Fatıma şöyle dedi: Ey Rabbim! Ben sana, senin katından gelen peygamberlere ve kitaplara inanıyorum. Atam İbrahim Halil'in (a.s) sözlerini tasdik ediyorum. Onun, bu Beyt-i Atik'i yaptığına inanıyorum. Şu evi yapanın ve karnımdaki çocuğun hakkı için doğum yapmamı kolaylaştır."
Yezid der ki: Birden Kâbe'nin ikiye ayrıldığını, Fatıma'nın içeri girdiğini, gözlerimizden kaybolduğunu, ardından Kâbe'nin eski hâline geldiğini, duvarlarının birbirine yapıştığını gördüm. Bunun üzerine kapının açılmasını istedik; fakat kapı yüzümüze kapanmıştı, açılmıyordu. Bunun, Allah'ın emirlerinden biri olduğunu anlamıştık. Derken Fatıma dördüncü gün dışarı çıktı. Kucağında Emirü'l Müminin Ali b. Ebu Talip (a.s) vardı.3
Ebu Talip ve ailesine müjde verildi. Derhal Fatıma'ya doğru hızla gelmeye başladılar. Mutluluk ve sevinç yüzlerinden okunuyordu. Hz. Muhammed (s.a.a) herkesten önce yetişti ve Ali'yi alıp bağrına bastı. Ebu Talib'in evine kadar kucağında taşıdı. -Resulullah (s.a.a) o sıralar Hatice'yle evlendiği günden beri eşiyle beraber amcasının evinde kalıyordu. Ebu Talib'in zihninden oğluna "Ali" adını vermek geçti ve bu ismi ona verdi. Ebu Talip bu mübarek yavrunun doğumunun hürmetine bir ziyafet verdi, birçok hayvan kesti.4
Künye ve Lakapları
Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'in (a.s) birçok lakabı, künyesi ve niteliği var ki, bunların tümünü saymak ve derinliğine incelemek zordur. Bunların tümünün kaynağı da Resulullah efendimizdir (s.a.a).
İslâm'ın ve Resul'ün savunmasında sergilediği tavrına denk düşecek şekilde, çeşitli münasebetlerle ve durumlarla ilgili olarak bunları onun hakkında kullanmıştır.
Lakapları
Emirü'l Müminin (müminlerin emiri), Ye'su bu'd-Din ve'l Müslimin (dinin ve Müslümanların önderi), Mübiru'ş Şirk ve'l Müşrikin (şirki ve müşrikleri yok edici), Katilu'n Nakisîn ve'l Kasıtîn ve'l Marıkîn (biatlerini bozanlar, adaletten sapan zalimler ve dinden çıkanlarla savaşan), Mevle'l Müminin (müminlerin velisi, dostu, yöneticisi), Şebihi Harun (Harun Peygamber'in benzeri), el Mürteza (beğenilmiş, razı olunmuş), Nefsu'r Resul (Peygamber'in nefsi, canı), Ahu'r Resul (Peygamber'in kardeşi), Zevcu'l Betül (Fatıma'nın eşi), Seyfullahi'l Meslul (Allah'ın kınından çekilmiş kılıcı), Emiru'l Berere (salihlerin emiri), Katilu'l Fecere (günahkârlarla savaşan), Kasîmu'l Cenneti ve'n Nar (cennetlikleri ve cehennemlikleri ayrıştıran), Sahibu'lLiva (bayrak sahibi), Seyyidu'lArab (Arapların efendisi), Hasifu'n Na'l (ayak-kabı diken), Keşşafu'l Kureb (üzüntüleri giderici), es Sıddiku'l Ekber (en büyük doğrulayıcı), Zülkarneyn, el Hadi (yol gösterici), el Faruk (hak ile batılı birbirinden ayıran), ed- Dai (davetçi), eş Şahid (tanık), Babu'l Medine (ilim şehrinin kapısı), el Vasi (vasiyet edilen), Kâdı Deyni Resulillah (Resulullah'ın borcunu ödeyen), Müncizu Va'di Resulillah (Resulullah'ın sözünü yerine getiren), en Nebeu'l Azim (büyük haber), es Sıratu'l Müstakim (dosdoğru yol), el Enzeu'l Betîn (saçı dökülmüş, büyük karınlı).5
Künyelerinden bazıları şunlardır: Ebu'l Hasan (Hasan'ın babası), Ebu'l Hüseyin (Hüseyin'in babası), Ebu's Sıbteyn (iki torunun babası), Ebu Reyhaneteyn (iki reyhanın babası), Ebu Turab (toprağın babası).
İmam Ali'nin (a.s) Peygamber Tarafından Hazırlanışı
Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Hatice ile evlenmesine ve eşiyle birlikte ayrı bir eve taşınmasına rağmen amcası Ebu Talib'in evine sık sık giderdi. Sevgisi Ali'yi kaplıyor, ilgi ve özeniyle onu sarıyordu. Onu göğsünün üzerine alır, uyuyacağı zaman beşiğini sallardı. Bütün bunlar Ali'ye verdiği değerin, ona gösterdiği özenin göstergeleriydi.6
Allah'ın Ali b. Ebu Talib'e (a.s) bir lütfu, ona yönelik ilâhî iradenin bir göstergesi, onun için arzulanan hayrın bir belirtisi de şu olaydı:
Kureyş şiddetli bir ekonomik krize yakalanmıştı. Ebu Talib'in çocukları çoktu. Peygamberimiz (s.a.a), Haşim oğullarının en zenginlerinden de olan Abbas'a dedi ki:
Ey Abbas! Kardeşin Ebu Talib'in çocukları çoktur. İnsanların bir ekonomik kriz yaşadıklarını da görüyorsun. Bizimle gel, onun çocuklarından yana yükünü hafifletelim. Ben onun evinden birini alayım, sen de birini al. Bunların bakımını biz üstlenelim.
Abbas: "Tamam." dedi.
Böylece Ebu Talib'in yanına gittiler ve ona dediler ki: "Biz, insanların yaşadıkları bu kriz sona erinceye kadar, çocuklarından yana yükünü hafifletmek istiyoruz."
Ebu Talip onlara şu karşılığı verdi: "Bana Akil'i bırakın. Ondan başka istediğinizi alabilirsiniz."
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a) Ali'yi aldı ve kucakladı. Ali o sırada altı yaşındaydı. Abbas da Cafer'i aldı.
Allah, Hz. Muhammed'i (s.a.a) peygamberlikle görevlendirinceye kadar Ali (a.s) onunla beraber kaldı. Peygamber olarak görevlendirildikten sonra da Ali (a.s) ona tâbi oldu, ona iman etti ve onu tasdik etti. Cafer de Müslüman o-lup artık ihtiyacı kalmayıncaya kadar Abbas'ın yanında kaldı.7
Resulullah (s.a.a) Ali'yi seçtikten sonra şöyle demişti: Allah'ın sizden üstün (Ali) olarak benim için seçtiği kimseyi seçtim.8
Böylece Ali'ye, çocukluğunun ilk dönemlerinden itibaren Allah'ın Resulü Hz. Muhammed'in bağrında yaşama fırsatı doğdu. Onun yüce ve semavî ahlâkının gölgesinde gelişti, neşvünema buldu. Onun sevgisinin, şefkatinin pınarından kana kana içti. Hz. Peygamber (s.a.a) Rabbi olan Allah'ın kendisine gösterdiği ve öğrettiği gibi onu eğitti. O tarihten beri onu hiç yanından ayırmadı.
İmam Ali (a.s), öğretmeni, terbiye edicisi Nebiyy-i Ekrem'den (s.a.a) aldığı terbiyenin boyutlarına, kapsamlılığına ve etkisinin derinliğine "Kasıâ" adıyla bilinen hutbesinde şöyle işaret ediyor: Resulullah'ın (s.a.a) yanındaki yerimi, ona ne kadar yakın olduğumu, onun katındaki özel yerimi biliyorsunuz. Ben henüz küçük bir çocukken beni evine aldı. Beni bağrına basıyor, beni yatağında uyutuyordu. Teni tenime değerdi. O güzel kokusunu bana koklatırdı. Ağzında çiğnediği lokmayı bana yedirirdi. Benden yalan bir söz ve yanlış bir davranış bulmamıştır.
Devamla şöyle der: Deve yavrusunun annesinin ardından gitmesi gibi onu izlerdim. Her gün, ahlâkından bir işareti, açık bir erdemi benim için yükseltir, bana gösterirdi ve buna uymamı emrederdi. Her sene Mekke yakınlarındaki Hira dağındaki mağaraya çekilirdi. Ben onu görürdüm, benden başka hiç kimse onu görmezdi. O gün daha İslâm'ı kabul eden tek bir ev yoktu. Sadece Resulullah (s.a.a) ve Hatice vardı. Ben de onların üçüncüsüydüm. Vahiy ve risalet nurunu görürdüm. Nübüvvet rüzgârının kokusunu alırdım. Vahiy indiği sırada şeytanın inlemelerini duyardım.
Bunun üzerine dedim ki: "Ya Resulallah! Bu inleme de nedir?" Buyurdu ki: "Bu şeytandır. Kendisine kulluk edilmesinden artık ümidini kestiği için inlemektedir. Sen, benim duyduğumu duyuyor, benim gördüğümü görüyorsun. Ancak sen peygamber değilsin. Fakat sen vezirsin. Hiç kuşkusuz sen hayır üzeresin."9
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- Nehcü'l-Belâğa, Süphi Salih, Hutbe: 57, s.92; el-Emali, Şeyh Tu-sî, s.364, No: 765; Menakıb-u Al-i Ebi Talib, 2/107; Şerh-u Nehci'l-Be-lâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 4/114; Biharu'l-Envar, 41/217
2- Hasais-u Emiri'l-Müminin, Şerif Razi, 39; el-Gadir, Allame E-minî, 6/22; el-Müstedrek, Hâkim Nişaburî, 3/483; el- Kifaye, Hafız Gencî eş-Şafi'i; el-Haridetu'l-Gaybiyye Fî Şerhi'l-Ķasideti'l-A'yniyye, Müfessir Alusî; Mürucu'z-Zeheb, Mes'udi; es-Siretü'n-Nebeviyye, Mevsua-tu't-Tarihi'l-İslâmî , 1/306-310
3- İlelu'ş-Şeraiyi', Şeyh Saduk, s.56; Ravzatu'l-Vaizin, Fettal Nişa-burî, s.67; Biharu'l-Envar, 35/8; Keşfu'l-Gumme, Erbilî, 1/82
4- Biharu'l-Envar, 35/18
5- Keşfu'l-Gumme, Erbilî, 1/93. Ravi ve muhaddislerin eserlerinde Emirü'l-Müminin'e ait başka lakaplara da yer verilmiştir. Bunlara aşağıdaki kaynakları örnek verebiliriz: Sahih-i Tirmizî; el-Hasasis, Nesaî; el-Müstedrek, Hâkim Nişaburî; Hilyetu'l-Evliya, İsfahanî; Usdu'l-Ga-be, İbn Esir; Tarihu'l-İslâm, Zehebî vs.
6- Biharu'l-Envar, 35/43
7- Tarih-i Taberî, 2/58, Müessesetu'l-A'lemî, bs. Beyrut; Şerh-u Neh-ci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 13/198; Yenabi'u'l- Mevedde, 202; Keşfu'l-Gumme, 1/104; Mevsua'tu't-Tarihi'l-İslâmî, 1/351-352
8- Şerh-u Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 1/15, Belâzurî'den ve İsfahanî'den naklen.
9- Şerh-u Nehci'l-Belâğa, Feyzü'l-İslâm, 702, Hutbe: 234; Süphi Salih, Hutbe: 192
Ehlader