1- Ayetlerin sunumu
2- Üzerinde durulması gereken noktalar
3- Zer Alemindeki misak hakkındaki Bilginlerin Görüşleri
4- Hadislere dayalı birinci teori
5- Bu teorinin analizi
6- İkinci Teori
7- Bu teorinin müşkülleri
8- Üçüncü Teori
9- Bu teori çerçevesindeki sorular
10- Ayetin tefsiri hakkındaki varid olan hadislerin araştırması
Ayetlerin Sunumu
Bu âlemin hakikati ve bu âlemde alınan mezkûr misak hakkındaki kendi görüşümüzü serdetmeden önce bu konuyla ilgili ayetlere müracaat etmemiz gerekmektedir. Bunun için de ilk önce değerli okuyucunun ayetleri anlayabilmesi ve maksadını elde edebilmesi, üzerinde tefekkür edebilmesi için öncelikle ayetleri sunmaktır.
“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar da evet (buna) şahit olduk, dediler. Yahut daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Batıl işleyenlerin yüzünden bizi helak edecek misiniz? Dememeniz için böyle yaptık. Belki inkârdan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz” (7/el-Araf/172-4)
Üzerinde Durulması Gereken Noktalar
1- Ayette geçen ‘zürriyyet’ kelimesi bu ayetin dışında Kur’an-ı Kerimde 18 yerde daha geçmektedir. Bütün bu ayetlerin hepsinde kasıd bilginler arasında herhangi bir görüş ayrılığısöz konusu olmaksızın ‘beşer nesli’dir. Görüş ayrılığına sebeb olan yegane nokta bu kelimenin hangi kökten türemiş olduğudur. Bilginlerin bir bölümü ayette geçen zürriyyet kelimesinin yaratma anlamına gelen ‘Zer’ü’ kelimesinden geldiği görüşündedirler. Buna göre zürriyyet kelimesinin anlamımahluk/yaratılmış olur. Diğer bir grup ta hemsesiz olarak ‘Zerr’ kelimesinden türetildiği görüşündedirler. Budurumda anlam gerçekten çok küçük olan küçük karıncalar ve toz zerreleri gibi küçük ve ince kainatlar grubu anlamına gelir.
Bilginlerin bir bölümü de dağılma ve yayılma anlamına gelen ‘Zery’ ve ‘Zerv’ kökünden türetildiği görüşündedirler. Zürriyet kelimesi kullanıldığında yeryüzünde dağılıp yayılan ‘ben-ı Adem’ kasd edilmiş olur.
2- Zürriyyet kelimesi çoğu defa küçük evlad hakkında kullanılır.‘velehü zürriyyetün düefa’ ‘O’nun zayıf çocukları vardır’ (2/el-Bakara/266) Mutlak olarak çocuklar anlamında da kullanılır. ‘ve min zürriyyetihi davude ve süleyman’ ‘O’nun soyundan Davud ve Süleyman da gelmektedir’ (6/el-Enam/84). Bazen de tek bir ferd hakkında kullanılır. ‘hebli min ledünke zürriyyeten teyyibeh’ ‘bana kendi katından tertemiz bir zürriyet ver’ (3/Al-i İmran/38). Bu ayette Zekeriya (as)’ın salih bir evlad isteyişi vardır. BunuMeryem suresinin altıncı ayeti de teyid etmektedir. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Bazen de topluluk hakkında kullanılır. ‘ve künna zürriyyeten min bedihim’ ‘biz onlardan sonra gelen bir topluluk idik’ (7/el-Araf/173).
allah
3- Ayetin ibaresinde geçen fazlalığa ve inceliğe dikkat etmek gerekmektedir. Zira ayet Ademoğullarının bütününün sırtından alınan ahdi ifade etmektedir. Yani nesillerinden ve zürriyetlerinin bütününden. Sadece Adem’in kendisinden alınan bir ahid söz konusu değildir. Buna ayette geçen ‘hani Rabbin Adem oğullarından ahid almıştı’ bölümü delalet etmektedir. Ayette sadece Adem’den ahid alınmıştır denilmemektedir. Ayetin ifade ettiği nokta sadece Adem’in sırtından alınmış zürriyyet görüşü olarak meşhur olan görüşü nakz etmektedir.
4- Ayet, Allah’ın bizler kendi nefislerimize şahid iken bizden misak aldığını, bizim hepimizin O’nun bizim ilahımız olduğunu itiraf etmemizi açıkça ifade etmektedir.
5- Ayetin ifade ettiği diğer bir husus da bu nefsimize karşı şahid tutuluşumuzun ve bizden misak alınışın sebebi Kıyamet Gününde batıl olanların ve müşriklerin getireceği özürlerin önüne geçmek ve özür kapısını kapatmak içindir. Onların bu tarz bir şehadetin kendilerine verilmediğine dair bir itiraz hakları yoktur. Ayetin de şehadet ettiği gibi bu misakın benzerinibiliş ve itiraf ediş hakkında bilgileri bulunmamaktadır. ‘Yahut da daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu… demeyesiniz diye’ Ayetten özel bir şekil ve tarzda kişinin kendi nefsi için alındığı ifade edilmektedir. Diğer yönden bu misakı bilmek ve itiraf etmekle ilgili bir bilgimizin bulunmadığı da ifade ediliyor. Başka bir yön de bu misaktan ve bu ikrardan gaflette olma gibi bir iddia hakkımızın olmadığıdır. ‘Kıyamet Gününde biz bundan gaflette idik demeyesiniz diye’.Bu surette aşağıdaki sorular ortaya çıkmaktadır. a-Bilmediğimiz bir ikrardan dolayı nasıl özür kapısı kapatılacakb- Tanımadığımız bir ahid ve hatırlamadığımız bir misakdan dolayı ilzam edilmemiz nasıl mümkündür? Diğer bir ifade ile –hiç şüphesiz- böyle bir misakı husuli bilgi yoluyla bilmemekteyiz. Ayette açıklığın zirvesi ile bu misakdan gaflette olmamız veya gafil davranma hakkımızın olmadığıbeyan edilmektedir. Bu gaflet ile dünyadaki bu hatırlamayış nasıl birbiriyle uyuşmaktadır. ‘Kıyamet Gününde biz bundan gaflette idik dememeniz için’
6- Ayetteki hitap ya Nebi (saa)’e veya bütün beşeredir. Ayetin sadrı Nebi (saa)’e olsa da sonraki bölümler hiç şüphesiz bütün beşere yöneliktir.
Ayetin girişindeki ‘iz/hatırla o zamanı’ kelimesinin de delaletiyle bakışlarımız ve dikkatlerimiz hitabın olduğu zaman veya hitabdan sonraki zamana değil de hirabın öncesindeki duruma çekilmek isteniliyor. Çünkü ‘iz’ kelimesi geçmişte olan bir olay hakkında kullanılan zaman edatıdır. Anlamı da ‘geçmişte olan bu olayı hatırla’dır.
Ayetullah Cafer Sübhanî