İki cihan serveri Hz. Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) ilk torunu ve İmam Ali'yle (a.s) Hz. Fatıma Zehra'nın (s.a) ilk yavruları, hicretin 3. yılı Ramazan'ının 15. gecesi dünyaya geldi.[1]
Hz. Resulullah (s.a.a) İmam Ali'nin (a.s) evine gelip onu kutlayarak Allah'ın emriyle bebeğe "Hasan" adını verdi.[2]
İmam Hasan ve Hz. Peygamber
Bu bebeğin hayatının yedi yılı sevgili dedesi Hz. Resulullah'la (s.a.a) geçti.[3]
Şefkat ve sevgi sembolü dedesi onu pek sever, omuzlarına alıp "Allah'ım!" derdi, "Ben onu çok seviyorum, sen de sev!"[4]
Hasan'la Hüseyin'i seven beni sevmiştir, onlara düşmanlık eden bana düşmanlık etmiştir.[5]
Hasan'la Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir.[6]
Kıyam etseler de, etmeseler de, bilin ki benim şu iki yavrum, imamdır.[7]
İmam Hasan (a.s) fevkalade büyük bir ruh ve değere sahipti; nitekim yaşça çok küçük olmasına rağmen Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Hasan'ı (a.s) bazı antlaşmalarda şahit olarak tutmuştur.
Vakıdî şöyle yazar:
Hz. Resulullah (s.a.a) "Sakif" için zimme antlaşması yaptı, bu ahitnameyi Halid b. Said yazdı, -Allah'ın selamı her ikisine olsun- Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin de şahit olarak kaydedildiler.[8]
Hz. Resulullah (s.a.a) Allah'ın emriyle Necran Hıristiyanlarıyla "Mübahele"ye giderken yine Allah Teala'nın emriyle yanına İmam Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s) İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin'i (a.s) yanına almış ve Tathir Ayeti bu büyük insanlar hakkında nazil olmuştur.[9]
İmam Hasan ve Babası
İmam Hasan (a.s) babasına karşı fevkalade itaatkârdı, daima onunlaydı, zulmedenleri eleştirir, mazlumları desteklerdi.
Hz. Resulullah'ın (s.a.a) pek sevdiği sahabesi Ebuzer'i, halife Osman Rebeze'ye sürgün etmiş, bununla da yetinmeyerek, Ebuzer'in uğurlanmasını yasaklamıştı. Ama İmam Hasan (a.s) kardeşi İmam Hüseyin (a.s) ve babası İmam Ali'yle (a.s) birlikte Resulullah'ın (s.a.a) yiğit, dürüst ve takvalı sahabesi Hz. Ebuzer'i uğurlamaya gitmiş ve bu esnada Osman'ı bu zalim uygulamasından dolayı hükümeti eleştirerek Ebuzer'e Allah yolunda sabırlı olmasını öğütlemişlerdir.[10]
Talha, Zübeyr ve Aişe'nin İslâm ümmetinde nifak yaratarak başlattıkları Cemel savaşının alevini söndürmek amacıyla hicretin 36. yılında babasının komutasında Basra'ya gitti. İmam Ali'nin (a.s) emriyle Basra'ya girmeden Hz. Resulullah'ın (s.a.a) takva sahibi büyük sahabesi Ammar'la birlikte Kufe'ye giderek orada halkı toplamış ve hazırladığı orduyla Basra'da İmam'a katılmıştı.[11]
İmam Hasan (a.s), Abdullah b. Zübeyr'in İmam Ali'ye (a.s) attığı iftiraları -ki Osman'ı İmam'ın (a.s) öldürttüğünü söylüyordu- açık ve sağlam konuşmalar yaparak ortaya çıkardı. Daha sonra savaşa da katılarak bu savaştan muzaffer olarak geri döndüler.[12]
İmam Hasan (a.s), Sıffin savaşında da büyük yararlılıklar gösterdi. O günlerde Muaviye, İmam Hasan'ı (a.s) kandırması için Ubeydullah b. Ömer'le ona bir mesaj göndererek "Babanı desteklemekten vazgeç." dedi. "Bunu yaparsan senin halife olmanı sağlayacağız. Bilirsin ki baban, Kureyş'in önde gelenlerinin çoğunu öldüren kimsedir ve onların çocukları ve akrabaları aslında bu yüzden babana kin ve düşmanlık beslemektedirler, ama sana karşı daha yumuşaktır onlar…"
İmam Hasan (a.s), Muaviye'nin bu küstah ve komplo amaçlı mesajına şu karşılığı verdi:
Kureyş, İslâm sancağını yıkıp ortadan kaldırmak istiyordu. Ancak babam, Allah ve İslâm için onların asilerini öldürdü ve dağıttı. Onlar işte bu nedenle öteden beri babama kin ve düşmanlık beslemektedirler.[13]
İmam Hasan (a.s) bu savaşta bir lahza olsun sevgili babasını yalnız bırakmadı, daima onun yanında oldu. İmam Ali'yle (a.s) Muaviye arasında belirlenen hakemlerin ihanette bulunarak doğru hüküm vermemeleri üzerine İmam Hasan (a.s) yapmış olduğu etkileyici bir konuşmada şöyle buyurdu:
Bunlar, Allah'ın kitabını, kendi nefislerine tercih etmek için hakem seçildiler. Ancak bunun tam tersini yaptılar! Bu durumda böyle kimselere hakem değil, mahkûm denir.[14]
İmam Ali (a.s) son nefeslerini alıp verirken Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kendisine daha önceden emrettiği vasiyeti yerine getirerek kendisinden sonra Hz. Hasan'ın (a.s) İmam olduğunu açıkladı ve İmam Hüseyin (a.s), diğer evlatları ve önde gelen Şiîlerini de buna tanık tuttu.[15]
Halifelik
Hicret'in 40. yılı Ramazan'ının 21. gecesi İmam Ali (a.s) şahadete ulaştı. O gecenin sabahı, Kufe halkı, şehrin büyük camiinde toplanmıştı.
İmam Hasan (a.s) minbere çıkarak şu konuşmayı yaptı:
Dün gece, eşsiz bir insan ayrıldı aramızdan. Geçmiş ve gelecek nesiller arasında ilim ve amelde benzeri yoktu onun. Çok sevdiği Hz. Resulullah'ın (s.a.a) safında nice savaşlara katıldı, İslâm'ı ve Resulullah'ı (s.a.a) savunmak için mücahitçe gayret gösterdi. Savaşlarda Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onu daima başkomutan yapar, o da daima zaferle dönerdi.
Dünyanın beyazıyla sarısından (gümüşle altın kastediliyor) geriye bıraktığı miktar sadece 700 dirhemdi ve bu da, ona düşen miktardı. Bununla, ailesine yardımcı olacak bir hizmetkâr temin etmeyi düşünüyordu.
İmam Hasan (a.s) bu cümleyi söylerken kendisini tutamayıp ağlamaya başladı. Onunla birlikte, camide toplanan cemaat de ağladı.
İmametin gerçek çizgisinden sapmaması için kendisi hakkında da kısaca şunları söyledi:
İnsanları Allah'a davet eden, onları uyaran ve onlara müjdeleyici olarak gönderilen Resulullah'ın evladıyım ben. O parlak peygamberlik meşalesinden size vuran bir ışığım ben. Yüce Allah'ın her çeşit hata ve kötülüğü kendilerinden uzaklaştırıp tathir ettiği; tertemiz kıldığı ve bizzat Kur'an-ı Kerim'in emriyle sevilmesi farz olan o ailenin (Ehlibeyt'in) bir ferdiyim ben! Kur'an şöyle buyuruyor:
"Ey peygamber! Ümmetine de ki, yaptığım elçilik görevine karşılık, ailemi sevmenizden başka bir ücret istemiyorum sizden!"[16]
İmam, "Meveddet" adıyla meşhur olup Ehlibeyt'i (a.s) sevmeyi emreden bu ayeti okuduktan sonra oturdu. Bu sırada Abdullah b. Abbas ayağa kalkarak, "Ey cemaat!" diye haykırdı ve İmam Hasan'ı (a.s) göstererek "Bu, sizin peygamberinizin evladı, İmam Ali'nin (a.s) vasisi ve şimdi sizin imamınızdır işte! Ona biat edin!" dedi.
Camideki yoğun kalabalık gruplar halinde gelip İmam Hasan'a (a.s) biat etmeye başladı.[17]
Bu olayı öğrenen Muaviye, gerektiğinde kolayca fitne ve fesat çıkarıp İmam Hasan'ın (a.s) yönetimini kendi içinden vurabilmek amacıyla, her şeyi anında kendisine rapor etmeleri için en mahir casuslarını Kufe ve Basra şehirlerine gönderdi.
Bu casusları deşifre eden İmam (a.s) onları yakalatıp idam ettirdi ve Muaviye'ye bir mektup göndererek şöyle yazdı:
Gönderdiğin casuslardan ümidini kesebilirsin. Savaş çıkarmayı pek seviyorsun galiba? O halde yakındır! Hazır ol! Allah'ın dediği olur.[18]
İmam Hasan'ın (a.s) Muaviye'ye yazdığı ve ünlü tarihçi İbn Ebi'l-Hadid tarafından kaydedilmiş olan mektuplardan biri şöyledir:
Peygamber'in (s.a.a) ölümünden sonra Kureyşlilerin, onun kabilesinden olduklarını söyleyerek kendilerinin diğer Araplardan daha üstün ve peygamberin halifesi olmaya daha layık olduklarını söylemeleri ve Arapların da bunu kabul etmeleri çok şaşırtıcı ve düşündürücüdür, çünkü aynı Kureyş, bu nedenin bizim için çok daha geçerli olduğunu gördüğü halde kendi arasında bizim daha layık olduğumuzu her nedense kabullenemedi; Peygambere onlardan çok daha yakın olduğumuz ve hakkımız olan bir şeyi istediğimiz halde bizi bir kenara ittiler ve bize zulmettiler. Düşmanlarla münafıkların İslâm'ı tahrip yolunda ellerine fırsat geçmemesi için biz bu tartışmanın içine fazla girmeyip kavgadan uzak durduk. Bugün de sana şaşmaktayım; kesinlikle layığı olmadığın bir şeyin iddiasına girişmişsin! Ne dinde bir üstünlüğün var, ne de kendinden iyi bir eser bırakmışlığın. Sen, Hz. Resulullah'la (s.a.a) her zaman savaşıp ona karşı gelenlerin evladısın. Kureyşliler arasında peygambere en fazla düşmanlıkta bulunanların soyusun. Ama bil ki, Allah var ve senin yaptıklarının karşılığını mutlaka sana gösterecek ve sonunda kazananın kim olduğunu göreceksin. Yemin ederim ki göz açıp kapayıncaya ömrün gelip geçecek ve Allah'ın huzuruna çıkarılacaksın; O da, önceden işleyip göndermiş olduğun amellerinin cezasını teker teker verecek. Allah Teala, elbette ki kullarına zulmetmez, Ali (a.s) göçüp gitti şu dünyadan ve bilirsin ki Müslümanlar bana biat ettiler. Rabbimden, ahiretimde noksanlığa yol açacak bir şeyi şu dünyada bana vermemesini dilerim.
Bu mektubu yazmamın nedeni Rabbimle kendi aramda bir özrüm olması içindir. Sen de diğer Müslümanlar gibi bu işi kabul edersen İslâm'ın yararına ve senin için de daha hayırlı olur. Batılı izlemeyi bırak, herkes gibi sen de biat et.
Benim buna herkesten daha layık olduğumu sen de bilirsin. Allah'tan kork, zalim olma, Müslümanların kanına saygı göster. Bunu yapmayacak olursan ben diğer Müslümanlarla birlikte kalkıp gelir ve en güzel hakem olan Yüce Allah'ın aramızda hükmetmesi için seni hesaba çekerim.
Muaviye, İmam Hasan'ın (a.s) bu mektubuna yazdığı cevapta şöyle dedi:
Benimle senin durumumuz tıpkı geçmişte Ebubekir'le siz Ehlibeyt arasında yaşanan duruma benziyor. Ebubekir nasıl kendisinin daha yaşlı ve tecrübeli olduğunu bahane ederek halifeliği Ali'nin elinden aldıysa, ben de kendimi senden daha layık buluyorum! Senin halkı benden daha iyi yöneteceğini ve düşmanla savaşacağını bilsem biat ederim, ama benim senden büyük ve daha tecrübeli olduğumu biliyorsun. O halde senin bana biat etmen daha iyi olur, tabi ben de bunu karşılıksız bırakmaz ve halifeliği kendimden sonra sana bırakırım, buna söz veriyorum. Ayrıca, Irak'ın beytülmalini da sana veririm; Irak'ta istediğin bölgenin haracıyla gelirleri de senin olsun! Vesselam.[19]
Kureyş'in İmam Ali'ye (a.s) sırt çevirirken ileri sürdüğü bahanenin aynısını bu kez de Muaviye ileri sürdü ve o da aynı oyunu oynayarak İmam Hasan'a biat etmedi. İmam'ın kendisinden daha layık olduğunu bizzat Muaviye de çok iyi biliyor, ama mevki, makam ve dünyalık hırsı bu gerçeği kabullenmesine izin vermiyordu. Yaş farkının halifelik, yönetim ve imamet konusunda onunla Hz. Hasan (a.s) gibi birisi arasında belirleyici bir faktör olamayacağını herkesten iyi bilen, bizzat Muaviye'nin kendisiydi çünkü.
Nitekim yaş farkını ileri sürerek İmam'a halifeliği, layık görmeyen Muaviye, iktidarı iyice ele geçirdiğinde bu söylediğini de unutmuş ve çok genç olan oğlu Yezid'i kendisinden sonra halife ilan ederek, kendi sağlığında halktan onun için biat toplamıştır.
Muaviye sadece biat etmemekle de kalmadı, İmam Hasan'ı (a.s) ortadan kaldırabilmek için terör yöntemine de başvurdu. Onun, İmam'ı (a.s) terör ettirebilmek için kiralık katiller tuttuğu tarihte kayıtlıdır. Bu nedenledir ki, İmam Hasan (a.s) gömleğinin altına zırh giymiş ve namaza bu şekilde gidip gelmiştir. Hatta bir defasında Muaviye'nin kiralık katillerinden biri İmam'ı oklamayı başardığı halde, İmam (a.s) zırh giydiği için kurtulmuştu.[20]
Muaviye, Müslümanların vahdetini sağlayıp anarşi ve ihtilafı önleme bahanesiyle çeşitli yerlerdeki adamlarına asker toplatarak kendisine gelmelerini emretti. Ordular gelince de İmam Hasan'la (a.s) savaşmaları için onları Irak'a gönderdi!
Vahdetten ve birlikten söz ederek Müslümanların vahdetini bozup onları parçalıyor; "anarşi ve teröre karşı savaş" diyerek anarşi ve terör estiriyordu.
Bunu duyan İmam Hasan (a.s) Hucr b. Adiy el-Kindî'yi, asker toplayıp halkı savaşa hazırlamakla görevlendirdi.
O günün geleneği gereğince tellallar sokaklarda "es-Salât" diye bağırarak halkı mescide topladılar.
İmam Hasan (a.s) minbere çıkıp bir konuşma yaparak şöyle buyurdu:
Muaviye sizinle savaşmak için yola çıkmış bulunuyor. O halde siz de Nuheyle karargâhına gidip silahlanın!
Cemaat susmuştu, kimse bir şey söylemiyordu. Ünlü Hâtem-i Tai'nin oğlu Adiy ayağa kalkıp: "Ben Hatem'in oğluyum." dedi. "Suphanallah! Bu ne suskunluktur ey cemaat! Bu öldürücü suskunluğunuz niye? Peygamberinizin oğluna neden cevap vermiyorsunuz? Allah'ın gazabından korkmuyor musunuz?! Alçaklık ve utanca düşmekten korkmuyor musunuz Allah aşkına?!"
Sonra da İmam'a dönüp: "Sözlerinizi duyduk efendim!" dedi, "Emirlerinizi canla başla yerine getirmeye hazırız! Ey cemaat! Ben karargâha gidiyorum, isteyen benimle gelsin!"
Kays b. Sa'd b. Sa'saa Teymî de etkili konuşmalarıyla halkı savaşa hazırlayıp teçhizat ve asker hazırlıklarına giriştikten sonra karargâha gittiler.[21]
İmam Hasan'ın (a.s) savaş karargâhında toplanan gruplar arasında Şiîlerden başkaları da vardı:
1- İmam Hasan'ı (a.s) desteklemek için değil, sadece Muaviye'yle savaşabilmek için gelen Haricîler.
2- Ganimet toplamak için gelenler
3- Dinî bir kaygısı olmayıp da sırf kabile başkanının peşinden gelenler.[22]
İmam Hasan (a.s) bu ordunun bir kısmını "Hekem" komutasında Anbar şehrine gönderdi, ancak Hekem ve ondan sonra onun yerini alan komutan, Muaviye'nin altın vaatlerine kanıp İmam'a ihanet ettiler ve Muaviye'nin safına geçtiler.
İmam Hasan (a.s) da Medain'in Sabât bölgesine gitmiş ve burada hazırladığı 12 bin kişilik orduyu Ubeydullah b. Abbas komutasında öncü kuvvetler olarak Muaviye'yle savaşa göndermişti. Ubeydullah'a bir şey olursa Kays b. Sa'd b. Ubâde el-Ensarî onun yerine geçecekti.
Muaviye, Kays'ı satın alabilmek için ona 1 milyon dirhem göndererek ya kendi safına geçmesini, ya da İmam Hasan'dan ayrılmasını istedi, ancak Kays gönderilen parayı geri çevirdi ve Muaviye'ye gönderdiği cevapta "Benim dinimi para ve hileyle elimden alamazsın! Git bu hileni başka kimselere yap. Ben İmam Hasan'ı senin karşında yalnız bırakacak kadar alçalmadım!" dedi.[23]
Ne var ki, ordunun birinci komutanı, yani Ubeydullah b. Abbas, aynı meblağın sırf vaadine bile kanarak gece yarısı yakın adamlarıyla birlikte karargâhtan ayrılıp Muaviye'nin saflarına katıldı! O günün sabahı, komutanın kaçtığı anlaşıldı, ordu başsız kalmıştı, Kays sabah namazını kıldırdıktan sonra komutayı ele aldı ve durumu hemen İmam'a (a.s) rapor etti.[24]
Kays, Muaviye'nin ordularını dağıtıyor, yiğitçe savaşıyordu. Onu oyuna getirmenin veya satın almanın mümkün olmadığını gören Muaviye, İmam'ın komutasındaki askerlerin arasına soktuğu casusları vasıtasıyla Kays'ın Muaviye'yle gizlice anlaştığı söylentilerini yaydı; bir başka grubu da Kays'ın karargâhına sızdırarak İmam Hasan'ın (a.s) Muaviye'yle barış yaptığı söylentisini yaydı![25]
Bu psikolojik savaş beklenen sonucu vermiş ve barışa karşı olan Haricîler kolayca oyuna gelerek beklenmedik bir isyan başlattılar. İmam Hasan'ın (a.s) çadırına saldırarak çadırı yağmalamış, İmam'ın üzerinde namaz kıldığı seccadeyi bile çalmış ve İmam'a da saldırarak bacağından ağır şekilde yaralamışlardı.
Aldığı yara derin ve ağır olduğundan İmam'ın (a.s) durumu vahim bir hâl aldı.[26]
Yakın adamları İmam Hasan'ı (a.s), İmam Ali (a.s) tarafından Medain valisi tayin edilen Sa'd b. Mesud es-Sakafî'nin evine; Medain'e götürdüler. Bir müddet İmam'ın tedavisini burada yaptılar. Bu arada İmam'ın (a.s) ordusunda olup da dini kaygıları olmayan veya İmam'a içten içe düşmanlık besleyen bazı kabile reisleri, Muaviye'ye mektup yazarak Irak'a gelmesi halinde İmam Hasan'ı ona teslim edeceklerini bildirdiler.
Muaviye İmam'a (a.s), bu mektupla birlikte sulh için koştuğu her şartı kabul edeceğini bildiren bir mesaj gönderdi.[27]
İmam (a.s) bu sırada ağır yaralıydı. Adamlarının çoğu onu paraya, makama satmış, ordudan ayrılan askerlerin her biri de bir yere dağılmıştı. Kaldı ki bu askerler arasında inanç ve amaç birliği de yoktu; her grup veya kabile kendi bildiğini okumakta ısrar ediyordu.
Bu şartlar altında savaşın sürmesi İslâm'a ve dindar Müslümanlara kesinlikle zarar verecekti artık. Çünkü Muaviye savaşarak galip gelse İslâm'ın kökünü kazımakta tereddüt etmeyecek, Ehlibeyt okulunun yetiştirdiği nadide ve dindar insanlara hayat hakkı tanımayacaktı artık.
Bu nedenle İmam Hasan, hepsi inceden inceye hesaplanmış birçok şartlar öne sürerek bu barış teklifini kabul etti.[28]
Bu şartlardan bazısı şunlardı:
1- Şiaların kanı dökülmeyecek, hakları çiğnenmeyecek.
2- Hz. Ali'ye (a.s) küfredilmeyecek.[29]
3- Muaviye gelirlerinden 1 milyon dirhemi Cemel ve Sıffin savaşı yetimlerine paylaştıracak.
4- İmam Hasan (a.s) Muaviye'ye "müminlerin emiri" demeyecek.[30]
5- Muaviye Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine göre amel edecektir.[31]
6- Muaviye kendisinden sonra başkasını halife olarak atamayacaktır.[32]
Muaviye, dindar Müslümanların ve İslâm dininin esaslarını ve özellikle Şiilerin canını korumaya yönelik olan şartların hepsini kabul etti. Böylece de savaş sona ermiş oldu.
Şahadeti
İmam Hasan'ın (a.s) yaşça genç olmasını bahane göstererek onun halifeliğini engelleyen Muaviye, tam anlamıyla ayyaş bir serseri olan toy oğlu Yezid'in kendisinden sonra tahta geçmesi için ortam oluşturmaya başladı. Ancak, İmam Hasan'ı (a.s) bu konuda ciddi bir tehlike olarak görüyordu. Çünkü o öldükten sonra İmam Hasan (a.s) hayatta olursa, Emevî zulmünden sabrı tükenmiş olan halk, İmam Hasan'ın (a.s) etrafında toplanıp ona biat edebilirdi. Bu nedenle İmam'ı ortadan kaldırmak için birkaç kez girişimde bulunup komplolar tertipledi ve sonunda h. 50. yılı Sefer ayının 28'inde İmam Hasan'ı (a.s) zehirleterek şehit ettirdi.
İmam Hasan (a.s) Medine'de, Cennet-i Baki mezarlığında toprağa verildi.[33] Allah'ın ve meleklerinin selamı o değerli insana olsun.
İmam Hasan'dan (a.s) Vecizeler
1- Alçak ve şerefsiz insanlar, iyiliğe karşılık teşekkür etmezler.
2- İffetli ve dürüst olmak rızkı ve geliri azaltmaz; hırs ve tamah da rızkı çoğaltmaz.
3- İçinde zerrece şer ve kötülük bulunmayan halis hayır ve iyilik; nimete kavuşunca şükretmek, sıkıntı ve zorluğa düşünce de sabırlı olmaktır.
4- Dünyada küçük düşüp horlanmak, cehennem ateşine atılmaktan yeğdir.
5- En sağlam kalp, zan ve şüphelerden temizlenmiş olanıdır.
6- Ahiret yolculuğunun ne kadar uzun olduğunu anlayan kişi, kendisini bu uzun yolculuğa hazırlar ve azığını temin etmeye başlar.[34]
7- Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran.
8- Ahiret yolculuğuna hazır ol, ölüm gelip çatmadan ahiretin için azığını hazırla.
9- Birbirine akıl danışıp meşverette bulunanlar, mutlaka kendi hayırlarına olacak yolu görürler.
10- Ölmeden önce salih amel işlemeye çalışın.[35]
ABNA.İR
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- el-İrşad, Şeyh Müfid, s.169; Tarihu'l-Hulefa, Suyutî. s.188, Mısır basımı. Merhum Şeyh Kuleynî İmam Hasan'ın (a.s) Hicret'in 2. yılında dünyaya geldiğini yazar.
[2]- Biharu'l-Envar, c.43, s.238 yeni baskı.
[3]- Delailu'l-İmame, Muhammed b. Cerir Taberî, s.60.
[4]- Tarihu'l-Hulefa, s.188.
[5]- Biharu'l-Envar, 43/264.
[6]- Tarihu'l-Hulefa, s.189.
[7]- el-İrşad, Şeyh Müfid s.181; Biharu'l-Envar, 43/278.
[8]- Tabakat-ı Kebir, c.1, 2. böl. s.33
[9]- Gayetu'l-Meram, s.287
[10]- Hayatu'l-İmami'l-Hasan b. Ali, c.1 s.260–261
[11]- Tabakat-ı Kubra, c.3, 1. böl. s.20.
[12]- Hayatu'l-İmami'l-Hasan b. Ali, 1/396–399.
[13]- Hayatu'l-İmami'l-Hasan b. Ali, 1/444–445.
[14]- Hayatu'l-İmami'l-Hasan b. Ali, 1/479.
[15]- Usulu Kâfi, 1/297–298
[16]- Şûrâ Suresi, 23.
[17]- el-İrşad, Şeyh Müfid s.169–170; Nehcu'l-Belağa Şerhi, İbn Ebi'l-Hadid, 16/30
[18]- el-İrşad, Şeyh Müfid, s.170.
[19]- Nehcu'l- Belağa Şerhi, İbn Ebi'l-Hadid, 16/35.
[20]- Biharu'l-Envar, 44/23.
[21]- Nehcu'l- Belağa Şerhi, İbn Ebi'l-Hadid, 16/37–40.
[22]- el-İrşad, Şeyh Müfid, S.171.
[23]- Tarih-i Yakubî 2/204-207.
[24]- el-İrşad, Şeyh Müfid. S.172.
[25]- Tarih-i Yakubî. 2/204–207.
[26]- Tarih-i Yakubî, c.2, s.204–207. Taberî Tarihi, 7/1.
[27]- el-İrşad, Şeyh Müfid, s.172–173.
[28]- Tarih-i Yakubî, 2/204–207.
[29]- el-İrşad, Şeyh Müfid, s.173; Mekatilu't-Tâlibiyyin s.26.
[30]- Biharu'l-Envar, 44/2-3.
[31]- Biharu'l-Envar, 44/65.
[32]- Biharu'l-Envar, 44/65.
[33]- Murucu'z-Zeheb, 2/427; Delailu'l-İmame, s.60; Tabakat-ı İbn Sa'd, c.5, s.24. İmam'ın şahadet tarihiyle ilgili farklı rivayetler için bakınız: Tarih-i Bağdad, c.1, s.140; Tarihu'l-Hulefa, s.192; Delailu'l-İmame, s.60.
[34]- Bir ila altıncı hadislerin kaynağı: Tuhefu'l-Ukul, s.168–170.