Beşeri aşk, ilahi aşkın yeryüzüne yansımasından ibarettir.
Kûn, içine evrende görünen, görünmeyen herşeyi kapsayan üç harf tek kelime, Kûn fe yekûn!...
"Ol der ve olur!" sözün bittiği yerdir ve kalemler durur. Azametinin tescilidir, satırlar kırılır dökülür.
Bütün yasakların yasak olduğu, lafzının kelimelere büründüğü, herşeyin O’nun olduğu yerdir kûn! Olma'nın sorumluluğunu taşımaya başladığım an... Var oluşumun sebeb-i ziyaretini tefekkür ettiğim zamandır... Ve uçsuz bucaksız düşüncelerimi dizginlemeye çalıştığım, gözümün yaşını kelamımla sildiğim, semanın güzelliğinde O'nu fark edipte korkumu dindirdiğim yerdir Kûn!
"Ol der ve olur!" ya, gem vurulamayan hissiyatın yaratılışıda vuku bulur! Kûn. O'nun 'ol' busesi. Hazin nağmelerini arza indirdiği vakit yaşlarımla yanaklarımdan öptüğü busesi. Benim yerimdir. Evvelim, ahirim, ezelim, edebimdir Kûn!...
Allah "Ben gizli bir hazine idim bilinmeyi, sevilmeyi istedim" demiş ve sırf kendi güzelliğine aşık olmak için insan oğlunu yaratmıştır. Bu yolda Hallac-ı Mansur Enel Hak (Ben Hak’kım) diyerek, aşkın Yaradan'da yok olmak olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasının karşılığınıda yakılıp küllerini Dicle'nin suyuna savrulmasıyla ödemiştir.
Uzun yıllar sonra Mevlana gibi büyük bir mutasavvıf Hallac-ı Mansur'un teşhisinin doğruluğunu savunmuştur. "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" ayetide bunu doğrular. Çünkü asıl aşık olunan, kavuşmak için arzulanan Allah'tır. Beşeri aşk ilahi aşkın yeryüzüne yansımasından ibarettir.
Aşk ruhanidir. Bu haliyle aşk, zenginlik, fakirlik, varlık ve yokluğun üzerindedir. Ölümden daha güçlü olan, ölümü göze aldıran, candan daha kıymetli, canın feda edildiği şeydir. Aşkın acısının çaresi o acıdan tat almak, gam, keder, tasa içerisinde boğulmaktır, aşık acı çeker. Bu acı öyle bir acıdır ki ne kılıç yarası ne de başka bir acıya benzer. Çünkü aşk acısı tenden ziyade ruhu acıtır...Aşık maşukuna aşkını izhar eyledi. O'da 'ol' dedi ve oluverdi...
"Bir şeyin olmasını isteyince ona sadece ol der, o da oluverir." (Bakara 117)
Masume Kızılkaya