76- Ahiret evi sıddıkların yeri, iyiler ve salihlerin de vatanıdır. /5126
ـ ذِكْرُ الآخِرَةِ دَواءٌ وَشِفاءٌ
77- Ahireti yâd etmek ilaç ve şifadır. /5175
ـ رَحِمَ اللهُ امْرَءاً أخَذَ مِنْ حَياةٍ لِمَوْتٍ، وَمِنْ فَناءٍ لِبَقاءٍ، وَمِنْ ذاهِبٍ لِدَائِمٍ
78- Hayattan ölüm için, geçiciden kalıcı için, gidiciden daimî için bir şeyler hazırlayana Allah rahmet etsin. /5220
ـ عَلَيْكَ بِالآخِرَةِ تَأْتِكَ الدُّنيا صاغِرَةً
79- Ahirete yönel ki dünya sana alçalarak gelsin. /6080
ـ وكُلُّ شَيْءٍ مِنَ الآخِرَةِ عِيانُهُ أعْظَمُ مِنْ سَماعِهِ، (فَلْيَكْفِكُمْ مِنَ العِيانِ السَّماعُ وَمِنَ الغَيْبِ الخَبَرُ)
80- Ahirette göreceğiniz şeyler, dünyada şu an duyduklarınızdan daha azametlidir. /6907
ـ كَيفَ يَعْمَلُ لِلآخِرَةِ المَشْغُولُ بِالدُّنيا؟
81- Dünyayla meşgul olan ahiret için nasıl çalışabilir ki? /6976
ـ إنَّكُمْ إلى عِمارَةِ دارِ البَقاءِ أحْوَجُ مِنْكُمْ إلى عِمارَةِ دارِ الفَناءِ
82- Sizler geçici evinizden ziyade kalıcı evinizi mâmur etmeye daha muhtaçsınız. /3832
ـ إنَّكُمْ إنَّما خُلِقْتُمْ لِلآخِرَةِ لا لِلدُّنيا، وَللبَقاءِ لا لِلْفَناءِ
83- Siz ancak ahiret için yaratıldınız, dünya için değil; sonsuzluk için yaratıldınız, yokluk için değil. /3843
ـ إنَّما خُلِقْتُمْ لِلْبَقاءِ لا لِلفَناءِ، وَإنّكُمْ في دارِ بُلْغَةٍ وَمَنْزِلِ قُلْعَةٍ
84- Siz ancak sonsuzluk için yaratıldınız, yokluk için değil. Doğrusu siz, yeterlilik yurdunda ve ödünç bir evdesiniz. /3862
ـ صَلاحُ الآخِرَةِ رَفْضُ الدُّنيا
85- Ahiretin salâhı, dünyayı terk etmektedir. /5806
ـ عَجِبْتُ لِمَنْ عَرَفَ رَبَّهُ كَيْفَ لا يَسْعى لِدارِ البَقاءِ؟
86- Rabbini tanıdığı halde kalıcı evi için çalışmayana şaşarım. /6265
ـ مَنْ أيْقَنَ بِما يَبْقى زَهِدَ فيما يَفْنى
87- Kalıcı olana yakîn eden kimse yok olacak şeylere karşı zahit olur. /8422
ـ مَنْ أحَبَّ الدَّارَ الباقيَةَ لَهى عَنِ اللّذَّات
88- Kalıcı evi seven, lezzetlerden yüz çevirir. /8593
ـ مَنْ أمَّلَ ثوابَ الحُسْنى لَمْ تُنْكَدْ آمالُهُ
89- Ahiret hayrını arzulayanın arzusu boşa çıkmaz. /9020
ـ أيَسُرُّكَ أنْ تَلْقَى اللهَ غَداً في القِيامَةِ وَهُوَ عَلَيْكَ راضٍ غَيرُ غَضْبانَ؟ كُنْ في الدُّنيا زاهِداً، وَفي الآخرَةِ راغباً، وعَلَيْكَ بِالتَّقوى والصِّدقِ، فَهُما جِماعُ الدِّينِ، والْزَمْ أهْلَ الحقِّ، وَاعْمَلْ عَمَلَهُمْ تَكُنْ مِنْهُمْ
90-Yarın kıyamet gününde Allah'ın huzuruna çıktığında onun sana gazap etmeyip bilakis senden razı olmasını ister misin? Öyleyse dünyada zahit ol, ahireti arzula; takvalı ve doğru ol. Çünkü dini bu ikisi bütünleştirir. Hak ehlinden ayrılma ve onlar gibi amel et ki onlardan olasın. /2827
ـ ما ظَفِرَ بِالآخِرَةِ مَنْ كانَتِ الدُّنيا مَطْلَبَهُ
91- Hedefi dünya olan kimse ahirette zafere ulaşmaz. /9585
ـ مَا المَغْبُوطُ الَّذي فازَ مِنْ دارِ البَقاءِ بِبُغيَتِهِ كالمَغبُونِ الَّذي فاتَهُ النَّعيمُ بِسُوءِ اخْتيارِهِ وَشَقاوَتِهِ
92- Kötü niyeti ve kötü seçimiyle dünyaya meyledip ahiret nimetlerini kaybedenle, ahirette isteğine ulaştığından dolayı herkesin gıpta ettiği kimse bir olmaz. /9687
ـ لا تَكُنْ مِمَّن يَرْجوُ الآخِرَةَ بِغَيْرِ عَمَلٍ، وَيُسَوِّفُ التَّوبَةَ بِطُولِ الأمَلِ، يَقُولُ في الدُّنيا بِقَوْلِ الزَّاهِدينَ، وَيَعمَلُ فيها بِعَمَلِ الرَّاغِبينَ
93- Amel etmeden ahireti arzulayanlardan olma. Onlar arzularının çokluğu nedeniyle tövbe etmeyi geciktirir; dünya hayatında zahitlerin sözünü söyler, ama amelde dünyaya meyledenler gibi davranırlar. /10404
ـ لا يُنْعَمُ بِنَعيمِ الآخِرَةِ إلاّ مَنْ صَبَرَ على بَلاء الدُّنيا
94- Dünyanın belalarına sabretmeyenler, ahiretin nimetlerine ulaşamazlar. /10752
ـ لا يَنْفَعُ العَمَلُ لِلآخِرَةِ مَعَ الرَّغْبَةِ في الدُّنيا
95- Dünyaya rağbet ederek ahiret için yapılan amelin faydası olmaz.
ـ لا يُدْرِكُ أحَدٌ رِفْعَةَ الآخِرَةِ إلاّ بِإخلاصِ العَمَلِ، وتَقْصيرِ الأمَلِ، وَلُزُومِ التَّقوى
96- Ahiretin yüce makamlarını ancak ameli ihlaslı, arzusu kısa ve takvaya riayet eden kimseler elde edebilirler. /10864
ـ اسْتَحِقُّوا مِنَ اللهِ ما أعَدَّ لَكُمْ بِالتَّنَجُّزِ لِصِدْقِ ميعادِهِ والحَذَرِ مِنْ هَوْلِ مَعادِهِ
97- Allah'ın sizler için hazırladığı (cenneti), onun verdiği vaatleri onaylayıp ahiret azabından korkarak kazanın