Selam aleyküm.
1-Türbeleri ziyaretin ölen kişiye ne faydası var. Ben herkesin ancak kendi ameliyle kurtulacağına inanıyorum.Ölenin adına okunan hatimlerin, Yasinlerin, Fatihaların ve hayrına dağıtılan yemeklerin ölüye bir faydası olabilir mi?
2-Kabirlerin süslenmesi aynı camiler gibi israf değil mi? ve de alimlere türbe yapılmasının onlara bir faydası var mı?
3-Türbelerin yapılması bir nifak kapısı açmıyor mu.Çünkü burada insanlar dilekler tutuyor,kurbanlar kesiyor,Az kalsın şirke girebiliyorlar?
Cevabınızı Kurani bir dairede verirseniz daha tatminkar olacaktır inşaallah.
Allaha emanet olunuz
Selamu aleyküm.
Bismillahirrahmanirrahim
Aleykum selam
Muhterem kardeşim:
1- Türbe ve genel anlamda mezarların ziyareti iki açıdan ele alınabilir: Birincisi bu ziyaretin mezarda yatana faydalı olup olmadığı, ikincisi ziyaret edene faydası olup olmadığı açısından. Birinci açıdan ölen kimseye Fatiha okunması, Kur'an okunması, salat u selam getirilmesi veya istiğfar edilmesinin elbette ki faydası vardır. Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Teala Resulullah'ın mu'minlere salat (dua) etmesini emrediyor:
"Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalplerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir." (Tevbe, 103)
Yine onlara mağfiret dilemesini emrediyor:
"Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (Mümtehine, 12)
"Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile." (Al-i İmran, 159)
"Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelir de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını diler ve Resul de onların bağışlanmasını dilerse, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlar." (Nisa, 64)
Eğer sizin dediğiniz gibi sadece insanın kendi ameliyle kurtulabileceği söz konusu olsaydı, Allah-u Teala Resulüne mu'minlere dua etmeyi, hata yapanlar için mağfiret dilemeyi emretmezdi.
Aynı şekilde Hz. Yakub'un çocukları kardeşleri Hz. Yusuf'a yanlış yaptıktan sonra pişman olduklarında, babaları Hz. Yakub'un yanına gelerek:"Dediler ki: "Ey babamız, bizim için Allah'tan bağışlanma dile. Biz gerçekten büyük günah işlemiştik. * Dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Yusuf, 97-98)
Görüldüğü gibi Hz. Yakub onların isteğini geriye çevirip de "Benim istiğfarımın bir faydası yoktur, gidin kendiniz Allah'tan bağışlanma dileyin!" demiyor. "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir" buyuruyor. Bütün bunlar insanın kendi amellerinin dışında da bazı sebeplerin insana manevi faydalarının olabileceğini açık bir şekilde kanıtlıyor. Esasen bu Allah'ın bir lütfüdür ki bizim bağışlanmamız ve rahmetine mazhar olmamız için çeşitli yollar ve sebepler koymuştur. Eğer böyle olmasaydı, bizim gibi hatâkâr kulların hali nice olurdu?Tabi bunun anlamı bu değil ki insan her melaneti işlesin, ondan sonra da gözünü başkalarının dualarına, istiğfarlarına, şefaate vs. diksin. Hayır, bunlar sadece tamamlayıcıdır. Yani insanın kendisinde de maya olacak, ama var olan bazı eksikleri bu tür yollarla telafi edilecek. Zaten şefaatin anlamı da budur. Şefaat, iki şeyin birleşmesi demektir. Yani insanın inancı ve ameli, şefaatle bir araya gelip onu tamamlayacak. Yoksa inanç ve amelden temelli yoksun olan bir kimse için bunlar asla geçerli değildir. Bu tıpkı ayağı kırılıp alçıya alınan bir kimseye benzer. Böyle bir kimsenin koltuğuna mesela bir asa verilir veya birileri yardım ederse, yürüyebilir, kendisini ağır aksak da olsa maksada ulaştırır. Ancak temelli felç olan bir kimsenin koltuğuna kırk tane de değnek koysan yine de yürüyemez!!
Ayrıca ziyaret edilen mezar sahipleri, Peygamber veya Allah'ın veli kulları olursa, onlara getirilen salat ve selam veya okunan Kur'an, manevi makamlarının yücelmesine muciptir, tıpkı bizim Allah Resulü'ne getirdiğimiz salat ve selam gibi
İkinci hususa gelince, mezar ziyaretinin mezar sahiplerinden önce ziyaret edenler için faydası vardır. Bu ise ölümü ve ahireti hatırlayıp gafletlerden sıyrılmalarıdır. Ayrıca onları ziyaret eden, onların hayatlarıyla aşina olur, onların halleri ve hayat sahneleri gözlerinde canlanır, onlardan ders ve ibret alır.
Ayrıca bu konularda yani mezar ziyaretinin faydaları ve ölülere yapılan duaların, hayır amellerin ve hayır hasenatın meşru ve faydalı olduğuna dair onlarca hadis nakledilmiştir ki bunların mütevatir hadisler olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Siz temelli hadis olayını inkâr ediyorsanız, o sizin bileceğiniz bir iştir.
2- Peygamberler ve Allah'ın veli kulları için yaptırılan türbelerin de onlara bir faydası yoktur, ancak bu onlara bir nevi saygı ve hürmetin ifadesidir. Tıpkı Kur'an'lara yapılan süsleme ve tezhipler gibi O mübarek zatlar Allah'ı bize hatırlatan şiarlardır ve Allah-u Teala Kur'an'da İlahi şiarların yüceltilmesini emretmiştir:
"Bu böyledir; kim Allah'ın şiarlarına-nişanelerine, saygı gösterirse-onları yüceltirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır." (Hac, 32)
Allah-u Teala Hz. Musa ve Hz. Harun ailelerinin nişanelerinin içinde bulunduğu "Tabut"un (sandukanın) Beni İsrail tarafından kutsandığını ve o sandukanın savaşlarda ordunun önünde taşındığını ve Talut'un hükümranlığının Allah tarafından onayladığının bir alameti olarak onlara getirildiğinden bahsediyor.
"Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır." (Bakara, 248)
Böylece Allah-u Teala bu sandukada olanların kutsallığını ve İlahi bir nişane olduğunu teyid etmiş oluyor.
Allah-u Teala Kur'an'da Hz. Yusuf'un göleğinin kutsallığından ve Hz. Yakub'un gözlerinin şifa bulmasına bir vesile olarak bahsediyor.
Hz. Yusuf yanına gelen kardeşlerine dedi ki:
"Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin." * Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum." * Dediler ki: "Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın." * Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'tan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi." (Yusuf, 93 ila 96)
Türbe ziyaretlerine karşı gelip, onların ziyaretine ve oralarda örneğin hastaların şifası için dua edenler, Hz. Yusuf'un zamanında olsalardı gömleğini babasının şifası için gönderdiğine karşı gelip onu da şirkle suçlarlar mıydı?!!
Şifa elbette Allah'tandır, ama Allah isterse, bir ilacı şifa vesilesi kıldığı gibi, bir veli kulunun gömleğini veya türbesini, duasını veya şefaatini de şifa vesilesi kılabilir? Bunda yadırganacak ne var ki?! Önemli olan ölçüyü kaybetmemek ve her etkinin kaynağının Allah-u Teala olduğuna ve diğer her şeyin sadece bir vesile olduğuna inanmaktır.
3- Türbelerde kesilen kurbanlar eğer sırf o türbe sahipleri için ve onlar adına (hâşâ) kesilirse, elbette şirk olur. Ama eğer maksat kesilen kurbanların Allah rızası için kesilip fakir fukaraya, oraya gelen ziyaretçilere dağıtılır ve sevabı mezar sahibine hediye edilirse, bunun hiçbir sakıncası yoktur. Şirk falanla da bir alakası yoktur; tıpkı Allah yolunda bir fakire verilen sadaka gibi. Sadaka fakire veriliyor, ama niyet Allah'ın rızasını bu işten kazanmaktır. Türbelerde kesilen kurbanlar veya yapılan harcama ve adaklar da genelde bu niyetle yapılıyor. Eğer bazı cahiller bunun dışında bir niyet taşırsa, bu onların cahilliği ve sorunudur. Dolayısıyla bundan dolayı işin aslına muhalefet etmek doğru değildir; burada yapılacak şey insanların niyetlerini doğrultmak ve cahilliklerini gidermektir.