İsmet hakkında oldukça fazla olan nakli delillerden sadece birkaçına değineceğiz.
1-
Allahu Teala Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor; “bir zamanlar Rabbi İbrahimi bir takım kelimelerle sınadı. Onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara İmam yapacağım demişti. Soyumdan da (İmam yap ya Rabbi) dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez buyurdu”.[1]
Ayeti Kerime’de görüldüğü gibi Allah Hz. İbrahim’i bir takım belalar ile imtihan ettikten sonra ömrünün sonlarına doğru bu sınavlardan başarı ile geçmesi sonucunda bir insanın ulaşabileceği en son nokta olan İmamet makamını ona vermiştir. Bu makam bir insanın ulaşabileceği en son noktadır diyoruz. Zira Allahu Teala imamet makamından ahdim diye söz etmiştir.
İkinci olarak Hz. İbrahim nebi ve resul olduktan sonra en son ve en zor sınavları kazandıktan (Hz. İbrahimin oğlu İsmail’i kurban etmesine değinilmektedir.) sonra imamet makamı ona verilmiştir.
Her şeyden önce ayette adı geçen imametin ne anlama geldiğine bakmak gerekir. Bazı tefsircilerin görüşüne göre İmametten maksat nübüvvettir. Çünkü onun ümmeti dininde ona uyar. Zira Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz her Peygamberi- Allah’ın izniyle – ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik.”[2] Ama bu görüş tam anlamıyla yanlıştır. Zira önceden de söylediğimiz gibi Hz. İbrahimin ömrünün sonlarına doğru imamet meselesi meydana gelmiştir. Buna Hz. İbrahim İmam olmadan önce nebi idi. Öyleyse İmam nübüvvet anlamındadır demenin hiçbir anlamı yoktur. Ayette dikkati çeken ikinci nokta ise “Ahdim zalimlere ermez” bölümüdür. Burada her şeyden önce zulmün nedemek olduğunu, genel olarak kaç çeşit zulmün olduğunu ve son olarakta akıl hesabına göre kaç kısım olduklarını bilmemiz gerekir.
Zülm (Z. L. M.) kökünden olup güncel hayatta her yönüyle oldukça fazla kullanılır. Her türlü haddi, sınırı aşan, insanların haklarına saygı göstermeyen kanunları ayaklar altına alan her şeye zülm adı verilir. Zulüm genel olarak üç ana bölüme ayrılır.
a) Allah’a Zülmetmek: Bu konuya şahid olarak aşağıdaki ayeti getirebiliriz. “ yavrucuğum! Allaha ortak koşma doğrusu şirk büyük bir zulümdür, demişti.”[3] Ayettende açıkçası anlaşılacağı üzere, Allahu Teala ona ortak koşmayı kendisine yapılan büyük bir zulüm olarak nitelemektedir. İşte bundan dolayı Kur’anı Kerim kafirleri, zalimler olarak isimlendirmiştir. “Gerçekleri inkar edenler elbette zalimlerdir.” [4]
b) Başkalarına Zülmetmek: Bu bölümün şahidi ise aşağıdaki ayettir: “ Ben istiyorum ki sen hem benim günahımı hemde kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur.”[5]
Ayette sözü geçen olay Habil ile Kabil olayıdır. Kabil kardeşinin kurbanının kabul edilmesini kıskanarak onu öldüreceğini söylemiş, kardeşi Habil ise onun zalimlerdenolacağını belirtmiştir.
c) İnsanın Kendi Nefsine Zülmetmesi: üçüncü ana bölümde insanın kendi nefsine zülmetmesi sözkonusudur. Bu konuda Kur’anı Kerimin bir çok yerinde günah işleyenlerin, asilerin, Rabbe itaat etmeyenlerin zalim oldukları ve kendi nefslerine zülmettikleri: açıkça belirtilmiştir. Zulmün anlam ve kısımlarını kısaca öğrendikten sonra insanların akıl hesabıyla kaç kısıma ayrıldıklarına kısaca bir göz atalım. İnsanlar akıl hasebiyle dört kısıma ayrılırlar:
1- Tüm ömürleri boyunca zalim olanlar.
2- Tüm ömürleri boyunca zulmetmeyenler.
3- Ömrünün başlarında zulmedenler.
4- Ömrünün başlarında değil de sonlarında zulmedenler.
Hz. İbrahimin şanı imamet makamını, birinci ve dördüncü kısımdan olan soyu için istemekten oldukça yücedir. Geriye ikinci kısımla üçüncü kısım kalmaktadır. Üçüncü kısım ise Allah tarafından reddedilmiştir. Zira ayette sözü geçen “zalimlere” kelimesi kayıtsız ve şartsız olarak getirilmiş ve onların İmam olmayacakları belirtilmiştir. Geriye kalan kısım ise ikinci bölümdür. Yani İmam olacak şahıs ömrünün başından sonuna kadar bir an bile olsun zulmetmemelidir. Aksi taktirde İmam olabilme hakkını kaybedecektir. Zira böyle bir şahıs reddedilen üç kısımdan birisine girecektir.
Şimdiye kadar anlattıklarımızdan da anlaşılacağı gibi İmam kelimenin tam anlamıyla masum ve ismet sahibi olmalıdır.
2-
“Ey İman edenler! Allah’a itaat edin Peygambere ve sizden olan ulülemre (idarecilere- emir sahiplerine) de itaat edin.”[6]
Ayette görüldüğü gibi Allah kayıtsız ve şartsız olarak kendisine itaat edilmesini emretmektedir. Bunun yanısıra hiçbir kayıt ve şart gösterilmeden Peygamberede itaat edilmesi istenmektedir. Gerçekte Peygambere olan itaat Allah’a olan itaatmiş gibidir. Hakikate göre de, Peygambere itaat etmek demek, Allah’a itaat etmek demektir. Ayetin son bölümünde ise yine kayıtsız ve şartsız olarak emir sahiplerine de itaat edilmesi isteniyor. Yani onların emir ve yasaklarına uymak aynen Peygamber ve Allah’ın emir ve yasaklarına uymak gibidir. Bildiğiniz gibi yüce İslam dininde anne ve babaya itaat farzdır. Ama bu farz kayıtlıdır. Anne ve baba islam doğrultusunda evlatları için emir ve yasakları uyguladıkları müddetçe itaat edilmelidirler. Ama anne ve babanın emirleri ilahi emirlerle çeliştiği zaman çocuk anne ve babasını değil de alemlerin yaratıcısının emir ve yasaklarına uymalıdır. Ama mevzu bahis olan konumuzda ise böyle bir durum söz konusu değildir. Ayetten anlaşılacağı gibi onların hiçbir zaman Allah’ın emirleri ile çelişecek direktifler vermesi düşünülemez. Aksine eğer böyle bir ihtimal olmuş olsaydı mezkur ayette kayıt ve şartın belirtilmesi gerekirdi. Oysa Allahu Teala onlara kayıtsız ve şartsız olarak uyulmasını ve itaat edilmesini istemektedir. Eğer onların ilahi emir ve yasaklara aykırı direktifler vermesi ihtimali bulunsaydı Allah onlara itaat edilmesi gerektiğini kendisine itaat edilmesi ile aynı sırada ve aynı mefhumda belirtmezdi. Ayetin hükmü gereğince Allah Resulünden sonra onun yerini alacak olan kimse aynen Peygamber gibi her türlü günah, yanlışlık ve hatadan uzak ve mahfuz kalmalıdır. Yani masum olmalıdır.
---------------------------------------------
[1] -Bakara suresi, 124
[2] -Nisa süresi, 63
[3] -Lokman suresi,13
[4] -Bakara suresi, 254
[5] -Maide suresi, 29
[6] -Nisa suresi, 59
Ayrıntılar