Ğayb, Şuhud'un karşıtı bir kelimedir. Perde arkası ve gizlilik anlamına gelir. Genel ve özel olmak üzere iki anlama gelir.
Gayb genel anlamı itibariyle insanın zahiri his ve görüşünden gizli kalan hakikate denir. Buna binaen, cahil bir insanın idrakinin ötesinde olan bir gerçeği, onun için "gayb" hesap edebiliriz. Örneğin: Yaratılış âleminde ve tabiatta insanlara örtülü olarak yaratılmış bir takım sırlar gibi.
Gayb özel anlamı itibariyle, tabiat âlemi ahvalinin perdesi ardında saklı olan hakikatlere denir. Allah'ın zatı, melekler, ruhlar, kıyamet günü ve halleri, cennet, cehennem, Hz. Mehdi'nin (a.f) kıyamı ve Hz. İsa'nın (a.s) nüzulü gibi. Kur'ân'da ve İslâm âlimlerince "gayb" denilince, bu anlam kastedilir. Bunlar hissedilir türden olmadığından onların ispatı için ya yeterince ilmî ve aklî deliller olmalı veya gaybı bilen peygamberler veya evliyalar bu tür şeylerden haber vermeli.
Yalnızca Allah'a mı Mahsustur?
Bazıları, ya garazlı yaklaşımlarımdan veya ayetlere yüzeysel baktıklarından bu hususta yanılmışlardır. Bu yaklaşıma göre: "Gayb ilmi yalnızca Allah'a mahsustur, hatta Hz. Peygamber (s.a.a) bile gaiple ilgili bir şey bilmiyordu." Şu ayetler de delil olarak gösterilir:
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır. Allah'tan başkası onlardan habersizdir.[1]
De ki: Ben size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem.[2]
Bu ayetlere göre Hz. Peygamber'in ve imamların gayb ilmini bildiklerini söylemek yanlış olur.
Bu yaklaşımla ilgili olarak şöyle deriz: Elbette ki mutlak gayb, Allah'a aittir ve insanların hislerinden gizli olan olaylar, Hak Teala için aşikârdır. Zira bu mülk ve varlık âleminde meydana gelen bütün hadiseler, melekut âleminde daha kâmil bir şekilde meydana gelmiştir. Aslında bu dünya ve ona hakim olan düzen, öteki yüksek âlemin bir sureti hükmündedir. Şairane bir deyimle: Bu cihan köpük ve öteki cihan derya misali. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
Her şeyin mülk ve melekûtu elinde olan Allah münezzehtir.[3]
Allah-u Teala, gizli ve aşikâr olan her şeyi biliyor ve O'nun için, geçmiş, gelecek veya şimdi bir anlam taşımaz. Her şeyin bilgisi, yaratılmadan önce, yaratıldıktan sonra ve yaratılış anında Allah için birdir. Burada konunun açıklık kazanması ve gaybı sadece Allah'a mahsus bilen ve ondan gayrisi için olumsuzlayanlar için birkaç konuya değinmek istiyoruz.
Kur'ân'da
Kur'ân'daki ayetlere dikkatle bakıldığında, gayb ilmi ile ilgili üç grup ayetin olduğu görülür:
1) Gayb ilmini yalnızca Allah'a (c.c) ait bilen ayetler.
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir.[4]
Rasulullah'a hitaben şöyle buyurulur:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez.[5]
Daha önce söz konusu ettiğimiz ayetler de örnek verilebilir.
Hafız şöyle diyor:
Gaybın sırrını kimse bilmiyor hikâye okuma,
Hangi mahrem kalp bu hareme yol bulmuş?
2) Allah'ın, gayb ilmini kendisiyle sınırlı kılmadığı ayetler. Örneğin şu ayetler:
O görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.[6]
Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz.[7]
3) Allah'ın veli kullarının da gayb ilmini özetle bildiklerini gösteren ayetler. Örneğin:
Allah gaybı bilendir ve hiç kimseyi gaybına (sırlarına) muttali kılmaz; ancak kendi rızası ile bir resulünü haberdar edebilir ve Allah onun önünden ve arkasından gözcüler salar.[8]
Allah size gaybı bildirecek değildir. Fakat Allah elçilerinden dilediğini seçer-ayırt eder."[9]
Kur'ân'ın mesajını tam anlamıyla idrak edebilmek için, konuyla ilgili bütün ayet ve rivayetleri dikkat-i nazara alıp değerlendirmeliyiz. Bazı ayet ve rivayetler, gayb ilmini Allah'tan başkasından olumsuzlarken, bazıları ispat etmekteler. Konunun çözümü ve zahirî çelişkinin halli için farklı yollar söz konusudur. Onlardan bazıları şöyledir:
a) Yüce Allah'la sınırlı olan gayb ilminden maksat, zatî ve bağımsız olan gayb ilmidir. Allah'tan gayrisi için söz konusu olan gayb ilmi ise, arızî ve bağımlı gayb ilmidir. O hâlde, Allah Teala dışındaki yaratıkların bildiği şey, O'ndandır ve O'nun talimi iledir. Bu değerlendirmeyi, az önce Cin Suresinden aktardığımız ayetler pekiştirir.
b) Gayb âleminin sırları iki kısımdır: Bir kısmı Allah'ın mukaddes zatına mahsustur ki, O'ndan başka kimse onları bilemez. Örneğin: Kıyametin ne zaman kopacağı, Hz. Mehdi'nin (a.s) ne zaman kıyam edeceği gibi.
Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s), kendisine; "Ey Müminlerin emiri! Sizin gayb âlemiyle ilgili bilginiz var mı?" diye soran birisine şöyle buyurmaktadır:
Gayb ilmi, sadece kıyamet ilmi ve şu ayette zikredilen ilimlerdir: "Kıyametin ne zaman kopacağına ait ilim Allah'a mahsustur, yağmuru indiren O'dur, ana rahminde olanı (mahiyetini) bilen O'dur. Hiç kimse yarın ne yapacağını ve nerede öleceğini bilmemektedir.
İmam (a.s) daha sonra sözlerini şöyle açıklıyor:
Yüce Allah, annelerin rahimlerinde olanları bilmektedir; kız mı, erkek mi, çirkin mi, güzel mi, cömert mi, cimri mi, saadet ehli mi, şaki mi, cennet ehli mi, cehennem ehli mi? Bunlar gayb ilimlerdir ki, Allah'tan gayrisi bilemez.
Bir kısım gayb âlemine ait ilimler de vardır ki, Allah Teala peygamberleri ve özel kullarını onlardan haberdar etmiştir. Hz. Ali (a.s) sözünün devamında şöyle buyuruyor:
Bundan başka bir takım ilimler de vardır ki, Allah Teala onu Peygamberine öğretmiş ve O da bana öğretmiştir.[10]
Demek ki, işlerin ayrıntılı bilgisi Allah'a aittir. Gaybe ait icmalî bilgilere ise, bazı insanlar erişebilir. Ancak bu bilgilerin de kaynağı yüce Allah'tır.
c) Gaybla ilgili farklı ayet ve rivayetlerle ilgili bir başka değerlendirme de şöyledir: Gaybın sırları iki yerde yazılıdır: Biri levh-i mahfuzdadır ki, Allah'tan başka kimse ondan haberdar olmaz ve burada yazılanlar herhangi bir değişim ve dönüşüme uğramaz. Diğeri ise levh-i mahv ve ispattır ki, aslında bu muktezeyatla (gereksinimler) ilgili bilgilerdir. Dolayısıyla bu ilimler değişim ve dönüşüme uğrayabilir. İmam Seccad (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
Eğer Kur'ân'da bir ayet olmasaydı, ben geçmişte olan ve kıyamete kadar da vuku bulacak olan her olaydan haber verirdim.
Birisi; "O, hangi ayettir?" dediğinde şöyle buyurdu: "Allah buyuruyor ki; "Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır ve ümmü'l-kitap (kitabın anası) O'nun yanındadır.[11]
d) Bir başka değerlendirme de şöyledir: Enbiya ve evliyanın gaybe ilişkin ilimleri, fiilî ilimler değil, infialî (etkilenen) ilimlerdir. Yani onlardan hiçbiri bilfiil her zamanda ve her hakikat hususunda gayb ilmine sahip değillerdir. Onlar irade ettikleri zaman, Allah Teala, onlara öğretmektedir. Elbette bu irade de Allah'ın rızası dâhilinde gerçekleşmektedir. O hâlde sadece Allah'ın ilmi fiilî ilimdir. Yani Allah'ın ilmi, varlıkların varlık sebebidir ve yaratıklar O'nun ilminde müessir ve mucit değillerdir. Dolayısıyla İmamların gayb ilimlerinin olmadığını ifade eden ayet ve rivayetlerin anlamı, gayba ait fiilî ilimlerinin olmayışıdır. Gayba ait ilimlerinin olduğunu ifade eden ayet ve rivayetlerin anlamı da, gaybı, ilm-i infialî yoluyla bilmelerinin mümkün oluşudur. Kısaca Allah'ın ilmi etken ve evliyanın ilimleri edilgen konumdadır. İmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakledilen şu hadis delil olarak gösterilebilir:
İmam bir şeyi bilmek istediği zaman, Allah onu ona öğretiyor.[12]
Bu değerlendirmelerden elde edilen sonuç şudur: Yüce Allah, mutlak gayb ilminin sahibidir ve her şeyi kuşatıcıdır. Allah'tan gayrı herkes, gayb ilmini O'ndan almıştır. Di-ğer bir değişle; birinci değerlendirmede ifade edildiği üzere, mutlak gayb, Allah'a aittir, ama Allah'ın, gayb ilminin bir miktarını, seçkin kullarına bildirmesinin de hiçbir sakıncası yoktur. Nitekim şöyle buyurmuştur:
İşte bunlar (Meryem'in kıssası) sana vahiy ettiğimiz gayb haberlerindendir.[13]
Ayrıca, Peygamber ve imamların, her dönemde halkın sorunlarını çözebilmek ve gelecekte daha değişik şartlarda var olacak insanlara, daha faydalı ve yeterli programlar uy-gulayabilmek için, en azından gaybi ilimlerden bir miktarını bilmeleri ve bir takım sırlardan haberdar olmaları gerekir.
Bir göz açıp kapama miktarı bir zaman diliminde, Saba kraliçesinin tahtını Hz. Süleyman'ın yanında hazır eden Asif b. Berhiya, çok az bir ilme sahipti. Allah (c.c) onun hakkında şöyle buyuruyor:
Kitap ilminden bir miktarına sahip olan kimse ise: "Ben onu (tahtı), gözünü açıp kapamadan sana getiririm." dedi. Süleyman onu yanında hazır görünce: "Bu, Rabbimin fazlındandır." dedi.[14]
Ama kitap ilminin tamamına sahip olan Ali b. Ebi Talib (a.s), sahip olduğu ilimle, olağan üstü birçok işler yapabilir. Allah Teala O'nun hakkında şöyle buyurmuştur:
De ki: Allah ve kitap ilmi yanında olan kimse, benimle sizin aranızda şahit olarak yeter.[15]
Ebu Said el-Hudrî şöyle diyor:
Allah Resulü'nden, "Yanında kitap ilminden (bir miktar) olan kimseden maksat kimdir?" diye sordum. Buyurdu ki: "O, kardeşim Süleyman b. Davut'un vasisi Asif b. Berhiya'dır."
Dedim ki: "Yanında kitap ilmi -nin tamamı- olan kimseden maksat kimdir?" Buyurdu ki: "O, kardeşim (ve vasim) Ali b. Ebi Talib'dir."[16]
Diğer yandan Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
Biz sana her şeyi beyan eden Kur'ân'ı indirdik.[17]
O hâlde böyle bir kitabın ilmine vakıf olan birisi, gaybın sırlarından da haberdar olur.
[1]- En'am: 59
[2]- En'am: 50
[3]- Yasin: 83
[4]- Hud: 123
[5]- Neml: 65
[6]- Ra'd: 9
[7]- Cum'a: 8
[8]- Cin: 26–27
[9]- Al-i İmrân: 179
[10]- Nehcü'l-Belâğa, 128. Hutbe
[11]- Ra'd: 39; Tefsir-i Numune, c.25, s.149
[12]- Usul-i Kâfi, c.1, s.258
[13]- Hud: 49
[14]- Neml: 40
[15]- Ra'd: 43
[16]- el-Mizan, c.11, s.387
[17]- Nahl: 89